« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Haz

2014

Böyle 'süreç'ten 'çözüm' çıkmaz

Yavuz Baydar 01 Ocak 1970

Bayrak meselesi yeni değil. Çözümsüzlüğün iyice ayyuka çıktığı 2005 ve sonrasında bazı göstericilerin bayrak yaktığını, infialin o zaman da tavan yaptığını dün gibi hatırlıyoruz. Bayrak meselesi, bu yüzden, bize sadece 'çözüm' adıyla sunulan ama rölantide tutulan süreçte bıçak sırtı halinin nasıl devam etmekte olduğunu anlatıyor sadece.

Bayrak hadisesinin arka planına, şimdiki standart bağırış çağırışın öte yakasına çok iyi bakmak zorundayız.

Felaket tellallığı yapmak istemem. Ama mesleğe başladığım yıllarda PKK'nın doğumuna, önlenemeyen büyümesine, ülkeyi yöneten 'seçkinlerin' müzmin ahmaklığına tanıklık etmiş biri olarak, Kürt meselesi enine boyuna çözülmeden bu ülkeye demokrasi ve huzur gelmeyeceğini yıllarca yazmış çizmiş biri olarak, bu süreçten bu şekil ve şemalde hayırlı, kalıcı bir şey çıkmayacağını söylemek zorundayım.

Korkarım öyle.

Gerçekleri ortaya gerçekçi olarak koymak gerek. Bunun için de son 1.5 yılın manzarasını iyi görmek gerek.

2005'ten bu yana Kürt meselesinin çözümü, AKP'nin gündeminde. Önceleri şu gerçek netti: Gerek AKP içindeki karar vericiler gerekse dışarıdaki -Türk veya Kürt- gözlemci ve 'bilen'ler, meselenin çözümü için bir yeni anayasayı 'olmazsa olmaz' görmekteydiler.

‘Kervan yolda düzülür’

Kimlik tanımı, anadilde eğitim, yerinden yönetim gibi bir sacayağı ancak ve ancak geniş kabul görmüş, demokratik bir anayasayla dayanıklı olacak; eşitlik, özgürlük ve (bireysel veya kolektif) hak tanıyan 'yeni Türkiye' böyle kurulacaktı.

Bu noktada iki görüş ayrıştı: Bir kesim, bölgedeki tartışılmaz gücü nedeniyle Öcalan ve PKK'nın asli muhatap alınıp her konunun çözüm torbasına konmasına ve topyekûn müzakere edilmesine destek verdi. Diğer bir kesim ise, 'önce halkın iknası ve anayasa çabası' dedi. Anayasal haklar sağlandığı ölçüde Kürtler ve diğer ezilen kesimler rahatlayacak, geriye silahlı mücadeleyi sürdüren PKK ile silahsızlanma ve sivil siyasete dönüş gibi sınırlı bir müzakere alanı kalacaktı.

Erdoğan ilkini tercih etti.

Hükümet, 'uzlaşma bize puan kaybettirir, esas olan iktidarı iyice ele geçirmek' diye anayasayı savsakladı, ana muhalefet de inkarcı tavrından milim sapmadı.

Uzlaşmasızlıkta bir Türkiye klasiği yaşandı.

Bu arada Kürtler de, siyaseten yerlerinden oynamadılar. Hangi kesimde umut ışığı gördülerse, şiddet ve kan dursun diye, onu sahiplendiler.

Süreç böyle, 'kervan yolda düzülür' misali, paldır küldür başladı.

Böyle süreç yönetilmez

Öcalan'ın barış bildirisinin okunduğu 21 Mart 2013'ten bu yana, sadece ateşkesten ibaret bir süreç var şimdi.

Tek somut veri, ölümlerin olmaması.

1.5 yıl sonra, leyleğin adımı hâlâ havada.

Ama tersyüz bir yeni duruma erişilmiş durumda: Doğuda nispi rahatlama olurken, susturma-ezme-bastırma dalgası bu kez de batıya kaydı, ayrıca yıllardır anayasa girişimlerini destekleyen mütedeyyin kesimleri de kapsar hale geldi.

Korkutarak, 'siz karışmayın, biz biliriz' diyerek kitleleri ikna edemezsiniz.

Böyle çözüm süreci olmaz, böyle süreç yönetilmez.

Beni umutsuzluğa sürükleyen boyut şudur: AKP, 18 Aralık 2013 tarihinde anayasa masasını devirmiş, toplumsal mutabakat için arayışlarına bizzat son vermiştir.

Ayrıca, Başbakan'ın üzerinde, mutlaka bağımsız yargıda cevabını bulması gereken yoğun bir 17-25 Aralık bulutu vardır.

Omuzdaki bu yükle, toplumun şüphe baskısı altında; ülkede her gün başka bir sebepten bir öfke dalgası patlar ve hoyratça bastırılırken, demokrasi vaatlerinin muğlak bir 'çözüm' kavramına indirgenip kabul görmesi, makul kamuoyu desteğinin sağlanması mümkün değildir.

Seçim güvenliğini amaçlayan, ertelenen vaatlere, karşılıklı şüphe ve şark usulü 'dayılanmaya' dayalı bir 'süreç' fayda yerine tahribat getirecektir.

Ortada yol haritası yokken, anayasa iyice hayale dönüşmüşken, 'çözüm' sadece bir kişinin hapisten çıkması olarak -bir kesimde olumlu, bir kesimde olumsuz- algılanır hale gelmişken, itiş kakıştan başka bir şey beklememek gerekir.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,02 M - Bugn : 11128

ulkucudunya@ulkucudunya.com