« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2014

İstifa mı? O da ne?

Rahmi Turan 01 Ocak 1970

Soma faciasının “kör gaflet ve ihmal” sonucu olduğu kesin…
Bu kara günler unutulmayacak!
Peki kimdir bunun sorumlusu?
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanlık yaptığı dönemde “Fırat kıyısında çobanın iki koyunu kaybolsa, sorumlusu ülkenin başbakanıdır!” derdi.
Olumlu ya da olumsuz her olaydan başbakanlar sorumludur.
Tüm dünyada bu böyle kabul edilir.

* * * *

Peki, acaba Tayyip Bey, görevinin getirdiği sorumluluk sonucu vicdanında bir sızı hissediyor mu?
301 işçinin feci şekilde ölmesi nedeniyle ciğerleri yanıyor, kalbi kanıyor mu?
Görünüşünde böyle bir durum yok. Tam tersine, halkı haşlıyor, kendisini protesto edenlerin üzerine yürüyor, faciayı normal karşılayarak:
“Bunun fıtratında bu var. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır! Bunlar olağan şeylerdir!” diyor.
Tanrım! Bir Başbakan nasıl bu kadar katı, bu kadar hissiz konuşur?

* * * *

Uygar ülkelerde kazalar böyle olağan karşılanmıyor, önlem almayan siyasiler sorumlu tutuluyor.
Hatırlarsınız… Nisan ayında Güney Kore’de bir feribot faciası olmuş, Başbakan Çung Hong-won 281 kişinin ölmesiyle sonuçlanan feribot kazasından sonra derhal istifasını vermişti.
Dünya basınında bu olay “Utanç istifası” olarak yer almıştı.
Ölenlerin yakınları hükümeti yeterince çaba göstermemekle suçluyordu…
Demokratik ülkelerde bu tür sorumluluk istifalarının birçok örneği var.
İstifa siyasi bir erdemdir ama bizde, uygar ülkelerdeki gibi bir erdem ve istifa geleneği maalesef yok!

Vicdanlar rafa kalkmış!

Soma kömür madenlerinde görev yapan deneyimli bir doktor anlatıyor:
“Cenazeleri gördüğümde şok yaşadım.
Çok kötü manzaralarla karşılaştık.
Bugüne kadar binlerce ölü görmeme, savaş cerrahisi yapmama rağmen, bu görüntüler karşısında ağladım.
Ölen zavallılara baktım. Maskeleri takmış ama zehirli havayı solumalarını engelleyecek klipsi bile takmamış işçiler vardı. ‘Acaba bunlar yeterince eğitilmediler mi?’ diye düşündüm.
Ailelerin feryatları yüreklerimizi parçalıyordu. Hamile bir kadının, madenden canlı çıkan kocasının çizmelerini öptüğünü gördüm. Bu anlar çok dramatikti. İçler acısı sahneler, kelimelerle anlatılamaz!”
Yürekleri parçalayan bu trajedi, vicdanlarını rafa kaldıran birçok iktidar mensubu tarafından normal karşılandı. Allah onlara “vicdan” nasip etsin!

Yine işbaşı yapacaklar!

Soma’da bir muhabir, ekmek parası uğruna hayatını tehlikeye atan kömür işçisine ne kadar maaş aldığını soruyor.
Adam acı acı gülüyor:
“Ne maaşı yaa… Biz burada köleyiz kardeşim!”
Bunca korkunç ölümden sonra bile o ve arkadaşları, ekmek parası uğruna yine işbaşı yapacak, ölüm madenine yine inip yüzleri gözleri kömür karasıyla simsiyah olmuş bir şekilde çalışacaklar.
Peki, kaç para alıyorlar. İşçiler anlatıyor:
“Evet, burası köle kampı… 21’inci yüzyılın köleleriyiz biz…
İşe başlayan bir işçinin kazancı ayda en fazla 1200 liradır. Kıdemli bir madenci ayda en fazla 1600 lira kazanır.
Biz en ağır şartlarda çalıştırılıp, daha fazla kömür çıkartmak için zorlanırız. Maliyeti düşürmek için işveren bize ağır baskı yapar. Maliyet böyle ölümle düşüyor!”
Vahşi kapitalizmin köleleri bu insanlar! Savunmasız, umutsuz, çaresiz…

Ağlamak, Allah’a isyan mı?

Soma’ya gidip, yerinde inceleme yapan meslektaşımız Mustafa Mutlu yazıyor:
“Madenin önündeki bekleme alanına ulaştığımızda, oraya sadece askerlerin, polislerin, çay, su dağıtan yardım kuruluşlarının, birkaç madenci yakınının ve çok sayıda badem bıyıklı vatandaşın girdiğini gördük.
Daha sonra öğrendik ki, badem bıyıklı o mübarek şahsiyetler Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Soma halkına sabır tavsiye ettirmekle görevli imamlarmış…
Sayıları 1500’ü bulan bu imamlar, birazcık yüksek sesle konuşan veya ağlamaya kalkışan (!) annelerin, babaların yanına gidip aynen şunları söylüyordu:
“Bizim de kardeşimiz içeride… Biz de madenci yakınıyız. Ağlamıyoruz, çünkü onlar kendileri şehit oldu ama bizi de şehitlik mertebesine eriştirdi. Onlar sayesinde biz de günahlarımızdan arındık. Şimdi sakın bağırmayın, ağlamayın… Yoksa Allah’a isyan etmiş olursunuz.”

Gü­nün Sö­zü

Ne koyarsan onu içer, ne ekersen onu biçersin!

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,28 M - Bugn : 8357

ulkucudunya@ulkucudunya.com