« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Eyl

2013

GASPIRALI, İSMAİL BEY

01 Ocak 1970

(1851-1914) Kırımlı fikir adamı, eğitimci ve yayıncı.
21 Mart 1851'de Kırım'da Bahçesa-ray yakınlarındaki Avcıköy'de doğdu. Ba¬bası, Kırım'ın sahil kesimindeki Gaspıra köyünde doğan ve Çarlık ordusundan emekli bir teğmen olan Mustafa Alloğ-lu Gasprinskiy, annesi köklü bir mirza ailesinin kızı Fatma Sultan'dır. İsmail Bey, mahallî bir müslüman mektebin¬de başladığı öğrenimini Akmescid Er¬kek Gimnazyumu"nda sürdürdü. Bura¬dan mezun olduktan sonra önce Voro-nej'de bir askerî okula, daha sonra Mos-kova'daki Harp Okulu'na girdi. Özellikle Moskova'daki tahsil yıllarında dönemin Rus fikir hayatını ve aydıniannı yakın¬dan tanıma imkânı buldu. Tanıştığı Rus aydınlarına saygı duymakla birlikte o-kuldaki panslavist hava onda aksi tesir yaptı ve zihninde Rusya İmparatorlu¬ğu 'ndaki Türkler'i uyandırma düşüncesi oluşmaya başladı. Girit İsyanında Rum âsilerine karşı mücadele eden Osmanlı askerlerine katılmak üzere yakın arka¬daşı Litvanya Tatan Mustafa Miraa Da-vidoviç ile birlikte gizlice Türkiye'ye geç¬mek istediyse de Odesa'da yakalandı. Çarlık Rusyası'ndaki askerî öğrencilik hayatı bu şekilde sona eren Gaspıralı, 1868'de Bahçesaray'a dönerek Zincirli Medrese'de Rusça muallimliğine başla¬dı. Bu arada kendini yoğun bir şekilde Rus edebî ve felsefî eserlerini okumaya verdi. 1872'de Kırım'dan ayrılarak İstan¬bul, Viyana, Münih ve Stuttgart üzerin¬den Paris'e gitti. Paris'te geçirdiği iki yıl içinde, ünlü Rus yazarı Ivan Turgenyev'e asistanlık yapmak da dahil çeşitli işlerle hayatını kazandı. 1874'te, öteden beri İçinde yatan Osmanlı zabiti olma arau-suyla İstanbul'a gitti; ancak burada ge¬çirdiği bir yıla yakın süre zarfında baş¬vurusuna olumlu cevap alamayınca tek¬rar Kırım'a döndü.
1878'de Bahçesaray belediye başkan yardımcısı seçilen İsmail Bey ertesi yıl belediye başkanlığına getirildi ve 1884 yılına kadar bu görevde kaldı. Gaspıra-lı'nın gerek Kırım'da gerekse dış ülke¬lerde geçirdiği yıllar ona, büyük çoğun-luğu kabuğuna çekilmiş bir halde yaşa¬yan diğer Kırım Tatarlan'ndan farklı tec¬rübeler kazandırmıştı. Mevcut problem¬leri yakından gördüğü için yabancı hâ¬kimiyeti altında yaşayan soydaş ve din¬daşlarını uyandırmak, onların seslerini duyurmak arzusu ile yayın yoluyla faali¬yete geçmek istedi. Bu amaçla 1881 'de, Akmescid'de çıkan Rusça Tavrida gaze¬tesinde "Russkoe Musulmanstvo" (Rus Müslümanlığı) başlığıyla, sonradan risale halinde de yayımlanan bir dizi yazı yazdı.
Ancak Gaspıralı, fikirlerini tedrîcî ve ihtiyatlı bir şekilde de olsa ortaya koya¬bileceği Türkçe bir yayın organına ihti-yaç duymaktaydı. Bu yoldaki resmî mü¬racaatlarının sonuçsuz katması üzerine Tiflis'te her birini değişik adlarla bastır¬dığı bazı varaklar neşretti. Bir taraftan da düşündüğü gazetenin yayın iznini al¬maya uğraşırken Volga boyundaki müs-lümanlar arasında dolaşarak aboneler bulmaya çalışta. Nihayet 1883'te, bütün muhteviyatının Rusça'sı ile birlikte ya¬yımlanması şartıyla Tatarca bir gazete neşrine muvaffak oldu. İlk nüshası 22 Nisan 1883'te Bahçesaray'da Tercüman adıyla çıkan bu gazete haftada bir gün yayımlanıyordu. Ekim 1903'ten itibaren haftada iki gün, 1912'den sonra günlük olarak yayımlanan Tercüman Kırım'da Kırım Tatarlan'nın ilk Türkçe gazetesi, bütün Rusya müslümanları arasında da Türkçe yayımlanan üçüncü gazeteydi-Tercüman' ve diğer bazı eserleri rahat¬ça basabilmek için Bahçesaray'da Arap harfleriyle yayın yapabilecek bir de mat¬baa kuran Gaspıralı, özellikle başlangıç¬ta gazetenin her işini tek başına ve aile fertlerinin yardımıyla yürütmeye mec¬bur kaldı.
İsmail Gaspıralı öteden beri düşündü¬ğü maarif reformunun ilk uygulaması¬nı, 1884'te Bahçesaray'ın Kaytaz Ağa mahallesinde ilkokul seviyesinde açtığı mekteple yaptı. Bu uygulamanın başka bir örneği olmadığı için malî kaynağın bulunması, öğretmen yetiştirilmesi, prog¬ram hazırlanması, araç gereç temini ve ders kitaplarının basılması gibi işleri ken¬disi üstlendi. Teşebbüsünü başlangıçta şüpheyle karşılayan Bahçesaray halkına yeni mektebi benimsetebilmek için bu¬rada kırk günde Türkçe okuma yazma öğretileceğini ilân etti. Gerçekten de "usül-İ savtiyye" adını verdiği yeni bir metot kullanarak kırk gün sonra eşrafın ve halkın hazır bulunduğu açık bir imti-hanla talebenin bunu başardığını gös¬terdi. Onun bu ilk denemesi, ileride da¬ha da geliştireceği maarif sistemini Rus¬ya İmparatorluğu içindeki müslüman mekteplerine yayacak bir inkılâp mahi¬yetini taşıyordu. Nitekim usûl-i cedîd adını verdiği bu sistem kısa zamanda çok yaygınlaşmış ve bir döneme damgasını vurmuştur. Bu tabirden yola çıkılarak, 1917'ye kadarki dönemde Rusya'da bu tarzda yetişen millî-reformist kadrolar Cedîdciler olarak adlandırılmıştır.
Usûl-i cedîdin yerleştirilmesi husu¬sunda 1880'i takip eden yıllarda Gaspı¬ralı büyük güçlüklere katlanmak zorunda kaldı. Rusya İmparatorluğu içinde müs-lümanların topluca yaşadığı yerlere sık sık ziyaretlerde bulunarak usûl-i cedî-di tanıtmaya ve benimsetmeye uğraştı. Yavaş yavaş pek çok Türk bölgesinde okunmaya başlanan Tercüman ise onun önemli propaganda araçlarından birini teşkil ediyordu. İlk usûl-i cedîd mekte¬binin açılışı üzerinden henüz on yıl geç¬meden çeşitli Türk bölgelerinde Gaspı-ralı'yı destekleyen kimseler ortaya çıktı. Bunlar arasında aydın fikirli mollalar, muallimler, esnaf ve en önemlisi müs¬lüman zenginler yer almaktaydı. Özellikle İdilboyu Tatarlarından Hüseyinov-lar, Apanaylar, Akçuralar gibi zengin tüc¬carların, Tağızade gibi Kafkasyalı müs-lüman petrol milyonerlerinin kazanılma¬sı usûl-i cedîd mekteplerinin hızla yayıl¬masında büyük rol oynadı. Bunların aç¬tığı ve maddî bakımdan desteklediği mekteplerle usûl-i cedîd bilhassa İdil-boyu'nda, Kafkasya ve Kırım'da köylere kadar yayıldı. 1895'te bütün Rusya İm¬paratorluğu içindeki usûl-i cedîd mekteplerinin sayısı 100'ü geçerken 1914 yı¬lında bu sayı yaklaşık olarak 5000'i bul¬muştu.
Gaspıralı müslüman Türk kızlarının eğitiminde de Öncülük yaptı. İlk usûl-i cedîd kız mektebini ablası Pembe Ha-nım Bolatukova'ya 1893'te Bahçesaray'-da açtırdı. Bu örnek diğer bölgelerde de kısa süre içinde uygulandı. Gaspıralı. medreseleri de usûl-i cedîdin üst dere¬celi eğitim kurumlan haline dönüştü¬recek şekilde ıslah etmeyi planlamış ve bunun programlarını hazırlamıştı. Ancak medreselere hâkim bulunan mutaassıp çevrelerin şiddetli tepkisi ve muhteme¬len Gaspıralı'nın diğer çalışmalarına ön¬celik vermek mecburiyetinde kalması, onun buralardaki başarısının mekteple¬re göre daha sınırlı kalmasına sebep ol¬du. Gaspıralı'nın bundan sonraki siyasî faaliyetleri, aynı zamanda Rusya'da Türk¬çülük ve İslamcılık hareketlerinin tari¬hiyle büyük çapta paralellik gösterir. [1][158]
1905 yılının ilk aylarında Rusya'nın pek çok yerinde patlak veren karışıklıkların Çar II. Nikolay'a istişarî bir meclis aç¬ma vaadini verdirmesi sonucunda orta¬ya çıkan geçici serbestlik ortamı, o ana kadar baskı altında bulunan siyasî, İçti¬maî, millî ve dinî güçlerin bir anda aktif faaliyete geçmesine sebep oldu. Gaspı¬ralı bundan faydalanarak mülümanlan gerek ayrı ayn yaşadıkları bölgelerde gerekse birleşik olarak teşkilâtlandırma¬ya çalıştı. Rusya müslümanlannın topla¬nacağı bir kongre için resmî izin alına¬madığından Nijniy Novgorod'da bir ne¬hir gemisi gezintisi süsü verilerek 28 Ağustos 1905'te 1. Bütün Rusya Müslü¬manları Kongresi akdedildi. Gaspıralı'nın başkan seçildiği bu kongrede her saha¬da teşkilâtlanma karan alındı. 3 Aralık 1905'te Akmescid'de toplanan Bütün Kı-nm Müslümanları Kongresi'ne yine Gas¬pıralı başkanlık etti. 1906 Ocak ayının sonlarında St. Petersburg'da 11. Bütün Rusya Müslümanları Kongresi toplandı. Gaspıralı'nın önemli rolü olan bütün bu faaliyetler sonunda 10 Mayıs 1906'da açılan Devlet Dumasfna müslümanlar yirmi beş milletvekiliyle katıldı. İki ay sonunda çarın dumayı dağıtmasının ar¬dından yine o yılın ağustosunda Rusya müslümanlan 800 delegenin katılmasıy¬la resmî izinli olarak üçüncü kongrele¬rini topladılar. Siyasî parti mahiyetinde¬ki İttifâk-ı Müslimîn grubunu kurma ka¬ran bu kongrede alındı. Grubun progra¬mı, hemen tamamen Gaspıralı'nın yıllar¬dır savunduğu Rusya'daki bütün müs-lümanlann maarif sisteminin birleştiril¬mesi, kız erkek bütün müslüman ço¬cuklarına ilköğretim mecburiyeti konul¬ması, rüşdiyelerin açılması, öğretim di¬linin sadeleştirilmiş Osmanlı Türkçesi olması gibi fikirlerden meydana geliyor¬du.
Gaspıralı 1905 yılındaki gelişmeleri iyimser bir gözle değerlendirmiş ve Rus¬ya Türkleri'nin, yeni hak ve hürriyetleri meşru zeminlerde en iyi şekilde kulla¬narak millî uyanışlarını tamamlayabile¬ceklerine dair büyük ümitler beslemişti. İnkılâpla beraber Tercüman'm mecbu¬rî Rusça kısmının yayımına son vermiş, daha önce çok dikkatli seçilmiş sözlerle üstü kapalı olarak İfade ettiği fikirlerini daha açık bir tarzda anlatmaya başla¬mıştı. Ona göre yeni imkânlar altında yapılacak çok iş vardı; ancak vakitsiz ma¬ceralardan kaçınılarak her şey mutlaka meşru ve kanunî zeminde yapılmalıydı.
1905 inkılâbını takip eden yıllarda Gaspıralı'nın yeni imkânlardan ve nisbî serbestlikten faydalanarak faaliyetleri¬ni genişlettiği görülür. 1905 yılı sonlann-da Bahçesaray'da yayın hayatına giren Âlem-i Nİsvân, sadece Kırım Tatarla-rı'nın değil bütün Rusya Türkleri'nin ta¬rihlerindeki İlk kadın dergisi oldu ve Gas-pıralı'nın sahipliğinde kızı Şefika Gaspı¬ralı'nın idaresinde bir yıl kadar yayımla¬nabildi. Rusya'daki Türklerin ilk çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyân da ilk defa Mart 1906'da Tercüman'm ilâvesi ola¬rak okuyucuya sunulmaya başlandı. Der¬ginin yayımı düzensiz aralıklarla 1915'e kadar sürdü. Birinci sayısı Nisan 1906'da yayımlanan mizah dergisi Ha Ha Ha ise ilginç muhtevasına rağmen uzun ömür¬lü olamadı ve muhtemelen beş sayı çıkabildi.
1907'den itibaren Rusya'da istibda¬dın gitgide ortama hâkim olması ve Rus¬ya İmparatorluğu içinde hürriyet havasının kaybolarak yapılabilecek işlerin sı¬nırlanması, Gaspıralı'yı faaliyet sahasını Rusya sınırlan dışına taşırmaya sevketti. Onun bu ortamda yeni projelerinin en dikkat çekici olanı Kahire'de bir dünya müslümanlan kongresi toplama teşebbü¬südür. Bu konudaki ilk adımı 1907 Eylü¬lünde Tercüman'da yazdığı bir makale ile attı. Burada, İslâm âleminin her ye¬rinde müslümanların diğer dinlerden komşulanna kıyasla genel bir geri kal¬mışlık içinde bulunmalanna, problemle¬rinin benzerliklerine ve bu meselelerin mahallî veya münferit olarak tartışılma¬sına rağmen İslâm âleminin farklı böl¬gelerinden gelecek temsilcileri tarafın¬dan ele alınıp değerlendirilmediğine dik¬kat çekiyordu. Oldukça geniş yankı uyan¬dıran bu makalenin neşrinden sonra Ekim 1907 - Şubat 1908 arasında üç de-fa Kırım ile Mısır arasında gidip gelen Gaspıralı, yolculukları sırasında Osmanlı sarayının desteğini kazanmaya çalıştıy¬sa da bunda başanlı olamadı. Mısır'a son seyahatinde, hem kendi fikirlerini hem de kongre tasavvurlarını anlatmak maksadıyla Kahire'de toplam üç sayı ya-yımlanabilen en-Nehda adında Arapça bir gazete çıkardı. Başlangıçta Mısır'da¬ki çeşitli müslüman grupların büyük bir istekle kongre çalışmalarına katılması¬na rağmen bir süre sonra teşebbüs, her biri bu işi sahiplenmek isteyen söz ko¬nusu grupların çekişmesine dönüştü.
Kongre tasavvurunun gündemden çık¬masından önce 1908'de Osmanlı Devle-ti'nde II. Meşrutiyet'in ilânı, Gaspıralı'ya bu hususta yeni Osmanlı rejiminin ve artık serbest olan kamuoyunun deste¬ğini kazanabileceği umudunu vermişti. Gerçekten de Meşrutiyet'in ilânının ar¬dından yaklaşık bir yıl kadar Osmanlı basını ve özellikle Sırât-ı Müstakim der¬gisi Gaspıralı'nın projesi üzerinde dur¬du ve böyle bir kongrenin ilk toplantı yerinin Kahire'den İstanbul'a alınması konusu tartışıldı. Bununla birlikte pro¬jenin canlandırılması fikri kalıcı olmadı ve bir müddet sonra kongre meselesi Osmanlı basını ve aydınlarının da gün¬deminden çıktı.
Kongre toplamaya yönelik bu başan-sız teşebbüsünün arkasından Gaspıra¬lı'nın. reformlannı İslâm dünyasının Türk olmayan kesimine de ulaştırmak yönün¬de son bir teşebbüsü daha oldu. 1912'-de usûl-i cedîdi dünyada en fazla müs¬lüman nüfusa sahip ülke olan Hindis¬tan'a tanıtmaya karar verdi. Bu amaçla Şubat 1912"de Bombay'a gitti ve ora¬daki mahallî müslüman teşkilâtı olan Encümen-i İslâmiyye ve mahallî kadı ile temasa geçti, aynca Osmanlı konsolosunu da ziyaret etti. Her gittiği yerde itibar gören Gaspıralı Encümen-i İslâ-miyye'nin toplantısına katılarak tecrü¬belerini ve maksadını anlattı. Bombay'¬da bir usûl-i cedîd mektebi açarak bu¬rada "kırk günde okuma yazma öğret¬me" metodunu başarıyla uyguladı. Kısa bir süre sonra Hindistan'dan ayrılan Gaspıralı'nın bu teşebbüsünün nasıl sonuç¬landığı bilinmemekteyse de bunun pek kalıcı olmadığı tahmin edilmektedir.
II. Meşrutiyet'in ilânından sonraki or¬tam İsmail Gaspıralı'nın İstanbul'da aktif birtakım faaliyetlere girişmesini müm¬kün kılmıştır. Ortaya çıkan yeni şartları genel olarak Türk milliyetçiliği ve reform fikirlerinin yayılabilmesi için uygun gö¬ren Gaspıralı 1908 öncesinde Jön Türk-ler'le de temas halindeydi. Bu büyük fi¬kir adamı Türkiye'de aydın çevreler ta¬rafından gayet iyi tanınmakta ve kendi¬sine derin saygı duyulmaktaydı. Ayrıca 1908 sonrasında Türkiye'de şekillenme¬ye başlayan İslamcılık, Batıcılık ve Türk¬çülük gibi farklı fikir akımlarının hemen hepsi değişik açılardan da olsa Gaspıra-lı'da kendilerine uygun noktalar bulabi¬liyordu. Bu dönemde Osmanlı aydın çev-releriyle ilişkileri çok yoğunlaşan Gaspı-ralı çeşitli İstanbul dergilerine makale¬ler yazmaktaydı. 1908'de kurulan Türk Derneği'nin kurucu üyeleri arasında yer alıyordu. 1911'de teşkil edilen Türk Yur¬du Cemiyeti ve onun yayın organı olan Türk Yurdu dergisi üzerinde de Gaspı-ralı'nın büyük etkisi oldu. Bununla bir¬likte 1912'de hükümetin başında bulu¬nan İttihatçılar'in Türkçü kanadı tara¬fından teklif edilen ayan üyeliğini kabul etmedi.
Bu yoğun faaliyetler arasında sağlığı giderek bozulan Gaspıralı 24 Eylül 1914'-te Bahçesaray'da öldü. Cenazesi, Rusya'¬nın çeşitli bölgelerinden gelen 6000'i aş¬kın kişinin katıldığı büyük bir törenle, Bahçesaray'ın Salaçık mevkiinde Kırım
Hanlığı'nın kurucusu Hacı Giray Han'ın türbesi yakınlarında toprağa verildi. Ölü¬mü bütün Türk dünyasında büyük üzün¬tü doğurdu ve gerek Rusya'da gerekse Türkiye'de basın aylarca onun hizmetle¬rini anlatan yazılar yayımladı. Başyazar¬lığını Hasan Sabri Ayvazov'a vasiyet etti¬ği Tercüman gazetesi, Gaspıralfnın ölü¬münden beş yıl sonrasına kadar yayımı¬nı sürdürdü. Gaspıralfnın mezarı uzun süre Kırım Tatarları tarafından ziyaret edildiyse de 1944'te Kırım Tatarlan'nın topyekün vatanlarından sürülmelerin¬den sonra sayısız diğer eser ve âbide gibi o da tamamen ortadan kaldırıldı. 1990'da Kırım'a dönen Kırım Tatarları. Gaspıralı'nın tahminî mezar yerini yeni¬den belirleyerek buraya bir anıt taş dik¬tiler.
Fikirleri. Gaspıralı'ya göre eğitim sis¬temi her şeyden önce ana dilin öğreti¬mine hizmet etmeli ve dinî bilgilerin ya¬nı sıra dünyevî bilgileri de ihtiva etmeli¬dir. Usûl-i cedîdde öğretim zamanlan ve öğrenci sayısı kesin olarak belirlen¬mişti. İlk dereceli okullarda öğretim sü¬resi iki yılı geçmeyecek, bir hoca aynı an¬da en çok otuz veya kırk öğrenciye ders verebilecekti. Bir ders günü içinde sü¬resi 45'er dakikayı aşmayan en fazla beş ders okutulacak ve haftada altı ders gü¬nü olacaktı. Bu arada bedenî cezalar da uygulamadan tamamıyla kaldırılıyordu. İmtihanın bulunmadığı eski sistemin ak¬sine usûl-i cedîd hafta ve dönem son¬larında bütün derslerden İmtihan koy¬makta ve mezuniyeti bu imtihanlarda başarılı olunması şartına bağlamaktay¬dı. Yeni sistemde dershane mekânla¬rının temizliğine ve ferahlığına ayrı bir önem veriliyor, o zamana kadar sadece Rus okullarında görülen sıralar, karatahta, kitaplık ve diğer öğretim araçları bu okullara da sokuluyordu. Müfredat¬ta da büyük değişiklikler vardı. İlk ba¬samakta Türkçe okuma yazma öğretimi¬nin yanı sıra temel aritmetik, hat, Kur'an okuma ve İslâm'ın esaslarını öğretme¬ye yönelik dersler yer almakta, buna bir üst basamakta genel coğrafya ve tarih, İslâm ve ülke tarihi hakkında giriş bilgi¬leri ve tabiat bilgisi dersleri de eklen¬mekteydi. Büyük çoğunluğu ilk defa ve¬rilen bu tür dersler için mevcut herhan¬gi bir ders kitabı bulunmadığından usûl-i cedîd mekteplerinde okutulacak temel ders kitabını da Höce-i Sıbyân adıyla bizzat Gaspıralı kaleme alarak kendi matbaasında yayımlamıştır. [2][159]
Usûl-i cedîdin kabul görmesi ve yer¬leşmesi başlangıçta büyük engellerle kar¬şılaştı. Öncelikle bunun halk tarafından benimsenmesi gerekiyordu. Halbuki da¬ha başta eski usule (usûl-i kadîm) bağlı mollalar ve mutaassıp çevreler buna şid¬detle karşı çıktılar ve usûl-i cedîdi halk arasında savunmak cesaret isteyen bir iş haline geldi. Diğer taraftan usûl-i ce-dîde göre yetişmiş öğretmen bulunma¬dıktan başka böyle öğretmenleri yetiş¬tirecek bir öğretmen okulu da mevcut değildi. Buna karşı Gaspıralı'nın buldu¬ğu çare, bu meseleyle ilgilenen öğret¬men adaylarını Bahçesaray'a davet ede-rek onları ücretsiz olarak eğitmek ve onlardan memleketlerine döndüklerin¬de en az üç kişiyi öğretmen olarak ye-tiştirecekleri sözünü almak oldu.
Bütün bu gelişmeler sırasında Gaspı-ralı temsil ettiği fikir ve faaliyetlerin kar¬şısındaki güçlerle de devamlı mücadele halindeydi. Müslüman cemaat içindeki mutaassıp gruplar Gaspıralı'yı halkı din¬den uzaklaştırmaya çalışmakla suçlar¬ken hükümet çevrelerindeki pek çok nü¬fuzlu Rus da onu panislâmizm ve pan-türkizmi gerçekleştirip Rus İmparator-tuğu'nu bölmeye teşebbüs etmekle suç¬luyordu. Ruslaştırmanın resmî devlet po¬litikası olarak kabul edildiği ve impara¬torluk idaresinde bilhassa Rus olmayan¬lara karşı şiddet uygulamalarının yapıl¬dığı bu dönemde, müslüman tebaayı et¬nik ve dinî temellerde ortak bir edebî dil ve kimlik etrafında birleştirmeyi ve dağınık cemaatlerden modernleşme yo¬lunda yekpare bir millet teşkil etmeyi amaçlayan bu tür teşebbüslerin Rus hü-kümetinde endişe uyandırmaması müm¬kün değildi.
Gaspıralı, halk üzerinde doğrudan te¬sirli olan ve reformların halka taşınma¬sında en büyük rolü oynayan müslüman din adamları ile öğretmenlerin teşkilât¬lanması için projeler hazırladı. Bunların gerçekleşmesi halinde, her türlü sosyal ve ekonomik güvenlikten mahrum bu¬lunan söz konusu iki grup durumlarını önemli ölçüde düzeltme imkânını bula¬bilecekti. Gaspıralı, bütün Rusya müs-lümanları arasında düşündüğü bu bü¬yük projenin ilk adımının onun bütün teşebbüslerinde olduğu gibi bizzat ken¬disi tarafından Kırım'da atılmasını planlamaktaydı. Ancak dönemin şartlarında Kırım Tatar toplumunun veya tek başı¬na diğer Türk halklarının gücünün bu çapta bir teşebbüsü üstlenmeye elver¬memesi yüzünden Gaspıralı'nın bu projesi gerçekleşmedi. Bununla birlikte Gas-pıralı, yine çok önemli bir sosyal fonksi¬yonu icra eden ve özellikle halk arasın¬da millî maarifin yayılmasında büyük rol oynayacak hayır cemiyetlerinin kurul¬masını bütün gücüyle destekledi. Bizzat kendisinin ön ayak olmasıyla 1905 "ten itibaren Kırım'ın birçok şehir ve kasa¬basında Cem'iyyet-i Hayriyye-i İslâmiy-ye açıldı. Hemen hepsi Cedîdci millî-re¬formist çizgideki bu cemiyetler, Kırım Tatarları arasında tabandan teşekkül etmiş yegâne kanunî teşkilâtı oluştur¬maktaydı. Bu sosyal yardım cemiyetleri, usûl-i cedîd ibtidâî mekteplerinin Kırım'¬da yaygınlaşmasını sağladıkları gibi Kı¬rım'da ilk defa orta dereceli müslüman rüşdiyeleri de açtılar.
Gaspıralı'nın maarif anlayışında çok önemli bir yer tutan rüşdiyeler tama¬men millî ruhta bir programa sahipti. Fen ve din bilgilerinin yanı sıra İslâm. Türk, Osmanlı ve Kınm tarihleri de rüş-diyelerin müfredatında yer alıyor, öğret-menler ise Türkiye'den davet ediliyor¬du. Ancak bu okullar, Türkiye'den öğret¬men getirtilmesinden ciddi endişe du-yan Rusya hükümet çevrelerinde tepki doğurmakta gecikmedi. Hükümet dışın¬daki grupların dinî mahiyette olmayan okullar açmaya yetkisi olmadığı gerek¬çesiyle rüşdiyelerin kapatılması emredil¬di. 1910 yılına kadar başta Gaspıralı ol¬mak üzere Kırım'daki bütün aydın Kırım Tatarları söz konusu emrin geri alınma¬sı için direndilerse de bu tarihten itiba¬ren yarımadadaki rüşdiyelerin tamamı Kapatıldı.

Eserleri

1- Russkoe Musulmanstvo. Misli, zametki i nablyudeniya musul-manina [3][160]. Rusya İmparatorluğunun müslüman te¬baasının durumu, müslüman okullarının eğitim sisteminin modernleştirilmesi, Ta-tarca'nm okullarda ders olarak okutul¬ması, müslüman yayın ve basınına ko¬nulan kısıtlamaların kaldırılması gibi ko¬nuların işlendiği eserde, bu kadar çok sayıdaki müslüman nüfusu barındıran Rusya'nın bir Ortodoks hıristiyan devle¬ti olduğu kadar bir müslüman devleti sayılmasının da gerekli olacağı İleri sü¬rülmektedir.
2- Salnâme-i Türkî [4][161]. Bu küçük eserde tarihî, coğrafî olaylar, değişik ülkelerdeki eği¬tim sistemleri, basın ve sağlık konula-nnda bilgiler bulunmaktadır.
3- Mir'ât-ı Cedîd [5][162]. Salnâme-i Tür¬kî ile beraber halk kesimine basit bilgiler vermek amacıyla hazırlanmış bir eserdir.
On dört sayfalık bir broşür olan Mir'ât-ı Cedîd'ûe hayvanlar âlemi, Rusya müs-lümanları için hac yolu, çay yetiştirme, İstanbul'un kısa bir tarihçesi gibi konu¬lar yer almaktadır.
4- Hâce-i Sıbyân [6][163]. Birçok defa basılan bu eser uşûl-İ cedîd mektepleri için te¬mel ders kitabı olarak hazırlanmış. Gas¬pıralı'nın Hindistan'da bulunduğu sıra¬da (1912) Urduca'ya da tercüme edilmiş¬tir.
5- Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvâzen [7][164]. Bu eser¬de Gaspıralı'nın Avrupa medeniyeti hak¬kındaki görüşleri yanında sosyalizme kar¬şı takındığı tavrı da görülmektedir. So¬nuç bölümünde, ıslahat ve terakkiye ih¬tiyacı olan İslâm âleminin taklitçiliğe sap¬madan kendine göre bir ilerleme ve me¬deniyet yolu araması gerektiği belirtil-mektedir. Eser Mehmet Kaplan tarafın¬dan sadeleştirilerek bir değerlendirmey¬le beraber yayımlanmıştır. [8][165]
6- Medeniyyet-i İslâmiyye [9][166]
7- Kırâat-i Türkî [10][167]
8- Arsian Kız [11][168]. Bir romandır.
9- At-laslı Cihannâme. [12][169]
10- Mektep ve Usûl-i Cedîd Nedir. [13][170]
11- Russko-vostoçnoe Sog-laşenie Misli, zametki i pojelaniya İs-maila Gasprinskago [14][171]. Bu eserde, Rusya İmparatorluğu'nun müslüman tebaasına yönelik muamele¬sinin Rusya'nın Şark ile münasebetle¬rinde belirleyici rol oynayacağı fikri sa¬vunulmaktadır.
12- Rehber-i Muallimin [15][172]. Usûl-i cedîd mektep¬leri öğretmenleri için hazırlanmış metot kitabıdır.
13- Türkistan Ulemâsı [16][173]
14- Usûl-i Edeb. [17][174]
15- Mebâdî-i Temeddün-i İslâmiyyân-ı Rus. [18][175]
16- Beden-i İnşân. [19][176]
17- Dârü'r-râhat Müslümanları [20][177]. 1887 yılında Tercüman 'da Abbas Molla adlı bir seyyahın imzasıyla yayım-lanmaya başlanan bu ütopik hikâyede hayalî, olaylarla siyaset ustaca birleşti¬rilmiştir. Hikâyenin kahramanı Gırnatalı Molla Abbas Fransevî, Güney İspanya'¬da dağlar arasında kurulmuş gizli bir ideal müslüman devletinde yaşamakta¬dır. Buradaki müslümanlar asırlarca kim¬seye tâbi olmadan kendi ilim ve teknik¬lerini geliştirebilmişlerdir. Bu hikâye ile, müslümanlara kalkınmış milletler sevi¬yesine ulaşabilecekleri mesajı verilmek istenmektedir.
18- Müslüman Kongre¬si: Mü'temer-i İslâmî-i Âm [21][178]. Gaspıralı'nın toplamaya çalıştığı dünya müslümanları kongresiyle il¬gili faaliyetlerini anlattığı bir risaledir.
Yayımlanmış başka eserleri de bulu¬nan Gaspıralı'nın ayrıca kendi hayatını konu alarak yazdığı ve Tercüman'da tef¬rika ettiği [22][179] Gündoğdu adlı millî bir romanı bulunmaktadır.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,52 M - Bugn : 55835

ulkucudunya@ulkucudunya.com