« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Oca

2013

EBÜZZİYA MEHMED TEVFİK

01 Ocak 1970

(1849-1913) Gazeteci, matbaacı, mütercim ve yeni edebiyatın yayılıp tutunmasında hizmetleri geçen yayımcı.
İstanbul Sultanahmet'te dünyaya gel¬di. XIII. yüzyılda Horasan'dan gelip Kon¬ya'nın Koçhisar ibııgün Ankara'ya bağlı) kasabasına yerleşen ve kasabaya Şeref¬likoçhisar adını veren Şereflü aşiretin¬den Atçeken (Esbkeşân) Hacı Hasanoğlu ailesindendir. Babası Maliye Sergi Kale¬mi memurlarından Hasan Kâmil Efen-di'dir. İlk tahsiline Sultanahmet'te Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi'nde başladı. 1857-de babasının ölümü üzerine "peder-mân-de" denilen usule göre onun yerine aynı daireye memur olarak alındı. On yedi ya¬şına kadar Maliye'nin çeşitli kalemlerin¬de çalıştı, buradan Şûrâyı Devlet ikinci sınıf mülkiye mülâzımlığına getirildi[424]. Maliye'de iken aynı kalemde memurluk yapan Abdülhak Hâmid ile be-raber Hacı Edhem Paşazade Kadri Bey'-den Arapça. Farsça ve edebiyat dersleri aldı. Bu arada Cem'İyyet-i İlmiyye-i Os-mâniyye tarafından verilen halka açık derslere devam etti. 1864'te Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis'te çalışmaya başla¬yan Ebüzziyâ, gazetedeki bir yazı dola¬yısıyla önce Nâmık Kemal, onun vasıta¬sıyla da Şinâsi ile tanıştı ve Tasvîr-i Ef¬kâr gazetesine geçti; daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne girdi (1866). Ye¬ni Osmanlılar Tarihi'nüe kendisinin ce¬miyete ne zaman girdiğini, kimlerle münasebette bulunduğunu uzun uzadıya anlattığı halde Fevziye Abdullah Tansel, Mayıs 1867'de hükümetin cemiyetin var¬lığından haberdar olmasıyla birlikte ce¬miyet mensuplarından bir kısmının Av¬rupa'ya kaçmaları veya sürgüne gönde¬rilmeleri sırasında Ebüzziyâ'nın İstan¬bul'da kalabilmesinin, onun gerçekten cemiyete dahil olup olmadığı hususun¬da şüphe uyandırdığını kaydetmektedir (K IV, 100). Ancak Yeni Osmanlılar Ta-rihi'nı açıklama ve notlarla yayımlayan Ziyad Ebüzziya, Tansel'in bu düşüncesi¬ni, hareketin içinde bulunan ve eserin tefrika edildiği yıllarda hayatta olan Ye¬ni Osmanlılar'in adlarını sayarak yazılan¬lara itiraz etmemelerini delil gösterip reddetmektedir (Hl, 343-344). M. Kaya Bilgegil de fikir hayatımızda çeşitli yön¬lerden hususi bir yeri olan Ebüzziyâ Tev-fik'in, bir zaman kendisini Yeni Osman¬lılar Cemiyeti'nin önemli üyelerinden bi¬ri gibi gösterirken başka bir zaman Av-rupa'daki Genç Türkleri ağır bir dille it¬ham etmekten çekinmediğini ileri sürmektedir.[425]
Yirmi yaşlarında Terakki gazetesinin yazı işleri müdürü olan Ebüzziyâ böyle¬ce gazetecilik hayatına başladı. Gazete¬nin İlâveleri olarak Terakki Muhadde-rât adlı ilk kadın dergisiyle Terakki Eğlencesi ve Letûif-i Âsâr adıyla iki mi¬zah dergisi yayımladı. Daha sonra Ha-kâiku'l-veköyi' gazetesinde, Diyojen, Çıngıraklı Tatar ve Hayal dergilerinde çalıştı. Ebüzziyâ'nın bu sırada kendi adıy¬la neşrettiği bir kısım yazıları hükümet¬te rahatsızlık uyandırdığından Şûra-yi Devlet'teki görevine son verildi.[426]
Şinâsi'nin ölümü üzerine Tasvîr-i Efkâr Matbaası satılığa çıkarılmış, aynı gün¬lerde ülkede meşrutiyet fikirlerini yay¬mak İçin bir gazete yayımlatmayı düşü¬nen Mustafa Fâzıl Paşa bu matbaayı ala¬rak Yeni Osmanlılar Cemiyeti kurucula-nna hediye etmişti. Nâmık Kemal İ!e Me-nâpirzâde Nuri ve Kayazâde Reşad bey¬lerin haklarından feragat etmeleri üze¬rine Ebüzziyâ matbaanın sahibi oldu; kısa bir süre sonra Nâmık Kemal'in baş¬muharrirlik yaptığı İbret gazetesi de bu¬rada yayımlanmaya başlandı[427], Okuyucu kesiminden büyük ilgi gören İbret'in tirajının kısa zamanda sü¬ratle yükselmesi Mahmud Nedim Paşa hükümetini ürküttü ve gazete henüz 19. sayısında iken dört ay süreyle kapatıldı[428]. Hemen arkasından İb¬retin sahiplerinden Nuri Bey Ankara mektupçuluğuna, Reşad Bey Bilecik kay¬makamlığına gönderildi. Ebüzziyâ da İz¬mir'de yeni kurulan Muhâkeme-i Kebî-re-i Merkeziyye başkâtipliğine tayin edi¬lerek İstanbul'dan uzaklaştırılmak isten¬di. Ancak Ebüzziyâ harcırahını almak ba¬hanesiyle hareketini geciktirirken sadâ¬ret değişikliği oldu; Mahmud Nedim Pa¬şa'nın yerine getirilen Midhat Paşa'nın sadâreti sırasında İzmir mahkemesi lağ-vedildiğinden Ebüzziyâ sürgünden kur¬tuldu. Midhat Paşa İbret'm geri kalan cezasını affederken, öte yandan gaze¬tenin temel direği olan Nâmık Kemal'i Gelibolu'ya mutasarrıf tayin etmekle İb-ret'i mefluç bırakmış oldu. Bunun üze¬rine Ebüzziyâ Sirâc adı altında tek başı¬na bir gazete çıkarmak için müracaatta bulunduysa da bunun Midhat Paşa ta¬rafından reddedilmesi karşısında Hadî-ka adlı bir ziraat gazetesinin imtiyazı¬nı aldı. Midhat Paşa'nın sadâretten azli üzerine bunu siyasî bir gazete halinde yayımlamaya başladı[429]. Aynı zamanda Tasvîr-i Efkâr Matbaası'nda da kitaplar neşretmeye devam ediyordu.
Hükümet, Nâmık Kemal'in de birçok önemli yazısının yayımlandığı Hadîka'-da neşredilen yazılan aşırı bulup gaze¬teyi 56. sayısından itibaren iki ay sürey¬le kapatınca. Ebüzziyâ'nın yayıma devam edebilmek için Cüzdan adıyla çıkardığı dergi daha ilk sayısında hem toplatılıp imha edildi hem de kapatıldı[430]. Bu arada Gelibolu mutasarrıflığından az¬ledilen Nâmık Kemal ile Ankara mektup¬çuluğundan azledilen Nuri Bey İstanbul'a dönmüş ve tekrar İbret'te yazmaya baş-lamışlardı. Cüzdan 'in kapatıldığının er¬tesi günü İbret de 110. sayısında bir ay süreyle tekrar tatil edildi. Yeni hükümet daha önce Sirâc için istenen yayın izni¬ni verince Ebüzziyâ bu defa Sirâc'] ya¬yımlamaya başladı[431]. 1 Nisan 1873'ten itibaren Nâmık Kemal'in Va¬tan yahut Silistre adlı piyesi Güllü Agop Tİyatrosu'nda sahneye konmuş, seyirci¬den gördüğü büyük İlgi üzerine temsil¬ler tekrar edilmeye başlanmıştı. Yine ay¬nı günlerde Nâmık Kemal ve piyesi hak¬kında İbret'te sitayişkâr yazılar yayım¬lanması ve Ebüzziyâ'nın Sirac'da, ma¬aşlarını alamadıkları için yürüyüş yapan tersane İşçilerini haklı bulan makaleler yazması üzerine, "Yeni Osmanlılar can¬lanıyor" endişesiyle Sirâc ve İbret hükümet tarafından tekrar kapatıldı[432]. Ardından da "muzır neşriyat"ta bulundukları gerekçesiyle Ebüzziyâ ile Ahmed Midhat Efendi Rodos'a, Nâmık Kemal Magosa'ya, Menâpirzâde Nuri ve Bereketzâde İsmail Hakkı Bey de Akkâ'-ya sürgüne gönderildi.[433]
Ahmed Midhat Efendi ile beraber Ro¬dos'ta kale hapsinde tutulan Ebüzziyâ, bir süre sonra adanın mutasarrıfı Maşuk Paşa'nın yardımıyla kütüphaneye git¬me izni aldı. Geçimini sağlayabilmek için de hapishanede hazırladığı yazılan İstan-bul'da daha önce matbaasını teslim et¬tiği Şemseddin Sami'ye göndererek ken¬di matbaasında Muharrir adıyla bir dergi yayımlatmaya başladı[434]. Bu tarihe kadar yazılannda Mehmed Tevfık imzasını kullanırken, bir mahpus ve sür¬günün kendi adıyla yazı yazması yasak olduğundan, bundan sonra büyük oğlu Ziyâ'ya nisbetle Ebüzziyâ takma adını kullanmaya başladı. 31 Mayıs 1876'da ilân edilen genel afla İstanbul'a döndük¬ten sonra gazetelere verdiği ilânlarda[435] bundan böyle bu tak¬ma adı isim olarak kullanacağını açık¬ladı. Bu isim daha sonra ailesine soyadı oldu.
Rodos'ta iken, Türk nesrinin geçirdiği gelişmeyi göstermek üzere Batılı tarz¬da ilk edebiyat antolojisi olan Numûne-i Edebiyyât-ı Osmâniyye'yı hazırladı. Bu arada Ahmed Midhat Efendi ile beraber, ülkemizde Batı tarzında eğitime başlayan ilk okul niteliğindeki Medrese-i Süleymâniyye'yi kurdu (1876). İstanbul'a döndükten sonra II. Abdülhamid'in ha¬zırlattığı KânÛn-ı Esâsî çalışmalarına ka¬tildi; aynı zamanda sarayda kurulması tasarlanan Cem'iyyet-i Mütercimîn'e de dahil edildi. Meşrutiyet'in ilânı, Meclis-i Meb'ûsan'ın açılması, 93 Harbi, bunun ardından meclisin tekrar kapatılması ve Kânûn-ı Esâsî'nin yürürlükten kaldırıl¬masıyla meşrutiyete bel bağlayan dev¬rin aydınlarının muhalefeti, II. Abdülha-mid idaresini bunları çeşitli memuriyet¬lerle İstanbul'dan uzaklaştırmaya yönelt¬ti. Devrin diğer bir kısım yönetim muha¬lifleri gibi Ebüzziyâ da Bosna mektupçu¬su olarak İstanbul dışına çıkarıldı. Bos¬na'da vilâyet gazetesinin idaresini ve ya¬yımını üzerine aidi; bu arada Bosna Vi¬lâyeti Salnamesi'nin 13. sayısını çıkar¬dı (1295/1878). Ebüzziyâ'nın buradaki görevi, Bosna-Hersek'in Avusturya tara¬fından geçici olarak işgaline kadar sür¬dü. İstanbul'a dönünce yeni bir matbaa kurmaya çalışırken bir yandan da Sal-nâme-i Ebüzziyâ adıyla bir almanak hazırladı[436]; ancak eser daha matbaada iken gelen bir emirle imha edildi (bugün elde sadece üç nüshası mev¬cuttur).
Ertesi yıl, 1900'de Konya'ya sürgüne gönderilinceye kadar düzenli olarak ya¬yımladığı salnamelerin neşrine başladı. Aynı günlerde, Tanzimat devri edebiyat¬çılarının Önemli bir neşir vasıtası olan Mecmûa-i Ebüzziyâ'y\ yayım hayatına koydu[437]. Almanya'dan getirt¬tiği yeni makinelerle kurduğu matba¬asında kitap yayımlamaya da devam eden Ebüzziyâ, halka okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla Universal Bibli-othek neşriyatını örnek alarak Kitâbhâ-ne-i Meşâhîr ve Kitâbhâne-i Ebüzziyâ isimleri altında, içinde kendi eserleriyle Şinâsi ve Nâmık Kemal'in eserlerinin de bulunduğu telif ve tercüme 100'den faz¬la cep kitabı yayımladı. Bu arada fasi-küller halinde Lugat-ı Ebüzziyâ'y\ neş¬re başladı (1888).
Israrlı talepleri üzerine II. Abdülhamid tarafından Mekteb-i Sanayi müdürlüğü¬ne getirilen[438] Ebüzziyâ, aynı zamanda devrinin önde gelen bir kûfî hattatı ve arabesk süsleme sanatçısı¬dır. Yıldız Sarayı'nın salon tezyinatıyla Yıldız Camii'nin tezyinatı ve levhaları da Ebüzziyâ'ya yaptırılmıştı. Ayrıca padişa¬hın kendi eliyle imal ettiği muhtelif ah¬şap eserlere işlediği "Abdülhamid" amb¬lemleri de onun istifidir. Ancak mektepte yenilikçi birtakım faaliyetleri ve ders vermek için Avrupa'dan bazı sanatkâr ustalar getirtmesi üzerine aleyhinde bir jurnal verildi ve okul müdürlüğünden alınarak Şûrâ-yı Devlet üyeliğine getiril¬di[439]. Burada mümkün oldu¬ğu kadar politikadan uzak durmaya ça¬lıştı; Servet, Malûmat, Hazîne-i Fünûn, İrtikö, Musavver Fen ve Edeb gibi der¬gi ve gazetelerde değişik konularda ya¬zılar yazdı. Buna rağmen 1893-1900 yıl¬lan arasında on defa tutuklandı; niha¬yet verilen jurnaller üzerine oğlu Talha ile beraber Konya'ya sürgüne gönderil¬di[440]. Sekiz yıldan fazla süren bu sürgün hayatı boyunca matbaası mü¬hürlenip kapatıldığından Almanya'dan getirttiği makinelerle deposundaki ki¬taplar büyük ölçüde zarar gördü. Sürgün yıllarında Konya vilâyet gazetesine im-zasız yazılar yazdı, aynı zamanda kurduğu bazı özel tezgâhlarda halı doku¬macılığıyla meşgul oldu.
II. Meşrutiyetin ilânı üzerine çıkarı¬lan genel afla İstanbul'a döndü[441]. Bu donemde fiilen politikaya atı¬larak İttihat ve Terakkî Fırkası'na girdi; seçimlerde Konya vilâyetinden aday ol¬du ve Antalya sancağından mebus se¬çildi. Bu arada matbaasını yeniden fa¬aliyete geçirdi, Mecmûa-i Ebüzziyâ'y\ tekrar yayımlamaya başladı. Kendisi Konya'da iken ölen. Yeni Osmanlılar'ın ya¬kın dostu Fransız gazeteci G. Giampietri'-nin Le Courrier d'Orient adlı gazetesi¬ni Fransızca olarak neşretmeyi sürdür¬dü[442]. Bu arada Şinâsi'nin vâ¬rislerinden Tasvir-i Eîkâr gazetesinin imtiyazını satın alarak bunu Yeni Tas-vîr-i Efkâr adıyla çıkarmaya başladı[443]. 31 Mart Vak'ası'nı takip eden günlerde Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girişi. Sultan Abdülhamid'in hal'i, İttihat ve Terakkî ile Hürriyet ve İtilâf fırkaları¬nın kıyasıya mücadeleleri sırasında ilân edilen örfî idare günlerinde çıkarmakta olduğu gazete defalarca kapatıldı. Ebüz-ziyâ her defasında isim değiştirerek gazetesini yayımlamaya devam etti. Zaman zaman tutuklandı, matbaası mühürlen¬di ve hapse atıldı. Babıâli Baskını ile ik¬tidara geçen yeni hükümetçe serbest bırakıldığının ertesi günü evine döner¬ken Kadıköy vapurunda öldü ve Bakırköy Mezarlığı'ndaki aile kabristanına defne¬dildi.[444]
Basın yayın, gazete ve matbaa tekni¬ği gibi birçok alanda ülkeye çeşitli yeni¬likler getiren Ebüzziyâ Tevfik, bir edebî şahsiyet olmaktan ziyade Tanzimat dev¬rinin önemli İsimlerini sonraki nesillere tanıtan ansiklopedik bilgiye sahip bir ya-yımcıdır. Ebüzziyâ zihniyet bakımından, bir milletin ancak gelenek ve görenek¬lerine, millî ve dinî inançlarına bağlı ka-larak ve faydalı her türlü yeniliği benim¬seyerek gelişebileceğine inanan muha¬fazakâr bir Osmanlı aydınıdır. Asla yıl-mayan bir karaktere sahip olan Ebüzzi¬yâ, hayatı boyunca cehaletle ve ülkeye zarar getirebilecek şeylerle mücadele et-miştir. Rodos ve Konya'daki sürgün ha¬yatı, faaliyetlerinden şüphelenen devrin yöneticileri tarafından defalarca göz al-tına alınması, zaman zaman tutuklan¬ması, matbaasının kapatılması ve hak¬kında verilen jurnaller onu yıldırmamış, hayatı boyunca doğru bildiklerini söyle¬mekten çekinmemiştir. Yaşadığı dönem¬de, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını önlemek için devrin diğer aydınlan gibi Ebüzziyâ da milliyetçilik ve Türkçülük ide¬olojileri yerine Osmanlılık bağına önem vermiş ve devletin hıristiyan dünyası karşısına müslüman unsurların çoğunluğu ile çıkabilmesi için sürekli olarak din bir-iiğine ve Müslümanlık kavramına sarıl¬mıştır. Ancak vatanın bütünlüğü ve se¬lâmetinin esas itibariyle Türk unsuru¬nun gelişip kuvvetlenmesine mümkün olabileceğini belirtmekten de geri kal¬mamıştır.
Çevri Kalfa Sıbyan Mektebi'nden baş¬ka herhangi bir okula gitmediği halde kuvvetli azmi ve iradesi sayesinde ken¬di kendine iyi seviyede Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca ve Rumca öğrenmiş, edindiği geniş bilgi ve kültür sonucun-da çıkardığı gazete ve dergilerle diğer yayın faaliyetleri devrinde tek başına bir mektep olmuştur.
Şiirleri yok denecek kadar az olan Ebüz-ziyâ'nın asıl faaliyet sahası nesirdir. Kuv¬vetli bir mantığa dayalı basit ve sade cümlelerle kurulu yazıları bugün de zevk¬le okunabilmektedir, Daha çok gazeteci hüviyeti ağır basan Ebüzziyâ'nın tiyatro yazarlığı, Nâmık Kemal ve arkadaşları gibi halk kitlelerini hürriyet fikrine ve yenilik düşüncelerine yöneltmek için bir vasıtadır. Hâtıra türündeki eser ve ma¬kaleleri ise Osmanlı Devleti'nin her bakımdan en karışık dönemiyle ilgili çeşit¬li sosyal, edebî ve siyasî olaylara ışık tu¬tabilecek niteliktedir.
Ebüzziyâ Tevfik daha ilk yazılarında, asırlardan beri Türkçe'ye girmiş birta¬kım Arapça. Farsça kelime ve terkipler¬le mücadele etmiş, devrin diğer yazar¬larının müdafaa ettiği sade Türkçe ile güzel makale örnekleri vermiştir. 1869'-da ilk defa Arap harflerini değiştirme fikrini ileri süren Leh mühtedisi gazete¬ci Hayreddin ile tartışmaya girmiş, ma¬arifin ilerlemesinin bir sistem ve metot meselesi olduğunu, harfleri değiştirmek¬le eğitimde gelişme sağlanamayacağını söylemiştir. Böyle bir değişikliğin, yeni nesillerin asırlara dayanan kültür temelleriyle bağlarını koparacağını öne süre-rek ileride Türk kültürü için büyük boş¬luklar doğuracağını savunmuştur.[445]
Gerek muhteva gerekse baskı tekniği bakımından türünün önde gelen örneği durumundaki takvimli, Batı'da "alma¬nak" adı verilen ansiklopedik yıllıkları ilk defa Ebüzziyâ yayımlamış ve bü türün ülkede tanınmasında öncülük etmiştir.
On yedi yaşında gazeteciliğe başlayan Ebüzziyâ, Şinâsi ve Nâmık Kemal'le ta¬nıştıktan sonra bilhassa onların etkisiy¬le ve basın yoluyla giriştiği fikir müca¬delesini hayatının sonuna kadar sürdür¬müştür. 11. Meşrutiyetin ilânı üzerine yayın hayatına koyduğu Yeni Tasvîr-i Efkâr kısa zamanda Türkiye'nin en cid¬di fikir gazetelerinden biri olmuş, gaze¬te ölümünden sonra da çocukları Talha ve Velid Ebüzziya'nın elinde uzun yıllar bu durumunu muhafaza etmiştir.
Halkın uyanmasına ve kültür sahibi ol¬masına vesile teşkil edecek eserler bas¬mak maksadıyla yayımcılığa başlayan Ebüzziyâ, özellikle Şinâsi ve Nâmık Kemal'in eserlerini basarak bunların düşün¬celerinin geniş kitlelere ulaşmasını sağ-lamıştır. Türkiye'de Batı tekniğiyle güzel ve temiz baskı yapma işini matbaasın¬da yine o başlatmıştır. Yayımladığı eser-lerle, Almanya'da 1889'dan beri düzen¬lenen milletlerarası sanat baskıları (edi-tion de lux) yarışmalarına katılarak her yıl birkaç eseri dereceye girmiş ve bun¬lar Internationale Graphische Muster-Austausch adlı yıllığa alınmıştır. Bu ba-şarısından dolayı kendisine Fransa Dev¬leti tarafından kültür hizmeti liyakat ma¬dalyası verilmiştir.
Devrinde küfî hatta üstat sayılan Ebüz-ziyâ Tevfık bu yazı ile kendine has bir üslûp geliştirmiştir. O dönemdeki resmî ve özel kuruluşlara ait büyük binaların ekserisinde bulunan yazılarının çoğu harf devriminden sonra kazınmıştır. Bugün Arkeoloji Müzesi'nin giriş kapısı üstün¬de görülen "Müze-i Hümâyun" yazısı, Yıl¬dız Camii'nin içinde kubbealtı çemberini çeviren kûfî hatla sûre-i Mülk, madal¬yonlar içindeki aşere-i mübeşşere isim¬leriyle mihrap üstündeki besmele ona ait¬tir. Türk tarzı arabesk süslemede de za¬manının başarılı bir sanatkârı olan Ebüz-ziyâ, Yıldız Sarayı'mn Muayede Salonu ile Yıldız Camii'nin içinde ve hünkâr mah-filindeki bir kısım arabesk süslemelere imzasını atmıştır. Ayrıca çini mürekke-biyle yaptığı "eau forte" denilen desen¬ler ve sulu boya çalışmaları özel kolek¬siyonlarda bulunmaktadır.
Eserleri
A- Salname ve Takvimleri.
1- Salnâme-i Hadîka[446]. Tür¬kiye'de çıkarılan ilk almanaktır.
2- Bosna Vilâyeti Salnamesi[447]. Tipografi ile basılan ilk il salnâmesidir.
3- Salnâme-i Ebüzziyâ[448]. Dağıtılmadan önce el konulup imha edil¬miştir. İmha edilmesinin sebebi, muh¬tevasında yer alan olayların kronolojik listesinde İl. Abdülhamid'in sürgüne gön¬derdiği Süleyman Paşa'nın sürgün tari¬hinin yer almış olmasıdır.
4- Salnâme-i Kameri.[449]
5- Rebî-i Ma'ri-let-Salnâme-i Ebüzziyâ[450], 2. seneden itibaren Rebî-i Ma'rifet-Tak-vîm-i Ebüzziyâ[451], 9. seneden itibaren Nevsâl-i Ma'-riîet-Takvim-i Ebüzziyâ (IX-XI, İstan¬bul 1306, 1308, 1310), 12. seneden itiba¬ren Takvîm-i Ebüzziyâ (Xll-XlV, İstan¬bul 1311. 1315, 1316) adıyla yayımlanmış¬tır. VI. cildi[452]. Türkiye'de çin-kografi usulüyle resimlendirilmiş ilk eser¬dir. Çeşitli aralıklarla on dört yıl yayımla¬nan bu takvim, Ebüzziyâ'nın Nisan 1900'-de Konya'ya sürgüne gönderilmesiyle durmuş, sürgünden döndükten sonra ise bu yayını devam ettirmemiştir. Re¬simli, her biri ortalama 180-200 sayfa hacmindeki bu takvim - yıllıklarda, bir takvimde bulunması gereken bilgiler¬den başka bir yıl içinde meydana gelen önemli olaylarla o yıl içinde vefat eden siyaset, sanat ve kültür dünyasının ta¬nınmış şahsiyetleri hakkında haberlere, Avrupa ve Amerika'daki sanat, kültür ve yayın faaliyetlerini tanıtıcı yazılara da yer verilmiştir. Ayrıca tanınmış bir kı¬sım yerli ve yabancı şair ve yazarlardan örnek parçalar. "Ma'lûmât-ı Mütenevvia" başlığı altında değişik konularda bilgi¬ler ve son kısımda da Matbaa-i Ebüzzi¬yâ tarafından neşredilen kitaplar hak¬kında tanıtıcı kısa bilgiler yer almakta¬dır. Ebüzziyâ Takvimi, 1943 yılında du¬var takvimi şeklinde Velid Ebüzziyâ ta¬rafından çıkarılmaya başlanmış ve üç yıl devam etmiştir. Onun 1945'te vefatından sonra yeğeni Ziyad Ebüzziyâ aynı tak¬vimi yirmi altı yıl (1945-I970) çıkarmıştır.
6- Takvîm-i Rebî'-Zamîme-i Rebî-i Ma'niet.[453]
7- Rusya Müs-lümanlan'na Mahsus Takvîm-i Ebüz¬ziyâ.[454]
8- İmsâkiyye-i Ne-vîn.[455]
9- Takvîm-i Nisa[456]. Türkiye'de kadınlar için çı¬karılan ilk takvimdir.
B- Değişik Konulardaki Telif Eserleri.
1- Millet-i İsrâîliyye[457]
2- Ma-kâme-i Tevkîîiyye[458]. On iki nüsha basılan bu eser bir hatırattır.
3- Ne Edât-ı Neîyi Hakkında Tetebbuât.[459]
4- Yeni Osmanlılar Târihi. İlk defa 1909-1910'da Yeni Tas-vt-i Eikûr'ûa tefrika şeklinde neşredi¬len eser, yıllar sonra notlar ve açıklama¬larla birlikte Latin harfleriyle üç cilt ha¬linde Ziyad Ebüzziyâ tarafından yeniden yayımlanmıştır[460].
5- Lugot-ı Ebüzziyâ[461]. İki cilt ha¬lindeki eser "öd" kelimesinde kal¬mıştır. Ebüzziyâ Konya'ya sürgüne gön¬derildikten sonra matbaası talan edildi¬ğinden forma halinde satışa çıkarılan lügatin matbaada bulunan formaları da diğer eserlerle beraber yok edilmiştir.
C- Piyesleri.
1- Ecel-i Kaza[462]. Altı perdelik bir dram olan eser, 29 Kasım 1872de Gedikpaşa'daki Os¬manlı Tiyatrosu'nda saray dışında Türk seyircisine oynanan ilk telif piyestir. Hâ¬sılatı tiyatro sanatçılarına verilen ilk oyun da budur. Türk edebiyatında tenkit edi¬len ilk telif piyes de yine Ecel-i Kazd'dır.[463]
2- Habîbe yahut Semahât-ı Aşk[464]. Dört perdelik bir dram olup Victor Hugo'nun Anjelo ou le tyran de Padou adlı eserinden adaptedir. Ebüz¬ziyâ bu eseri Rodos'ta sürgünde iken yazmıştır. Hugo'nun eserinin genel çer¬çevesi korunmakla beraber piyes tama¬men siyasî maksatla kaleme alınmış ve istibdatla itham edilen Abdülaziz'e Öldürülmesini gerektirecek kadar büyük hücumlarda bulunulmuştur. Önce önsö¬zü çıkarılarak yayımlanmasına izin veri¬len eser Abdülaziz'in hal'inden sonra ön¬sözüyle birlikte basılmıştır.
D- Biyografileri. Gütenberg ve İhtirâ-ı Fenn-i Tab1[465]; İbn Sînâ[466]; Galile[467]; Na-polyon[468]; Diyojen[469]; Benjamen Franklin[470]; Büfon[471]; Hasan fa. Sabbâh[472]; Ezop[473]; Yahya b. Hâlid Bermek[474]; Hârûn er-Reşîd[475]; Jan Jak Russo[476]; Nâmık Kemal[477]; Nikola Şamfor[478], Sürûrî-i Müverrih[479]; İmparator Vilhelm[480]; Nei'î[481]; Kemal[482]; Kemal Bey'in Tercüme-i Hâli.[483]
E- Tercüme Eserleri. Tarîk-i Refah, Franklen'in Servet Hakkındaki Nesâyihi[484]; Üç Yüzlü Bir Ka¬rı.[485]
F- Derlemeleri. Reşid Paşa Merhumun Bazı Âsâr-ı Siyâsiyyesi[486]; Numûne-i Edebiyyât-ı Osmdniyye[487]; Cümeî-i Müntehabe-i Ke¬mâl[488]; Muharrerât-ı Hu-sûsiyye-i Akif Paşa[489]; Du-rûb-ı Emsâî-i Osmâniyye[490]; Müntehabât-ı Tasvt-i Efkâr, Si¬yasiyat- Şinâsi, Kemal[491]; Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr, Edebiyat-Sinâsi[492]; Münteha-bât-ı Tasvîr~i Efkâr, Edebiyat-Kemal[493]; Tazarruât-ı Sinan Pa¬şa[494]; Müntehabât-ı Tas¬vîr-i Efkâr, Makâlât-Kemal[495]; Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr, Makâlât-Şinâsi.[496]
Sahibi Olarak Çıkardığı Gazeteler.
1- İb¬ret[497]. Gazete kapatılıp ortaklan çeşitli memuriyetlerle İstanbul dışına gönderildiğinden ancak on dokuz sayı çıkarılabilmiştir.
2- Hadîka[498] Elli dokuz sayı ya¬yımlanmıştır.
3- Sirâc[499]. Ebüzziyâ'nın Rodos'a sü¬rülmesine kadar on yedi sayı çıkarılmış¬tır.
4- Le Courrier d'Orient[500]. Fransızca olarak yayımlanan gazetenin bugün elde hiçbir nüshası yoktur, s. Yeni Tasvîr-i Eikârl Mayıs 1909- 10 Mayıs 1910. 349 sayı yayımlanmıştır. Gazete örfî idare tarafından kapatıldıkça kısa sürelerle Tasvîr-i Efkâr, Hak, yine Tasvîr-i Efkâr, İntihâb-ı Efkâr, yine Tasvîr-i Efkâr, yi¬ne İntihâb-ı Efkâr, Tefsîr-i Efkâr, tek¬rar Tasvîr-i Efkâr adlarıyla yayımına de¬vam etmiş. Ebüzziyâ bu gazeteleri oğul¬ları Talha ve Velid ile beraber Mayıs 1910-27 Ocak 1913 tarihleri arasında 649 sayı çıkara bilmiştir.
Sahibi Olarak Çıkardığı Dergiler. Cüz¬dan[501]; Muhar¬rir[502]; Mecmûa-i Ebüzziyâ.[503]
Müdür Olarak Çalıştığı Gazeteler. Terakki[504]; Bosna.[505]
Ebüzziyâ ayrıca Rûznâme-i Cerîde-i Havadis, Tasvîr-i Efkâr (Şinâsi'nin çıkar¬dığı), Haköiku'l-vekâyi1, Diyojen, Çın¬gıraklı Tatar ve Hayal gazetelerinde ça¬lışmış; Cerîde-i Askeriyye, İrtikö, Ma'-lûmat, Musavver Fen ve Edeb, Konya (vilâyet gazetesi) ve Asker gibi gazeteler¬de de makaleler yayımlamıştır.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 34484

ulkucudunya@ulkucudunya.com