« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 May

2012

NECİP FAZIL KISAKÜREK

01 Ocak 1970

 (1905-1983) Türk şairi, tiyatro yazarı ve fikir adamı.
O ve Ben adlı otobiyografisinde kay¬dettiğine göre 25 Mayıs 1905'te İstanbul Çemberlitaş'ta cinayet mahkemesi reis¬liğinden emekli büyük babası Mehmed Hilmi Efendi'nin konağında doğdu. Babası Mekteb-i Hukuk mezunu ve bazı me¬muriyetlerde bulunmuş Abdülbâki Fâzıl Bey, annesi Mediha Hanım'dır. Baba ta¬rafından Maraşlı olan Kısakürekoğullan ailesinin kökü Duikadıroğullan'na dayan¬maktadır. Asıl adı Ahmed Necip olan Ne¬cip Fazıl okuma yazmayı büyük babasın¬dan Öğrendi. Çeşitli okullarda kesintili ve düzensiz bir öğrenim hayatı geçirdi. Önce Gedikpaşa'da bir Fransız, sonra aynı yer¬de bir Amerikan mektebinde, Büyükdere Emin Efendi mahalle mektebinde, Bü¬yük Reşid Paşa Numune, Vaniköy Rehber-i İttihad mekteplerinde okuduktan sonra Heybeliada Numune Mektebi'nden mezun oldu. Aynı yıl Heybeliada Bahriye Mektebi'ne kaydoldu. Burada da beş yıl okudu, ancak diploma alamadan ayrıldı. 1921 'de İstanbul Darülfünunu Felsefe Şu-besi'ne yazıldı. Bu öğrenimini de tamam-layamadan kazandığı devlet bursu ile fel¬sefe tahsili için Paris'e gitti. Fakat Paris'te de düzenli bir öğrenci olamadı, kısmen sanat çevrelerinde bulunduysa da kendini daha çok eğlenceye ve bohem hayatına verdi. Türkiye'ye dönüşünde İstanbul ve Anadolu'da bazı bankalarda memuriyet ve müfettişlik yaptı. Bir Fransız mekte¬binde, Ankara Devlet Konservatuvarı'n-da, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'n-de ve Robert Kolej'de çeşitli dersler okut¬tu. Bu arada felsefe öğrenciliğinden beri girmiş olduğu basın çevresini daha çekici ve eser vermeye daha uygun bir ortam olarak gördüğünden 1942'den itibaren memuriyetlerini bırakıp geçimini yazıla¬rından ve yayıncılıktan sağlayamaya baş¬ladı. Son yıllarına kadar Büyük Doğu dergisinin ve Büyük Doğu yayınlarının sahibi ve yazan olduğu gibi bazı günlük gazetelerde fıkra ve makaleleri de yayım¬lanmaktaydı. Hemen tamamı Büyük Do¬ğuda olmak üzere kullandığı takma ad¬lan Ne-Fe-Ka, Hi-Ab-Kö. Ha-A-Ka, Adı Değmez, Neslihan Kısakürek, Ahmed Abdülbaki, Prof. Ş.Ü.. Bankacı, Be-De, Ozan. Ozanbaşfdır. 25 Mayıs 1983'te Erenköy'¬deki evinde öldü. Büyük ve olaylı bir cena¬ze töreninin ardından Eyüp sırtlarındaki kabristana defnedildi. "Çille çille üstüne düştü mücevher târihi /Var mı şâir çille-den çıksın Necip Fâzıl gibi" (1403) mısraları Orhan Okay tarafından ölümü için dü-şürülmüş tarihtir.
Sabır Taşı oyunuyla 1940 Cumhuriyet Halk Partisi piyes yarışması birinciliğini kazanan Necip Fazıl Kısakürek için sanat hayatının 50. yıl jübilesi Millî Türk Talebe Birliği tarafından 22 Kasım 1975'te ya¬pıldı. 25 Mayıs 1980'de doğumunun 75. yılı vesilesiyle Kültür Bakanlığı kendisine "büyük kültür armağanı" ve nakdî mü¬kâfat, aynı tarihte Türk Edebiyatı Vakfı da "Türkçe'nin yaşayan en büyük şairi, sultâ-nüşşuarâ" unvanını verdi. Ölümünün ar¬dından Türk Edebiyatı [532] Mavera [533] Yönelişler [534] Kültür ve Sanat [535] dergileriyle Suffe Kültür ve Sanat Yıllığı 1984 birer özel sayı yayımlamıştır.
Necip Fazıl, ilk şiir denemesinin Millî Mücadele yıllarında on üç-on dört yaşla¬rında iken Tercüman gazetesinin edebî ilâvesinde çıktığını ifade eder. Bilinen ilk şiiri ise 1 Temmuz 1923 tarihli YeniMec-mua'da yayımlanan, daha sonra Örüm¬cek Ağı kitabına "Bir Mezar Taşı" adıyla girecek olan "Kitabe" başlıklı şiirdir. Bu tarihten başlayarak 1939'a kadar Yeni Mecmua, Millî Mecmua, Anadolu, Ha¬yat ve Varlık dergileriyle Cumhuriyet gazetesinde şiirleri ve hikâyeleri çıkar. Özellikle dönemin seçkin dergilerinden olan Haya i'ta yer alan şiirleriyle dikkati çeker ve hakkında takdir yazıları yayım¬lanır. İlk şiir kitapları olan Örümcek Ağı ve Kaldırımlar bu yıllarda yazdıkların¬dan seçmeleri ihtiva eder. Kaldırımlar kitabına adını veren uzun şiiri kendisine "Kaldırımlar şairi" olarak şöhret kazan¬dırmıştır. Üçüncü şiir kitabı Ben ve Öte¬si ile nesir yazılarının toplandığı Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil de bu yıllarda çıkar. Bu arada oyunculuğuna büyük değer ver¬diği Muhsin Ertuğrul'un tesiriyle tiyatro¬ya ilgi duymaya başlayan Necip Fazıl'ın ilk tiyatro eseri Tohum 1935'te yayımla¬nır ve Muhsin Ertuğrul tarafından sahne¬ye konur. Bu tarihten bir yıl kadar önce, kendi İfadesiyle "çocukluğunda ve genç¬liğinde masal gibi bîr rüya ikliminden top¬ladığı karanlık ve karışık haberlerin apaydınlık ve dümdüz gerçeğini verdiğine" inandığı Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile karşılaşmasından sonra sanat anlayışında ve eserlerinde dinî-mistik bir eğilim ağırlığını hissettirmeye başlar.
1936'da memuriyeti dolayısıyla Anka¬ra'da bulunan Necip Fazıl, devrin sathî ve maddeci dergileri karşısına spiritüalist ve estetik ağırlığı olan haftalık Ağaç dergi¬sini çıkarır. 7. sayısından itibaren İstan¬bul'a taşınan dergi, dönemin meşhur isimlerini bir araya getirmiş olmasına rağmen umulan ilgiyi görmediğinden 17. sayıda kapanır [536]Necip Fazıl, daha geniş kitlelere daha kısa zamanda ulaşan tiyatroya ilgisini devam ettirerek tiyatro eleştirmenlerinin olumlu karşıla¬malarına rağmen seyircinin tutmadığı Tohum'dan sonra 1938'de Abdülhakim Efendi'yi tanımasının mistik ve metafi¬zik bir ürünü olan Bir Adam Yaratmak'ı yazar. Muhsin Ertuğrul'un başrolü oyna-masıyla büyük ilgi gören bu piyesin ardın¬dan 1942 yılına kadar arka arkaya bazıları Şehir tiyatrolarında da sahnelenen oyun¬lar kaleme alır.
II. Dünya Savaşı'ndan biraz önce başla¬yarak savaş yıllarında fıkra yazarlığı ya¬pan Necip Fazıl önce Haber, ardından Son Telgraf gazetelerinde "Çerçeve" ge¬nel başlığı altında yazılar yazmıştır. Bir dünya savaşı çıkmayacağı kanaatini be¬nimseyen Türk basınının bu tutumuna karşı aksi fikri savunan Necip Fazı! bu yazılarının büyük bir kısmını Çerçeve adlı bir kitapta yayımlamıştır (1940). Son Telgrafta fıkra yazarlığı devam ederken yeni bir dergi çıkarma teşebbüsüne gi¬rer. Siyasî, fikrî, edebî karakterdeki Bü¬yük Doğu 1 Eylü! 1943'te çıkar. Değişik boyutlarda, çoğu haftalık, birkaç defa ay¬lık ve günlük gazete olmak üzere Necip Fazıl'ın ölümüne yakın yıllara kadar ara¬lıklarla devam eden derginin son sayısı 5 Haziran 1978 tarihini taşımaktadır. Dö¬nemin mevzuatına göre siyasî yazıların¬dan dolayı zaman zaman kapatılan, topla¬tılan, takibe uğrayan, bazan da sahibi ta¬rafından yayımı tatil edilen Büyük Doğu çıktığı yıllarda sansasyonel kapak resim¬leri ve manşetleriyle geniş ilgi görmüş¬tür. Bunun dışında bazı dönemlerinde seviyeli bir fikir ve edebiyat dergisi oldu¬ğu gibi dinî yayınların kontrol altında tu¬tulduğu yıllarda okuyucunun bu konuda¬ki ihtiyacını da karşılamıştır [537] Necip Fazıl, 19SO'de Büyük Doğu Cemiyeti adıyla o yıllardaki mevzuata gö¬re siyasî parti kavramıyla eş anlamda bir de siyasî dernek kurmuş, derneğin başkanı sıfatıyla Anadolu'nun birçok şehrin¬de konferanslar vermiştir. Gerek dergi¬deki yazılan gerek siyasî faaliyetlerinden dolayı değişik iktidarlar devrinde takibata uğramış, hakkında mahkûmiyet kararla¬rı verilmiştir. Necip Fazıl'ın kitap ve dergi yayını olarak en verimli devresi 1950'den sonraki yıllardır. Şiir kitaplarını yeniden gözden geçirip yayımladığı gibi yeni tiyat¬ro, senaryo, hikâye, roman, hâtıra, dinî ve tasavvufî eserler, siyasî ve tarihî incele¬meleri de bu.döneminin ürünleridir.
Necip Fazıl, Cumhuriyetin ilk yıllarında hece vezniyle yazan şairler arasında este¬tik kaygıları ve metafizik-psikolojik derin-îiğiyle kendine bir yer edinmiştir. İl. Meş-rutiyet'ten sonra yaygınlaşmaya başla¬yan, fakat ses ve nazım şekli bakımından monoton örnekleriyle henüz bir bocalama dönemi geçirmekte olan hece vezni onun şiirleriyle poetik bir değer kazanır. Muh¬teva olarak da mistik ve metafizik eğilim¬ler, vehim ve sayıklama gibi marazî ve trajik özellikler kendisini döneminin di¬ğer şairlerinden ayırır. Daha ilk şiiri olan "Kitabe" tekke şiirinden, divan mazmun¬larından birtakım çağrışımlar taşımak-taysa da yeni bir eda ve yeni bir ses arayı-şıyla dikkat çeker. Burada mezar kitabe¬sinin zaruri olarak çağrıştırdığı ölüm mo¬tifi, aşkta marazî bir hassasiyet ve acı bir lezzet, her an bir felâket ve trajediyle ürküten "patetik" hava Necip Fazıl'ın şiir¬lerinin âdeta değişmeyen temasını teşkil edecektir. Yine aynı yıllarda 1924'te yaz¬dığı, ilk şiir kitabının da adını oluşturan "Örümcek Ağfnda ise artık deneme dev¬resini aşmış, şiiri form bakımından sağ¬lam bir mimariye ve plastik yapıya kavuşmuş, dil olarak bir soyutlama ifadesi bulmuş, muhteva olarak da psikolojik bir derinliğe erişmiştir. Bu şiir kendi döne¬minin ilk hececilerinin monotonluğundan, çok belirli duraklarından, alışılmış kafi¬yelerinden tamamen kurtulmuş, muh¬teva ile uyumlu bir nazım tekniğine ka¬vuşmuştur.
Necip Fazıl'ın şiirlerinin Örümcek Ağı kitabıyla başlayıp Kaldırımlarda ve da¬ha sonrasında gelişerek devam eden bu özelliklerinde şahsî mizacıyla beraber şüphesiz çağının getirdiği bazı felsefe ve edebiyat akımlarının da izleri vardır. Ah-med Hâşim'in çığırını açtığı sembolist ve empresyonist şiir, psikoloji alanında yeni ufuklar açan Freud'un sanat sistemlerini de tesiri altına alan şuur altı ve libido te¬orileri, varlığa ve zaman kavramına yeni bir mâna kazandıran Bergson'un sezgi¬ciliği, hayatın ve insanın yeni bir yorumunu taşıyan egzistansiyalistleri ve özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk aydını¬nın belirli bir seviyede ilgisini çeken ka¬ramsar, bunalımlı ve mistik havasıyla Baudelairel bunlar arasında düşünmek gerekir. O ve Ben adlı otobiyografisinde on iki yaşlarında aşırı hissî romanlar ve polisiye romanları okuduğunu, bu yıllar¬da "marazî bir hassasiyet, acıtan bir hayal kuvveti ve dehşetli bir korku" İçinde bulunduğunu yazan Necip Fazıl'ın şiirini açıklamada çocukluğundan getirdiği bu duygularla yukarıda çağın özellikleri ola¬rak belirtilen akımlar arasındaki paralel¬lik de dikkate alınmalıdır.
İlk dönem şiirlerinden itibaren eserle¬rinin çoğunda hâkim olan temaların ba¬şında korku gelir. Daha Örümcek Ağı'n-daki "Gece Yarısı", "Boş Odalar", "Ayak Sesleri". "Çan Sesi"nden başlayarak pek çok şiirinde korku âdeta değişmeyen bir laytmotif gibi tekrarlanır. "İçimde damla damla bir korku birikiyor" mısraıyla "Kal¬dırımlar" hemen baştan sona kadar bir korkunun gelişmesinin poemidir. Bu te¬manın tabii bir neticesi olarak irreel bir dünyanın ürpertici varlıkları ve bunların doğurduğu duygular da şiirlerine girmiş¬tir: Periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, anlaşılmayan ayak sesleri, siyah kediler... Bir döneminden sonra eski-yeni bütün şiirlerini harmanlayarak gruplandırdığı Çile adlı şiir kitabının bazı bölüm başlık¬ları da aynı duygulan çağrıştırır: Ölüm, Korku. Daüssıla, Ukde, Tecrit...
Necip Fazıl'ın şiirlerinde eşyaya, maddî varlıklara, dış dünyaya bakjş tarzı da dik¬kat çekicidir. Onda bu varlıklar dış görü¬nüşleriyle algılandığı gibi değildir. Eşya¬nın insanın iç dünyasıyla ilişkisi vardır. Bergson'un sezgi felsefesinin ışığında Ne¬cip Fazil'da eşyaya, objeye karşı zihnî bir sempatinin varlığı düşünülebilir. Böylece "Otel Odalarfndaki eşyanın, "Ses Geliyor Ormandan" şiirinde ormanın, "Azgın De¬niz", "Susan Deniz", "Takvimdeki Deniz"-deki denizin. "Bu Yağmur"daki yağmu¬run ve diğer şiirlerinde kaldırımların, oda¬daki mangalın, bahçedeki heykelin ale¬lade obje olmaktan çıkıp şairin iç dünya¬sıyla özdeşleştiği görülür.
Genel anlamıyla spritüalist ve mistik bir şair olan Necip Fazıl'da bu mizacın tabii eğilimi olarak din de ilk şiirlerinden itibaren sürekliliğini kaybetmeyen bir te¬ma halinde ortaya çıkar. Bu tema 1932'-de yayımlanan Ben ve Ötesi'ne kadar dönemin biraz da modası olan âşık veya tekke şiiri havasında, özellikle de Yûnus Emre tarzında örneklerle görülür. Abdül-hakim Arvâsî'yi tanımasından sonra ise şiirlerine olduğu kadar sanat anlayışına ve poetikasına da belirli bir dinî-mistik görüş hâkim olur.
Necip Fazıl, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde şiirin estetiği üzerinde ısrarla du¬ran ve bu konudaki düşüncelerini prog¬ramlı bir şekilde poetika haline getiren nâdir sanatkârlardan biridir. 1940'lardan itibaren gittikçe gelişen ve yaygınlaşan yeni şiir akımına, özellikle onun ilk tem¬silcileri olan Garip topluluğuna ilgisiz ka¬lan Necip Fazıl, şiiri dengeli bir duygu ve düşünce muhtevasını kavrayan sağlam bir şeklî yapı, bir estetik form olarak ka¬bul eder. Ağaç ve Büyük Doğu dergile¬rinde 1936 -1943 yılları arasındaki bazı ya¬zılarında Türk şiiri ve kendi çağdaşı olan bazı şairler hakkında fazla derinleşmeyen değer yargılarından sonra ilk defa 1946 Eylülündeki Büyük Doğu'larda "İdeoloc-ya Örgüsü"nde, ütopik bir cemiyet yapı¬sının ayrıntısı içinde birkaç bahis şeklin¬de yazdığı "poetika"smı 19SS'te, uzun za¬mandır kitap haline getirmediği şiirlerini bir araya topladığı Sonsuzluk Kervanı kitabına bir bütün olarak ilâve eder. Ge¬nellikle şiir üzerine olmakla beraber özel¬likle kendi şiirinin felsefesi olan poetika, şiirin ve şairin hususiyetleri, şiiri meyda¬na getiren unsurlar, şiirin hayatla, top¬lumla, dinle, devletle ve pozitif ilimlerle ilgisi konularında on dört bölüm halinde kategorik, sistematik ve oldukça uzun bir yazıdır. İlk bahiste şairi alelade insandan ayırıp "üstün idrak sahibi" ve "ilâhî ema¬netin temsilcisi" olarak tarif eden ve ona madde, bitki, hayvan basamaklarından sonra insanla Tanrı arasında bir yer ve¬ren Necip Fazıl böylece şiiri daha ilk plan¬da mistik bir temele oturtur. Poetikası-nın bu karakteri metin içinde sık sık ge¬çen "esrar, büyü. tılsım, sır" gibi spiritüel kavramlarla desteklenir. Bütün bahisler¬de şiir sanatı hakkında tarih boyunca ile¬ri sürülmüş karşıt teorileri telif etme ve bunlar arasında denge kurma eğilimin¬de olan Necip Fazıl bu dengeyi şiirin ma¬nevî unsurları konularında zaman zaman bozar. Meselâ ona göre şiirin kaynağı, "mimesis" ile (dış dünyanın taklidi) "tec¬rit" arasında, fakat tecride daha yakın¬dır. Şiir somut bir planda fakat soyut ola¬nı anlatacaktır. Şiirin ifade usulünde "in¬ce" ve "girift" kavramlarını kullanan Ne¬cip Fazıl, böylece yalın ve sathî bir şiirden rafine ve kompleks bir şiire geçişin de temsilcisi olmuştur. Yine poetikada ideal şiir için kullandığı "remzî ve sırrî oluş" da soyutlukla sembolizm arasında bir kav¬ramı düşündürür. Şiirin muhtevasında ise iki esas unsuru, duyguyu ve düşün¬ceyi beraber yürütür. Duygu ve düşünce birbiri içinde eriyecek ve mutlu bir terki¬be ulaşacaktır. Ancak bu ulaşmada dü¬şüncenin duyguya yaklaşması yani duy¬gunun üstünlüğü esastır. Şiirin şekli ve muhtevası bahsi de yine bu iki unsurun en mükemmel tarzda terkibini zorlar. Şi¬irin dış şekli adını verdiği vezin, kafiye ve kıtaların-bölümlerin kuruluşuyla mısraın yapısı iç şekil dediği vezne, veznin gerek¬tirdiği kelimelerin seçimine bağlanır. Ki¬taplarına almadığı sadece iki zayıf şiirin¬de aruzu deneyen Necip Fazıl poetikada hece ile aruzu karşılaştırırken heceyi aru¬zun daha estetik, daha serbest bir tarzı olarak değerlendirir. Kapalı ve açık hece¬lerin düzenli tertibine dayanan aruza mu¬kabil bu hecelerin her mısrada başka bir zenginlikle yeni bir harmanını arayan he¬ceyi, böylece her mısrada değişen bir aruz kalıbı imtiyazını tercih eder. Bazı şiirle¬riyle ideolojik bir karakter göstermesine karşılık Necip Fazıl poetikasında toplum-şiir ilişkileriyle İlgili son konuları dışında saf şiirin estetik değerleri üzerinde dur¬muştur.
Tiyatroyu güzel sanatlar arasında bir zirve kabul eden Necip Fazıl'ın oyunları da şiirleri gibi trajik bir karakter gösterir. Şiirlerinde soyut olarak hissedilen korku, dehşet, sıkıntı, vehim, şüphe, yalnızlık gi¬bi duygu ve temalar tiyatrolarında kah¬ramanların kişiliklerinde âdeta somutla¬sın Bu oyunlarda günah duygusu, vicdan azabı, kaderirade, akıl-duygu-sezgi iliş¬kileri, madderuh mücadelesi, bilinme¬yenin araştırılması, aklın sınırlarının zorlanması, her şeyin ötesinde bir sır bulun¬duğu inancı gibi metafizik ve psikolojik problemler işlenmiştir. Tiyatroyu "tezin laf olmaktan çıkıp büyü olduğu yer" ola¬rak benimseyen Necip Fazıl'ın oyunları tezli tiyatro türüne girerse de bunlarda ana fikir eserin güçlü tekniğiyle ve usta¬lıkla eritilmiştir. Yer yer tesirli ve nüfuzlu bir ifade tarzı, çok defa teatral davranış ve konuşma şekilleri, kahramanlık, âlice¬naplık, şeref, izzetinefis gibi duyguların yüceltilmesiyle klasik tiyatrolara yaklaşır.
Yazı hayatının ilk yıllarından itibaren şiir ve tiyatro kadar olmamakla beraber hikâye ile de uğraşan Necip Fazıl, 1928 yılında Cumhuriyet gazetesinde çıkan ilk hikâyelerini 1933'te Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil adı altında toplamıştır. Da¬ha sonraki yıllarda bunlara ilâvelerle Ruh Burkuntularmdan Hikâyeler, Hikâye¬lerim yayımlanmış, ölümünün ardından dergilerde kalmış olanlarla beraber elli iki hikâyesi Hikâyelerim adıyla bir araya ge¬tirilmiştir. Bu hikâyelerden sekizi kumar ve hasta kumarbaz tipi etrafında geliş¬miştir ki yazarın Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih oyunuyla konu ve tema ortaklığı gösterir. Diğer hikâyelerinde şiir ve tiyat-rolarındaki mekân, fikir ve yapı hâkim¬dir. Bununla beraber şiir ve tiyatrolann-daki sembolik-alegorik, hatta metafizik ve metapsişik atmosfere oranla hikâye¬leri daha gerçekçi bir yapıya sahiptir.
Necip Fazıl'ın son yıllarında yazdığı ve roman adı altında yayımlanan iki kitabın¬dan Aynadaki Yalan, tamamen ideolo¬jik yapıda ve apaçık tezli bir eser olup 7de-olocya Örgüsü ile bu çerçeve etrafındaki yazılarının basit olay ve diyaloglarla ro-manlaştırılmasından ibarettir. Ölümün¬den sonra basılan Kafa Kâğıdı ise O ve Ben ile Babıâli adlı hâtıra kitaplarının dağınık notlarını ihtiva etmektedir. Bu bakımdan hikâye türündeki başarı çizgi¬sini romanlarında yakalayamamıştır.
Sanatkârlığı dışında siyasî ve fikrî ya¬zılarıyla daha yaygın bir şöhret kazanan Necip Fazıl bu açıdan Cumhuriyet döne¬minin birkaç büyük polemikçi yazarı ara¬sında sayılır. Özellikle yakın dönem tarihi ve daha aktüel konular üzerinde yazdık¬larının arkasında adları da zikredilmek şartıyla devrin siyaset, yönetim, basın gibi alanların kişileri hakkında tenkit sınır¬larını aşan ağır İfadeler, suçlamalar bu¬lunmaktadır. Polemiklerinden başka fikir yazılarında ve hatta tarihî-fikrî araştır¬ma kategorisine girebilecek eserlerinde esas olan, ilmî disiplin ve metodik düşün¬ce değildir. Fikir ürünlerinin arkasında yer yer bir disiplin bulunmakla beraber bu ölçüleri aşan heyecanlı ve mübalağalı çı¬kışları belki sistemli fikirlerinden daha fazla itibar görmüştür. Onun din, tarih, felsefe, kültür, edebiyat (tenkit) vb. konu¬larda arka arkaya sıraladığı bir yığın ha¬dise ve kişi adı vurucu bir üslûpla, bela¬gat ustalıklanyla okuyucuyu bir anda cez-betme amacındadır. Bununla beraber bu alanlara genel nüfuzuyla, kişi ve olaylar arasındaki gözden kaçmış ilişkileri yaka¬layan zekâsıyla etrafında kendisine hay¬ran bir okuyucu kitlesi oluşturmuştur.
Necip Fazıl'ın hemen bütün oyunları başta İstanbul Şehir Tiyatroları ve Anka¬ra Devlet Tiyatrosu olmak üzere resmî, özel ve amatör tiyatrolar tarafından bir¬çok defa sahneye konmuş, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih.[538] Reis Bey filme alınmış, Bir Adam Yaratmak da televizyon oyu¬nu olarak gösterilmiştir (1977). Ayrıca se¬naryo romanlarının bazıları filme alınmış¬tır. Fon müziği olarak Batı senfonik mü¬ziğinden kendisinin seçtiği parçalarla kendi sesiyle altı şiiri ve "Gençliğe Hita¬bemi plak haline getirilmiştir (1976).
Eserleri.
Şiirleri gibi yazılarını da defa¬larca yayımlamış ve hemen her defasın¬da az çok değişiklikler yapmış olan Necip Fazıl'ın kitap haline gelmiş eserlerinde bi¬rinden diğerine iktibas edilmiş parçalar, özellikle şiir ve hikâye kitaplarında ilâve¬ler ve çıkarmalar bulunmaktadır. Kitap¬larının hemen hepsi İstanbul'da basılmış¬tır. Şiir. Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar BenveÖtesi (932), 101 Ha¬dis (1951), Sonsuzluk Kervanı (Ankara 1955), Çile (1962), Şiirlerim (1969), Es-selâm -Mukaddes Hayattan Levha¬lar- (1973), Öfke ve Hiciv (1988). Tiyatro ve Senaryo Romanı. Tohum (1935), Bir Adam Yaratmak (1938). Künye (i938), Sabır Taşı (1940), Para (i 942), Vatan Şa¬iri Namık Kemal (1944), Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih (1949), Reis Bey (İ964), Ahşap Konak {1964). Siyah Pelerinli Adam{\964), Ulu Hakan Abdülhamid Han(1969), Yunus Emre(1969), Mukad¬des Emanet (1971), Senaryo Romanları (1972), İbrahim Edhem (1978; tiyatrola¬rından on üçü Kültür Bakanlığı tarafından üç cilt halinde topluca yayımlanmıştır, İstanbul 1976). Hikâye ve Roman. Meşum Yakut (1928), Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil (Ankara 1933), Ruh Burkuntula-rmdan Hikâyeler (1965), Hikâyelerim (1970), Aynadaki Yalan {1980), Kafa Kâğıdı (1984). Hâtıra. Cinnet Mustatili (1955), Büyük Kapı (1965), Yılanlı Kuyu¬dan (1970), Hac'dan Çizgiler, Renkler ve Sesler ve Nur Mahyaları (1973), O ve Ben (1974), Babıâli (1975). Din-Ta-savvuf. Halkadan Pırıltılar {1948), O ki O Yüzden Varız (1961), İman ve Aksi-yon (1964), Hazret-iAli{ 1964), Peygam¬ber Halkası (1968), Çöle İnen Nur (1969), Son Devrin Din Mazlumları (1969), Nur Harmanı (1970), Doğru Yo¬lun Sapık Kollan (1978), İman ve İslâm Atlası (1981), Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu (1982). Deneme, Fıkra, Siya-sî-Tarihî İnceleme. Abdülhak Hamid ve Dolayısiyle (Zonguldak 1937), Na¬mık Kemal Şahsı, Eseri, Tesiri (Ankara 1940), Çerçeve (1940), Müdafaa (\946), Maskenizi Yırtıyorum (1953), At'a Sen¬foni (1958), Büyük Doğu'ya Doğru (1959), Türkiye'de Komünizma ve Köy Enstitüleri (1962), Ulu Hakan Abdülha-midHan(\965, 1970), BüyükMazlumlar {1966), Türkiye'nin Manzarası (1968, 1973), Tannkulu'ndan Dinlediklerim (MI, 1968), Bin Bir Çerçeve (I-V, 1968-1969), Vahîdüddin (1968), îdeolocya Örgüsü (1968), Benim Gözümle Men¬deres (1970), Tarihimizde Moskof (1973), flöpor(l-XIII, 1976-1980), Yolu¬muz, Halimiz, Çaremiz (1977), İhtilâl (1977), Yeniçeri(1977), Sahte Kahra-manlar (1984).

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,22 M - Bugn : 6921

ulkucudunya@ulkucudunya.com