« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Şub

2012

II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNE AİT BİR JURNAL ÖRNEĞİ: SİVAS VALİSİ HALİL RIFAT PAŞA HAKKINDA BİR İHBÂRNÂME

Mehmet MERCAN 01 Ocak 1970

ÖZET
Halil Rıfat Paşa (1827 – 1901), XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yetiştirmiş olduğu
önemli devlet adamlarından birisidir. Uzun süre çeşitli vilâyetlerde valilik yaptıktan sonra 1896
yılında sadrazamlığa tayin edilmiş ve ölünceye kadarda bu görevde kalmıştır. Halil Rıfat Paşa’nın
sadrazamlığı çok parlak geçmemesine rağmen valilikleri, günümüzdeki idarecilere de örnek olacak
şekilde çok başarılı olmuştur. Bilhassa 9 Ocak 1882 tarihinden 17 Eylül 1885’e kadar görev
yaptığı Sivas valiliği esnasında yapmış olduğu başarılı çalışmaları, şöhretinin artmasını ve
ölümsüzleşmesini sağlamıştır. Makalemizin konusunu, Halil Rıfat Paşa’nın Sivas valiliği sırasında
hakkında yazılmış olan bir “İhbâr-nâme” ve bunun değerlendirilmesi teşkil etmektedir.

Giriş
Osmanlı Devleti’nde merkezî otoritenin sağlanması ve teb‘anın adaletli bir şekilde
yönetilmesine özel bir önem verilmekte idi. Bu cümleden olarak ülkenin herhangi
bölgesinde haksızlığa uğrayan, yönetimden şikayetci olan kişi ya da yöre halkının hakkını
aramak için doğrudan doruya hükümdara şikayet hakkı vardı. Bu konu Halil İnalcık’ın
“Şikayet Hakkı: Arz-ı hâl ve Arz-ı Mahzarlar” isimli makalesinde detaylı olarak ele
alınmıştır1. Makalede hükümdara yazılan şikayetlere konu olan belgelerin hemen
hepsinde “arz-ı hal gönderüp”, “arz-ı hâl edüp” şeklinde ifadeler görülmektedir2.
Benzer şekilde bizim makalemizin konusunu teşkil eden ihbârnâme de doğrudan
saraya yazılmıştır. Bu durum “Mabeyn-i Hümâyûn Başkitâbet-i Celîlesi Cânib-i âlisine3”
şeklindeki hitap cümlesinden açıkca anlaşılmaktadır. Giriş kısmı “Arz-hâl ve Arz-ı
Mahzarlar”’a benzer şekilde “Arz-ı hâl-i sıdk-ı me‘âl-i hayr-hâhânemdir ki”4 ibaresi ile
başlamaktadır. Bu giriş cümlesi ve belgenin muhtevasından bir şikayet arzı olduğu intibaı
uyandırıyorsa da belgenin içinde geçen “…işbû ihbâr-nâme-i hâlise-i dâ‘iyânem…”5
ibaresi ve şikayette bulunan kişinin “Ben Sâdık-ı devlet ve hayr-hâh-ı mülk ü millet bir
Müslümân”6 şeklindeki bir tanımlama ile ismini açıkca yazmaması nedeniyle belgenin,
II. Abdülhamid döneminde çokça kullanılan bir jurnal olduğunu düşündürtmektedir.
Osmanlı tarihinde II. Abdülhamid dönemi en çok tartışma konusu olan dönemlerin
başında gelmektedir. Bu dönemin içinde de “Hafiye Teşkilatı” yani istihbarat teşkilatı en
çok eleştirilen ve tartışılan birimlerden birini oluşturmaktadır. Konu hakkında çok sayıda
eleştiri olmasına rağmen “İnsan bilmediğinin düşmanı olur” atasözünü doğrular biçimde
bu konuda çok az sayıda bilimsel yayın bulunmaktadır7. Bu yazılardan birini kaleme alan
1Halil İnalcık, “Şikayet Hakkı: Arz-hâl ve Arz-ı Mahzarlar”, Osmanlı Araştırmaları (The Journal of
Ottoman Studies), Sayı: 7-8, İstanbul 1988, s. 33-41.
2Halil İnalcık, aynı makale, 35.
3Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Dahiliye (Bundan sonra BOA, İ. Dahiliye şeklinde yazılacaktır.) nr:
71819, lef :4, 1/b.
4 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 1/b.
5 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 12/b.
6 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 13/a.
7Bu konuda yaptığımız literatür taramasında, ulaşabildiğimiz bilimsel manada makale sayısı yok denecek
kadar az olup sadece iki tanedir. Mehmet Ali Beyhan, “II. Abdülhamid Döneminde Hafiyye Teşkilatı ve
Jurnaller”, Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, XII, Yeni Türkiye Yayını, Ankara
2002, s. 939 – 950; Aynı müellif, “II. Abdülhamid Döneminde Hafiyye Teşkilatı ve Jurnaller”, İlmi
Araştırmalar, Sayı: 8, İstanbul 1999, s. 65-83; İlknur Haydaroğlu, “II. Abdülhamit’in Hafiye Teşkilatı
Hakkında Bir Risale”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XVII/28, Ankara 1996, s. 109-133; Aynı müellif, “II.
Abdülhamit’in Hafiye Teşkilâtı Hakkında Bir Risale (II. Kısım)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XIX/30,
Mehmet Ali Beyhan, makalesinde, II. Adülhamid dönemindeki jurnallere ulaşılamadığını
ve bir kısmının da imha edildiğini ifade etmektedir8. Bu bakımdan elimizde bulunan
mufassal jurnalin yani “…varaka-i mufassala…”9
’nın yayınlanmasının faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Ayrıca Halil Rıfat Paşa hakkında hazırlanan doktora tezi10 ile Halil Rıfat Paşa’nın
Sivas Valiliği’ne dair yapılan yüksek lisans tezinde11
de belgenin kullanılmadığı
görülmektedir. Belgemizde Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Valiliği ile ilgili orijinal bilgi ve
iddialar bulunması ve yapılan tahkikat neticesinde bunların bir kısmının doğrulanması
ihbarnamenin önemini artırmaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi İradeler tasnifinde bulunan belgemiz 13 varaklık
küçük boy bir defter ve bu defterdeki iddialar ile ilgili bir tahkikat raporudur. Defterin
kapağı ebrulu olup ilk üç varak kesik ve iplikle dikilmiştir. İhbarnâme rika yazı ile itinalı
bir şekilde kaleme alınmıştır. Ayrıca ihbarnâmenin son kısmına bir de şiir eklenmiştir.
Defterin orijinalinde sayfa numarası bulunmayıp sayfa numaraları sonradan tarafımızdan
ilave edilmiştir.
Defterde Halil Rıfat Paşa hakkındaki iddialar detaylı şekilde ele alınmış olup,
verilen bilgiler ve üsluptan, müellifin özellikle dinî bilgisinin iyi ve Halil Rıfat Paşa’nın
çok yakınında biri olduğu anlaşılmaktadır. Defterde Halil Rıfat Paşa’nın Sivas
Vilayeti’nde yaptığı 39 günlük gezi hakkında da ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.
Müellifin ihbarnameyi, daha ziyade siyâsetname türü lâyiha ve eserlerde
gördüğümüz devlet adamı sorumluluğu, devletin bekasını düşünme ve devlet
yönetimindeki bozuklukların yetkililere duyurulması ve tedbir alınması gibi düşüncelerle
yazdığı görülmektedir. Devlet yönetimindeki bozukluk, liyakatli ve kalifiye olmayan
memurların istihdamının 600 yıllık devletin çökmesine sebep olacağını belirten müellif,
devleti bir gemiye, kendisini de bir yolcuya benzeterek gerçekleri arz etmeye mecbur
olduğunu ifade etmekte ve bu durumu şöyle izah etmektedir: “…şu hâllerin ve bu yolda
yetişen me'mûrlar istihdâmının âkıbeti pek vahîm olduğundan ve neticesi koca altı yüz bu
Ankara 1998, s. 135-174.
8Mehmet Ali Beyhan, “II. Abdülhamid Döneminde Hafiyye Teşkilatı ve Jurnaller”, Türkler, XII, Yeni
Türkiye Yayını, Ankara 2002, s. 944 – 45; İlknur Haydaroğlu, “II. Abdülhamit’in Hafiye Teşkilatı
Hakkında Bir Risale”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XVII/28, Ankara 1996, s. 110-112.
9BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :1.
10Nurettin Birol, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (1827 – 1901), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlamamış Doktora Tezi, Malatya 1999.
11Mustafa Barut, Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Valiliği (1882-1885), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1984, s. 24-43.
kadar senelik bir devlet-i mu‘azzama-i İslâmiye'nin mahv u inkırâzını esbâb-ı
mazarratdan bulunduğundan ve dâ‘îniz dahi şu tehlikeli geminin derûnunda sâkin
idüğümden arz-ı hakîkat-ı hâle mecbûr oldum. Hilâfım var ise cenâb-ı Rabbü'l-âlemîn
dâ‘îlerini kahr itsün”12.
İhbarnamenin müellifi liyakatsiz vali ve mutasarrıfların sebep olduğu kötü
yönetimi padişaha bildirmemenin bir ihanet ve alçaklık olduğunu belirtmekte ve bu
durumu şu şekilde ifade etmektedir: “…vâlîlik ve mutasarrıflık gibi âli ve mühim
me’mûriyetlerde istihdâm olunması hakîkaten millet-i İslâmiye içün azîm te’essüf
olunacak ahvâlden olmağla ve şu hâl-i esef-iştimâller diyânet-i müselleme ve cemiyyet-i
mücessemeleri teslîm-kerde-i hâss u âmm olan Padişâh-ı âli-himmet ve şehinşâh-ı fârûk-
haslet efendimizce ma‘lûm olmaması cihetiyle câri olduğunda kat‘â iştibâh olmamağla ve
yâr u âğyâra karşu devâm ve cereyân itmekde olan işbû âhvâl-i muzırra ve müte’essifeyi
pâdişâhımız şevketlü efendimizden ketm ü ihfâ [12/b] kadar da bir büyük ihânet ve
denâ’et tasavvur olunamayacağı der-kâr olub…”13.
Ayrıca İhbarnâmenin müellifi yazdıklarının doğru olduğunu “…Cenâb-ı Hakka
ayândır ki işbu ma‘rûzâtımda zerre kadar hilâf u mübâlağa olmayub…”14 şeklinde ifade
etmekte ve konu hakkında kendisiyle görüşülmek istenirse ve gazeteye ilan verilirse
kendisinin derhal Saray’a geleceğini belirtmektedir. Bu husus kendi cümlelerinde şu
şekilde verilmiştir: “…işbû ihbâr-nâme-i hâlise-i dâ‘iyânem münderecâtını nezd-i âli-i
dâverilerinde usûlen ve kâ’ideten derece-i sübûta îsâl içün isbât-ı vücûd itmekliğim lâzım
ise (Sivas vilâyetince mugâyir-i rızâ-yı Bâri ve âli-cereyân iden bir takım ahvâl-i esef-i
iştimâle dâ’ir Mâbeyn-i Hümâyûn başkitâbet-i celîlesine olarak mersûl ihbâr-nâmenin
muharriri her kim ise ihbârât-ı hayr-hâhâne vâk‘asını mertebe-i sübûta isâl içün
Mabeyn-i Hümâyûn başkitâbet-i celîlesine mürâca‘at itmesi ihtâr olunur) diyerek
gazetelerle ilân buyurulur ve bu ilân dahi taraf-ı dâ‘iyânemden görülür ise derhal ve
ma‘a’l-iftihâr azîmete müsâra‘at olunacağı der-kâr bulunmağla…”15.
İhbarnâmenin Değerlendirilmesi
İçerisinde Halil Rıfat Paşa ve Sivas Merkez Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa hakkında
çeşitli suçlama ve iddialar ile Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Vilayeti’nde yaptığı gezi
hakkında bilgileri ihtiva eden “İhbâr-name” 7 Zilka‘de 1300 [9 Eylül 1883] tarihinde
12BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 3/b.
13BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 12/a-b.
14BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 2/b.
15BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 12/b.
kaleme alınmıştır. İhbârnâme, şikayet edilen kişilerin bir üst makamı olan Dahiliye
Nezâreti’ne yazılmayıp doğrudan doğruya Padişaha yazılmıştır.
İhbarnâme Saray’da da dikkate alınmış ve konunun araştırılması için Sadarete
intikal ettirilmiştir. Sadaret makamı 31 Ekim 1883 tarihinde meselenin araştırılması için
Dahiliye Nezareti’ne bir tezkire yazmıştır16. Dahiliye Nezareti, Sadaret’ten gelen yazı
üzerine konu ile ilgilenmiş ve konuya vakıf güvenilir bir kişiden “…oraların ahvâline
vâkıf mevsûkü’l-kelîm bir zâtdan…”17 durumu sormuştur.
Güvenilir kişi, şikayet konusunu 10 madde halinde ele alarak meseleyi etraflı bir
şekilde izah etmiş ve 27 Kasım 1883 tarihinde bir rapor halinde sunmuştur18. Burada hem
Halil Rıfat Paşa’nın suçlandığı ihbarnameden hem de güvenilir kişinin verdiği bilgilerden
de faydalanarak konuyu ele almaya çalışacağız.
Halil Rıfat Paşa’nın suçlandığı konuların başında Onun özel hayatındaki gayr-i
meşru ilişkileridir. Bu konuda ihbarnamenin değişik yerlerinde çeşitli suçlama ve
ithamlar yer almaktadır. Bu suçlama ve ithamları yorumlamaktan ise metinde olduğu gibi
vermeyi uygun bulduk. İhbarnamede bu konudaki suçlamalar şu şekilde yer almaktadır:
“…Binâ‘en-aleyh şu Rıf‘at Paşa olacak hayâsızın vâlîlik evsâf ve şân-ı âlîsiyle kat‘â
mütenâsib [4/a] olmayan nâ-meşrû‘ fuhşiyyât-ı aleniyyesinden oğlancılık ef‘âl-i şenî‘a ve
zemîmesini el-yevm konağında bulunan ve Gürün Kaymakamı Giridli Âsım nâmında bir
deyyûsun Gürün asâkir-i zabtiyyesi süvâri neferâtından ve Gürünlü Hançerlioğlu
Ahmed'e terfîkan takdîm ve ihdâ eylediği Mustafa nâmında şâb-ı emred ve parlak
oğlanıyla Kâdı-i belde ve Müdde‘î-yi Umûmî ve Defterdâr Es‘ad Efendi ve Mektubcu
Ahmed Şevki Efendi ve A‘şâr Nâzırı Ali Efendi daha sâ'ir bir takım zevât ve zabtiyelerin
taht-ı nazarlarında (tavla) didikleri lu‘b-i nâ-meşrû‘ını utanmayarak oynadıkları kâbil-i
inkâr olmadığı gibi Kadri nâmında diğer bir oğlanı dahi Dersa‘adet'den birlikde
getürdüğini Dersa‘âdet'ce de bilenler olmalıdır…”19, başka bir yerde “…ma‘âş almakda
olduğu hâlde yine kanâ‘at itmeyüp merkez mutasarrıfı dinilen Selim Sırrı nâmında bir
rezîlin vesâtât-ı râ‘işânesiyle her nev‘ irtikâb ve ihânetden ve gice gündüz sûret-i
aleniyyede oğlanlar ve köçekler ve bir takım fâhişelerle envâ‘-ı fısk ü fücûr icrâsından
kat‘â ictinâb ve hayâ itmeyen ve Zakaroğlu kerîmesi Ayşe dinmekle Sivasca müştehire
olan bir fakîre hâtûnun onyedi onsekiz yaşlarında hüsnâca ve bâkire bir kerîmesini bi'l-
16BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :1.
17BOA,İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :1.
18BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
19 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 4/a.
ıtmâ‘ ve'l-iğfâl zevci Erzincan'da bulunan bir binbaşı hânesine celb ile bikrini izâleye ve
ba‘dehû vâlidesinin iddi‘âsı üzerine ıskât içün mezbûre kızı kendüsüne tenkîh ü tezvîce ve
bir mâh sonra yine tatlîka alâ-mele'i'n-nâs cür'et …”20, ve “…her işde müştereki olan
ma‘hûd Merkez Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa denilen rezîline sâkilik itdirerek gice sâ‘at
beşlere kadar [4/b] îş ü işret ve envâ‘-ı sefâhât ve rezâletle imrâr-ı evkât eylediğini gören
yüzlerce gözleri ve işiden binlerce kulakları kapatmak içün bir çâre bulamayacakları
derkâr oldığı gibi konağından çıkarılan çifte çifte fâhişeleri güyâ kendüsünün haberi
olmaksızın…”21 gibi çeşitli suçlamalarda bulunulmaktadır.
Bu suçlamalar hususunda bilgisine başvurulan kişi, suçlamaların doğru olmadığını
ifade etmektedir22. Ancak burada şunu da belirtmek gerekiyor. Halil Rıfat Paşa’ya
yapılan suçlamalara benzer şekilde Ahmet Cevdet Paşa da Ma‘rûzât’ta bir kısım devlet
adamları için benzer şikayetlere yer vermektedir23. Her ne kadar bilgisine başvurulan
güvenilir kişi bu suçlamaların doğru olmadığını ifade etse bile bir devlet adamının
kendisini töhmet altında bırakacak davranışlardan kaçınması gerektiği kanaatindeyiz.
Kaldı ki aynı dönemde eserini kaleme alan ve iyi bir devlet adamı ve tarihçi olan Ahmet
Cevdet Paşa’nın da bazı devlet adamları için benzer suçlamalarda bulunması, XIX.
yüzyılın ikinci yarısında bir kısım devlet adamlarında ahlâki çöküntü olduğuhakkında
şüpheler uyandırmaktadır.
Bilgisine başvurulan kişi Halil Rıfat Paşa’nın hukuka uygun olarak Sivaslı bir kızla
evlendiğini ifade etmektedir. Bu bilgi Halil Rıfat Paşa’nın Sivaslı Zakaroğlu kerimesi
Ayşe Hatun’un kızı Behiyye Hanım ile kısa süreli bir evlilik yaptığını göstermektedir.
Halil Rıfat Paşa hakkında hazırlanan doktora tezi ve yüksek lisans tezinde böyle bir bilgi
bulunmamaktadır, bu nedenle önemlidir.
Ayrıca Halil Rıfat Paşa köçek oynatmakla da suçlanmasına rağmen, bilgisine
başvurulan kişi bu işin Sivas’ta yaygın olduğunu belirtmektedir. Günümüzde ülkemizde
bile eğlence kültürümüzde yok olmuş denecek kadar az olan köçek oynatma eğlencesinin
bundan yaklaşık bir asır önce Sivas’ta yaygın bir adet olarak var olduğunu öğreniyoruz.
Halil Rıfat Paşa’nın suçlandığı konular arasında rüşvet almak ve adam kayırmak da
yer almaktadır. Bu konudaki suçlamalar hakkında da ihbarnamenin çeşitli yerlerinde
bilgiler bulunmaktadır. Ancak bilgisine başvurulan kişi bu tür ithamların doğru
20 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 1/b.
21 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 4/b.
22 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
23 Ahmed Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, (Yayına Haz. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980, s. 9-10.
olmadığını ifade etmektedir. Nitekim Halil Rıfat Paşa Aydın Valisi iken 1886 yılında
Bağdat Valiliği’ne tayin edilince 1.500 lira borcu olduğunu belirtiyor ve Bağdat’a gitmek
için gerekli olan 1.500 liralık harcırahı temin edemeyeceğini belirterek bu görevden affını
istiyor24. Bu durum da Halil Rıfat Paşa’nın rüşvet almadığı yönündeki fikri teyid ediyor
kanaatindeyim.
İhbarnamede Sivas’ta yaptırılan değirmen ile Abdurrahman Efendi’nin Sivas Aşar
Müdürlüğü’ne tayininde usulsüzlük yapıldığı yolunda da Halil Rıfat Paşa suçlanmaktadır.
Otuz kırk bin kuruş değeri olan bir değirmeni cüzi bir fiyat ile Hacı Ağası’na verdiği
yönündeki suçlamaya; bilgisine başvurulan kişi, bu gibi suçlamaların asılsız olduğunu
ifade etmekte ve değirmen yapımı hususunda açıklamalarda bulunarak, detaylı bilgiler
vermektedir. Bilgisine başvurulan kişiye göre; değirmen yapımı ile ilgili ihale açılmış ve
ihale tellâllar ile herkese duyurulmuştur. Ancak ihaleye kimse katılmamış, bu sebepten
değirmen Hacı Ağası’na verilmiştir. Ayrıca değirmenin yapıldığı arazi de beş para
etmeyen çorak bir arazidir25.
Halil Rıfat Paşa’nın adam kayırması ve liyakatsiz bir kişiyi Sivas Aşar
Müdürlüğü’ne atamasıyla ilgili iddialar hakkında ihbarnamede; “…Fitnat Hanım isminde
olan yosmanın zevci olup Musullu olan Abdurrahman Efendi isminde birini Musul’dan
celb ile Sivas sancağı gibi cesîm bir sancak âşâr müdîrliğine ta‘yîn idüb bunun
vâsıtasıyla vâridât-ı öşriyeden müstefîd olmak…”26 şeklinde ifadeler bulunmaktadır. Bu
konuda bilgisine başvurulan kişi Aşar Müdürü Ohan Efendi’nin istifa etmesi üzerine
yerine Abdurrahman Efendi’nin atandığını belirtmekte ancak istifanın sebebi hakkında
herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır27. Bu durum ise ihbarname müellifinin
şikayetlerinde haklı olduğu izlenimi vermektedir.
Halil Rıfat Paşa’nın suçlandığı konulardan üçüncüsü ise özellikle yol yaptırırken
halka kötü davrandığı ve bunun sonucu olarak Divriği kazası halkının isyan ettiği “…bî-
çâre Divriği kazası ahâli-i sâdıka-ı mutî‘ası haklarında yol vesilesiyle icrâ itdikleri zulm-
ı sarîha ahâli-i merkûma tâb-âver olamayub makâmât-ı aliyyeye bâ-telgraf tazallum-ı hâl
eylemelerinden dolayı ahâli-i mutî‘a-i merkûmûna sarf-ı iftirâ olarak sûret-i aleniyede
isyân nâmı virilüb asâkir-i şâhâne sevkiyle bî-çâre ahâli-i mutî‘a-i merkûmûna “Mülkde
Pâdişâh yok imiş işimiz Hazret-i Allâh’a kalmıştır.” feryâdını itdirmesinden dolayı…”28
24BOA, İ. Dahiliye, nr. 80070, lef:1.
25BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
26BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 10/a.
27BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4.
28BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 3/a.
şeklinde ifade edilmektedir.
Bu konuda bilgisine başvurulan kişi, olayla ilgili daha ayrıntılı bilgi vermektedir.
Kasaba halkının inşâ olunan yola gitmeyeceklerini beyân itmeleri üzerine kaymakam
tarafından birkaç kişi tutuklattırılmıştır. Bu sebeple büyük bir kalabalık hükûmet
konağına hücûm etmiş, yapılan nasihatları da dinlemeyerek taşlarla hükûmet konağının
camlarını kırmışlar ve zabtiyelerden birini de yaralamışlardır. Tutuklu olanları da cebren
kaçırmaları üzerine durum kaymakam tarafından vilâyete telgrafla bildirilmiştir. Bunun
üzerine olaya sebep olanları ve teşvik edenleri bulmak ve kânûnen cezâlandırmak üzere
Kaymakam (Yarbay) Mustafa Beğ maiyyetinde bir bölük süvâri ve Müdde‘i-i Umûmi
Mu‘âvini (Savcı) Hafız Efendi, Divriği’ye gönderilerek olaya sebep olanlar ile teşvik
edenlerin sorgulamaları yapılmış ve olay tatlıya bağlanarak mesele halledilmiştir. Bu işin
böyle başarılı bir şekilde halledilmesine mükâfât olarak Sivas Merkez Mutasarrıfı Sırrı
Paşa ve Yarbay Mustafa Beğ üçüncü dereceden nişân-ı âli-i Osmanî ve Müdde‘i-i Umûmi
Muavini Hafız Efendi de rütbe-i sâlise ile taltif edilmişlerdir29.
İhbarnâmede Halil Rıfat Paşa’nın İngiliz madencilerin isteği doğrultusunda yol
güzergahını değiştirdiği “…İngilizli ma‘denciyânın da‘vetlerine icâbetle ma‘den
ocaklarına bi'l-a‘zîme mağaraları ve cevherleri seyr ü temâşa ve ikrâm ve ri‘âyet-i
fevka’l-‘âdelerine mazhar ü sezâ oldukdan sonra İngilizlerin iltimâs-ı mahsûsları üzerine
ma‘den-i mezkûrdan çıkarmakda oldukları milyonlarca cevherler suhûletle iskeleye birâz
masrafla nakl olunmak içün livâ-i mezkûr ahâlî-i umûmiyesine üç seneden berü envâ‘-ı
mihen-i meşakkatle ve birçok ameliyât icrâsıyla i‘mâl itdirilmiş ve üzerine nâm-ı nâmî-i
hazret-i padişâhîye olmak üzere bir ve sadr-ı a‘zam hazretlerinin nâm-ı âlîlerine bir ve
vâlî-i sâbık nâmına diğer bir ve mutasarrıf-ı sâbık nâmına da bir ki beş aded cesîmce
kâ[r]-gîr köprü ve daha bir çok sagîr köprüler ile menfezler yapdırılmış ve ikmâline
ancak bir sâ‘atlik kadar mahal kalmış olan ve pâra ile yapdırılmak lâzım gelse yüzbin
lira ile vücûda getürülmesi kâbil olmayan sekiz on sâ‘atlik Giresun tarîkını kendüsünün
ve ma‘denciyânın istifâdeleri maksad-ı hâ'inânesine mebnî olmalıdır ki bütün bütün terk
ve ta‘tîl ile tarîk-i mezkûru Tamzara kasabası cihetinden ve ma‘den-i mezkûrun
ortasından geçürmek üzere İngilizlerle kavl u karâr îderek…”30 şeklindeki ifadelerle
suçlamalarda bulunulmaktadır.
Ancak bilgisine başvurulan kişi yol güzergahı degiştirildiği iddia edilen
Karahisar’dan Giresun’a yapılmakta olan yolun güzergahının değiştirilmesinin nedeninin
29BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
30BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 6/a.
bahsedildiği gibi rüşvet almak olmadığını ifade etmektedir. Aksine bu yolun güzergahının
değiştirilmesi Nafi‘a Nezâreti’nin bilgisi dahilinde ve mühendislerin tavsiyesi üzerine
değiştirildiği belirtilmektedir. Terk edilen yolun Haziran başlarından Ağustos’un
onbeşine kadar ulaşıma açık olduğu, bundan sonra kar ve kışın şiddetinden dolayı
kapandığı ve bir daha geçilmek imkanı olmadığından ve yol güzergahında bulunan bir
dağda Ağustos zamanlarında bile soğuktan ölümler meydana geldiğinden eski yolun terk
edilmesine gerek duyulduğu ifade edilmektedir31.
İhbarnâmede Halil Rıfat Paşa’nın 1882 yılında Sivas Vilayeti’nde yapmış olduğu
gezi hakkında da oldukça teferruatlı bilgiler yer almaktadır. Halil Rıfat Paşa bu gezisine
300 lira harcırah alarak 19 Ağustos 1882 tarihinde çıkmıştır32. Paşa gezisinde Hafik, Zara
(Koçgiri), Suşehri (Endires) Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar), Milas, Koyulhisar,
Niksar, Erbaa, Ladik, Havza, Köprü, Osmancık, Maden-i Sim, Merzifon, Amasya ve
Tokat güzergahlarını takip ederek gezisinin 39. günü tekrar Sivas’a dönmüştür.
İhbarname’nin yazarına göre Halil Rıfat Paşa bu gezisi boyunca kendisine ilgi
alâka gösterilen, eğlence tertiplenen yerlerde daha fazla kalmış, gösterilmeyen yerlerde
ise fazla kalmamıştır. Mesela Zara’da üç gün kalarak Avusturya’dan getirilip hizmetçi
yapılan bir kadınla üç gün geçirdiğini müellifimiz “…Zara kasabasına muvâsalatla
kaymakâm-ı mûmâ-ileyhe müsâfir olmış ve dâ'ire-i hükûmetde mükemmel olarak
müte‘addid odalar var iken ve kaymakâmın selamlığı dahi herkes içün dâ'ire-i mezkûr
iken vâlî-i müşârün-ileyh Nemçeli o güzel madamın odasına ve harem dâ'iresine kabûl
olunarak müdîr-i umûrı olan Hacı Ağası ile gözünden sakındığı oğlanlarını selâmlık olan
dâ'ire-i hükümetde terk itdirilmiş ve temâm üç gün üç gice müşârün-ileyh herkesin ve
hatta â‘şâr ihâlesi me'mûriyetiyle orada bulunmuş olan defterdâr-ı vilâyetin nazar-ı
hayretlerinde olarak kapanub piyano eğlencesi icrâ ile kaymakâm-ı deyyûs-ı mûmâ-
ileyhin boynuzlarını nazar-ı ahâlîde birer karış daha uzaddıkdan sonra dördünci güni
sabâha iki sâ‘at kalarak zen-pâre kârhâneden çıkar gibi hafiyyen çıkub…” şeklinde ifade
etmektedir33. Yine benzer şekilde Osmancık’ta iki gece kaldığı; Elmas, Fındık ve Fidan
isimli köçeklerle eğlendiği ve bunları çok beğendiğinden Sivas’a davet ettiği
belirtilmektedir34.
Sonuç
31BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
32BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 4/b.
33BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 5/b.
34BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :4, 6/a.
Sonuç olarak II. Abdülhamid’in kendisine yapılan bu şıkayeti isimsiz de olsa
değerlendirdiği ve olayla ilgili soruşturma açtırdığı görülmektedir. Yapılan soruşturma
sonucunda Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa suçlu bulunmamış, olayla ilgili olarak sadece
Sivas Merkez Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa’nın suçlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sebeple
Selim Sırrı Paşa, 16 Aralık 1883 tarihinde görevinden alınarak yerine Osman Paşa tayin
edilmiştir35.
Değerlendirmeye çalıştığımız bu ihbârnâme, hem Halil Rıfat Paşa hem de Sivas
hakkında bazı yeni bilgiler ortaya koymaktadır. Öncelikle arşiv belgelerinde görmeye
alışık olmadığımız özel hayatla ilgili bilgilerle karşılaşıyoruz. Bunların başında Halil
Rıfat Paşa’nın Sivas’ta Behiyye isimli bir kızla kısa süreli bir evlilik yaptığı bilgisi
gelmektedir. Ayrıca yine Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Vilayeti’nde yapmış olduğu gezi ve
bu süre zarfında kendisine verilen ziyafet ve tertip edilen eğlenceler de ihbârnâmede yer
almaktadır.
Ayrıca ihbârnâme, Halil Rıfat Paşa’nın Sivas’da ulaşım alanında yaptığı çalışmalar
ve uygulamalar ile karşılaştığı güçlükleri de ortaya koymaktadır. Özellikle yol yapım
çalışmalarında karşılaşılan güçlükler ve bu çerçevede Divriği’de yol yapım çalışmalarına
halkın gösterdiği tepki ve alınan tedbirlerle olayın başarılı bir şekilde bastırıldığını
öğrenmekteyiz.

KAYNAKLAR
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
İrade Dahiliye nr. 71819; 80070.
Kitap ve Makaleler
Ahmed Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, (Yayına Haz. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980.
Barut, Mustafa, Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Valiliği (1882-1885), Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1984.
Beyhan, Mehmet Ali, “II. Abdülhamid Döneminde Hafiyye Teşkilatı ve Jurnaller”, İlmi
Araştırmalar, Sayı: 8, İstanbul 1999
--------------------------, “II. Abdülhamid Döneminde Hafiyye Teşkilatı ve Jurnaller”,
Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, XII, Yeni Türkiye Yayını, Ankara
2002.
Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (1827 – 1901), İnönü Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlamamış Doktora Tezi, Malatya 1999
35 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819.
350
Haydaroğlu, İlknur, “II. Abdülhamit’in Hafiye Teşkilatı Hakkında Bir Risale”, Tarih
Araştırmaları Dergisi, XVII/28, Ankara 1996.
-----------------------,“II. Abdülhamit’in Hafiye Teşkilâtı Hakkında Bir Risale (II. Kısım)”,
Tarih Araştırmaları Dergisi, XIX/30, Ankara 1998.
İnalcık, Halil, “Şikayet Hakkı: Arz-hâl ve Arz-ı Mahzarlar”, Osmanlı Araştırmaları (The
Journal of Ottoman Studies), Sayı: 7-8, İstanbul 1988.

EKLER
Ek: 1 İhbarnâmenin Metni
Yâ Hû
Mabeyn-i Hümâyûn Başkitâbet-i Celîlesi Cânib-i Âlîsine
[1/b]Arz-ı hâl-i sıdk-meâl-i hayr-hâhânemdir ki
Cenâb-ı Hak, ömr ü şevket-i padişâhîyi müzdâd ve kâffe-i teşebbüsât-ı celîle-i
hayriyyelerinde tevfîkât-ı samedâniyye-i ilâhiyyesine mazhariyetle dil-şâd buyursun. Ve
â‘dâ-yı dîn-i mübîn-i Muhammedîyi ve sâye-i saltanat-ı seniyyede rüteb-i beşeriyyenin
nihâyet derecesini ihrâz ile mâh-be-mâh beytü'l-mâl-ı Müslimîn’den bir recül-i kâmil
diyeti ma‘âş almakda olduğu halde yine kanâ‘at itmeyüp merkez mutasarrıfı dinilen
Selim Sırrı nâmında bir rezîlin vesâtat-ı râişânesiyle her nev‘ irtikâb ve ihânetden ve gice
gündüz sûret-i aleniyyede oğlanlar ve köçekler ve bir takım fâhişelerle envâ‘-ı fısk ü
fücûr icrâsından kat‘â ictinâb ve hayâ itmeyen ve Zakaroğlu kerîmesi Ayşe dinmekle
Sivasca müştehire olan bir fakîre hâtûnun onyedi onsekiz yaşlarında hüsnâca ve bâkire
bir kerîmesini bi'l-ıtmâ‘ ve'l-iğfâl zevci Erzincan'da bulunan bir binbaşı hânesine celb ile
bikrini izâleye ve ba‘dehû vâlidesinin iddi‘âsı üzerine ıskât içün mezbûre kızı kendüsüne
tenkîh ü tezvîce ve bir mâh sonra yine tatlîka alâ-male'i'n-nâs cür'et iden ve mücerred
şöhret-i kâzibe kazanmak ve o sâyede şu harekât-ı hâinâne ve rezîlânesiyle burada
bekâsını te'mîn itmiş olmak içün Sivas vilâyetinin bi'l-umûm sunûf-ı fukarâ ve zürrâ‘ını
berbâd perîşân idüp fennen ve hendeseten üç dört sene-i kâmilede mütemâdiyen çalışılsa
i‘mâli kabil olamayacağı ednâ bir mülâhaza ile ma‘lûm olan yetmiş seksen saatlik şose
tarîkını sekizyüze karîb kebir ü sağir köprü [2/a] ve menfezi geçen ve bu senenin
dörtbuçuk beş mâhı zarfında ekser muhtârân ve rençberânı hapishanelere doldurarak ve
çift ve çubuklarını terk itdirerek beher çift öküzünü ashâbı ve arabalarıyla berâber aylarca
bilâ-fâsıla sûret-i cebriyye ve kahriyyede istihdâm iderek ve oldukça zî-kudret olanlardan
dahi bir hayli liralar ahzıyla anların işlerini de gürûh-ı fukarâya tahmîl itdirerek tanzîm ve
inşâ itdirmiş ise de vâkıf-ı her esrâr u a‘mâl olan Hudâ-yı lem-yezel hakkıçün fukarâ-yı
zürrâ‘-ı vilâyeti beş on seneye kadar kendülerini toplayamayacak derecede rahnedâr u
perişân eylemiş ve cenâb-ı Rabbü'l-âlemînin râzı olmayacağı ve elbette cümlenin peder-i
ma‘nevîsi olan şevketlü pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin dahi kat‘â tecvîz
buyurmayacağı bu misüllû fuhşiyyât ve mezâlim ve ta‘addiyâtını der-bâr-ı ma‘delet-
karâra ihbâr ve ismâ‘a muktedir olan eşrâf-ı ahâlîyi dahi bir takım rütbe ve nişanlarla ıdlâl
u iğfâli kendüsüne san‘at ittihâz itmiş olan Sivas Valisi Halil Rif‘at Paşa hâ'in ve rezîlini
ve sunûf-ı me'mûrîn miyânında büyük ve küçük bunun gibi ne kadar mürtekib ve hâ'in ve
fâsık me'mûrlar var ise cümlesini habîb-i ekremî hürmetine Kahhar ism-i celîli ile an-
karîbü'z-zamân kahr eylesün âmîn ve bi-hürmetihi Tahâ ve Yâsîn, gözleri kör olsun,
görüp [2/b] işitmiyorlar ki veliyyü'n-ni‘met-i âlem olan Pâdişâhımız şevketlü efendimiz
hazretleri gice ve gündüz huzûr u râhatını terk ile evlâd-ı ma‘nevîleri hükmünde bulunan
sunûf-ı teb‘a-i mülûkânelerinin her sûretle refâh u sa‘âdet hâllerini bi'z-zât istihsâl ü
istikmâle gayret ve muğâyir-i şer‘ ve kanûn hâl ü hareketin ve muhâlif-i adâlet ve nısfet
mu‘âmelât-ı zulmiyye ve gadriyyenin men‘-i vukû‘ına medd-i enzâr-ı dikkat u himmet
buyurdukları hâlde bu Rif‘at Paşa olacak hâ'inin zerre kadar Cenâb-ı Hak'dan korkusu
olmaması ve kalb-i ha'inânesi gaflet perdesi ile örtülmüş ve dâ'imî sûretle me'lûf olduğu
fısk u fücûrdan kararmış katrana dönmüş bulunması mülâbesesiyle böyle bir melek-haslet
ve Fârûk- siyret Pâdişâh-ı dil-agâhı yâr u ağyâra karşu alenen iğfâle cür'et ve tasaddîsi
bi'l-cümle asdıkâ-yı muvahhîdîni dil-hûn ve o gibi evzâ‘ u ta‘addiyâtı Düvel-i Nasârâya
karşu ser-rişte-i şikâyet ittihâz edinen ve sadâkat perdesi altından envâ‘-ı desâyise sâlik
olan millet-i Ermeniyânı memnun itmekte olduğu hezâr te'essüflerle görülmekte
olduğundan (Kuli’l-hakka velev-kâne mürrân “Acı da olsa doğruyu söyle”) hadîs-i
celîline ittibâ‘ ve imtisâlen şu hâl-i esef-iştimâli Pâdişâh-ı dil-âgâh ve şehinşâh-ı
merâhim-iktinâh efendimiz hazretlerinin sem‘-i hümâyunlarına îsâl maksad-ı
hayriyyesiyle işbu ihbârnâme-i hayr-hâhânenin tahrîr u terkîmine mübâderet olundı.
Cenâb-ı Hakka ayândır ki işbu ma‘rûzâtımda zerre kadar hilâf u mübâlağa olmayub şu
Sivas Vâlîsi denilen ve şimdiki hâlde devletçe birinci vâlîlerden sayıldığı ma‘a't-te'essüf
işidilmekde olan Rıf‘at Paşa'nın ve hem hâl ve râ'işi ve her irtikâbda müşteriki bulunan ve
Sicill-i Umûmî’deki terceme-i hâli varakası celb ile mütâla‘a buyurulur ise anlaşılacağı
vechile [3/a] dört sene evvel Samsun'da beşyüz guruş ma‘aş ile Muhâcirîn Komisyonu
kâtibi olduğu halde vâlî-i sâbık sa‘âdetlü Hakkı Paşa'nın nezdinde mukîme karındaşı
kerîmesini akd ve tezvîc itmesi cihetiyle birbuçuk sene zarfında merkez mutasarrıflığına
kadar terakkî itdirilen ve vâlî-i lâhık Rif‘at Paşa'nın vürûdıyla berâber Deliklitaş madde-i
ma‘lûmesinden tehiyye itmiş oldığı bin küsür lirayı hâ'in-i müşârün-ileyhe
sıkışdırmasıyla gereği gibi hulûl itmesinden nâşi ber-minvâl-i muharrer envâ‘-ı mezâlim
ve irtikâbât ve ta‘addiyâtla yapdırdıkları yolları ser-rişte iderek ve bilâ-liyâkatin vilâyet
mektubculuğunda bulunan Nâfi‘a Nâzırı Devletlü Hasan Fehmi Paşa Hazretlerinin
birâderi Ahmed Şevki Efendi uhdesine dahi rütbe-i ulâ tevcîh buyurulması husûsunu ol-
bâbda yazdığı inhâsına derc ü ilâve eyleyerek nâzır-ı müşârün-ileyhe bi't-takdîm tervîc
itdirüb sâliseden def‘aten uhde-i ihânetine rütbe-i refî‘a-i mîr-mîrânî tevcîhiyle fezâyih-i
irtikâb içün bir kat daha teşcî‘ edilen ve bî-çâre Divriği kazası ahâli-i sâdıka-ı mutî‘ası
haklarında yol vesilesiyle icrâ itdikleri zulm-ı sarîha ahâli-i merkûma tâb-âver olamayub
makâmât-ı aliyyeye bâ-telgraf tazallum-ı hâl eylemelerinden dolayı ahâli-i mutî‘a-i
merkûmûna sarf-ı iftirâ olarak sûret-i aleniyede isyân nâmı virilüb asâkir-i şâhâne
sevkiyle bî-çâre ahâli-i mutî‘a-i merkûmûna “Mülkde Pâdişâh yok imiş işimiz Hazreti
Allah’a kalmıştır.” feryâdını itdirmesinden dolayı dahi sîne-i habâseti pek kıymetli ve
mu‘teber bildiğimiz nişân-ı âli-yi Osmânî’nin def‘aten üçüncü rütbesiyle tezyîn idilen ve
müddet-i ömründe başını secde-i Rahmâna koymayan Selim Sırrı Paşa dinilen alçak [3/b]
şu arz u beyân olunan ihânet u irtikâbât ve fuhşiyât-ı aleniyye-i rezilânelerine Sivâsca
İslâm ve Hristiyan’dan vâkıf olmadık kimse kalmamışdır.
Bu bâbda dâ‘îlerinin bir gûne garaz u ivâzım olmayub şu hâllerin ve bu yolda
yetişen me'mûrlar istihdâmının âkıbeti pek vahîm olduğundan ve neticesi koca altı yüz bu
kadar senelik bir devlet-i mu‘azzama-i İslâmiye'nin mahv u inkırâzını esbâb-ı
mazarratdan bulunduğundan ve dâ‘îniz dahi şu tehlikeli geminin derûnunda sâkin
idüğümden arz-ı hakîkat-ı hâle mecbûr oldum. Hilâfım var ise cenâb-ı Rabbü'l-âlemin
dâ‘îlerini kahr itsün. Vâkı‘â devletçe böyle nâ-ma‘lûm olan kavl-i mücerrede i‘timâd ile
derhâl şu rezîl herîfleri tard u def‘ itmek tarafına teşebbüsde muvâfık-ı akl u hikmet ve
hükümet olamayacağını bilmez dâ‘îlerinden de değilim, ancak bu zâlim ve fâsıkların
tahkîk-i ahvâlleri zımnında devletçe her fedâkârlığın icrâsı ehemm-i umûrdan olub, bir
me'mûr-ı mahsûsun ta‘yîn u i‘zâmı halinde de min-tarafi’llâh millet-i İslâmiyyeye ârız
olan ahlâksızlık sâ'ikasıyla tahkîk-i hakîkat-ı hâl içün her kangı me'mûr göderilecek olur
ise olsun ve ne kadar büyük rütbelü bulunur ise bulunsun bu hâ'in mürtekiblerin az vakit
içinde havâlât-ı âdiye kırmasından ve evkâf ve tîmârât ashâbından vesâ'ireden ihtilâs
itdikleri külliyetli liralardan i‘zâm buyurulacak me'mûra dahi külliyetlice bir hisse
ifrâzıyla ıtmâ‘ ve ırzâ iderek işbu ihbâr olınan ve Sivâsca İslâm ve Hıristiyan'dan binlerce
zevâtın ma‘lûmları olan harekât-ı şenî‘a ve zâlimâneyi te'vîl veyâhud sarf-ı azviyâtdan
ibâretdir didireceklerini de bilirim.
Binâ‘en-aleyh şu Rif‘at Paşa olacak hayâsızın vâlîlik evsâf ve şân-ı âlîsiyle kat‘â
mütenâsib [4/a] olmayan nâ-meşrû‘ fuhşiyyât-ı aleniyyesinden oğlancılık ef‘âl-i şenî‘a ve
zemimesini el-yevm konağında bulunan ve Gürün Kaymakamı Giridli Âsım nâmında bir
deyyusun Gürün asâkir-i zabtiyyesi süvâri neferâtından ve Gürünlü Hançerlioğlu
Ahmed'e terfîkan takdîm ve ihdâ eylediği Mustafa nâmında şâb-ı emred ve parlak
oğlanıyla kâdı-i belde ve müdde‘i-i umûmî ve defterdâr Es‘ad Efendi ve Mektubcu
Ahmed Şevki Efendi ve A‘şâr Nâzırı Ali Efendi daha sâ'ir birtakım zevât ve zabtiyelerin
taht-ı nazarlarında (tavla) didikleri lu‘b-i nâ-meşrû‘ını utanmayarak oynadıkları kâbil-i
inkâr olmadığı gibi Kadri nâmında diğer bir oğlanı dahi Dersa‘adet'den birlikde
getürdüğini Dersa‘âdetce’de bilenler olmalıdır. El-hâletü-hâzihî bunlar konağında
mevcûd olup beher gice kendüsüne dalkavukluk iden ve o sâyede ûlâ ve mütemâyiz ve
def‘aten sâniye rütbelerine nâ'il olan Mektubcu Şevki Efendi ve ser-Tahsildâr İzzet
Efendi ve Livâ Tahrîrât Müdiri Sâdık Efendi ve hüsnâca haremi sâyesinde Sivâs Sancağı
A‘şâr Müdürlüğü'ne ta‘yîn olunan Abdurrahmân Efendi ve güzel sadâsı sâyesinde hulûl
iden Müdde‘i-i Umûmi Mu‘âvini Hâfız Hasan Efendi'ye ve her işde müştereki olan
ma‘hûd Merkez Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa denilen rezîline sâkilik itdirerek gice sâ‘at
beşlere kadar [4/b] îş ü işret ve envâ‘-ı sefâhât ve rezâletle imrâr-ı evkât eylediğini gören
yüzlerce gözleri ve işiden binlerce kulakları kapatmak içün bir çâre bulamayacakları der-
kâr oldığı gibi konağından çıkarılan çifte çifte fâhişeleri güyâ kendüsünün haberi
olmaksızın müdîr-i umûrı olan ve kapatma sûretiyle beş on bin guruş kıymetinde cânib-i
mîriden bir bâb değirmen ocağını uhdesine üçyüz guruş bedel ile geçürülüb yüz bin guruş
sarfıyla mezkûr ocakda senevî otuz kırk bin îrâd getürür dakîk fabrikası yapdırmakda
olan Hacı Ağa'sına azv ile zâhiren ve muvâza‘aten ağa-yı mumâ-ileyhi mezbûre
fahişelerle beraber habse göndermiş ise de mezbureler nisâ habishânesine sevk
olundukları sırada ve çâ[r]şû ve esvâkda bülend-avâz ile "Bizi Vâlî Paşa kendüsü içün
celb itmiş olduğu halde ahâli tarafından görülüb çıkarılmamız üzerine ağasına azv ile
şimdi bizi habishâneye gönderiyor bu hâl şân-ı vezâretine yakışur mı Ümmet-i
Muhammed diyerek" bağırub çağırdıklarını görüp işidenlerin ağızları kapanmak dahi
kabil olmayacağı ve ber-minvâl-i muharrer mavâza‘aten habs itdiği Hacı Ağası’nı yiğirmi
dört sâ‘at sonra afv ile yine konağına kabûl iderek ve evvelkinden ziyâde emniyet ve
hürmet itmesi mezbûrelerin ifâde ve feryâdları vechile bu fâhişelerin vâlî tarafından celb
olunmuş olduklarına herkesce kanâ‘at hâsıl olmuşdur. Kendüsünden [5/a] sûret-i
resmiyyede sorulsa zannederim inkâra mecâli yokdur. Ba‘zı te’vilât ile ikrâr ve i‘tirâfdan
başka çare bulamaz nasıl inkâr idebilür ki şu arz u beyân olan harekât-ı zâlimâne ve
fuhşiyâneyi suret-i aleniyede ve herkesin gözü öğünde vukû‘a getürmiş oldığı gibi geçen
sene gündüzleri yol kat‘ itmek ve giceleri de berâberinde gezdirdiği oğlanlarla birlikde
envâ‘-ı rezâlet ve fuhşiyât ile vakt geçürmek ve âtîde sebebi arz olunacağı vechle yalnız
Koçgirli kazâsında üç gün ikâmet idüb diğer kazâlarda bir gün bile eğlenmemek şartıyla
koca bir Sivas vilâyet-i cesîmesini otuzdokuz gün zarfında peşînen ve nakden üçyüz lira
harcırâh ahzıyla devren dolaşdıkları sırada dahi merkez-i vilâyetten Ağustos'un
ondokuzuncu pençşenbih günü sabaha karşu hareketle en cesîm olan Hafik kazasına
azîmet ve oraya vusûlünda kat‘â bir işe bakmayub sâniye rütbesiyle taltif etdirdiği
kaymakamın ihzâr itmiş olduğu kuzu ve et‘ime-i sâ'ireyi tenâvül ile iki sâ‘at kadar da bir
â‘lâ uyhu kesdirdikten sonra yine ol gün oradan hareketle Avusturya ülkesinde bir
memleketdeki kârhâneden gayet hüsnâ bir fâhişe çıkarub ba‘zı mukâvele-i [5/b] nâ-
meşrû‘a ile kendüsüne hâdim ittihâz itmiş olan Genç Ahmed Paşa-zâde Rızâ Beğ'in
kaymakâm bulunduğu mezkûr Koçkiri kazası merkezi olan Zara kasabasına muvâsalatla
kaymakâm-ı mûmâ-ileyhe müsâfir olmış ve dâ'ire-i hükûmetde mükemmel olarak
müte‘addid odalar var iken ve kaymakâmın selamlığı dahi herkes içün dâ'ire-i mezkûr
iken vâlî-i müşârün-ileyh Nemçeli o güzel madamın odasına ve harem dâ'iresine kabûl
olunarak müdîr-i umûrı olan Hacı Ağası ile gözünden sakındığı oğlanlarını selâmlık olan
dâ'ire-i hükümetde terk itdirilmiş ve temâm üç gün üç gice müşârün-ileyh herkesin ve
hatta â‘şâr ihâlesi me'mûriyetiyle orada bulunmuş olan defterdâr-ı vilâyetin nazar-ı
hayretlerinde olarak kapanub piyano eğlencesi icrâ ile kaymakâm-ı deyyûs-ı mûmâ-
ileyhin boynuzlarını nazar-ı ahâlîde birer karış daha uzaddıkdan sonra dördünci güni
sabaha iki sâ‘at kalarak zen-pâre kârhâneden çıkar gibi hafiyyen çıkub Suşehri
kaymakamlığı merkezi olan Endires [Suşehri] kasabasına iki konakda azîmetle bir gice
yatub ferdâsı oradan hareketle Karahisâr-ı Şarkî sancağının mutasarrıflık merkezine vâsıl
olmuş ve koca bir sancak merkezinde Zara'da ki gibi eğlenmek içün bir madam
olmadığından yalnız iki gicecik mutasarrıfa [6/a] misâfir olub ikinci günü İngilizli
ma‘denciyânın da‘vetlerine icâbetle ma‘den ocaklarına bi'l-a‘zîme mağaraları ve
cevherleri seyr ü temâşa ve ikrâm ve ri‘âyet-i fevkala‘âdelerine mazhar ü sezâ oldukdan
sonra İngilizlerin iltimâs-ı mahsûsları üzerine ma‘den-i mezkûrdan çıkarmakda oldukları
milyonlarca cevherler suhûletle iskeleye birâz masrafla nakl olunmak içün livâ-i mezkûr
ahâlî-i umûmiyesine üç seneden berü envâ‘-ı mihen-i meşakkatle ve birçok ameliyât
icrâsıyla i‘mâl itdirilmiş ve üzerine nâm-ı nâmî-i hazret-i padişâhîye olmak üzere bir ve
sadr-ı azam hazretlerinin nâm-ı âlîlerine bir ve vâlî-i sâbık nâmına diğer bir ve mutasarrıf-
ı sâbık nâmına da bir ki beş aded cesîmce kâ[r]-gîr köprü ve daha bir çok sagîr köprüler
ile menfezler yapdırılmış ve ikmâline ancak bir sâ‘atlik kadar mahal kalmış olan ve pâra
ile yapdırılmak lâzım gelse yüzbin lira ile vücûda getürülmesi kâbil olmayan sekiz on
sâ‘atlik Giresun tarîkını kendüsünün ve ma‘denciyânın istifâdeleri maksad-ı hâ'inânesine
mebnî olmalıdır ki bütün bütün terk ve ta‘tîl ile tarîk-i mezkûru Tamzara kasabası
cihetinden ve ma‘den-i mezkûrun ortasından geçürmek üzere İngilizlerle kavl u karâr
îderek ve iki gice de İngilizlere misâfir olarak ba‘dehu oradan hareketle Milas ve
Koyulhisar ve Niksar ve Erba‘a ve Lâdik ve Havza ve Köprü kazâlarından yalnız geçerek
ve hiç bir gün bile eğlenmeyerek [6/b] Amasya sancağında vâki‘ Osmancık kazâsına
muvâsalatında kazâ-i mezkûr kaymakamı müşârün-ileyhi eğlendirmek ve o sâyede
mazhar-ı taltîf ve teveccühü olmak üzere Elmas ve Fındık ve Fidan isimleriyle müştehir
olan Osmancıklı üç nefer oğlan köçeğini ahşamdan sonra vâlî-i müşârün-ileyhe takdîm
itmesiyle ve bunlar da ziyâdece hoşuna gitmesiyle tâ-be-sabah bunlarla eğlenmiş ve öyle
ufak bir kazâda bunların hatırı içün iki gün iki gice ârâm itmiş ise de bu oğlanlara
kanamamış olduğından üçüncü güni bu köçekleri de berâber alarak Ma‘den-i Sîm
kazâsına gelmiş ve oradan yine bunlar arkalarından gelmek üzere Merzifon kasabasına
muvâsalatla dâ'iresi genişce olan Merzifon eşrâfından ve müderrisînden Hilmi Efendi'nin
hânesine misâfir idilmiş ve sâhib-i hâne ikrâm ve i‘zâz kaydında iken kâymakâm-ı kazâ
mûmâ-ileyhi nezdîne celb ile Hilmi Efendi, Valî Paşa Efendimiz her ne kadar sizin
konağınıza inmiş ise de benim misâfirim oldığundan ta‘âm ve sâ'ir esbâb-ı istirâhatları
tarafımızdan tehiyye ve istihzâr olunmuşdur. Zâtınız gidin harem dâ'iresinde istirâhat
buyurun bize karışmayın deyü ta‘lîmât virdikten sonra müşârün-ileyhin arkaları sıra gelüb
hana inmiş olan köçekleri sâ‘at yarım sularında mûmâ-ileyh Hilmi Efendi'nin konağına
ve vâlî-i müşârün-ileyhin [7/a] huzûruna celb ile gice sâ‘at yediye kadar itmedikleri
rezâlet kalmamış ve orada vâki‘ irâdelerine mebnî bu köçekler kışa doğru merkez-i
vilâyete gelmek üzere memleketlerine avdetle müşârün-ileyh dahi oradan hareketle
vilâyetin en büyük livâsı olan Amasya sancağı merkezîne azîmetle yalnız iki gîcecik
mutasarrıf-ı sâbık Sa‘âdetlü Âtıf Beğefendi hazretlerine mecbûren ırz ve edeb ile misâfir
olmuş ve hiç bir işe bakmaksızın oradan dahi hareketle Tokad'a gelüb orada mutasarrıf
bulunan ve onbin liradan mütecâviz ihtilâsât ve irtikâbâtı umûm lisânında mütevâtir olan
diğer râşî ve râ'işî Rauf Paşa nâmındaki hâ'inin harem dâ'iresine misâfir olmuş ve
mutasarrıf-ı müşârün-ileyh aleyhinde ihbâr olunan ve ber-minvâl-i muharrer herkes
lisânında mütevâtir olan ihtilâsât ve irtikâbâtın tahkîki cihetine gitmek cümle-i
vezâ'iflerinden iken bir kere olsun mal kalemi kuyûdâtına bile nazar itmeyüb mutasarrıf-ı
müşârün-ileyhin rakısını içüp kuzularını yiyüb hisse-i musîbesini alub36
orada
mutasarrıf-ı müşârün-ileyh ile birlikde bir kıt‘a rütbe defteri tanzîm ve bu defterde
mutasarrıf-ı müşârün-ileyhin ihânet ve irtikâbât-ı müsellemelerine mükâfâten Rum İli
Beğlerbeğliği pâye-i celîli terkîm ve Nâfi‘a Nezâret-i celîlesine takdîm ile ikinci günü
oradan da hareketle otuzdokuzuncu günü yine merkez-i vilâyete avdet itmişdir.
36(ikinci günü dahi oaradan) metinde parantez içindeki yazının üzeri karalanmış.
[7/b] Ve mezkûr Merzifon kasabasında iken icrâât-ı müstahsenesinden biri de
Dağtaşan Dağı’nda bundan yiğirmi sene mukaddem müceddeden teşkîl kılınmış olan üç
aded büyücek karyede iskân idilmiş olan muhâcirîn efrâdından onbeş yiğirmi kadar
eşhâs-ı muzırranın envâ‘-ı şekâvet-i müstemirrelerinden Köprü ve Osmancık ve Ma‘den-i
Sîm kazâları ahâli-i zürrâ‘ının sabır ve tahammülleri kalmamış oldığından ve
kazâlarından mürûru hengâmda haber alamamış idüklerinden bahisle bu kazâlar ahâlîsi
işlerini güçlerini terk ile vâlî-i müşârün-ileyhi ta‘kîb ve Merzifon'da yetişüb eşkıyâ-yı
merkûmûnun ta‘yîn-i ism ve şahıslarıyla ve harekât-ı zâlimâne-i müstemirrelerinin ta‘dâd
ve teşrîhiyle ve delâ’il-i subûtiyesinin beyânıyle berâber vâlî-i müşârün-ileyhe müttehiden
ve müttefikân arz u ifâde itdiklerinde müşârün-ileyh ma‘iyyetinde gezdirdiği tabur
ağasıyla yiğirmiden mütecâviz asâkir-i zâbtiyeyi eşkıyâ-yı merkûmûnun der-dest ve
tenkîllerine kânûn u kâ'ide dâ'iresinde me'mûr itmeyüb hilâf-ı kâ'ide olarak bilâ-mülâhaza
hemân Merzifon ve Ma‘den-i Sîm ve Köprü kazâları kâymakâmlarına hitâben yazmış
olduğu bir kıt‘a emr-i tahrîrîde kazâları ahâlisinden lüzûmu mikdâr asâkir-i müselleha-i
mu‘âvene istishâbıyla bağteten Eğribük nâmında olan ve yüz hâneden mütecâviz
cesâmetde bulunan karye basılub eşkıyâ-yı merkûmûnun hayyen veya meyyiten ele
geçürülmesini emr ile kendüsi bâlâda arz olunduğu vechle oradan hareketle Amasya'ya
azimet eylemiş ve bu üç kazâ kâymakâmı [8/a] dahi kazâlarına avdetle emr-i mezkûr
âhkâmını icrâ içün her birisi başlarına kazâları ahâlîsinden altışar yedişer yüz kadar
müsellah mechûlü'l-ahvâl eşhâsı birikdirüb virilmiş olan ta‘limât mûcibince geçen ‘îd-i
adhânın ikinci gicesi mezkûr dağda ve Eğribük karyesi civârında bir mahalde cümlesi iki
binden mütecâviz müsellah ahali ile birleşüb karyelerini basmak üzere olduklarını karye-i
merkûme ileri gelürleri haber almaları üzerine içlerinde vâlî-i müşârün-ileyhe eşkıya
oldukları ihbâr idilmiş ve der-destleri emr olunmuş olan ne kadar eşhâs var ise cümlesini
celb ve iknâ‘ ile Merzifon hükûmetine gidüb teslîm olunmalarını ve beyhûde yere bir
takım sâbî sıbyânın ayaklar altında ezilüb perîşâniyetlerine sebebiyet virilmemesini beyân
ve ricâ eylemelerine mebnî bunlar onbir kişi oldukları hâlde leylen bilâ silâh olarak
karyelerinden çıkub Merzifon hükûmetine gitmekdeler iken sabahleyin erkenden
karyelerini basub kendilerini tutmak içün müretteb olan asâkir-i mu‘âvene ile mezkûr üç
kazâ kâymakâmlarına tesâdüflerinde nereye gidiyorsunuz eğer bizim içün gideyor iseniz
işte biz kendümüz geliyoruz ne yapacaksanız yapın dimeleri üzerine kâymakâmların
emriyle hemân onbir neferi dahi der-dest olunarak ve derhal boyunlarına lâle ve zincirler
takdırılarak şimdi bunları alub Merzifon'a ‘avdet [8/b] itmek lâzım gelür iken avdet
itmeyüb zincire urdukları onbir şahsı dahi önlerine katarak girüye Eğribük karyesine i‘âde
ile bunları bir hâneye kapadub ve ma‘iyyetlerinde bulunan ikibini mütecâviz müsellah
ahâlîyi aç kurdlar gibi köyün içine saldırub kendüleri ya‘ni üç kazâ kâymakâmları Cer
Arslan Beğ'in hânesinde kapanub ‘îş-i ‘îşrete meşgûl olmuş ve askerlik itdirmek üzere
ma‘iyyetlerinde getürdükleri müsellah ahâli hâne-be-hâne gezüb ahâli-i karye
hayvânâtından işte “şu inek benimdir iki sene evvel çalınmış idi”, diğer, “işte şu öküz
benimdir üç sene evvel çalmışlar idi” öteki de “şu koyunlar benimdir altı ay evvel
çalmışlar idi” diyerek asâkir-i mu‘âvene denilen eşhâs dahi âhâli-i karye hayvânâtının
nısfından ziyâdesini aşurub götürmeğe başladıklarında bî-çâre muhâcîrîn kadınları feryâd
ü figânla virmemeğe teşebbüslerinde yemiş oldukları dayak te'sîrâtıyla sekiz nefer
kadından sakat vukû‘a getürülmüş ve bî-günâh bir Çerkes'in dahi bütün bütün eğe
gemükleri kırılmış ve ahâli-i karyenin işretle iştigâl idüb dünyadan bî-haber olan
kâymakâmlara vâki‘ olan şikâyetleri üzerine kâymakâmlardan en cesûru tarafından
virilen emr ile asâkir-i vahşiye-i merkûme karyenin hânelerine kundak vaz‘ıyla
derûnlarındaki eşyasıyla [9/a] berâber ihrâk ve tahrîbe ibtidâr ile onsekiz bâb hâne
yanıncaya değin kâymakâmların dahi serhoşlukdan akılları başına gelûb madde-i ihrâkı
artık men‘ itmeleriyle kusûr hâneler harîkdan kurtarılmış ise de birçok hayvânâtı o
güzîde asâkir-i mu‘âvene bilâ muhâkeme ve bilâ hükm kâymakâmların emri ile
kendülerinin emvâl ve hayvânât-ı mesrûkası nâmıyla aşurub karyelerine götürmüşler ve
ol sûretle bütün karye âhâlisini ızrâr ve fevkalâ‘ade perîşan itmişlerdir. Ve bu
kaymakamlar iki gice bilâ lüzûm orada beytûtetle âhâli-i karye ol-vechle ızrâr itdirdikten
sonra yine esnâ-yı râhda kendülerine teslîm olunup zincir-i bend ile girü çevirdikler[i]
mezkûr onbir kişiyi ol-vechle bağlu olarak önlerine katub Merzifon'a götürüb habs
itmişlerdir. Bunun üzerine muhâcirîn-i Çerâkise'nin bâ-telgraf makâmât-ı ‘âliyyeye vâki‘
olan feryâd ü figânlarına mebnî tahkîk-i madde zımnında Dersa‘âde[t’de]n ve Sivas ve
Amasya'dan Merzifon'a mahsûs me'mûrlar gönderilmiş ise de şimdiye değin hiç bir
semere görülememiştir. Ve hatta eşkıya diyerek der-destleri içün ol derece mugayir-i
kânûn mu‘âmelât-ı vahşiyâne ihtiyâr olunan ve boyunlarına laleler takılup ol hâlde
götürülüp habs idilen eşhâsdan en [9/b] şerîrlerini Merzifon zabıtası âdetâ salıvirüp firâr
itdirmiş ve gerçi bunlardan bir ikisi berâ-yı isti‘tâf Dersa?âdet’e gitmişler ise de diğerleri
kendülerine bir takım avâneler peydâ ederek evvelkinden beş bed-ter icrâ-yı şekâvet
itmekde ve ol havâlîde soyub itlâf eylemekde oldukları yolcu Hıristiyanların feryâd ü
figânları Avrupa’ya kadar aks itdirilmekdedir. Hakikat-i hâl şu merkezde olduğu ve
kanûnen memûrînin bu bâbdaki evzâ ve hareketleri eşkıyâ-yı merkûmûnun hareketleri
derecesinde çirkin ve ağır olduğu bulunduğu halde vâlî-i müşârün-ileyh me’mûrların
meydanda olan işbû harekât-ı vahşiyânelerini setr ü ketm ile Dâhiliye Nezâret-i
celîlesinden ol bâbda şeref-vârid olan müte‘addid isti‘lâm-nâmelere virdiği cevâb-
Ben Sâdık-ı devlet ve hayr-hâh-ı
mülk ü millet bir Müslüman
Kandasın kandasın ey Mehdi-i sâhib-zuhûr
Millet-i İslâmı pâ-mâl eyledi ceyş-i fütûr
Kalmadı İslâm içün bir yerde ârâm u huzûr
Kapladı mülki serâpa leşker-i zulm u şürûr
Geçdi nâ-ehil ellere hayfa zaman her umûr
Bir kişi yapsa bini yıkmak içün itmekde zor
Ehl-i sıdk u istikâmet asrda görmez sürûr
Ol sebepden söylemiş bu beyti bir sahib-şu‘ûr.

Ek: 2 Soruşturmayı Yapan Güvenilir Kişi Tarafından Yazılan Rapor Metni
Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine38
Sivas Vâlîsi Devletlû Rıfat Paşa hazretlerinin hilâf-ı rızâ-yı âli ba‘zı ef‘âl ve
harekâtda bulunduğu rivâyet olunduğundan bu bâbda ma‘lûmât-ı sahîha-i çakerânem
bulunduğu hâlde bilâ ketm ü ihfâ haber virilmesi muktezâ-yı irâde-i nezâret-
penâhîlerinden olmağla rivâyât-ı mezkûre hakkında olan malûmât meş…..39 mahalliye-i
bendegânem ber-vech-i âtî arz ve beyânatına cür’et kılındı.
Husûsât-ı merviyeden birincisi müşârün-ileyhin Mutasarrıf Selim Sırrı Paşa ve
vesâ’it-i sâire ile irtikâb ittiği mâddesidir.
İrtikâb maddesine kat‘â ma‘lûmâtım olmayub mûmâ-ileyh Sırrı Paşa’ya gelince bu
âdem genç ve tecrübesiz ve şimdiye kadar mutasarrıflık vesâ’ire gibi re’s-i me’mûriyetde
bulunmamış olduğundan vazîfesini hüsn-i îfâda kusûru ve haric ez-vazîfe işlere
müdâhalesi görüldükçe vâlî-i müşârün-ileyh tarafından men‘ ve vesâyâ-yı mukteziye ve
tenbîhât-ı lâzime icrâ olunmakda ise de mûmâ-ileyhin şu hâl ve iktidâr-ı hazırası
müşârün-ileyh hakkında bir takım şikâyât ve sudâ‘ı dâ‘i olduğu şâyân-ı te’essüfdür.
38 BOA, İ. Dahiliye, nr. 71819, lef :3.
39Yazı silik olduğu için okunamadı.
İkincisi vâlî-i müşârün-ileyhin bir takım fâhişelerle envâ‘-ı fısk-ı fücûra cür’et
itdiği ihbâr olunmasıdır. Böyle sûret-i gayr-i meşrû‘ada ef‘âlde bulunmayacağı
bendelerince kaviyyen meczûm olduğu gibi vilâyetce dahi cümlenin ma‘lûmu ve me’mûl
itmeyecekleri i‘tikâdındayım.
Üçüncüsü müşârün-ileyhin bir kızın bikrîni izâle itdikden sonra nikâh idüb
mu’ahharan tatlîk itdi denilmesi. Kable’l-akd izâle-i bikr mâddesi kullarınca mechûl olub
yalnız müşârün-ileyhin Sivaslı bir kızı sûret-i şerî‘a ve aleniyyede akd-i tezvîc itdiği
Sivas’ca da herkesin ma‘lûmudur.
Dördüncüsü müşârün-ileyhin yapdırdığı şose tarîki içün bir takım ehl-i servete
müsâ‘ade ve anların hisselerini fukaraya tahmîl eylediği ve bundan bir hayli liralar
alındığı beyânından ibarettir.
Bu rivâyet nefsü’l-emrin külliyen hilâfıdır. Her sene vilâyet içün büdcelere tesviye-
i turuk masârıfıçün sekizyüz lira vaz‘ olunmakda ve bu akcenin bir kısm-ı küllîsi sarf
olunduğu hâlde yine matlûba muvâfık sûretde yapılamayub bir sene inşâ olunan yolların
ferdâsı sene ta‘mîrâtıyla uğraşılarak yigirmi senedenberü bu hâl devâm itmekde iken
müşârün-ileyh Tuna Vilâyetinde dahi icrâ itdiği gibi yapılacak tarîkin bu‘d ve mesâfesini
hisâb iderek vilâyetin işe güce muktedir bulunan nüfûs-ı zükûruna bilâ istisnâ taksîm ile
beher âdeme nihâyet beş metro mahal isâbet ve bunu da nihâyet bir âdem beş günde i‘mâl
ve inşâ iderek karyesine avdet itdiği ve mevsim-i inşâ’at zirâ‘at ve harman vaktine
tesâdüf itdirilmeyerek âhâlînin işleri olmadığı bir zamanda yapdırıldığı ve bu tarîkin
inşâsı sırada bi’l-cümle eşrâf ve mütehayyizân-ı memleket hazır ve hissedâr olarak
müşârün-ileyh dahi hayme-nişîn olub küll-i yevm geşt ü güzâr ve Sivas Kumandanı
bulunan Mirliva Ahmed Muhlis Paşa ile berâber nezâret iderek hiçbir kimesne hakkında
ta‘addî ve habs gibi mu‘âmelâtın vukû‘bulmadığı ve hele şu liralar alındı sözünün sırf
iftirâ bulunduğu ve çünki böyle beş günlük bir iş içün zürrâ‘ takımından bir kimsenin
para virmek ihtimâli olmadığı misillü erbâb-ı servetden olub bedenen îfâ-yı hizmetden
istinkâf idenler taraflarından yigirmi otuz guruşa âdem tutarak çalışdırdığı meydânda iken
böyle vâlî paşa ve sâ’ire lira virmek akıl ve tabî‘ata dahi külliyen mugâyir bulunduğu
işbu tesviye-i turuk husûsunda müşârün-ileyh hazretleri devlet ve memlekete bir hüsn-i
hidmet itmişdir ki sahîhân emsâli görülmemiş ve böyle bir müddet-i kalîle zarfında
âhâlîce pek cüz’i bir himmet ve fedâkârlıkla yüz sâ‘ate karîb tarîkin köprü ve teferru‘ât-ı
sâ’iresiyle inşâsına muvaffakiyetleri bizde yollar yapılamaz ve ahalimizde gayret
bulunamaz itikadında bulunanlara hayret virdiği gibi hatta bu inşâ’at madde-i
mühimmesine bidâyetinde “bu ne olacak bizim yollarımız yokmudur” deyü i‘tirâz iden
kurâ âhâlîsinden ba‘zıları dahi ikmâl-i tarîk olundukça muhassenâtını anlayarak bir
köyden diğer köye kendülüklerinden yollar yapmağa başlayub yosuzluğun nasıl yolsuz ve
müşkil olduğunu i‘tirâf ve sebeb olanlara du‘â ve teşekkürler itmeğe başladıkları böyle
umûr-ı hayriyede hidmet ve gayret idenlere ihsân buyurulan rütbe ve nişânlar ise
mücerred emsâlini teşvîk niyet ve arzûsundan ve me’mûrîn-i devlet ve teb‘a-i saltanat-ı
seniyyeyi tergîbden ibâret bulunmuştur.
Beşincisi Divriği kasabası âhâlîsi haklarında icrâ edildiği beyân olunan zulm u
ta‘addi ve üzerlerine asâkir-i şâhâne sevk olunduğuna dâ’irdir.
Bu kasaba ahalisi inşâ olunan tarîka gidemeyeceklerini kaymakamlarına beyân
itmeleri üzerine bi’l-cümle vilâyet âhâlîsi yolda çalışubda kendülere kurbiyeti ve binâen-
aleyh sâ’irlerinden ziyâde istifâde idecekleri tarîka gitmekten imtinâ‘ ile
gidemeyeceklerini sûret-i kat‘iyede cevâb virmeleri üzerine kaymakam tarafından birkaç
neferi tevkîf idildikte bir cemm-i gafîr hükûmet konağına hücûm iderek îfâ olunan
nesâyih-i lâzimeyi dahi ısgâ itmeyerek taşlar ile hükûmet konağının camlarını kâmilen
şikest ve zabtiyelerden bir neferini dahi cerh ve tevkîf olanları cebren ahz ile gitdikleri
kaymakam cânibinden cânib-i vilâyete bâ-telgraf bildirilmekle bunların müşevvikleri
bulunmak ve kânûnen cezâları icrâ kılınmak üzere asâkir-i şâhâne Kaymakamı Mustafa
Beğ refâkatiyle bir bölük süvâri ve Müdde‘î-i Umûmi Mu‘âvini Hafız Efendi sevk
olunarak şu uygunsuzluğa bâdi ve müşevvikler taht-ı istintâka alınub cümlesi yola sevk
olunmuş olmasına ve bu işin hüsn-i sûretle ber-taraf idilmesine mükâfâten taraf-ı hazret-i
şâhâneden Merkez Mutasarrıfı Sırrı Paşa’ya ve Asâkir-i Şâhâne Kaymakamı Mustafa
Beğ’e üçüncü nişân-ı âli-i Osmanî ve Müdde‘i-i Umûmi Hafız Efendi’ye rütbe-i sâlise
ihsân buyûrulmuşdur.
Altıncısı müşârün-ileyhin bir takım fâhişeleri celb ile hânesi ittisâlinde diğer bir
hâne istîcâr ve iskân itdirüb bunların zevci olan Abdurrahman Efendi’yi livâ â‘şâr
müdirliğine ta‘yîni maddesidir.
Müşârün-ileyh hazretlerinin akrabasından bir ihtiyâre hatun bir oğlu, iki kocada
bulunan kızlarıyla Sivas’a gelerek iskân itmekde ve böyle bir hâlleri işidilmediğinden ve
çoluk çocuk sâhibi ve kendü hallerinde bulunduklarından Merkez-i Livâ ‘şâr Müdiri
Ohan Efendi’nin vukû‘-ı isti‘fâsına mebni bu kızlardan birinin zevci olan Abdurrahman
Efendi bu me’mûriyete ta‘yîn kılınmışdır.
Yedincisi otuz kırk bin guruş değeri olan bir değirmen ocağını kapatma sûretiyle
Hacı Ağası’na aldığı mes’elesidir.
Müşârün-ileyh bulunduğu mahallerin i‘mârına her-bâr sarf-ı efkâr itdiği Sivas’a
teşrîflerinden berü şose ve mekteb ve hükûmet konağı inşâsı gibi birkaç büyücek işlere
muvaffakiyetleri cümlece ma‘lûmdur. Bu kabîlden olarak Amasya’da yapılan ve pek çok
menfa‘ati meydanda olan ve hâlâ Sivas etmekçi furûnlarına bile dakîk sevk iden dakîk
fabrikaları gibi bir fabrika yabdırılmasını âhâlînin ilerü gelenlerini celb iderek teşvîk itmiş
ise de rağbet iden bulunmadığından arâzi-i emîriyeden olub asla zirâ‘ate kabiliyeti
olmayan sengistân bir yere kendü tarafından bir değirmen yapmak niyetiyle mahall-i
mezkûr için bir kıt‘a mezâd pusulası bi’t-tanzîm münâdiye verilüb iki mâh müddet bi’l-
müzâyede hiç kimesne tarafından rağbet ve pey sürer dahi bulunmadığından, pek de
hatırımda yok, galiba altıyüz guruşa müşârün-ileyh hazretlerinin ağavâtından Hacı Ağa
üzerinde takarrur iderek Meclis-i İdare-i Vilâyetce dahi bundan ziyâde değeri olmadığı
cihetle virilmesine karâr virilerek ihâlesi icrâ idilmiştir. Muhbirin mahall-i mezkûra
değirmen ocağı ta‘bîri hilâf olub asla tesviye görmemiş sengistân bir mahaldir. Şimdi bu
mahalle müşârün-ileyh tarafından su ile dönecek bir değirmen inşâ itdirilmek ve
Avrupa’dan gelerek Amasya’da sâhibi tarafından fürûht olunacağı haber alınan edevât
mübâya‘a olunarak pek çok zahmetlerle Sivas’a celb idilüb mücerred âhâliye göstermek
ve bu sûretle dahi kendülerini bu gibi umûr-ı nâfi‘aya alışdırmak içün mezkûr fabrika
yapılmaktadır.
Sekizincisi vâlî-i müşârün-ileyhin Karahisar’dan Giresun’a yapılmakta olan şose
tarîkini terk iderek ma‘dencîlerle uyuşub mücerred yolu ma‘denin ortasından geçürmek
üzere diğer tarafdan inşâsına mübâderet eylemesi maddesidir.
Bu tarîkin şu sûretle tebdîl ve inşâsı Nafi‘a Nezâret-i celîlesiyle olunan muhâbere
ve mühendisler tarafından gösterilen lüzûma mebnîdir. Şu kadar ma‘lûmâtım vardır ki
terk olunan yol Haziran ibtidâsından nihâyet Ağustos’un onbeşine kadar işleyüb bundan
sonra berfin kesreti ve şitânın şiddeti cihetle kapanub bir daha geçilmek kâbil
olmadığından ve tesâdüf itdiği bir cibâl-i meşhûrede Ağustos zamanlarında bile sovuktan
telefât vukû‘bulmakda olduğundan eski tarîkın terkine mecbûriyet hâsıl olduğu
işidilmişdir.
Dokuzuncusu Dağtaşan Dağı’nda bulunan üç aded karye âhâlîsinden onbeş yiğirmi
eşhâs-ı muzırranın def‘-i tenkîlleri içün sevk olunan kaymakamların refâkatlarında
bulunan asâkir-i mu‘âvenenin hâne ihrâkı ve hayvânât ahzı sakat ve darb vukû‘ı gibi
beyân olunan fenâlıkları kulunuzca mechûldür.
Rivâyât-ı vâkı‘aya nazarân bunların tahkîkiçün Dersa‘adet’ten ve Sivas’dan
me’mûr-ı mahsûslar i‘zâm kılınmış ve elbette bu me’mûrlar tahkîk-i madde iderek arz ve
beyân-ı keyfiyet itmişlerdir. Bu gibi şeyler vâki‘ ise mahallinde evvel emirde müdde‘î-i
umûmiler tarafından iddi‘ânâmeler tanzîm ve icâbı icrâ olunmak lâzım geleceği gibi bu
maddeye şimdi Dersa‘âdet’te bulunan sâbık Adliye Müfettişi Hasan Fehhâm Efendi’nin
ma‘lûmâtı olacağı ve Adliye Nezaret-i celîlesince dahi bilineceği der-kâr bulunduğundan
nezâret-i müşârün-ileyhümâ ile müfettiş-i mûmâ-ileyhden istifsâr buyurulması arz ve
beyân olunur.
Onuncusu müşârün-ileyh hazretlerinin köçek oynatmak maddesidir.
Bu Sivas’ca â‘det olub cemî‘yetlerde dâ’ima köçek oynar, lâkin müşârün-ileyh
köçekleri hânesine getürüb de oynatması külliyen hilâfdır. Hâlâ böyle hilâf-ı şer‘-i şerîf
bir hâlin men‘i içün mutasarrıflığa emir virilerek ne kadar köçekler var ise
memleketlerine tard ve teb‘îd idildiği re’yü’l-ayn müşâhade olunmuşdur.
Mektûbî-i Vilâyet Ahmed Şevki Efendi’nin vazîfesi olan umûr-ı tahrîriyeden başka
harîc-i vazife hiçbir işe müdâhalesi görülmeyüb mûmâ-ileyh hakkında beyân olunan
husûsât külliyen hilâf ü bî-esâsdır. Fî 15 Teşrîn-i sâni 1299 [27 Kasım 1883].

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,26 M - Bugn : 13459

ulkucudunya@ulkucudunya.com