« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Mar

2024

Bırakın bu inadı

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Yasaklara karşı olmak, baskıya karşı olmak mücerret haliyle hiçbir şey ifade etmez.

Anlamsız, haksız, zararlı yasaklama ve baskılara muhalefet edilmelidir; fakat böyle yapılmıyor.

Çocukların evden kaçması, “baskı” gerekçesiyle hoş görülüyor; bunun adeta faydalı ve gerekli olduğu savunuluyor! Böyle saçmalık, böyle sorumsuzluk olur mu?

Yasaklar-sınırlar, hayatın tabiatında vardır. Bu var oluşun da hürriyetle bir alakası yoktur. Önemli olan, yasaklamanın ve sınırlamanın, doğru ölçülere göre yapılmasıdır. Mücerret olarak “yasaklamayı-sınırlamayı” reddetmek, anarşizmi savunmaktır.

Çocukluğumu hatırlıyorum; disiplinli bir aile ve okul hayatı içinde yetişmemize rağmen, hafızamda hiçbir baskı şikâyeti ve sıkıntısı bulamıyorum.

Çocuğa “onu yapma, şunu yapma” deniyormuş. Elbette ki denilecek. Bundan rahatsızlık duymak, başka bir ciddi rahatsızlığın belirtisidir. Dur otur bilmeyen, bırakıldığında her şeyi tahrip etmeye kalkışan çocuklar görüyorum. Normal midir bu?

“Belli bir saatten sonra dışarı çıkamazsın, dışarıda kalamazsın” denilmesin mi? Çocuğun kimlerle arkadaşlık ettiği gözlenmemeli mi, alışkanlıklarına dikkat edilmemeli mi, belli kurallara riayet etmesini sağlayıcı disiplinler uygulanmamalı mı?

Bugün, ailenin çekirdekleşip ekonomik vakitsizliğe maruz kalmaktan dolayı çocuklara ilgi gösteremez hale gelmesidir asıl problem. Niçin bunu saklıyorsunuz da, dünü suçlayıp mazeret üretmeye çalışıyorsunuz?

Hayat, kaçmalarla değil, aşmalarla geliştirilir.

Terslik olabilir, tepki gösterebiliriz. Ama bu tepki, sınırları ve ölçüleri çiğneyerek ortaya konulmamalı. Eğer öyle yapılırsa, terslikler daha da artar. Eğitimin önemli esaslarından biri de bu şuuru kazandırmaktır.

İnsan haksızlığa, anlayışsızlığa maruz kalabilir… Ortaokuldayken çok takdir ettiğim bir hocamız, yanlış gördüğü için, beni muaheze etti. Kuzu gibi değildik, çok ağırımıza gitti. Onun dersinde sene sonuna kadar, bütün yazılı imtihanlarda yüksek not aldım; ama her sözlü imtihanda “bilmiyorum!” tepkisini gösterdim. Ortalamam yeterliydi, nasılsa geçerdim. Gayet saygılı biçimde kalkıp, bilmediğimi söylüyorum… Başka öğretmenlerimizle istişare etmiş “çok etkilendiği için böyle davranıyor olmalı” kanaatini almış; üzüntü duyuyor, ısrarla o yapılmış tersliğin etkilerinin kaybolmasına çalışıyor…

Şimdi öyle anlatıyorlar ki; eski öğretmenler vurur kırarmış, asıp kesermiş, nefes aldırmazmış vs… Kurallar elbette vardı, ama şahsiyetimiz hürdü. Bazen tepki de gösterirdik, ama o kurallar çerçevesinde gösterirdik. Ve şahsiyetimize değer verilirdi. Biz hürriyeti asıl burada arardık. Saçımı uzatmama izin vermemesi çok küçük bir ayrıntıdır; şahsiyetime özen gösterip göstermemesidir benim hürriyetimle ilgili olan.

Sıkılıyorsan, kaç aileden! Sıkılıyorsan, kaç okuldan! Sıkılıyorsan kaç görevden! Sıkılıyorsan kaç vatandan! Sonra? Sonra nereye sığınacaksın, nerede bulacaksın aradığın hürriyeti, huzuru, sevgiyi?

Asıl baskıyı, asıl bunalımı, kaçış şartları getirir. Asıl baskıyı ve tatminsizliği, ölçüsüzlük ve sınırsızlık getirir.

Bizim öğrencilik zamanımızda, eğitim parasızdı. Hatta muhtaç olanlara okulun yardımı bahis konusuydu. Okullarımız yürüme mesafesindeydi. “Özel dersane ve at yarışı” mecburiyetleri yoktu. Öğretmenlerimiz Türkçe bilirdi. Açıkta kalma korkusu duyulmazdı. İş bulma paniği yaşanmazdı. Belli bir görüntü standardının altında kalmama zorlanması mevcut değildi. Ha; kot pantolon giyemezdik, kız-erkek karışık okuyamazdık, saçımızı fazla uzatamazdık! Baskının hangi çeşidi daha ağır, daha katlanılmaz?

Anlatmakla bitmez. Bugün gençler üzerindeki porno-şiddet müstehcenliğinin baskısı başlıbaşına bir bunalım musibetidir. Ama hâlâ meseleleri ters yönde zorluyorlar.

Bir şeyin içi boşalırsa dışındaki baskı artar. Bir tenekenin havasını çekin, kâğıt gibi yere yapışır. İnsanın içi de şahsiyetidir. Şahsiyetini oluşturan değerlerdir.

“Ölçüsüzlük, kuralsızlık, sorumsuzluk, bağsızlık özgürlüğü”nü çağdaşlık adına hürriyet diye savunmak; insanı ve insanlığı şifasız bir yozlaşma esaretine mahkûm eder.

Hürriyeti unutanların özgürlük aramaları, şahsiyetini kaybedenlerin kimlik aramalarına benziyor. Vazgeçiniz bu inattan; bütün yönleriyle ve türevleriyle vazgeçiniz.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,51 M - Bugn : 46765

ulkucudunya@ulkucudunya.com