« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Şub

2024

Neden mutlu değiliz?

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Kendimi bildim bileli aynı izah kalıbını dinlemişimdir: “Sanayileşme ile beraber geleneksel toplumdan modern topluma geçmekteyiz ve bunun bunalımını yaşıyoruz.” “Bundan dolayı da geçimsizlikler, çatışmalar görülüyor…”

Geçişe geçelim! Biz geleneksel toplumdan da modern toplumdan da memnun değiliz ki zaten! Gelenekselde baskı vardı, kadına çocuğa önem verilmezdi, “birey” olma hakkı tanınmazdı, yani insan insan yerine konulmazdı! Bir sürü maçolar vardı, ailede okulda şurada burada, habire bağırıp çağırır dayak atarlardı!

… “Modern”le de pek aramız iyi değil. “Postmodern söylem” hakkında yüzlerce binlerce kitap yazıldı ve halen bizim elit kesim, müthiş bir tecrübe faaliyeti eşliğinde bütün kürsülerde bu söylemi işliyor.

Ne olacak bizim halimiz peki?! Zaten iyi bir yere geçmediğimize ve geride bıraktığımız da bir işe yaramadığına göre, sıkıntılarımız “geçiş”le ilgili değil.

Konuştukları şu: Aile hayatımızda neden mutlu değiliz, eşler arasında niçin geçimsizlik var?

Bir kardeşimiz “Ömür Boyu Aşk” adında bir kitap yazmış, o da açık oturuma katılanlar arasında. Birçok da uzman var.

Aile içinde anlaşamıyoruz da, açık oturumlarda anlaşabiliyor muyuz? Bakıyorum, bütün hanımlar erkekleri kusurlu buluyor. Meseleyi “insan” temelinde ele almamak, daha ilk adımda hata yapmak demektir. Sonrası gelmez. Başlar “Sendeydi bendeydi, sizdeydi bizdeydi” hikâyesi…

Mesele “insan” meselesidir. Derin insan olmak, iç zenginlikleriyle buluşmuş ve bütünlüğüne kavuşmuş insan olmak. (Aşkı bir tarafa koy, o ayrı bir bahis) İnsan ancak o zaman “sevgi” ile tanışabilir. Önce, inançla düşüncenin birleştiği yerde kök salmalıdır sevgi.

Bu manada derin insan; iyi annedir, iyi babadır, iyi evlattır, iyi vatandaştır, iyi uzmandır, iyi aydındır, iyi öğretmendir, iyi esnaftır… Önce mihvere oturmuş olmak gerekir. Mihverine kavuşmuş insan, gerekli bilgileri öğrenme becerisini gösterir zaten.

Eşler geçinemiyor da, komşular geçinebiliyor mu? Apartman toplantılarına birer tane güvenlik görevlisi lazım! Arkadaşlıklar, dostluklar ne alemde?

Fena halde cinselliğe takmış durumdayız. Her insanî meseleye o açıdan bakıyoruz. Böyle baktığımız için, o meseleyi de çıkmaza soktuğumuzun farkına varmıyoruz. Bazı şeylerin mektebi, kursu, hocası, kitabı, uzmanı olmaz. İnsan, yetişmiş insan, onları aklıyla, ferasetiyle halleder. Takıldığı yer olursa da; o, kimden yardım alacağını bilir.

Gel bakayım kardeşim, siz niçin mutlu bir çift değilsiniz anlatın bana! Yaz reçeteyi; akıl, fikir, sabır, basiret, fedakârlık, denge, yumuşaklık, zarafet, gayret, empati, paylaşma… Bitti, gitti! Bu kadar kolay mı? Nedir o “akıl”? Nedir “düşünce”? “İnsan” nedir? “Sevgi” nedir? “Hayat” nedir? Bunun eğitimini (diplomasını değil) verdik mi? Ne verdik “eğitim” adına?

… Televizyon kanallarına, saatlerce konuşan güzel hanımları çıkarıyorlar. Her kanalda var. Zaten güzel olduğu için seçmişler… O hanım sabahtan akşama kadar (o programın vakti dışında) saçıyla, başıyla, giyimiyle, süsüyle, takısıyla uğraşır. “Ben sizi çok seviyorum, sizler beni çok seviyorsunuz, her gün buluşuyoruz. Şu şöyle, bu böyle..” durmadan konuşuyor. Yetişmeye çalışanların örneğe ihtiyacı vardır; her gün her şeyi konuşan ve saatlerce izlenen bu hanımlardır şimdi örnek.

Soruyorum: Çok güzel olmayıp da şahsiyetiyle çok güzelden daha güzel görünen bir “tip”le karşılaşıyor mu gençlerimiz? Estetiğin ruhunu, iç boyutunu öldürdük. Manken gibi güzel, sunucu gibi güzel. Başka güzel yok! Efendim, bu bir “bunalım” sebebidir işte, bırakın lojikleri falan… Güzel, öyle olur! Öyle güzel görünmek için, güzelliğin dünyasına girmek için, neler-neler lazım! Buyursun bunalımlar! Sevginin, güzelliğin, realiteyi aşan zenginleştirme sırlarıyla alakası; bizde ne edebiyata konu olur, ne denemelere, ne sohbetlere, ne dolaylı telkinlere, ne günlük hayatın akışındaki örneklemelere. Ama, beğenmediğiniz geçmişte olurdu bunlar. Şu veya bu ölçüde olurdu. Asıl yaramız buradadır.

Ekonomik zaruretleri şöyle bir tarafa bırakalım…

Ev kadınlarının, “Bir şeyler okumak, bir şeyler dinlemek bazen kendisiyle başbaşa kalıp düşünmek” gibi kendini beslemeye ve yeniden üretmeye vakitleri olsun istemişimdir hep. Büyük üzüntülerimden biridir bu. Çalışan kadının da böyle bir imkânı yok. Fakat öyleleri var ki, (ihtiyacı olmadan) çalışmayı o imkânın yerine ikame etmiş. Yani “O olmasın da bu olsun” diyor. Ekonomik sebepten bağımsız olarak çalışmayı arzuluyor ve bunu bir mutluluk sebebi sayıyor. Sebebi bile değil, bizatihi mutluluğun ta kendisi gibi görüyor… Mesela sabahtan akşama kadar toplama-çıkarma yapmak bir şey üretmek midir? Onu yapacak bir sürü insan var boşta… Mutluluk veren üretim; tükenerek üretmek değil, kendini de yeniden üreterek bir şey üretmektir. Öyle olsa anlarım.

… Bizim için artık evde olmak sunucuları, şovları, maçları seyretmek dışında çok sıkıcı bir hale gelmiştir. Gerçek bu. Nasıl mutlu olacağız biz? Hangi reçeteyle? Hangi bakış açısıyla? Hangi yetişmişlikle?

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,23 M - Bugn : 20174

ulkucudunya@ulkucudunya.com