« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Ara

2023

Kükreyen Fareler Avrupa kapısında

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Hafta içinde Ukrayna ve Moldova’ya AB’ye aday ülke statüsü verilmesi eski bir filmi hatırlattı. 1959 yılından eğlenceli bir yapımdı ‘Kükreyen Fare’. ABD’nin II. Dünya Savaşı’nda mağlup ettiği ülkeleri daha sonra ekonomik olarak ayağa kaldırmasından esinlenen esprili bir kurgusu vardı. Hayali bir küçük Avrupa ülkesi, ekonomik sorunlarını çözmek için Amerika’ya savaş ilan edip yenilmeye ve para yardımı almaya çalışıyordu. Filmi eğlenceli kılan ise kâğıt üzerinde yapılan savaş ilanı ve tesadüfler sonucunda bu küçük Avrupa ülkesinin ABD’yi teslim almasıydı.

Senaryoya ilham veren olay, II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı ayağa kaldırma amaçlı uygulanan Marshall Planı’ydı.

Bir önceki savaşta ağır harp tazminatlarıyla boğulan Alman ekonomisinin yarattığı felaket nihayet anlaşıldığından bu defa Amerikalılar harap haldeki kıtaya muazzam yardım paketleri hazırlamışlardı. Yirminci yüzyılın en akıllıca düzenlenmiş ve uygulanmış programlarından birisiyle, 1945 yılında perişan haldeki Avrupa, 10 yılda tekrar eski dinamizmine kavuşmuştu. Bunu sağlamak için Amerikalılar izolasyonist dürtülerinden kurtulup ellerini ceplerine atmaya ikna edilmişti.

Politik motivasyon
Bu sıradışı fedakarlığın arkasında Avrupa’yı yeniden ekonomik bir partner haline getirme hedefi de vardı elbette ama asıl motivasyon politikti.

Savaş sonrası yıkıntılar arasından güçlü çıkan komünist partiler başta İtalya ve Fransa olmak üzere Batı Avrupa’yı titretiyordu. Kızılordu Avrupa’nın doğusunu işgal etmiş, Varşova, Berlin, Prag, Budapeşte, Viyana gibi kadim başkentler kontrol ettikleri bölgeler arasında kalmıştı. Bu koşullarda Sovyet ilerleyişini durdurmak için bir yandan askeri hazırlıklar yapılırken diğer yandan Avrupa’da işbaşındaki hükümetlerin de komünizm tehdidi karşısında ayakta kalması gerekiyordu. Bunun için ekonomik çöküş engellenmeli, Avrupalılar düzenden yana tavır almaya ikna edilmeliydi. Marshall Planı bu amaca tamamıyla ulaştı.


Sovyetler Birliği’nden algılanan tehdit sadece NATO’nun değil aynı zamanda Avrupa entegrasyonunun da itici güçlerinden oldu. Kendi içinde bölünmüş, birbiriyle mücadele eden Avrupa ülkeleri kolay yem olacaktı. On yıllar sonra Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Doğu Avrupa’daki duvarın yıkılması sonrası yine AB boşluğu hızla doldurdu.

ABD’nin peşinden AB
1990’larda Batı Avrupa’nın tarafsız ülkeleri İsveç, Finlandiya ve Avusturya AB’nin bir parçası haline geldi. 2004’e gelindiğinde bu defa Eski Doğu Bloğu ülkeleri ve hatta Sovyetler Birliği’nden kopan Baltık cumhuriyetleri AB’ye tam üye oldu.

Teknik meseleler Romanya ve Bulgaristan’a üç yıl rötar yaptırdı ama sonunda yarım yüzyıldır kapıda bekleyen Türkiye’nin kıskanç nazarları altında AB bir diğer komşumuz üzerinden kapımıza dayandı.


Bir süre biz de adaylık müzakereleriyle oyalandık ama sanıyorum aradan geçen 20 yıldan sonra gidilen bir arpa boyu yol pek kimsede ümit bırakmadı.

Sürpriz karar
“AB artık doğal sınırlarına geldi, daha fazla genişleyecek takati yok, zaten aşırı sağın yükselişi bu yolları tıkıyor” derken bu hafta sürpriz karar geliverdi.

Avrupa Konseyi, Ukrayna ve Moldova’nın aday statüsünü beklenmedik bir kararla onayladı. Bu genişlemeye şiddetle karşı çıkan Macaristan Başbakanı Orban, karar alınırken toplantı salonundan dışarı çıktı, sonra da muhtemelen kararı dengelemek için Ukrayna’ya yardım paketini veto etti.

Bu kararla beraber Bosna-Hersek’in belli koşulları karşılaması halinde üyelik görüşmelerine başlayacağı da tespit edildi ki bu da Avrupa’nın göbeğindeki bu kırılgan ülke için önemli. Aynı zamanda Gürcistan’a da üyelik yolunda göz kırpıldı.

Hedef Moskova’ya set çekmek
AB’nin bu alelacele kararının arkasında aynı Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi Moskova’nın önüne bir set çekme hedefi seçilebiliyor.

İmparatorluğunun bir parçası olarak gördüğü Ukrayna’nın Batıya çark etmesi, Kremlin’in işi savaşa kadar vardırmasına sebep olmuştu. Şimdi Putin yeniden tarihsel referanslar vererek sınırları olmayan Rusya’dan bahsederken Avrupa da Ukrayna’ya kırmızı halı sererek karşılık veriyor. Moldova’nın da aynı statüye alınması anlamlı zira Transdiniestr’daki Rus etkisi bu ülkenin de siyasi kırılganlığını artırıyor.

Masa öncesi pozisyon alınıyor
Rusya ve AB’nin birbiriyle taban tabana zıt bu pozisyonları, ikinci yılını doldurmaya giden savaşın daha da süreceğini düşündürtebilir. Oysa Ukrayna’nın karşı taarruzunun bir sonuç getirmemesinin ve taraflardaki yorgunluk belirtilerinin yeni yılla beraber durumu tespit eden bir uzlaşmaya kapı aralaması mümkün. İki tarafın maksimalist yaklaşımları masaya oturmadan önce pozisyon almak olarak okunabilir.

Putin’in Ukrayna’nın doğusundaki işgali ve Kırım üzerindeki inadı AB’nin ve daha sonra NATO’nun kalan kısımlar üzerindeki garantisiyle dengelenir. Böylelikle Soğuk Savaş yıllarında Almanya’nın durumuna benzer bir statükoya Ukrayna’da da ulaşılmış olur. Almanya üzerinde Batı ve Sovyetler üzerindeki bilek güreşinin yarım yüzyıla yakın bir süre -bazı tırmanmalar yaşansa da- sıcak savaşa varmadan sürdürüldüğü düşünülürse karşılıklı hamleler bizi benzer bir duruma taşımış olur. Böylece Rus tehdidi, filmdeki hayali ülkeyi nasıl ABD’nin kollarına ittiyse Ukrayna ve Moldova da aynı yolu izleyebilir.

Elbette Ukrayna ve Moldova’nın adaylık yoluna girmesi, senelerdir bu statüye sahip olduğu halde bir ilerleme sağlayamayan Türkiye’nin olduğu kadar AB genişlemesinin durmasını isteyen geniş bir kitlenin de rahatsız olacağı bir gelişme. Toplantıdan sadece Orban ayrılmış olsa bile birçok Avrupalı siyasetçinin artık AB’nin daha fazla fakir üyeye kapı açmak, bütçeden buraya daha fazla pay ayırmak istemeyeceği açık. Daha Batı Balkanlardaki küçük ülkelerin bile entegrasyonunu sağlayamayan AB’nin böylesi büyük bir lokmayı görünür gelecekte yutması mümkün görünmüyor. Öyleyse bu kararın nasıl bir anlamı var?

Avrupa Birliği, Ukrayna ve Moldova’ya kapıları açarak Rusya’yı sınırlamak, silahların susmasından önce kendi pozisyonunu netleştirmek istiyor. Moskova’nın eski Sovyet cumhuriyetleri üzerindeki hak iddialarını reddederek her iki ülkeyi de Avrupa’nın siyasi uzantısı olarak tanımlıyor. Böylelikle nasıl Soğuk Savaş sınırları Almanya ortasından geçtiyse Ukrayna’nın da benzer bir bölünmüş ülke durumuna geleceği anlaşılıyor.

Rusya ise batısında sadece NATO üyesi ülkelerden oluşan bir duvar değil, aynı zamanda Avrupa’yla siyasi ve ekonomik entegrasyonu derinleşen bir dizi ülkeyi bulacak. Böylelikle Kremlin’in Ukrayna operasyonu, aradaki gri bölgeleri kaldırmakla kalmayıp bir zamanlar partneri olan AB ile kafa kafaya geldiği keskin bir uçurum yaratacak.

Acil formül
Diğer yandan Ukrayna ve Moldova’nın adaylık süreci doğrudan üyelik veremediği Türkiye gibi adaylar dahil AB’nin çeperindeki ülkelere ilişkin bir formül geliştirmesini de daha acil hale getiriyor. Böylelikle hep söyleyip bir türlü ete kemiğe büründüremedikleri, tam üyelik vermeden bir şekilde ortaklık kurmak istedikleri ülkelere ilişkin durum da netleşecek. İngiltere’nin AB dışında ama onunla bağlantılı pozisyonu da bu çözüm için ilham verecek.

Ukrayna ve Moldova’nın AB adaylığından eğlenceli bir film çıkmayabilir ama geçen hafta AB önemli bir virajı döndü. Belki de gerek savaşın sonu gerek Türkiye ve diğer aday ülkelerin AB yolculuğu için yeni bir dönemin eşiğindeyiz.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,37 M - Bugn : 23213

ulkucudunya@ulkucudunya.com