« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Mar

2023

Akşener ile Jinping’in dertleri benzer mi?

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Hemen, ‘ne alakası var’ demeyin. İki siyasetçinin dünya görüşlerinden, uğraştıkları meselelere birbirine benzemeyen birçok nokta bulunabilir. Sadece bir noktada iki siyasi figür de çözmekte zorlandıkları bir çelişkiyle karşı karşıyalar. İçerisinde bulundukları ittifak içerisindeki ortakları, aslında gitmek istemedikleri bir noktaya doğru ilerlerken ne yapmalılar? İttifak ilişkilerine sadık kalarak kendi hedeflerinden mi taviz vermeliler, yoksa pozisyonlarını koruyarak müttefikleriyle bağlarının kopmasına seyirci mi kalmalılar?

Akşener’in tercihi bugünlerde hemen herkes tarafından tartışıldığından, biz uluslararası siyaset gündemimize sahip çıkıp, Çin liderinin karşı karşıya kaldığı soruna odaklanalım. Xi Jinping’i son bir senedir en çok zorlayan konu, Şangay İşbirliği Örgütü’ndeki ortağı Rusya’nın, Ukrayna’da giriştiği macera. İkinci senesine giren savaşta Putin’in ve çevresinin siyasi gelecekleri ve belki fiziki varlıkları da risk altında olduğundan geri adım atamıyorlar. Savaş kanlı bir baharın arifesinde hız kesmeden devam ediyor. Bugünlerde Putin Bakmut’taki operasyon için zafer açıklamaya hazırlanıyor fakat elbette bu savaşın sonunu getirecek bir dönüm noktası değil. Bilakis Rus liderin PR çalışması için kullandığı bir malzeme olmaktan öteye geçmeyecek.


Çin ise uzayan savaştan en çok rahatsızlık duyan ülkelerden birisi. Yaklaşık on gün önce ‘barışa giden yol‘ olarak ilan ettikleri on iki adımlık plan tüm ilgili aktörler tarafından kayıtsızlıkla karşılandı. Oysa planda her iki tarafa da yönelik mesajlar vardı. En önemli madde olan ülkelerin toprak bütünlüğüne, egemenlik haklarına saygı kısmı doğrudan Şangay ortakları Rusya’ya yönelikti. Putin ve sözcüleri her ne kadar tarihsel referanslar vererek, referandumlar düzenleyerek Ukrayna’nın belirli bölgelerinin Rusya’ya ait olduğunu iddia etseler bile bu yaklaşımın uluslararası camiada kabul ettirilmesi mümkün değil. Çinli yetkililer de zaten bu konuda en hassas ülkeler arasında olduklarını açıkça söylüyorlar. Tayvan’ın 1949’dan beri anakaradan fiilen koparılmış olması, Pekin’in bu konudaki tutumunu açıklıyor. Geçen sene Pelosi’nin adaya ziyaretinin fiili bir tanıma anlamına geleceği gerekçesiyle kopan fırtınayı hatırlayalım.

Çin’in tedarik zincirlerinin açık tutulması, tahıl ihracatının engellenmemesine yönelik talepleri ise küresel ekonominin sorunsuz işleyişine ne derece önem verdiklerini gösteriyor. Dünyanın en büyük ihracatçısı ve imalat merkezi olan Çin, zaten pandemiyle mücadelede ciddi darbe yiyen ekonomisinin savaş sebebiyle yeni yaralar almasını istemiyor. Tahıl arzının kesintiye uğraması gıda ürünlerinde bir fiyat şoku yaşatacağından bilhassa düşük gelirli ülkelerde talebi vurup dolaylı bir etki yaratabilir. Pandeminin tedarik zincirlerinde yarattığı hasar ise daha yeni aşılıyor. Gelişmiş ülkelerdeki tüketicilerin yüksek enflasyon yoluyla etkilendikleri arz şoku, Çin’den ihracat talebinin ve dolayısıyla büyüme hızının önemli oranda düşmesi sonucunu doğurmuştu.

Barış planında Ukrayna’ya destek veren Batı ittifakını da ilgilendiren kısımlar mevcut. Soğuk Savaş zihniyetinin terkedilmesi talebi, Rusya’ya yönelik yeni bir çevreleme politikasına karşı çıkıldığı anlamına geliyor. Putin’in siyasi heveslerine katılmasa da Xi Jinping Batılıların araçlarını kullanmayı reddediyor. Tek taraflı yaptırımların sona erdirilmesi de bunu tamamlayan bir talep. Elbette bu koşula karşı Batılılar, bilhassa Avrupalılar, Rusya’nın işgali sonlandırması halinde bunun kendiliğinden gerçekleşeceğini söyleyerek yanıt verebilirler. Yine de Çin’in ekonomik yaptırımlara katılmama, Rusya’ya nefes borusu sağlama politikasını teyit eden bir madde bu.

Geçtiğimiz hafta bunların da ötesinde Çin’in, Rusya’ya daha açıktan destek vermeye meylettiğine yönelik haberler ve uyarılar vardı. Baharda işlerin kızışmasından önce NATO ülkelerinden Ukrayna’ya yeni parti modern askeri ekipman sevkiyatı başlarken, Çin’in de Rusya’ya silah yardımı yapmayı değerlendirdiği duyumları kamuoyuna servis edildi. Amerikalı yetkililer, Çinlilerin henüz bu yönde net bir karar almadığını, ama ciddi biçimde konunun ele alındığını söylediler. Elbette böyle bir istihbaratın kamuoyuyla paylaşılmasının amacı Pekin’i uyarmaktı. Nitekim AB’den doğrudan bir ikaz gelmese de ABD, Rusya’ya silah yardımı yapılmasının sonuçları olacağını söyledi. Bahsi geçen tehdidin Çin’e yönelik askeri bir operasyon olmayacağı kesin olduğuna göre ekonomik yaptırımların kastedildiği açık.

Çin’in, savaşa Rusya lehine dahil olması anlamına gelecek böyle bir politikayı gerçekten değerlendirip değerlendirmediğini bilmiyoruz. Bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğü vurgusu yapan Pekin’in diğer yandan işgale destek anlamına gelecek bir adım atmasında zorluklar mevcut. Öte yandan politikalarını tasvip etmediği ortağını kaderine terk etmenin de bir maliyeti var. Rusya’nın, muhtemel yenilginin ağırlığına bağlı olarak ABD’yi dengeleyici bir güç olmaktan çıkması, Batı’nın dümen suyuna girmeye zorlanması, Çin için kabul edilebilir değil.

Zaten ABD, Çin’i Pasifik’te ve Asya kıtasında çevreleme politikasını gizli saklı yapmıyor. Güney Kore’den Avusturalya’ya inen binlerce kilometrelik bir aksta Çin’in tüm komşularını sağlam durmaya, Pekin’in yörüngesine girmeye direnmeye teşvik ediyor. Trump’ın ve ona yakın düşünenlerin Moskova’ya daha ılımlı yaklaşımlarının gerekçesi önceliğin Asya-Pasifik olduğu, Rusya’nın fazla itilip kakılması halinde Çin’in kucağına itileceği kaygısıydı. Bugünkü yönetim ve neo-con’lar bu iki hedefin birbiriyle çelişmediğinde ısrarcı. ABD’nin uluslararası siyasetteki ağırlığını Asya’ya kaydırırken, Rusya’yı da baskı altında tutmaya devam edebileceğini söylüyorlar.

İşte bu noktada Xi Jinping, içinden çıkmakta zorlandığı bir çelişkiyi kucağında buluyor. Putin’in eski Sovyet coğrafyasındaki emperyal heveslerinin kendisine bir faydası yok. Bilakis süregiden savaş, ekonomik iş birliği fırsatlarının olduğu, kendisini de jeopolitik olarak zorlamayan Avrupalı müttefikleriyle arasını açan gereksiz bir baş ağrısına yol açıyor. Öte yandan Rusya’yı kendi haline bırakmak, Ukrayna’da devam eden kanamanın zamana yayılıp hasarı ağırlaştırmasına, ABD karşısında omuz omuza durduğu müttefikinin yaralanmasına sebep olabilir. Üstelik güç erozyonunun Ukrayna’yla sınırlı kalmaması, önce Belarus’a yayılması, daha sonra Rusya Federasyonu’nun içindeki fay hatlarını zorlaması ihtimali var.

İşte bundan dolayı Pekin, bir gayret en azından silahlı çatışmaya son vermeye, anlaşmazlığı siyasi müzakere zeminine taşımaya çalışıyor. Pekin, son yıllarda yaptığı bütün yatırımlara karşın ABD’nin ve onun bölgedeki müttefiklerinin Pasifik’teki ablukasını kıracak güçte değil. Demografik trendleri alarm veriyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi unvanını komşuları ve bölgesel rakipleri Hindistan’a kaptırdılar. Ekonomilerinde Japonya’nın doksanlarda başlayan kalıcı durgunluğuna benzeyen belirtiler var. Emlak balonlarının, kamu harcamalarının körüklediği hormonlu büyüme oranları sürdürülemez halde. Askeri teknolojileri ise henüz ABD’nin üstünlüğünü test edecek düzeyde değil. Dolayısıyla geleceğe yönelik yapılan projeksiyonlarla yeni bir hegemon gücün doğduğunu söylemek için erken.

Bütün bu ahval ve şerait içinde Xi Jinping, kendisini ele avuca sığmayan ortağının sürüklediği, aslında parçası olmaktan memnun olmadığı bir çatışmanın kıyısında buluyor. Tıpkı iç siyasette Akşener’in kendi hedefleriyle, ortağınınkiler arasında sıkışıp kalması gibi bir tercihe zorlanıyor. Elbette benzerlikler buraya kadar. Yoksa Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı hayaliyle, Putin’in emperyal hevesleri arasında bir alaka yok. Ancak şunu söylemek mümkün; siyaset hep birbiriyle çelişen amaçlar arasında optimal tercihleri yapmak üzerine kurulu. Her ittifak alternatif maliyetiyle geliyor, her el sıkışma bir ödüne işaret ediyor. Ukrayna – Rusya savaşı bu baharda yeni bir faza girerken, Çin bu çelişkileri her zamankinden fazla hissedecek. Batı desteğiyle Ukrayna’nın alanda ilerleme sağlaması halinde nasıl bir tercihte bulunacaklarını göreceğiz. Akşener’in tercihi kadar yüksek reyting almayacak belki ama sonuçlarının daha önemli olacağından emin olabilirsiniz.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,80 M - Bugn : 2267

ulkucudunya@ulkucudunya.com