« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Oca

2023

Beka kaygısı, demokrasi sancısı

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Kabul edelim ki dış politika üzerine kalem oynatmak, iç siyasetle ilgili yazı yazmaya göre çok daha düşük riskli bir alan. Biraz dikkat edilirse devletler arası güç mücadelesinin soğuk ve mekanik dünyasını nötr bir dille ele alıp başınızı belaya sokmadan yol almak mümkün. Burada dış politikanın iktidar ile muhalefet arasında bir mücadele alanı olmadığını söylemeye çalışmıyorum ancak hassas konulara daha mesafeli bir dil pekâlâ tutturulabiliyor.
Uluslararası siyasetin hâkim teorisi realizmin temel varsayımlarından biri de iç ve dış siyaseti kesin çizgilerle birbirinden ayırmak, iktidarı elinde tutan gücün niteliğinden bağımsız olarak devletleri çıkar odaklı aktörler olarak ele almak. Böylelikle iç politikaya yukarıdan bakan, onu asıl güç mücadelesinin döndüğü alandan izole eden bir perspektifle dünyayı inceleyebiliyoruz.


Bu varsayımın geçerliliği ayrı bir tartışmaya değer. Bense konuya tam ters yönden yaklaşmak, dış dinamiklerin nasıl geriye doğru yıkıcı bir etki yapabildiğini günümüz koşulları üzerinden ele almak istiyorum. Konumuz, memleketin her daim başlıca gündemi olan beka kaygısı ve buradan tüm siyaset alanını işgal eden tahrip gücü yüksek, mütehakkim bir bakışın türetildiği.
Türk siyasetinin ana temalarından biri her daim ‘vatanı kurtarma‘ olmuştur. Daha 1908’de Rus çarı ve İngiltere kralı Reval’de buluştuğunda, esas gündem maddelerinden birinin Osmanlı devletinin paylaşılması olduğu söylentileri, tarihi bir kırılmaya yıl açmıştır. Uzun yıllardır ‘memleketin elden gitmekte‘ olduğu kanaatindeki Makedonya’daki İttihatçı subaylar ayaklanmış, nihayetinde Meşrutiyet’in ilanına giden süreci başlatmışlardır.
Baskıcı bir rejimin yerine anayasal bir sistemin gelmesi olumlu görülebilir ama ‘vatan kurtarma‘ gayretkeşliği içinde kanı kaynayan subayların kafasındaki mesele başkalarını da dinlemek değil, inandıkları, doğruluğundan emin oldukları reçeteleri bir an önce uygulamaya koymaktır. Siyaset farklı görüşlerin ve çıkarların rekabet ettiği bir alan değil, daha askeri bir mantığın uygulaması sonucunda dost ve düşman ayrımının uygulandığı bir harp sahası olarak algılanır. Sonunda da Meşrutiyet ilanıyla başlayan süreç -ilk günlerin coşkusunun aksine- yaşadığımız coğrafyaya özgürlük ve kardeşlik değil, kan ve gözyaşı getirir.
Cumhuriyetin ilanıyla beraber girilen umutlu yolun da demokrasiyle taçlanması güçlüklerle dolu olacaktır. Osmanlı’nın son yıllarının değişmezi olan beka kaygıları, genç cumhuriyet için de aynen geçerlidir. İki savaş arası kısa bir durgunluğun ardından uluslararası siyasette gerilimin tırmanmasına Türkiye’nin kendi kırılganlıkları ve fay hatları da eklenince içeriyi de siyah beyaz ayrımına tabi tutan bakış açısı aynen devam edecektir. Gündem vatanın birliği, bütünlüğü olduğundan geri kalan her şeyin teferruat olması kaçınılmazdır.
Soğuk Savaş yılları Türkiye’nin çok partili hayata geçmesinin önünü açsa da gerçek siyasetin devlet düzeyinde yapıldığı, iç politikanın da kayıkçı kavgası olarak algılandığı bir dönem olma hali değişmeyecektir. Batı ittifakının ana meselesi ‘uluslararası komünizmle mücadele‘ teması, aynen ithal edilip siyaset alanının iyice daraltılmasında kullanılacaktır. Üstelik Osmanlı’dan kalma birkaç yüzyıl geçmişi olan Moskof düşmanlığıyla de örtüşen bu küresel kurgu, iç siyasetin dost-düşman tasnifiyle algılanmasını daha da kolaylaştıracaktır.
Meşhur ‘ortanın solu, Moskova yolu‘ vecizesiyle de dışarıdan içeriye geri tepen bu bakış, döneme damgasını vurur. Daha da önemlisi, memleketin değişmez meselesi bölücü akımların da bu kurguya cuk oturması olacaktır. Neticede bu güvenlikçi bakış açsına göre demokratik bir siyaset, dışarıda devletin zaafa uğraması, beşinci kol faaliyeti gösteren unsurların önünün açılması anlamına gelecektir. Elbette düşmanın elini kolunu sallayarak hain emellerine ulaşmasına izin verilmeyecektir. Türkiye’nin kendine özel koşulları vardır.
Soğuk Savaş sonunda nihayet siyasetteki gerilim düşecek diye bekleyenleri başka sürprizler beklemektedir. Seksenli yıllarda patlak veren PKK saldırılarıyla, devletin kadim bölünme korkuları yine zirve yapacak, olağanüstü hâl siyaseti yeni döneme yeni önceliklerle girecektir. Dış politikanın temel belirleyeni ‘Terörle mücadelede yanımda mısın, karşımda mısın?’ sorusu, içeride emir cümlesi halini alacaktır. Böylece Birinci Körfez Savaşı’yla başlayan ve 2003’teki ikinci müdahaleyle iyice hızlanan bölgenin dağılması süreci kalıcılaşan bir teyakkuz haliyle karşımıza çıkmaktadır. Kısa süreli silahların susturulabileceğine, meselelerin demokratik zeminde ele alınabileceğine dair iyimserliğin de Suriye felaketiyle sonlanmasıyla günümüze gelinecektir.
Bugün, yüzyılı aşkın bir süredir şekil ve sahne değiştiren güvenlik kaygılarının yine tüm gündemi işgal ettiği bir durumda kendimizi buluyoruz. Bir yanıyla bu endişelerin tamamen yersiz olduğunun söylenmesi mümkün değil. Batı’da Yunanistan’la gerilimden, kuzeyimizde bir yıldır devam eden savaşa, İran’daki istikrarsızlığa, Irak ve Suriye’deki çöküntü haline ve nihayet güneyimizde Kıbrıs meselesine bakınca Türkiye’nin çevresinde sorunlu olmayan hemen hiçbir alan görünmüyor. Üstelik bu krizlerin bazıları ciddi çatışma riski de taşıyor. Bu anlamda Türkiye’nin güvenlik kaygıların suni olduğunu söylemek mümkün değil.
Diğer yandan bu kaygıların iç siyaseti zehirleme kanalları elbette sorgulanabilir. Otoimmün hastalıklarda bağışıklık sisteminin organlara saldırması gibi dışarıya dönük olması gereken savunma mekanizmalarının neden ve nasıl demokratik siyaseti tahrip ettiğini pekâlâ düşünmeliyiz.
Suriye’de PYD’nin alan kontrolü sağlamasıyla beka kaygıları depreşen devlet mekanizmasının önce HDP’yi meşru bir siyasi aktör kabul etmemeye başlamasını gözlemledik. Partinin ileri gelenlerinin tutuklanması, belediyelere kayyum atanmasından sonra HDP’nin kapatılmasıyla sonuçlanacak bir sürecin de artık sonlarına geliyoruz.
İşin bu tarafı aslında uzunca bir süredir gösterimde olan bir politikanın güncel sürümü olduğundan şaşırtıcı değil. Bugüne özgü olansa, bir biçimde HDP’ye temas eden veya onun tabanına hitap etme potansiyeli olan siyasilerin de benzer bir düşman tasnifine uğraması. Öyle ki dışarıya dönük güvenlik kaygılarıyla başlayan süreç, bir biçimde neye temas etse kirli ve gayrı meşru hale getiriveriyor. Ülkenin varlığına ve bütünlüğüne yönelik endişelerle oluşturulduğu söylenen politikalar geri teperek, ağacın köklerine doğru ilerleyip her şeyi çürütüyor.
İşin daha vahimi ise Türkiye’nin güvenlik elitinin ‘beka kaygısı‘ diye köpürtüp durduğu bu gündemin kısa vadede ortadan kalkmasının imkân dahilinde olmaması. İçinde bulunduğumuz coğrafyada istikrarın sağlanmasını, Irak ve Suriye’nin toparlanmasını daha uzunca bir süre bekleriz; büyük ihtimalle de göremeyiz. Güvenlikleştirdiğimiz konuların da ancak demokratik zemine intikal ettirilmesiyle yönetilebilir hale geleceğini anlamamakta direnir dururuz. Yüzyılı aşkın süredir ‘Vatan elden gidiyor‘ yaygarasıyla yarınlara erteleyip durduğumuz demokratik ve özgür bir ülkeye kavuşmak da sadece bize değil, çocuklarımıza ve torunlarımıza dahi nasip olmaz.
Diyeceksiniz ki zaten öyle bir derdi olanlar bu toplumda azınlıkta. Olabilir. Belki şöyle ifade edersek reel politika gurusu seçkinlerimize sesimizi duyurabiliriz: Kısa vadeli kazançlar için memleketin zaten bir ayağı topal demokrasisine bile tahammül edemeyip iyice budamanın, güvenlik kaygılarına bir faydası yok. Bilakis demokratik kanalların tıkanması, suistimal edilmeye müsait toplumsal çatlaklar yaratır.
Seçim sathı mailinde pek faydası olacağını sanmıyorum ama ben yine de söyleyeyim, ruhumu kurtarayım.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,04 M - Bugn : 32735

ulkucudunya@ulkucudunya.com