« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 Oca

2023

Niyazi Berkes’in düşüncesinde kuruluş yılları ve Cumhuriyet

Murat Sevinç 01 Ocak 1970

Cumhuriyet’in 100. yılında, Türkiye’nin yarım asır öncesine damga vurmuş, tartışılmış, çoğu soldan kimi düşünce insanlarının kuruluş yılları ve cumhuriyet üzerine çalışmalarından kısa alıntılar yapacağımı, onları ve on yıllar öncesinin yaklaşımlarını hatırlatmaya çalışacağımı söylemiş, ilk yazıyı Behice Boran üzerine kaleme almıştım*. İkinci yazı*, bir kişi değil, Saltanatın kaldırılışı hakkındaydı. Bir yıl boyunca devam edecek bu yazı dizisinde böyle parantezler de olacak. Bugün, bir diğer önemli isim Niyazi Berkes’in kuruluş yılları ve Cumhuriyet üzerine düşüncelerini, yine kısa alıntılarla, konuyla daha önce ilgilenmemiş okura ve eğer varsa genç okura aktarmak istiyorum.
Niyazi Berkes (1908-1988) Kıbrıs’ta dünyaya geldi, Londra’da vefat etti. Felsefe mezunu, sosyoloji alanında akademik kariyer yapar. İlk yazının konusu olan Behice Boran’la aynı kurumda çalışır ve 1948 DTCF tasfiyesinde Boran ve Pertev Naili Boratav’la üniversiteden uzaklaştırılır. Sonrası, yurt dışında yaşam ve akademik çalışmalar. 1960’ların en önemli mecralarından olan YÖN Dergisi’nde, Tanzimat’tan itibaren ‘aydınların’ rolü, sosyalizm ve İslamiyet gibi konular üzerinde durmuş, dönemin sol hareketlerine mesafeli yaklaşmış, YÖN’cüleri, özellikle Doğan Avcıoğu’nu çok etkilemiş. ‘Felsefe ve Toplumbilim Yazıları’, ‘Teokrasi ve Laiklik’, ‘Asya Mektupları’ (üçü de YKY’den yayınlandı, baskıları var), ‘Siyasi Partiler’ (1946, Yurt ve Dünya) çalışmaları (bunlar haberdar olduklarım, bir de henüz okumadıklarım var; Arap dünyası ve Türkiye iktisat tarihine dair çalışmaları gibi) bir yana, kuruluş yıllarını ele alan bu yazı özelinde, temel eseri kabul edilen bir kitap öncelikli. Kuruluş yıllarını ele alışı bakımından, yine YKY’den (cogito) çıkan (2016) ‘Atatürk ve Devrimler’ çalışması önemliyse de burada asıl başvuru kaynağım ‘Türkiye’de Çağdaşlaşma.’ Kitap 1964’te ‘The Development of Secularism in Turkey’ adıyla yayımlanmıştır. (Türkçe ilk basım 1973, ikinci basım 1978, Doğu-Batı Yayınları). Ayrıca İletişim’den çıkan ‘Unutulan Yıllar’ (Ruşen Sezer’in hazırladığı) kitabını da anmak gerekir.


Türkiye’de Çağdaşlaşma’yı yurt dışında yazmış, Türkçe çevirisini 1973’te yayınlanmış ve Kurtuluş Kayalı’nın ifadesiyle, o sıralarda üzerinde hemen hiç durulmamış: “Berkes bu eserinde daha önceki ilgilerinin aksine Osmanlı toplumunun son iki yüzyıllık sürecini anlatmayı ve bu sürecin Türkiye’yi zorunlu olarak Cumhuriyet’e getirdiğini formüle etmeyi denemiştir.” (Kurtuluş Kayalı, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C.2-Kemalizm, Niyazi Berkes, İletişim, 2009)
Kitabında öncelikle çağdaşlaşma kavramından ne anladığı anlatır, ardından Osmanlı’ya geçip İmparatorluk çağdaşlaşması, bir başka deyişle ‘Batılılaşma’nın duraklarını ele alır. Osmanlı devlet yapısı ve çözülme, yenileşme adımları ve başarısızlıklar, ardından 19. yüzyıl ile devam eder. 19. yüzyılı okullaşma, yasaların değişmesi, bürokrasinin dönüşmesi ve çalışmasının odağındaki ‘düşünce akımlarını’ göz önünde bulundurarak inceler. 20. yüzyıla geldiğinde, konu kaçınılmaz biçimde ‘milliyetler sorununa’, gericilik-ilericilik ve ‘Osmanlılık-İslamlık-Türklük’ tartışmasına, milliyetçiliğe gelir. Sonunda Millî Mücadele ile Meclis, Meclis içi ve dışı rejim tartışmaları, Saltanat-Hilafet konusu, anayasalar ve Cumhuriyet devrimleriyle sona erer. Bizi ilgilendiren, kuruluş aşamasına ilişkin tespit ve savundukları. Lafı uzatıyor oluşumun nedeni, Berkes’in kuruluş yılları değerlendirmesinde, iki yüzyıllık Osmanlı dönüşümü anlatısının yeri.
Millî Mücadele ve Kemalist hareketi, Cumhuriyet ve devrimleri yürekten destekleyen bir aydın. Cumhuriyet, ‘monarşi olmayan’ bir yönetim biçiminden öte, ancak yenilik ve ilkeleriyle birlikte ele alınabilecek bir yönetim şekli. Kitabın üçüncü kısmında, 1918 koşullarını anlatır, o devirde kurtuluş için düşünülen formülleri sıralar; Wilson Prensipleri, Cemiyet-i Akvam çerçevesinde ‘mandat’ seçeneği, Hilafetin yaşatılması umuduna dayanan çözüm önerileri gibi. Ardından bazı gelişmelerin bu umutları nasıl tükettiğini anlatır. Örneğin, Bolşevik Devrimi’nin Millî Mücadele’ye etkisi, Müdafaa-yı Hukuk komitelerinin kuruluşu (Bülent Tanör’ün ‘yerel kongre iktidarları’ dediği oluşumlardan söz eder burada) ve Mustafa Kemal’in önderliği. Mustafa Kemal’den ‘tüm oyunları bozan’ bir ‘etmen’ olarak söz eder: “Bu etken olmasaydı ilk direnişler bastırılabilir; şeriatçılık, hilafet ve saltanat tarafından yozlaştırılabilir; Wilson’un prensiplerini uygulama istekleri, protestolar dinlenmeyebilir; direniş güçleri arasında çatışmalar çıkabilir, Ulusal Kurtuluş Savaşı yerine bir iç savaşa gidilebilir ya da başka amaçlara çevrilebilecek güçler haline getirilebilirdi. (Bunları bir tahmin olarak söylemiyoruz, çünkü bunların her biri yönündeki eğilimler 1919’dan Kurtuluş Savaşı’nın sonuna değin sürmüştür). Bunları önleyen kesin etken, otuz dokuz yaşında bir genç general olan Mustafa Kemal’in sağladığı ve karşısına çıkan kişilerin engellemelerine karşılık bir daha bırakmadığı önderlik olmuştur. Bu önderliğin olağanüstü niteliğini hesaba katmadan bundan sonraki olayların hiçbirini yorumlayamayız.”
Yazara göre, Mustafa Kemal önderliğine dikkat kesilmek, yalnızca savaşın değil, çağdaşlaşma sürecinin son adımlarının aşamalı biçimde gerçekleşmesindeki rolün kavranabilmesi için de zorunlu. Çalışması boyunca Mustafa Kemal’in önderliğine her aşamada yaşamsal önem atfeder. Savaşın, kurtuluşun ve kuruluşun yön ve niteliğini tayin eden, onun önderliğidir.
Kurtuluş Savaşı örgütlenmesini adım adım özetler. Bu yazı bakımından önemli olan, genel geçer bilgiyi hangi bakışla ele aldığı ve altını özellikle çizdiği yerler. Örneğin, o yıllarda Millî Mücadele yürütenlerin Bolşeviklerle yakın ilişkisi bilinir, hem maddi hem askeri destek söz konusu. (Konuya dair en çok yararlandığım çalışmalar Emel Akal’ın kitapları) Kurucular arasında ve Meclis’te de Bolşevik ‘cereyanı’ etkisi altında olanlar var, anayasa görüşmelerinde gündeme geliyor vs. Kimi, Bolşeviklerle iş birliğine konjonktürel anlam yükler ve abartıldığını düşünür, kimiyse yakınlığa özel vurgu yapar. Berkes de asıl olarak koşulların ve Bolşevik düşüncenin Türkiye’deki cılızlığının altını çizenlerden:
“O zamanki koşullar altında olumlu bir karşılayış olmakla birlikte bunun ulusal bir devlet kurma sorunundaki anlamsal sonuçlarının sınırları vardı. O zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun sahipsiz parçası olan Anadolu’nun işgal altında olmayan parçasında ne bir işçi sınıfı, ne ayaklanmaya hazır köylü, ne de onun ne olduğunu bilen aydın vardı. Komünizm, daha doğrusu o zaman daha çok kullanılan deyimle Bolşeviklik yalnız halk arasında değil, okumuşlar arasında bile ancak bir tecessüs konusu olan görülmedik, duyulmadık bir muammaydı. Batı’da, hatta Rusya’nın kendisinde bile her şey kesin bilinmiyordu. O zamanki Türkiye’nin kimi kişilerini bu devrimi ve rejimini daha öğrenmeden olumlu bir tutum almaya zorlayan asıl güç, sosyalist bir rejim kurma isteği değil, emperyalizm baskısı altında ve imparatorluk, saltanat, hilâfet ve Turan özlemleri gibi hayaller yerine, Türk halkının çoğunlukta olduğu ve Ulusal Pakt’ta (Misak-ı Millî-MS) belirlenen topraklarda ulusal iradenin egemen özgürlüğüyle kurulacak bir devletin Batı devletleri tarafından tanınması isteğiydi.”
Görüldüğü üzere, kuruluş yıllarındaki Bolşeviklik konusunu pek önemsemiyor. Rusya’da kurulan rejimde de, Türkiye’deki direnişin yönü konusunda belirgin bir kanaat oluşmadığı için olumlu ilgi olduğunu, daha Samsun’a çıkışından hemen sonra Bolşeviklerin Mustafa Kemal ile ‘tanışma sağladığını‘; buna mukabil Sovyet yardımı başladığında artık Ankara rejiminin ‘biçimini almış‘ olduğunu (Bolşeviklerin, buradakinin sosyalist ya da komünist bir rejim olmadığını bildiğini) eklemeyi ihmal etmez. Bu arada, Rusya ile ilişkiyi doğucular-batıcılar ekseninde de ele alır, ancak bu iki çizgi arasındaki asıl ayrımın Bolşeviklerle dost olup olmamaktan çok, Osmanlı’dan ayrı bir hükümet kurulup kurulmaması konusunda yaşandığını belirtir.
Evet, kurtuluş yıllarının önemli tartışma ve ayrılık konularından biriydi bu; Millî Mücadele ne için veriliyor, başlangıçta söylendiği ve hatta 1921 Anayasası’nın ek maddesi ile de düzenlendiği gibi (Meşrutiyet’i sürdürüp) Saltanat-Hilafeti kurtarmak için mi, yoksa yeni bir devlet kurmak için mi? Kurucular arasında, özellikle ilk Meclis’te yaşanan ve Mustafa Kemal ‘grubuna’ karşı muhalefetin doğmasına neden olan başat konulardan biri. Berkes’in çözümlemelerinin, Mustafa Kemal’in görüş ve savunuları doğrultusunda (dolayısıyla Nutuk’un) olduğunu bir kez daha hatırlatmalı:
“Bunların hiçbirinin (Sosyalistleri, Şeriatçıları ve Turancıları kastediyor-MS) görüşüne katılmayan tek kişi Mustafa Kemal’di. O, ne hilafet-saltanat meşrutiyeti, ne İslam ittihadı, ne şeriat devleti, ne Turancılık, ne de sosyalizm yanlısıydı. Bunların hepsi, daha sonra Nutuk’ta anlatıldığı gibi, ulusal kurtuluş savaşının gerçeklerine ve amaçlarına aykırı hayalci serüvenciklerdi ve hepsine karşı da başarılı bir savaş yürüttü… Onun anti-emperyalizmi, bu ideoloji perişanlığı içindeki çevrelerin fiyaskoları arasında, farklı bir yönde gelişmeye başladı ve yukarıda değindiğimiz Batı uygarlığıyla Batı emperyalizmi arasında bir ayırım yapma olanağı bu deneyler sayesinde belirdi. Daha sonraki konuşmalarından bildiğimiz gibi, Mustafa Kemal anti-emperyalistti; fakat bu, Türk halkını Troçki-Enver Paşa modeli bir dünya ölçüsünde savaş cephesine sokmayı gerektirecek bir anti-emperyalizm değildi… Daha realist önderler, kurdukları rejimi güçlendirecek yolda Batı güçleriyle anlaşmalar yapma yoluna girmişlerdi.”
Millî Mücadele’nin tüm aşamalarını, Kemalist kadronun kuruculuk faaliyetini ve Cumhuriyet’in neden olduğu değişimi bütünüyle olumlayarak ve dolayısıyla kuruluş aşamasındaki muhalif görüşleri eleştirerek ele alır. Herhalde en önemsediği düşünürlerin başında Ziya Gökalp geliyor (Gökalp’in düşüncesi başka bir yazının konusu olacak). Ona göre Türkiye çağdaşlaşması biriciktir. 1960’larda genellikle, Kemalizmin üstyapısal dönüşüm olduğu ileri sürülerek, yine Kurtuluş Kayalı’nın sözcüğüyle ‘küçümsendiği‘ bir dönemde, ‘ekonomik gelişmenin önkoşulunun kültürel alandaki değişimlerle gerçekleştirilebileceğini’ savunur. ‘Bağımsızlıkçı‘ Cumhuriyet devrimci bir adımdı ve bu adım sosyal devrimin ön koşullarını yaratacaktı. Ve bir kez daha Mustafa Kemal Atatürk… ‘İki kültür ya da iki uygarlık sistemi arasında bir savaş’ ifadesiyle tanımladığı ulusal kurtuluş savaşı ve Cumhuriyet’in neden olduğu dönüşümün devrimci niteliğinde, çok önemli bir yön vericidir Mustafa Kemal: “Bu önderliğin baş özelliği, tarihsel olayların zorladığı sonuçların hangilerinin daha ötelere götürülebilecek yol olduğunu seçebilmesi ve toplumu o yol yönünde arkasından sürükleyebilecek büyüleyici gücü, başarıları görülen eylemleriyle kazanabilmiş olmasıdır.”
Berkes’in, 1921 Anayasası’nın yapım aşamasında Meclis’in niteliğine ilişkin yorumunu özellikle anmak istiyorum. Malum, Türkiye’de konunun uzmanları arasında büyük ölçüde kabul görmüş savlardan biri, 1921 Teşkilat-ı Esasiye’nin çoğulcu, hayli canlı ve renkli bir mecliste hazırlandığıdır. 1921’in, ‘tek demokratik kurucu iktidar deneyimimiz’ şeklinde tanımlanması yaygın görüştür. Oysa yazar, farklı kesim ve kanıların temsil edilebildiği Birinci Meclis’in atmosferinden, bir başka söyleyişle Mustafa Kemal ve taraftarlarına yönelik muhalefetten (daha sonra İkinci Grup adını alacak), o esnada kurulanı ‘geçici bir rejim olarak’ gören teokrasi ve saltanat yanlılarından, onların devrimcilere çıkardıkları engellerden hiç hazzetmez. Bugün genellikle çoğulculuğun tezahürü olarak görülen ilk Meclis’i, “amorf, yamalı bohça görünüşlü toplumun ekonomik ve siyasal güçlerini elinde tutanları temsil eden bir meclis” ifadesiyle tanımlar. Şevket Süreyya Aydemir’e atıfla; “…üyelerin %56,3’ü sarıklı hocalarla avukatlar ve bölgesel güçleri olanlardandı. Hükümet memuru, serbest meslek adamı ve gençler, okumuşlar azınlıktaydı. Bir görgü tanığının (Kılıç Ali’yi kastediyor-MS) şu sözleri sahneyi sayılardan daha canlı olarak anlatır: ‘Birinci BMM bambaşka bir âlemdi. Orada entarisinin üstüne ceketini çekmiş, başına fesini giymiş bir kısım mutaassıp kişilerden tutun da Kürt, Çerkez yerli kıyafetlerine bürünmüş kişiler, başları kalpaklı milliciler, doktor, eczacı, kumandan, ulemâ, hâkim, derviş, şeyh, avukat, telgraf memuru vb. her çeşitten, her meslekten paşa, bey, efendi, ağa, hacı, hoca, cemiyetin her çeşidinden kişileri bulabilirdiniz…’ Bu Meclis’in tek kusuru, kendisini terkip eden üyelerin ülkenin muhtaç olduğu siyasal ve toplumsal devrim konusunda görüş ve kanı bakımından birbirilerinden çok farklı kişiler olmasıydı.”
Niyazi Berkes’in son cümleleri dikkat çekici ve düşündürücü. Cumhuriyet’in 50. yılında, 1973’te, 100. yıla bir dilek göndermiş yazar. Mustafa Kemal’in her sorunu çözme iddiasına kalkışmadığını, gelecek kuşaklara çağdaş dünya çerçevesinde, geleceğin özgürlük kapılarını açan bir miras bırakıp gittiğini belirtip eklemiş: “Bu mirasın geçen elli yıllık süre içinde ne ölçülere kadar etkili olduğunu, etkilerinin toplumun yapısında, kişilerin yaşamında ve yaşantısında ne gibi sorunlar yarattığını, bunlardan ayrılmaların ya da bunlara aykırı tutumların hangi yanlarda, hangi koşullar altında çıktığını ayrıca incelemek gerekir. Bunu 50. yıldönümünde yapanların çıkacağını umarız; umudumuz gerçekleşmese bile, ikinci 50. yıldönümünün kutlanışında yapanlar çıkacaktır. Elli yıl öncesine (1928) değin Cumhuriyet devrimine gelişi, tartışmayı din-devlet kompleksi etrafında yoğunlaştırarak izleyişimizin bize öğrettikleri, bugünün koşulları altında umarız ki yarın için özel bir anlam taşıyacaktır.”
Cumhuriyet’in 100. yılında, din-devlet ilişkileri etrafındaki tartışmanın, farklı koşullar ve terminolojiyle de olsa canlılığını koruyor oluşu son derece anlamlı.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,32 M - Bugn : 51804

ulkucudunya@ulkucudunya.com