« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 May

2022

‘1’ yüksek derken 4’e razı olmak zorunda kalmak

Fatih Özatay 01 Ocak 1970

Bugün sırada geçmişten kısa bir ‘faiz takıntısı’ öyküsü var. Mart 1993’te Cumhurbaşkanı Özal yaşamını yitirdi. Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Yerine de konuşmalarında sık sık yüksek faizden şikâyet eden Çiller Başbakan oldu. Çiller, yeni hükümetin önemli amaçlarının başında faizlerin düşürülmesinin geldiğini belirtiyordu. Gerçekten de Hazine’nin borçlanma faizleri kriz öncesi yüksek düzeylerdeydi (%80-90). Faizin enflasyonun çok üzerinde olması elbette arzu edilir bir şey değil. Düşürmeye çalışmak gerekir. Ama ufak bir hata yapılıyordu: Başımızın beladan kurtulması isteniyorsa, yüksek faize yol açan nedenlerin azaltılması, zamanla da ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunlar kaldırılmadan ‘cin’ uygulamalarla faiz düşmüyordu. Düşmediği gibi sıçrayabiliyordu da.
‘Faiz düşürme operasyonu’ sonbaharda başladı (evet, yine bir sonbahar!). Yılın son dört ayında Hazine ya borçlanmadı ya da ihtiyacının çok altında borçlandı. Ne olmuştu? Bir sihirli değnek mi değmişti de Hazine’nin borçlanma gereksinimi ortadan kalkmıştı? Yok, borçlanma faizleri yüksek bulunuyordu. Bazı ‘cin’ düzenlemelerle sağlanan ‘imkân’ kullanılarak Merkez Bankası bol miktarda para basıp Hazine’ye veriyor ve Hazine bütçe açığını böyle kapatıyordu.
Enflasyonun ve faizin yüksek düzeyde olduğu, bu olgunun arkasında da bozuk bir para ve maliye politikasının bulunduğu kırılgan bir ekonomide bunlar yapılınca, kaçınılmaz son yaşandı: Nisan 1994 başına gelindiğinde dolar kuru, Eylül 1993 başındaki değerinin 2,8 katına çıktı. Merkez Bankası kurdaki bu yükselişi önleyebilmek için önemli miktarda döviz satarak döviz rezervlerinin yarısından fazlasını kaybetti.
Kurun giderek artmaya başlaması, faizlerin onca ‘çabaya’ karşın yükselme eğilimine girmesi ve bütçe açığının dayattığı finansman ihtiyacı, iktidarı telaşlandırdı. Hazine, faizi giderek yükseltmek zorunda kaldı. Buna rağmen borç para bulamadı. Mesela 2 Mart borçlanma ihalesinde yıllık faiz %142’ye karşı geliyordu. Bir gün sonra %208 faize razı olmasına karşın çok az borçlanabildi.
Bu durum, 5 Nisan 1994’te yürürlüğe konulan istikrar programından sonra da sürdü. İstikrar programı bütçe harcamalarında önemli bir kısıntı hedefliyor, bir kezlik servet vergisi getiriyor, kamunun ürettiği mal ve fiyatlara ise çok yüksek oranlı bir zam yapılıyordu. Ama kuruyan iç borçlanma piyasasının çalışmasına yönelik bir adım yoktu istikrar programında. Bu durum Mayıs sonuna kadar sürdü. O tarihte Hazine iç borçlanma piyasasını yeniden çalıştırmak için çok yüksek faize razı oldu: Yüzde 365! 7 Haziran tarihinde sattığı üç ay vadeli bononun bileşik faizi ise yüzde 400’dü! Oysa çok değil altı ay öncesi %90 düzeyindeki faiz yüksek bulunuyordu. Yani, 1’e yüksek denilirken 4’e razı olunmak zorunda kalındı.
“Bu yazıda geçen olayların gerçek yaşamla bir ilgisi yoktur (kişilerin var). Yazı, yazarın hayal gücünü yansıtmaktadır” diyebilir ve alınganlıklara karşı ‘sözde’ bir kalkanla kendimi koruyabilirdim. Öyle değil ama. Şu: Başka ülkelerin deneyimlerinden ders alınmıyor ya da iktisat kuramına yüz verilmiyor, belki yerli ve de milli olması hasebiyle 1994 tecrübemizden bir ders alınır dedim ve bu yazıyı kaleme aldım.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 4441

ulkucudunya@ulkucudunya.com