« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Şub

2020

İdlib’in sırrı: Rusya, Türkiye’yi neden vurdu?

Nedret Ersanel 01 Ocak 1970

Hiç şüphe yok ki, Rusya da Şam yönetimi de-kimi iddialara göre sahada bulunan-İran milisleri de Türk askerinin nerede olduğunu biliyordu. Ankara, çok taraflı ortak askeri operasyonlarda hep yaptığı gibi, çatışmaların önlenmesi amacıyla bölgeye takviye gönderilen birliklerin bulunacağı yerleri de ‘önceden koordine’ etmişti...

Yani... Rusya yalan söylüyor. Şam rejiminin, İran milislerinin ve arkasında duran Rusya’nın eline Türk askerinin kanı bulaşmıştır.

3 Şubat itibariyle de, Astana-Soçi süreçleri ile stratejik aşamaya ulaşmış Ankara-Moskova ilişkilerinin ağır yaralandığı ortadadır...

Ama yaşayacak.

***

İçeride ve dışarıda sayısız uzman ve yorumcu iki ülke ilişkilerinin sadece geldiği aşamayı değil, stratejik konularda birbirlerine nüfuz etme oranlarını da emsalsiz bulan çok sayıda analiz, kıymetlendirme yaptılar yıllar içinde...

Ticaret, turizm, Karadeniz, Balkanlar, Ortadoğu, özellikle Suriye, Libya, savunma sanayi (S-400’ler), enerji (nükleer Akkuyu ve enerji nakil hatları) vb. Listeyi uzatmak mümkün. Hatta bunların ötesinde iki kalem; Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Rusya’nın Akdeniz’deki varlığını koruyan şartlar ilişkilerin boyunu gayet iyi anlatır...

O halde Rusya “NEDEN” bu kadar ileri bir atak yapma ihtiyacı duydu?..

Kaldı ki, Ankara ve Moskova arasında hemen tüm iletişim kanalları-askeri, istihbari, bakanlar, devlet başkanları, ilgili kurum, kuruluşlar arasında-sonuna kadar açıktı? Ötesi, Şam istihbarat yöneticileri ile de konuşuluyor, burada da zemini Rusya kuruyordu...

NEDEN?

***

Bu sorunun yanıtının verilemediğini gözlemleyebiliyoruz...

3 Şubat akşamı istisnasız tüm haber programlarına katılan tüm “uzmanlar”, “neden, ama neden” diye birbirlerine soruyordu. (Dramatiktir, daraldığımız yeri anlayabiliyoruz.)

Saldırının gerçekleştiği gecenin sabahında Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Ukrayna ziyaretinin gerçekleşecek olması, Libya konusunda yaşanan anlaşmazlık ya da sadece Şam yönetimini koruma, Suriye’de bir sonuca yaklaşıldığı ve bu yüzden hararetin yükseldiği veya sadece Rusya’nın ‘zaten güvenilmez olduğu” türünden izahlar, Türkiye’ye saldırmakla kıyaslanamaz.

Gerçek sebebin dişinin kovuğuna gitmez.

O halde..

NEDEN?

***

İki köşe yazısı...

Biri, Sabah gazetesinde, “AB ve ABD İdlib’te devreye girmeli” başlıklı makaledir. (01 Şubat, B. Duran.)

İkincisi, Yeni Şafak’ta “Anın alternatif tarihi” başlıklı bu fakirin yazısıdır. Tesadüf aynı tarihlidir. (01 Şubat.)

Hiç alıntı yapmayacağım içlerinden; bu iki yazı üzerine tefekkür edilsin arzu ederim! Ola ki içlerinde İdlib’in sırrı vardır...

***

İşte “onlara ilave” olarak şu meraklar uyanmalıdır;

Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı Orgeneral Tod Wolters’ın Türkiye ziyaretinde, Pentagon’un Kuzey Suriye’de ‘Güvenli Bölge’ üzerine Ankara ile ilişkilerini canlandırmak istediği görüşüldü mü?

Buralardaki Rus askeri varlığının geleceği konusunda herhangi birşey konuşuldu mu? O yazılarda altı çizildiği üzere, ABD ve Rus ordularının bölgede sık sık birbirinin yolunu kestiği, karşı karşıya geldiği zaten biliniyor. Keza, burada hâlâ varlığını koruyan terörist unsurlar masaya geldi mi? Bilmiyoruz, soruyoruz. (Türk basını Wolters’in ziyaretini, Genelkurmay Başkanı Güler’in karşılamada taktığı yeni beresi üzerinden gördü. Başkaca bir şey merak etmedi.)

Suriye özelinde Rusya’nın nihai hedefi bilinmiyor değil. Sınır bölgelerinde Şam kontrolünü sürekli olarak genişletmek. Ancak, “neden şimdi”nin izahı; bu gelişmeler Rusya’da, Türkiye-ABD ilişkilerinin bir başka faza geçebileceği kaygısı yaratmış görünüyor.

***

Öte yandan herşey bu kalleş saldırıyla başlamadı. İki ülke arasında gerilim olduğu, Ankara’nın sabrının taştığı, bıçağın artık kemiği kesmeye başladığını herkes biliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cuma günü, İdlib’de gerekirse askeri güç de kullanılabileceği yönündeki açıklaması odur.

Moskova bu şikayetlere cevap verdi; Rusya’nın taahhütlerine bağlı olduğu, İdlib’de sorumluluklarını yerine getirdiği, Soçi anlaşmasına uyduğu yönünde açıklamalar yaptı. İlk bakışta gönül alır görünen bu açıklamalar Ankara’da ‘baştan savma’ olarak algılandı. Gerçek de buydu. Kremlin tavır koyuyordu...

Amerika’nın İdlib konusundaki duruşu da herhalde burada tarif edilmelidir; İdlib’in, Rusya-Şam’ın eline geçmesini, burada İran milislerinin etkin olmasını, Akdeniz-İran hattını oluşturmasını istemiyor.

“ABD, Esad rejimi, Rusya, İran ve Hizbullah’ın İdlib halkına yönelik sürekli ve acımasız saldırılarını kınıyor. Bu tür eylemlerin karşısında NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanında duruyoruz. Türkiye’nin meşru kendini savunma eylemlerini tamamıyla destekliyoruz”.

***

Ankara’nın, Suriye’nin Kuzeydoğusu’nda Amerika ile birlikte hareket etme olasılığı pek mümkün gözükmüyor. ABD-terör örgütü ilişkileri kopmuş değil. Pentagon’un sicili ortada ve sayfaları da azalmıyor. Ancak Irak’ta yaşanacakların etkisi çok önemli. Haritanın diğer ucunda ise Türkiye mülteci sorunu ile boğuşmak zorunda.

Hasılı, Rusya geri adım atmalı. Çünkü Türkiye İdlib’te mıh gibi çakılı kalacak!

***

Hepsinin üstünde evlatlarımızın kaybı bulunuyor. Şehitlerimiz ve aileleri için devletimizin sorumlulukları, TSK’nın ‘görevleri’ var. Bizim ise eksilmeyecek dualarımız...

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,04 M - Bugn : 31529

ulkucudunya@ulkucudunya.com