« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Oca

2020

Bir Dava Adamı, Yücel Hacaloğlu’nun Ardından

Songül Semerci 01 Ocak 1970

Değerli kültür ve fikir adamı Yücel Hacaloğlu’nu vefatının 1. sene-i devriyesinde saygı ve rahmetle anıyoruz.

Ömür dediğinden geriye unutulmayan hatıralar, yürekte saklı yaralar, ifa edilen ameller, yarınlara dair hayaller, Tanrı dağlarında son bulacak idealler, yaşatılan faziletler, yapılan ibadetler, bir türlü yapılamayan hamleler, “keşke” diye başlayan sayısız cümleler, dava uğruna çekilen zahmetler, katlanılan mihnetler, gösterilen gayretler ve çekilen çileler kalır.

Yunus Emre’nin “Gelimli gidimli dünya/ Son ucu ölümlü dünya” dizeleri dilimize düşerken mazide kalan hatıralarımız da gönül ufkunda yeniden canlandı. Gözlerimiz yaşardı, bakışlarımız ıslandı ve sanki bir yumruk gelip boğazımıza takıldı. Artık yaşı çoktan kemale ermiş olan bizim nesil

“Bu dünyaya gelen kişi, ahir yine gitmek gerek,

Misafirdir, vatanına bir gün sefer etmek gerek.”

dizelerini daha sık söyler olmuştu. Turan Can, Yücel Hacaloğlu’nun vefatı üzerine duyduğu üzüntüyü bu kelimelerle ifade etmiştir.

Sakin Öner, Hacaloğlu’ndan şöyle bahsetmektedir: “Yücel Ağabey İstanbul’da iken, gazetedeki işi bitince, milliyetçi gençliğin buluşma yeri olan Beyazıt’taki Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı 41 numaradaki Milli Hareket Yayınevi’ne sık sık gelirdi. Yayınevinin sahibi, Türk milliyetçiliği fikrine neşriyat yoluyla ve fikir planında büyük hizmetler yapan Ahmet B. Karabacak’tı. Yücel Ağabey, Karabacak’ın yakın dostuydu. Burası aynı zamanda MHP’nin ilk yayın organı olan aylık Milli Hareket dergisinin de idare yeriydi. Ben de 1966-1970 yılları arasında 50 sayı yayımlanan bu dergide önce teknik sekreter ve sonra yazı işleri müdürü olarak görev yaptım. Burası bir kitapçı dükkânından çok bir fikir kulübü idi. Yücel Ağabey geldiği zaman zengin genel kültürü, kuvvetli mantığı, üstün analiz ve sentez kabiliyeti ile meseleleri tahlil eder, günlük meseleler hakkında bilgi verirdi. Ayrıca milliyetçi camianın buluşma yerlerinden olan Beyazıt’taki Marmara Kıraathanesi ve Küllük’e sık sık gelirdi.” Böylelikle Sakin Öner, Hacaloğlu’nun sık sık milliyetçi gençlerle bir araya gelerek onlarla sürekli bir fikir alışverişi yaptığından bahsetmektedir.



Yücel Hacaloğlu, Türkeş’in ve Atsız’ın güvendiği bir isimdi.

Sakin Öner, Yücel Ağabeyin kişiliğinden bahsederken: “Yücel Ağabey’in en mümeyyiz vasfı katıksız bir Türkçü, Türk milliyetçisi olmasıydı. Türk milliyetçiliği davasını çok iyi bilen bir fikir ve kültür adamı idi. Türk kültürü, edebiyatı, şiiri, sanatı, musikisi ve zevkine dair derin bilgilere sahipti. O, okuyan, anlayan, anlatan ve yorumlayan donanımlı bir Türk aydınıydı. Dik ve doğru duruşundan, Karadenizliliğinden, cesur ve tavizsiz konuşmalarından hiçbir zaman vazgeçmedi. Özü ve sözü bir, dobra dobra konuşan biriydi. Fikirlerini ve görüşlerini seviyeli bir şekilde tartışır ve savunurdu. Bir devrin hafızasıydı. Dönemin bütün ünlülerini geçmişi ile bilirdi. Kuvvetli hafızasından dolayı yakın çevresi kendisine ‘Memleketin muhtarı’ unvanını layık görmüşlerdi.



Hacaloğlu, Türk milliyetçiliğinin ülkemizin en kıdemli fikir cereyanı olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu fikri zemminde kurulduğunu belirtiyordu. Atatürk için de, “Bana göre Atatürk, Türkçülük fikrini benimsiyordu ve ölene kadar Türkiye’de devlet, Türkçülük ile yönetilmiştir.” diyordu.

Sadi Somuncuoğlu, Yücel Ağabey’in milli kimliğinin oluşumunu şu şekilde ifade etmektedir: “Yücel Hacaloğlu’nun hayatını dört bölümde ele alabiliriz. Birincisi 1955’de İstanbul’a, ikincisi 1970 Rize’ye, üçüncüsü 1971’de Ankara’ya gelişine, dördüncüsü 2018’de vefatına kadar burada geçen zamanı kapsamaktadır.

Yetiştiği, tarih şuuru kazanarak milliyetçi olduğu ortaokul ve lise yılları çok önemlidir. Bu dönemi Hacaloğlu’ndan öğrenelim. Kendisiyle yapılan röportajda sorulara verdiği cevaplara özetle bakalım: “1936 yılında, Rize ilinin Fındıklı ilçesinin Çağlayan Köyü’nde doğdum. İlkokul üçüncü sınıfa kadar köyde okudum. Ondan sonra babamın memuriyeti sebebiyle gittiğimiz Kars’ta ilkokul 4 ve 5, orta 1 ve 2’yi okudum; sonra nakil sebebiyle gittiğimiz Trabzon’da liseyi bitirdim. Lisede edebiyat hocam Kemal Or idi. Sonra milletvekili oldu. Yine Kaya Bilgegil lisede edebiyat hocam idi. Ben, 1948-49 yılında orta birinci sınıfta iken, rahmetli Fahrettin Kırzıoğlu tarih hocamdı. O da diğer hocalarım gibi üniversiteye intisap etti. Türkçe hocam da sonradan aynı yolu takip ederek Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde profesör olan Hocaoğlu Selahattin Ertürk idi… bize orta ikinci sınıfta Atsız’ın Bozkurtların Ölümü’nü tavsiye etmişti. Ben orta ikinci sınıfta bu romanı okudum. Fahrettin Kırzıoğlu da bize iyi bir tarih şuuru verdi; kendilerini rahmetle anıyorum. Ben o zaman 13-14 yaşlarındaydım… Diyebilirim ki, Fahrettin Kırzıoğlu’nun, bize tarih dersinde verdiği şuur milliyetçi olmamızın esas unsurlarından biridir. O yıllarda Kars’ta okuyup da tesir altında kalmayan olmamıştır… Neden? İsimlerini zikrettiğim hocaların sayesinde. Fahrettin Kırzıoğlu aslen Karslıdır. Erzurum Lisesinde okumuş. Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin tarih bölümünden Zeki Velidi’nin talebesi…”



Yücel Ağabey İstanbul yıllarını söyle anlatmaktadır: “1955 yılında İstanbul’a geldiğimde önce Galip Erdem’i tanıdım. Ömer Öztürkmen’le tanıştım. Türk Ocağı Genel Merkezi Aksaray’daydı oraya giderek Mümtaz Turhan’ın, Mehmet Kaplan’ın konferanslarını dinlerdim. Hamdullah Suphi Tanrıöver’i orada gördüm. Abdülhak Şinasi Hisar, 1955-57 yılları Türk Yurdu dergisini çıkarıyordu. Meşhur romancımız Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu ve Gökhan Evliyaoğlu’nu tanıdım. İsmail Hami Danişmend’in her hafta, cumartesi akşamları evindeki toplantılara da katıldım.

Ben, Atsız’ın görevli bulunduğu Süleymaniye Kütüphanesine, bilahare evine gittim. Atsız Bey’le aşağı yukarı 15 yıl boyunca, bazen haftada bir gün bazen de iki gün görüştüğümüz oldu. Kendisinin benim üzerimde çok tesiri oldu. Doğrusu çok insan tanıdım. Ama diyebilirim ki, böyle karakterli, seciyeli, düşündüğünü açıkça söyleyen insan az tanıdım…”

Hacaloğlu 1971’de Ankara’ya geldi, artık fikri ve mesleki eğitimini tamamlamış ve Türkan hanımla hayatını birleştirip aile sahibi olmuştu. O, kâmil manada bir hizmet ehlidir. Sadece Türk Ocakları’nda Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı ve Türk Yurdu dergisinin yayımlanması gibi 20 yılı aşan görevlerde bulundu. Özellikle Sovyetlerin dağılması üzerine kurulan Türk Cumhuriyetleri ve oradan öğrenim için Türkiye’ye gelen gençler Hacaloğlu’nu çok heyecanlardırıyordu. Türk Solu dergisiyle yaptığı söyleşide, bu hizmetlerin ayrıntılarını ve bazı önemli meselelerle ilgili düşüncelerini açıkladı.



“Türk dünyasında kültürel yakınlaşma ve bütünleşme sağlamaya çalıştık.Benim çalıştığım dönemde Türk Ocağı’nın panellerinin, sempozyumlarının, konferanslarının yüzde doksanını kitaplaştırdık. 70-80 kadar kitabı o dönemde yayına hazırladım. Bu arada 1992’den beri de 14 gençlik kurultayı gerçekleştirildi. Kırım’da, Kıbrıs’ta, Tataristan’da, Çuvaşistan’da, Başkurdistan’da ve Kazakistan’da gerçekleştirdik. O gençlik toplantılarına katılanların bir kısmı bugün kendi memleketlerinde devlet idaresinde görev almış insanlardır. Bu da siyasi hiçbir amacı olmayan bir kültürel yakınlaşmayı ve bütünleşmeyi sağlamıştır.”

Türkçülük anlayışı ve bazı önemli kavramlarla ilgili görüşleri: “Klasik manada Türkçülük Türk milletini sevmektir. Onun yükselmesini istemektir. Türkçülüğün özü budur. Bizim Türkçülüğümüzde asla ırkçılık yoktur. Biz Türk’üz dediğimiz zaman birtakım insanlar maksatlı olarak “siz ırkçılık yapıyorsunuz” demektedirler. “Türk’üm” demek neden ırkçılık olsun ki? Birisi “ben Kürdüm” dediği zaman ırkçılık olmuyor da “ben Türk’üm” denildiği zaman mı ırkçılık olmaktadır? Böyle bir şey olmaz. Bir insan “ben kendimi Türk hissediyorum” diyorsa tartışma bitmiştir. Bu kadar açıktır. Geçen günlerde burayı ziyaret eden İslamcı bir kişi, Ziya Gökalp’i kastederek “bu Kürdün burada ne işi var” demiş. Madem Müslümansın neden ayırt edersin? Farz edelim ki Ziya Gökalp Kürt olsun. Ben ona bakmıyorum ki, eserlerine bakıyorum. Ziya Gökalp vefat edeli 90 sene oldu ama hâlâ kitapları satılıyor, bütün milliyetçi kuruluşlarda anılıyor. Türk derken biz dünya üzerindeki bütün Türkleri kastediyoruz. Türkçülük derken de bunların kültür birliğini kastediyoruz. Bugün altı tane bağımsız Türk devleti vardır ve her birinin alfabesi farklıdır. Dünyada başka hiçbir millet yok ki alfabeleri farklı olsun. Böyle şey olmaz. Bunu 130 sene evvel İsmail Gaspıralı “dilde, fikirde, işte birlik” diyerek kendi çıkardığı Tercüman gazetesinde ortaya koymuştur. Gazete, Doğu Türkistan’da Urumçi’de de satılıyordu, Taşkent’te de, Kahire’de de, Selanik’te de, İstanbul’da da satılıyordu. Kırım’da da tüm Türk dünyasında da büyük işler yapmıştı. Büyük bir adamdı.”



1936 yılında Rize’nin Fındıklı ilçesine bağlı Çağlayan köyünde doğan Hacaloğlu, ilkokulu Kars’ta, liseyi Trabzon’da okudu. Ardından İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne kayıt yaptırdı ve buradan mezun oldu. 1957’de gazeteciliğe başladı. Yelken, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Son Havadis, Sabah gibi çeşitli gazete ve dergilerde görev yaptı 1960-1965 yılları arasında iki milliyetçi gazeteden biri olan Yeni İstanbul Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü iken Başbakan Adnan Menderes’in idam fotoğrafını yayınlaması nedeni ile bir süre tutuklu kaldı. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında esir düşen on gazeteci arasında yer aldı. Daha sonra Alparslan Türkeş’in Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde Başbakanlık Basın Müşaviri olarak görev yaptı. Bir müddet Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda danışmanlık yaptı, 2001 yılında buradan emekli oldu. Türk Ocakları Genel Merkezi’nde yönetici görevlerde bulundu. 10 yıl Türk Ocakları Genel Sekreterlik görevini yaptı. Türk Ocakları Danışma Kurulu ve Türk Yurdu Dergisi yayın Kurulu üyesi idi. 6 Ocak 2018 tarihinde Ankara’da vefat etti. Değerli büyüğümüz, kültür ve fikir adamı Yücel Hacaloğlu’nu vefatının 1. sene-i devriyesinde saygı ve rahmet ile anıyoruz.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,06 M - Bugn : 11647

ulkucudunya@ulkucudunya.com