« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

31 Ara

2018

Evet, burası Paris değil ama Suudi Arabistan hiç değil!

Levent Gültekin 01 Ocak 1970

FOX TV haber sunucusu Fatih Portakal “Türkiye’de de barışçı gösteriler yapılabilir” diyen iktidar mensuplarına bir haber bülteninde mealen şöyle cevap verdi: “Türkiye’de barışçı gösteri yapmak ne yazık ki mümkün değil. Çünkü kimse sokağa çıkamaz. Çıkarsa karşısında devleti bulur. Hadi, zamları protesto etmek için barışçı gösteri yapalım, sokağa çıkalım bakalım çıkabilecek miyiz? Bakalım kaç kişi çıkacak korkudan, endişeden, görelim.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözleri söyleyen gazeteciye mealen “Edepsiz, terbiyesiz sen kim oluyorsun da halkı sokağa çağırıyorsun burası Paris değil, haddini bil yoksa halkımız enseni patlatır” gibi akla hayale sığmayacak şekilde hakaret ve tehditler savurdu.

Bu üslubun, böyle tehdit ve hakaretin bir cumhurbaşkanına yakışıp yakışmama meselesi bir tarafa.

Erdoğan’ın bilmesi gereken bir şey var: Yazı yazan, eli kalem tutan, medyada söz söyleyen gazeteciler, yazarlar, aydınlar… esasında hepimiz Fatih Portakal’ın

Yani topluma “Bu niteliksiz yaşama razı olmayın, sesinizi yükseltin” diyoruz.

Mesela “Yetersiz siyasetçilerin elinde çöken ekonomi neticesinde oluşan yoksulluğa razı olmayın” diyoruz.

Ya da “Hızlı tren raylarına sinyalizasyon konulmadığı için meydana gelen kazaların kaza değil cinayet olduğunu, beceriksizlikleriyle canınızı tehlikeye atan vicdansız, sorumluluk duygusu gelişmemiş yöneticilere sessiz kalmayın”diyoruz.

Veyahut “İşçinin maaşını vaktinde ödemeyen patrona değil, maaşımı alamıyorum diye feveran eden işçilere hesap soran, onları tutuklayan yöneticilik anlayışını kabul etmeyin” diyoruz.

“Çocuklarınızın hayatını çalan, bu yanlış, tutarsız, çağdışı eğitim politikalarına razı olmayın, daha iyisini isteyin” diyoruz.

“Her seçimde toplum olarak bizi birbirimize düşman etmeyi marifet gören bu ilkel siyaset anlayışına teslim olmayın”diyoruz.

“İşçiye, memura, esnafa, gence, kadına, yaşlıya, zengine, yoksula… bu ülkenin tek bir evladına saygı duymayan, toplumu tebaa, kendini de kral gören bu siyaset simsarlarına razı olmayın onlara karşı sesinizi yükseltin” diyoruz.

“Sen bir lokma ekmeğe muhtaçken saraylarda yaşayıp, 500 milyon dolarlık özel uçakla caka satan siyasetçilerin bu had bilmezliğini kabul etmeyin” diyoruz.

Haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği, adam kayırmayı, yoksulluğu kader görmeyin, barışçı bir yaklaşımla itiraz edin, sesinizi yükseltin en azından bu adaletsiz yaşamı kabul etmediğinizi belli edin” diyoruz.

“Kırmadan, dökmeden, hak arayın. Yanlışa özgüvenle yanlış deyin. Ülkemizin böyle sorumsuz bir şekilde yönetilmesine razı olmadığınızı bir şekilde gösterin” diyoruz.

Peki bu cesareti, bu hakkı nereden buluyoruz?

Cesaretimizin ve hakkımızın birinci kaynağı anayasa.

Bakın anayasanın 34. maddesi ne diyor: “Herkes önceden izin almadan silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Anayasanda böyle açık bir hüküm varken gösteri yapmak, hak aramak, olup bitene itiraz etmek, itiraz etmeye çağırmak ne zaman suç oldu?

Hem “Türkiye bir hukuk devletidir” deyip hem de tehditle, hakaretle ülke yönetmek…

Hem “Demokrasimiz, özgürlüklerimiz dünya standartlarının üstünde” deyip hem de demokrasinin ve özgürlüğü en temel göstergesi olan toplantı ve gösteri hakkını gasp etmek, suç saymak…

İtiraz hakkımız anayasada garanti altına alınmışken sizin bu keyfi yaklaşımınızı niçin kabul edelim?

Bu hukuk, kural tanımaz ben ne dersem o anlayışınıza niçin teslim olalım?

Söyleyin niçin?

Asıl suç anayasayla güvenceye alınmış bir hakkı kullanmak veyahut kullanmaya çağırmak değil, bu hakkı tehditle, hakaretle engellemektir.

Toplumu itiraz etmeye, sesini yükseltmeye çağırmadaki cesaretimizin ikinci kaynağı ise şu:

Siz cumhurbaşkanıysanız biz de öğretmen, çiftçi, doktor, teknisyen, hukukçu, mühendis, işçi, yazar, esnaf, gazeteci, öğrenci, sanatçı, ev kadını, akademisyen, emekli… yurttaşız.

Yani siz, biz hepimiz hukuk önünde eşit vatandaşlarız.

Hepimizin ülkemize, yaşamımıza dair bir sözü var.

Siyasetçiler bu insanlara hizmet etmek için vardır.

Siz bizden oy isterken bize hizmet etmek üzere oy istiyorsunuz.

Bizim temsilcimiz, bir anlamda bizim hizmetkarımızsınız.

Burada asıl unsur siz değilsiniz, toplum olarak biziz.

Siyaset topluma ‘dönemsel olarak’ hizmet etmek için sorumluluk üstlenme işidir.

Bizden talep ettiğiniz ‘hizmet görevi’ni doğru bir şekilde yapmadığınızda, sorumluluklarınızı ülke ve tolum lehine sağlıklı bir şekilde yerine getirmediğinizde buna itiraz etmek, size sorumluluklarınızı ve görevinizi hatırlatmak bizim en temel hakkımız hatta görevimiz.

Yaptığınız yanlışlarla, gösterdiğiniz sorumsuzluklarla ülkemize zarar verdiğinizde bu ülkenin birer vatandaşı, evladı olarak size itiraz etmek, sizi eleştirmek, kınamak da vatandaş olarak bizim sorumluluğumuz.

Bu sorumluluğumuzu yerine getirmemizin en temel yollarından biri de barışçı bir şekilde toplantı ve yürüyüş düzenlemektir.

Bu hakkımızdan vazgeçmeyiz.

Sorumluluğumuzdan kaçmayız.

Sesiz kalarak sizin yanlışlarınıza ortak olamayız.

İtiraz etmeyerek, sizin ülkemize zarar vermenize göz yumamayız.

Çünkü Türkiye hepimizin ülkesi, sizin babanızdan kalan bir miras değil.

Biz, sizin “Otur” dediğinizde oturacak, “Kalk” dediğinizde kalkacak, “Sus” dediğinde susacak kulunuz, köleniz ya da tebaanız değiliz.

Bize hizmet etmek için oyumuzu isteyip sonra da krallık taslıyorsunuz.

Haddini bilmesi gereken birileri varsa onlar da topluma hizmet etmek için üstlendikleri sorumluluklarını unutup krallık taslamaya çalışan siyasetçilerdir.

Haddini bilmesi gereken birileri varsa o da sorumluluğunu yerine getirmeyip, yaptıkları yanlışlarla toplumun hayatını cehenneme çeviren, ülkemize zarar veren siyasetçiler yani hizmetçilerdir.

Haddini bilmesi gereken birileri varsa onlar da anayasada teminat altına alınan en temel hakkı engelleyenlerdir.

Evet burası Paris değil ama Suudi Arabistan hiç değil.

Burası Türkiye.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,03 M - Bugn : 25455

ulkucudunya@ulkucudunya.com