« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 May

2016

Saray darbesi

Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970

Ahmet Davutoğlu tam olarak bir Saray darbesine maruz kaldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanı bir ‘Saray darbesi’ ile devrildi. Eski zamanlarda olsaydı sadece makamını kaybetmekle kalmayacak, boynunu da celladın ipine uzatacaktı. Uzak bir vilayete sürgün veya oda hapsine alınarak gözetim altında tutulma gibi daha ehven ihtimaller, Saray’daki öfke patlamalarına bakılırsa pek ihtimal dahilinde değildi. Eski zamanların saray darbelerine göre ucuz kurtulmakla beraber, siyasî olarak toza dönüşüp dağıldı.

Saray darbesi, kişisel ihtirasların belirleyici faktör olarak devreye girdiği, dar iktidar klikleri arasında entrikalarla, kumpaslarla, tuzaklarla yönetimin el değiştirmesini anlatan bir deyimdir. Sarayların ihtişamı altında, zengin ve tekellüflü odalarında, yüzlerdeki sinsi ifadeler ağdalı protokolün arkasına saklanarak ve işsiz güçsüz, üstelik şımarık saray seçkinlerinin kıskançlık ve dedikodu ateşiyle yaktıkları kazanla bu darbe gerçekleşir. Bu yüzden iktidar değişikliğinin halktan, gerçekler dünyasından ve ülke sorunlarından bağımsız gerçekleştiğini vurgulamak adına keyfiliği ve kişisel ihtirasları sembolize eden ‘saray’ vurgusu bu darbe türü için özenle yapılır. Zaten öyle olmadı mı? AK Parti’nin MYK üyelerinin tek tek alındığı, altın varaklı koltuk ve sehbaların, kristal avizelerin altında, üstelik adı ‘saray’ olan bir binanın içinde önlerine uzatılan ve Davutoğlu’nun işini bitiren belgeyi imzalamaları ile gerçekleşen iktidar değişikliğini başka hangi teknik tabirle tavsif edebilirsiniz? Sarayda organize ve icra edilen düpedüz bir ‘saray darbesi’ gerçekleşti ve Türkiye’nin seçimle gelmiş meşru başbakanı koltuğundan indirildi.

İşin ‘saray’ kısmını vurgularken ‘darbe’ faslını gözden kaçırmayalım. Tam olarak bir hükümet darbesi gerçekleşti. Tıpkı 27 Mayıs 1960’da, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de olduğu gibi. Seçim kazanmış bir partinin genel başkanı olarak başbakanlık makamında oturan kişi, ‘yetkisiz ve sorumsuz’ bir cumhurbaşkanının tarafsızlığını çiğneyip eski partisini örgütlemesiyle yani anayasa askıya alınarak alaşağı edildi. Millî irade veya anayasa lafını ağzına alanların, içi boşaltılmış ve anlamını bütünüyle yitirmiş değerlerden bahsettiğini bilmesi ve anlaması lazım. Mesele yenin içinde kırılan bir kol hikâyesi, bir partinin iç meselesi, bir kardeş kavgası değil, demokrasiye karşı bilinçli ve programlı bir kalkışmadan ibaret.

Türkiye geçtiğimiz yıl peş peşe iki seçim geçirdi. İlk seçim cumhurbaşkanının başkanlık kampanyası baskısı altında gerçekleşti ve iktidar partisi seçimi kaybetti. İkinci seçim, Davutoğlu’nun ön plana çıktığı, sistem değişikliği yerine istikrar ve güven arayışının karşılandığı bir seçim oldu ve partideki liderlik halktan onay aldı. Devrilen başbakanın sandıktan çıkmış bir başbakan olduğunu, gücünü başlangıçta onu o makama getirenden değil, halktan aldığını unutmayalım. Öyleyse bu saray darbesi bir tek kişiyi değil, halkın iradesini ve demokrasinin en temel referansı olan sandığı hedef alıyor. Demokrasiyi askıya alan bir darbe bu saray darbesi düpedüz.

Ağır demokratik meşruiyet kaybı, Saray iktidarının da sonunu getirebilir. Başbakanlığa, halkın iradesini temsil eden biri değil, bir ‘memur’ yani ‘emir alan kişi’ tayin edilecek. Halk tarafından seçilen yetkili-sorumlu başbakanı alaşağı eden, halk tarafından seçilen yetkisiz-sorumsuz cumhurbaşkanı fiilî gücünü, bu sefer tamamen kendi kerametine bağlamış olacak. Cumhurbaşkanının konumu da dahil icra gücünün hiçbir anayasal-demokratik meşruiyeti kalmayacak.

Bu şartlarda ülke yönetilemez. Meşruiyetini kendi elleriyle yok etmiş, sadece fiilî güce dayanan bir otokrasi içerden ve dışardan her türlü gayrı meşrû müdahaleye açık hale gelir. Saray zamansız ve icapsız bu darbe sonucunda kendi iktidarını da sorgulamaya açmış oldu.

Bizde darbeler kalıcı olmuyor. Saray’ın Türkiye’yi en kısa zamanda bir erken seçime götürmek dışında çaresi yok. Meşruiyet kaybını telafi etmek ve demokrasiyi askıdan indirmek başka türlü mümkün olamaz.

Peki Saray bu seçimi kazanır mı? Cevabı bu ‘saray darbesi’ne karşı aldığı tavırdan başlayarak muhalefet verecek.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,19 M - Bugn : 11512

ulkucudunya@ulkucudunya.com