« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Nis

2015

Kral çıplak

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Bülent Arınç, BBC Türkçe’nin sorularını cevaplarken, tartışılacak bir cümle sarf etti: “Biz bütün bu eleştirilerimizde ‘Kral çıplak’ filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki, ‘Kral çıplak’ denecek. Ama biz ilişkilerimizi dostane, kardeşane götürürüz. Partimizin, Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın zarar görmesini istemeyiz. Partiyi zayıflatacak, seçim şansını zayıflatacak hiçbir hareketin içinde olmayız.”

Bu sözlerden ne anlarsınız? “Aslında ‘Kral çıplak’ diyecek bir durum var ama partimize zarar vermemek için susuyoruz. Gün gelecek, bunu da söyleyeceğiz.”

Diğerleriyle kıyaslandığında Arınç, eleştiri anlamına gelecek bazı cümleler sarf ediyor ama kritik noktada duruyor. Zira parti menfaati ön planda.

***

Hikâyeyi hatırlayalım:

Kral, sipariş ettiği kıyafetlerin hiçbirini beğenmez, terzilerin canına kıyarmış. Sonra, günlerden bir gün, genç bir terzi gelmiş. İddialı mı iddialı… “Ama” demiş, “Benim diktiğim bu kumaşı sadece akıllı olanlar görebilir.”

Kral aynaya bakmış, çıplak. Fakat itiraz etmemiş. Zira terzinin aklından şüphe edeceğinden çekinmiş. Sokağa çıkmış, herkes kralın çıplak olduğunu görüyor ama bunu birbirinden gizliyormuş. Meydan, kralı öven sloganlarla dolup taşıyormuş. Sonunda bir çocuk bağırmış: “Aaa baksanıza kral çıplak!!!”

Bu sayede herkes gördüğü gerçeği ifade edecek cesarete kavuşmuş. Kral utanç içinde sarayına kaçmış; bir daha halkın içine çıkamamış.

***

Ama “Kral çıplak” diye bağırabilmek için, ya medeni cesaret sahibi olmak gerekir ya da hikâyenin gösterdiği gibi bir çocuk masumiyetine sahip olmak. Bugüne kadar AK Parti’de henüz örneğini görmediğimiz özellikler bunlar. Onlar, bırakın “çıplak” demeyi hâlâ yaldızı dökülen kıyafeti öve öve göklere çıkarıyorlar.
Kol Saati

Bütün AK Partililer’e kol saati hediye ederken Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun amacı neydi? Zafer Çağlayan’a, dolaylı bir şekilde “Senin arkandayım” demek mi istiyordu? Yoksa “Hele bir Bülent Arınç kral çıplak desin. Zafer Çağlayan gününü görecek” mesajını mı veriyordu?

DHKP-C, provokasyon ve emir

DHKP-C’li teröristlerin Gezi olaylarında hayatını kaybeden 14 yaşındaki bir çocuğu malzeme yapmaları çirkin bir davranış. Bu, kanlı örgütten zaten başka türlü bir hareket beklenemez. Silahlı propaganda için her yolu mubah görürler. Ama meselenin bir de arka planı var. Eğer geçmişte Berkin Elvan, Tayyip Erdoğan tarafından Gezi olaylarını itibarsızlaştırmak amacıyla malzeme yapılmasaydı, istismar edilecek böyle bir zemin de oluşmayacaktı. Erdoğan, kutuplaştırıcı tavrıyla, DHKP-C’ye bu imkânı verdi; terör örgütü, gönülleri yaralanan Aleviler’e dayanarak taban tutma gayretine girdi. Bunun sorumlusu kim? Aynı gün, AK Parti Kartal İlçe Başkanlığı’na yapılan baskın da menfur olaydan AK Parti’nin mağduriyet devşirmeye çalıştığını gösteriyor. Zihin özürlü bir kişi, kurusıkı tabancayla AK Parti’nin binasına giriyor; Zülfikar amblemli bir Türk bayrağını camdan sarkıtıyor. Bu bir provokasyon değilse nedir?

Adalet Sarayı baskınını takip eden gelişmeler de iç açıcı değil. Cumhurbaşkanı ve Başbakan barışçı bir dil kullanmıyor. Akreditasyon, cami avlusunda devam ediyor. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın damadının yönettiği AHaber’de de savcının rehin alınmış fotoğrafı yayınlanmış olmasına rağmen, AHaber muhabiri cenaze törenini izleyebiliyor. Haksızlık, adaletsizlik, ayırımcılık diz boyu.

Bir de “Operasyon emrini ben verdim” demez mi Başbakan! Bayıltıcı gaz kullanılmaması, termal kamerayla odanın içinin izlenmemesi, operasyonun Terör Şube yerine Özel Harekât timi tarafından gerçekleştirilmemesi gibi hayati yanlışların yanı sıra bir de operasyon emrinin Ankara’dan verildiği ortaya çıktı. İhmaller zincirine demek bir de böyle büyük bir hata ilave oldu. Galiba Süleyman Şah Türbesi operasyonunu kumanda etmek çok hoşuna gitti Başbakanımızın… Rehin kurtarmada da inisiyatifi alabileceğini düşündü ve ateş emrini verdi.

O odada kendi evlâdınız olsaydı, acaba kararınız bu istikamette mi tecelli ederdi? Böylesine acul mu davranırdınız?

Teröristi gözünden tanıyanlar

2012’de, Sultangazi’de, bir polis, canlı bomba saldırısı sonucu şehit edilince, Emniyet 9 DHKP-C’li canlı bombanın listesini yayınlamıştı. 9 kişi arasında Elif Sultan Kalsen’in de ismi vardı. Daha sonra Kalsen, bir basın toplantısı düzenledi ve kendisinin haksız yere suçlandığını iddia etti. O sırada, bazı muhalif siyasetçiler ve İnsan Hakları Derneği üyeleri ona sahip çıktı.

Buradan da alınacak bir ders var. Mağduru oynayan her insana inanmayacaksın. Nitekim şiddet eylemine karışan bazı şahıslar, gazeteci kimliğiyle orta çıkıyor ve fikir özgürlüğünden söz edebiliyor. Ak ile karayı dikkatlice ayırt etmek gerekir.

O tarihte Kalsen’e sahip çıkmak yanlıştı. Ama daha büyük bir yanlış, Kalsen’in izinin sürülememesi. Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı öldüren 2 DHKP-C’li, Bahtiyar Doğruyol ve Şafak Yayla, biri 1 yıl diğeri 3 ay önce Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden çıktılar. Oradan kalan bir arkadaşlıkları var. Polis, onların da takibini yapamadı.

İstihbarat zaafından söz ederken, işte bunları kastediyorum.

Öte yandan, paralelcilik ithamıyla Tayyip Erdoğan’ın görevden aldığı, cezaevine gönderip, meslekten ihraç ettiği polis memuru Kadri Cemil Yiğit, örgüt üyesiyle rehin alınan savcının fotoğrafı yayınlanır yayınlanmaz bir tweet attı ve “Gözünden tanıdım, o kişi Ş.Y.” dedi. İyi bir istihbaratçının gözünden tanıdığı Şafak Yayla, nasıl oluyor da Çağlayan Adliyesi’ne yönelik böyle büyük bir saldırıyı tertip edebiliyor?

Bir hikâye aklıma geldi… Turistin biri İstanbul sokaklarında yürürken üzerine köpekler saldırıyor. Hemen eğilip yerden taş almak istiyor. Ama kaldırımlar parke taşı olduğundan, başaramıyor. Söylenmeye başlıyor: “Ne biçim memleket! Taşları bağlamışlar, köpekleri salıvermişler.”

Bizimki de o hesap… Hırsızlar, darbeciler, teröristler dışarıda; teröristi gözünden tanıyan, hırsızı, darbeciyi takip edip yakalayan polisler içeride.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,39 M - Bugn : 5318

ulkucudunya@ulkucudunya.com