« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Ara

2007

Akıl ve samimiyet

Ahmet SELİM 12 Aralık 2007

Bir hanım profesör yayınladığı hatıralarında, "Bana (komünizm propagandası yapıyorsun) diyorlardı. Tabii ki yapacaktım. Marksisttim-komünisttim, propagandasını da fırsat buldukça yapacaktım" diye yazdı, yıllar sonra.
Bir şeyin propagandası, açık deliller vermeksizin, dolaylı yollarla ve özel metotlarla yapılabilir. Eskiden Marksizm konusu böyleydi. O, propagandasını yapıyor ama siz onu eleştiremiyorsunuz. Çünkü eleştirebilmeniz, vasfını söylemenizi gerektiriyor, bu da bir suçlama niteliği taşıyacağı için ispat yükümlülüğü doğuyor idi. Dolaylı propaganda olur da, onun dolaylı eleştirisi olmaz. İkinci dolaylı, birinci dolaylı etkisiz kalamaz; arada bir tur fark var! Eleştiri, vuzuha muhtaçtır.

Şimdi "bölücülük" konusu aynı durumda.

Mesela birinin yahut bir partinin, söylemiyle, duruşuyla bölücülük propagandası yaptığı belli. Bunu anlamayan yok. Kanuni ispatın yahut cezalandırma sürecinin işleyip işlemediği yahut nasıl işlediği ayrı bir mesele. Asıl mesele, benim bu bölücülük tavrını nasıl eleştirebileceğim hususuyla ilgilidir. "Mümkün değil; mümkün hale getirmek isterseniz, şunlar-şunlar-şunlar olur" diyemiyorsunuz. Son tahlilde asıl engel; bölücülük propagandasının değil, onu eleştirebilmenin karşısına dikilmiş oluyor. O konuşuyor, sen habire yutkunuyorsun! "Bölücülük yapma" diyemiyorsun. "Bölmeye çalışırsan, büyük felaketler doğar" uyarısını açamıyorsun. Çile bülbülüm çile!

Fikrî-mantıkî ispat başka, yasal-objektif ispat başkadır. Alelade olaylarda bile bu farklılık geçerlidir. "İspatlayamam ama o işi kimin yaptığını kesinlikle biliyorum" sözünü hepimiz hayatımız boyunca defalarca söylemişizdir.

Evet, berât-ı zimmet asıldır ve aksi sabit olmadıkça herkes masumdur. Öyledir ama; aksinin sabit olması, bir halin sübut bulması, farklı tezahürler gösterir. Ayrıca şunu da unutmamak gerekir: "Bedahetin delalete ihtiyacı yoktur."

Şiddet propagandasının, şiddet telkininin hürriyeti olmaz. 27 Mayıs'tan sonra, Milli Demokratik Devrim denilen proje bir şiddet projesiydi. Ortalık karıştırılacak, gençlere şiddet eylemleri yaptırılacak, sonra da doğan istikrarsızlık şartlarında kendi düşündükleri müdahale gerçekleştirilecek... Proje buydu. Şimdi bu proje, özgürlüğe layık bir düşünce midir? Böyle olduğu ayan beyan görülüyor değil miydi? "Her düşünce serbest olsun" diyenler lütfen bir cevap versinler. Deniz Gezmiş suçluydu da, bu projenin kalemleri ve sözcüleri suçlu değil miydi? Yaşadık; bu projenin propagandasını gözlerimle görmüştüm, kulaklarımla işitmiştim.

Az geriye gidelim: 27 Mayıs'ın, 28 Nisan olaylarının arkasında CHP'nin olduğu bilinmiyor muydu? Sadece CHP'nin değil, onu destekleyen birçok aydının, sanatçının, öğretim görevlisinin aynı tertip peşinde olduğu bilinmiyor muydu? Ama "siz bunun peşindesiniz" denilemiyordu.

"Samimi-vicdani-namuslu özgürlükçülük" bu hicranlı durumlarla bağdaşıyor mu?

Önce kendi vicdanımızı tatmin etmek ihtiyacında değil miyiz? Samimiyetimize kendimiz inanmazsak, başkalarından inanma talebinde bulunmaya hakkımız olabilir mi?

Demokrasi her şeyden önce, "asgari samimiyet" ister. Asgari!

Bir kitapçı Peyami Safa'ya, "Takma göz taktırdım, bak bakalım anlayabilecek misin?" demiş. Peyami Safa, hemen şahadet parmağını adamın gözüne bastırmış. Kitapçı, "Nasıl anladın?" diye sorunca da cevabı yapıştırmış: "Şefkatle bakıyor da ondan!"

... Demokrasi, kendi kullanmak istediği hakların başkaları tarafından da kullanılmasına, başkasına uygulanmasına uygun gördüğü yasakların kendine de uygulanmasına samimiyetle razı olmak demektir. Asgari ve temel demokrasi tarifi budur.

Rusya önderliğindeki genel sol'un en çok kullandığı kelimeler "demokrasi" ve "barış" kelimeleri idi. Doğu Almanya'nın adı Demokratik Almanya! Macaristan'ı ve Çekoslovakya'yı işgal eder, barış için! Her tanımlamalarının başında bir "demokratik" vardı. Bütün kurumları demokratik, bütün eylemleri barış için! O Rusya samimiyetsizlikten geberdi; ekonomiden falan değil. Şunu hiç unutmamak gerekir: Samimiyetsizlik, bir çeşit dolaylı intihardır. Dolaylı, tedrici; kurnazca, ama aptalca...

Samimiyet Aklı, en büyük ve en acil ihtiyacımızdır.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,73 M - Bugn : 29943

ulkucudunya@ulkucudunya.com