« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Haz

2007

İdeolojinin cazibesi

Mahir KAYNAK 05 Haziran 2007

Türkiye’de siyaset ideoloji merkezlidir ama böyle oluşunun onu siyaset olmaktan çıkardığının farkında değiliz. Cumhurbaşkanlığından genel seçimlere kadar siyasi gelişmelerin hepsinde tartışmanın ana ekseni, tarafların ideolojik yaklaşımlarıdır. Yani önce yolumuz belirlenir ve onun götürdüğü yere gideriz. Oysa insanın önce hedefini belirlemesi sonra oraya götürecek yolu seçmesi gerekmez mi? 1980 darbesi ideolojik tartışma ve çatışmaların bir sonucuydu ama büyük bir ekonomik değişime yol açtı ve ülkemiz dünya ekonomisiyle bütünleşmenin ilk adımlarını attı. Bu sonucu ne tartıştık ne de öngördük. AKP iktidarı bu başlangıcın ileri bir safhasını oluşturdu ve küresel ekonominin bir parçası olduk. Bunu da ne biz ne uygulayanlar biliyordu.

Gelişmelerin siyasi sonuçlarını hiçbir zaman tartışmadık. Kazanan ve kaybedenin ideolojiler olduğuna o kadar emindik ki siyasi sonuçları alt sıralarda bile yer almadı. Kürt sorunu da sadece demokrasi çerçevesinde konuşuldu ve bir kültürün talepleri olarak ileri sürüldü. Siyasi değerlendirmeler ise bölücülükle sınırlı kaldı ama kimse böyle bir bölünmenin, eğer amaç buysa, hangi siyasi amaçlara hizmet edeceğini tartışmadı. Böyle bir analiz yapmayı deneyenler ise, günün gereklerinden bağımsız “Batı zaten bizi bölmek istiyor, geçmişte başaramadıklarını şimdi yeniden deniyorlar” gibi soyut bir hedeften söz ettiler.

Böyle bir yaklaşım soruna tepe taklak bakmak anlamına geliyordu. Yani önce siyasi hedefler belirlenir ve bu amaca en uygun olan ideoloji kullanılır ilkesi yerine ideolojiler hedef, sonuçlar yan üründür dendi.

Siyasete öncelik tanıyarak analiz yaparsak çok farklı bir manzarayla karşılaşırız. Herkese fantezi gibi gelecek birkaç soru sorabiliriz: Eğer 1980 darbesi olmasa ve Türkiye izlediği ekonomik politikayı sürdürse, Batının ekonomik kontrolüne girmese ve SSCB ile ilişkilerini sürdürseydi SSCB’deki değişime gerek kalır mıydı? SSCB’deki değişim bir ideolojinin iflası sonucu muydu yoksa dengenin SSCB aleyhine değişmesi mi böyle bir yol izlenmesini gerekli kılmıştı? Bu kadarı da olmaz diyeceğinizi tahmin ettiğim bir soru daha soracağım. 12 Martta sol girişim başarılı olsaydı 1973 Arap-İsrail savaşı olur muydu? Türkiye böyle bir çatışmada Arapları ve dolayısıyla Avrupa’yı destekleyeceği için ABD’nin petrol fiyatlarını artırması ve parasal sorunu kendi lehine çözmesi mümkün olur muydu?

Ülke sağ-sol, laik-İslamcı gibi konularla uğraşırken benim Türkiye’deki gelişmelerin dünya dengeleriyle ilgili olduğunu ve önemli etkiler yarattığını söylememin ne kadar abes olduğunu biliyorum. Böyle düşündüğüm için itibar ve irtifa kaybettiğimin de farkındayım.Ancak başka türlüsünü de beceremiyorum ve bir taraf baş örtüsünü yasaklarsak diğerinin de inancımıza uygun giyinirsek tüm sorunlar çözülmüş olacak iddiasına katılamıyorum. Herkes çatışan tarafları ideolojisine ve bunun simgesi sayılan giysisine göre tanımlarken ben onları çıplak görüyorum. Böyle bakınca da taraflar değişiyor ve arka plandaki güç odakları görünür hale geliyor.

Bu açıdan bakınca Türkiye’deki ulusalcı- İslamcı saflaşmasının yapay olduğunu, her iki cephede de karşı safları temsil eden güçlerin bulunduğunu görüyorum. Ulusalcı cephede karşı cepheyi güçlendirmek için savaşanlar olduğu gibi diğer tarafta da potansiyel ulusalcı diyebileceğimiz bir grubun varlığından söz edilebilir. 1980de sol sayılan grupların daha sonra liberal kanatta yer almasına benzer bir durumla karşılaşabiliriz ve saflar arasında ciddi kaymaların olduğunu görebiliriz. Analiz metodumuzu değiştirip ideolojik ayırımlar yerine dünyadaki farklılaşmanın benzerinin ülkemizde de yaşandığını kabul edip cepheleri bu kritere göre belirlemek daha sağlıklı sonuçlar almamıza yarar ve cumhurbaşkanı da buna göre belirlenir.

Biz satranç taşlarıyla dama oynuyoruz ve şah ile piyonu aynı değerde görüyoruz. Veziri bir piyonla değişebiliyoruz. Ama sonuç satranç kurallarına göre belirleniyor.


M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,53 M - Bugn : 11895

ulkucudunya@ulkucudunya.com