« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 May

2007

Azınlığın Çoğunluğu Ezmesi Bazı İslâmcıların Hiyaneti

Mehmet Şevket Eygi 08 Mayıs 2007

 ÖNCE Ankara’da, sonra İstanbul’da Çağdaş’ların yaptığı iki miting hayli kalabalık olmuş; Ankara’daki için uluslararası medya kuruluşları 300 bin kişi diye yazdılar, bizim Emniyet 500 bin kişi olarak tahmin etmiş, İstanbul’daki daha kalabalıkmış... Eyvallah... Lakin madalyonun öteki tarafına da bakalım: Türkiye’nin büyük çoğunluğu öteki taraftadır. Bugünkü şartlar içinde, bir toplantı veya yürüyüş yapılmasını uygun görmem ama muhafazakârlar, insan hakları taraftarları, demokrasi isteyenler, iyi organize edilmiş bir miting tertipleseler kaç kişi gelir, tahmin edebilir misiniz? Üç-beş milyon vatandaş katılır böyle bir toplantıya...

O halde, bazı politikacılarımız, medyamız, aydın geçinenlerimiz ülke realitelerini niçin madalyonun sadece bir tarafındaki manzara ile değerlendirmeye kalkıyorlar?

Türkiye’yi krizden krize koşturan, son elli yıl içinde dört darbe veya post modern darbe ile yüz yüze getiren olumsuzlukların birincisi, bizdeki egemen azınlıkta uzlaşma zihniyeti olmamasıdır.

Azınlığı teşkil ediyorlar ve yüzde yüz diretiyorlar: Bizim dediğimiz olacak...

* Böyle bir şey demokrasiye aykırıdır.

* İnsan haklarına aykırıdır.

* Sağduyuya aykırıdır.

* Millî menfaatlere aykırıdır.

* Bilgeliğe aykırıdır.

* Akla, mantığa, vicdana, iz’ana, insafa aykırıdır.

Madem ki, ülkede çok önemli konularda derin ihtilâflar (anlaşmazlıklar) içinde bulunan iki kamp vardır. Bunların mutlaka anlaşması, uzlaşması gerekir.

“Biz anlaşma, uzlaşma bilmeyiz. Bizim dediğimiz olacak, o kadar...” zihniyeti Türkiye’yi batırır, bitirir, geri bırakır.

En iyi laiklik, dinden hiç bahs etmemektir. Kimlerin hiç bahs etmemesi gerekir? Laiklerin... Dindarlar, inançları bakımından elbette bahs edeceklerdir.

Azınlıkların çoğunluğa hükm etmeye hakları yoktur. Onlar sadece demokrasi isteyebilirler, insan hakları isteyebilirler, eşitlik isteyebilir, meşru ve mâkul (yasal ve akla uygun) garantiler isteyebilir.

Bizde ne yapıyorlar?

Çoğunluğa: “Sizin istediğiniz olmayacak, bizim istediğimiz olacak, aksi taktirde dünyayı başınıza yıkarız...” diyorlar. Diretiyorlar, tehdit ediyorlar, baskı yapıyorlar.

Yakıcı bir soru:

Türkiye’yi bugünkü krize çağdaşlar mı getirmiştir, yoksa birtakım dinciler ve İslâmcılar mı? (Müslüman veya dindar demedim, dikkat buyurulsun...)

Krizin asıl sebebi dinci veya İslâmcı geçinen bir zümredir.

* Bu ülkede yüce, kutsal, temiz İslâm dinini siyasî rant konusu yapmış sahtekârlar vardır.

* Mukaddesatı şahsî veya siyasî ikballeri için âlet ve istismar edenler vardır.

* Din, mukaddesat istismarıyla (sömürüsüyle) efsane çapında servetler edinmiş türediler vardır.

* Beşerî ve nefsanî ihtiraslarına gem vuramayan azgın arivistler vardır.

Benim yaşım müsait... 1960’lardaki İslâmî söylem ve özlemleri biliyorum, hatırlıyorum, o zaman yazılanlar ve konuşulanlar hâlâ kulaklarımda... Ülkeye hak bir düzen getirilecekti... Adalet ve eşitlik olacaktı... Emanetler ehline verilecekti... Vatandaşın hakları, hürriyetleri, haysiyetleri korunacaktı.

Bunları gerçekleştirmek için düzende, idare sisteminde köklü bir değişime gidilecekti.

Hak ölçülerin, sağduyunun, millî kimlik ve kültürün, bilgeliğin, ilmin, irfanın ışığında yapılacaktı bu değişim.

“Hz. Ömer, devlet işini görürken devlet mumunu yakarmış, o iş bitince bu mumu söndürür, kendi şahsî kandilini yakarmış...” Yıllar boyu bu edebiyatı yaptılar.

Sonunda neler oldu biliyoruz.

Emanetler ehline verilmedi... Peygamber ne buyuruyor: “Emaneti olmayanın (yani emanete hıyanet edenin) dini yoktur...”

Nedir emanetler? Makamlar, mevkiler, vazifeler, hizmetler, memuriyetler, başkanlıklar ve benzeri şeyler.

Soruyorum: Bunlar ehliyetli ve liyakatli olanlara mı verildi, yoksa genellikle eşe dosta, akrabalara, arkadaşlara, partililere, hemşehrilere mi dağıtıldı, peşkeş çekildi.

Yine soruyorum:

Birtakım İslâmcılar, dinciler düzenin gayr-i meşru ve haram rantlarına el uzatıp aşırı zengin oldular mı olmadılar mı?

Otuz yıl önce bir çulu bile olmayan niceleri dünya çapında zengin oldular mı olmadılar mı?

Evet, bu ülkedeki çağdaşların bir kısmı demokrasiye, insan haklarına, toplumsal uzlaşmaya ihanet ettiler ama bir kısım dinciler ve İslâmcılar da Yüce dinimize, Kur’ân’a, Sünnete ihanet etmişlerdir.

Müslümanlar, yakın tarihimize eleştirisel (tenkidî) bir şekilde bakmazlarsa, içinde bulunduğumuz vahim krizi anlayamazlar.

Evet, son otuz yıl içinde bir kısım İslâmcılar, dine hizmet ediyoruz diye diye, dine aykırı bir sürü kötülük yapmışlar, günah sergilemişlerdir.

Şeytandan alınmış kapı gibi fetvaları ve ruhsatları da vardır:

– “Bozuk düzenlerde bozuk şeyler yapılabilir...”

- “Müslümana her şeyin en iyisi lâyıktır...” (En iyi şeyleri almak için bol para lazımdır...)

Dikkat ediyor musunuz, artık birileri Hz. Ömer’in mumu menkıbesini hiç anlatmıyor. O devirler geride kaldı...

Bu memlekette Müslümanların durumu şudur:

Bir kriz patlak verince şaşırırlar, ne yapacaklarını bilemezler, korkarlar, ter dökerler, bundan önce olduğu gibi zulme uğrarlar, baskılar altında ezilirler. Ah vah ederler...

Kriz geçer, güneş açar, havalar düzelir... Bizimkiler, geçmişten hiç ders almamışlardır, yine bildiklerini okumaya başlarlar.

Türkiye Müslümanları kurtulmak istiyor, insan haklarından eşit bir şekilde yararlanmayı arzu ediyorsa mutlaka ve mutlaka İslâm’ın ahlâk ölçülerine uymak mecburiyetindedir. Din ve mukaddesatı âlet etmek yok, din ve mukaddesat rantı yemek yok... İslâm ahlâkının ilkelerinden bir milim uzaklaşmak yok... Son derece faziletli (erdemli) olmak var... İslâm ve siyaset rantıyla Karun gibi zengin olmak yok... Emanetleri ehline ve layık olana vermek var.

Yüce İslâm dini arivistliği (ikbal avcılığını) reddeder. İkbal avcıları hizmet edemez, sadece hezimet üretir.

İslâm fazilet dinidir. Faziletin olmadığı yerde İslâm yoktur.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,91 M - Bugn : 43967

ulkucudunya@ulkucudunya.com