‘Derin devlet’in kısa tarihi
Serdar TURGUT 30 Temmuz 2008
Derin devlet kavramı-en azından-demokrasi kavramı kadar eskidir. Bir dönemde demokrasilerin düzgün işleyişinin sağlanması için ‘derin devlet’ örgütlenmesine ihtiyaç olduğu düşünülürdü.
Burada teori şöyleydi: Belirli aralıklarla yapılan demokratik seçimlerle iktidara gelen hükümetler, sürecin ve demokrasinin gereği olarak, halkın talepleri doğrultusunda ve kısa vadeli çerçevede düşünüp uygulamak zorunda.
Ancak her devletin, kısa vade oynamalardan bağımsız, uzun vadede değişmemesi gereken sabit hedefleri ve amaçları olmak zorundadır.
Büyük devlet olma ancak bu uzun vadeli hedef ve amaçlardan sapmamak ile mümkündür.
Yani hükümetlerin demokrasinin gereği olarak oluşturacağı kısa vadeli politikaların uzun vadeli çıkarları zedelemesine izin vermeyecek bir kontrol mekanizması da oluşturulmalıdır. İşte bu kontrol mekanizmasına verilen ad ‘derin devlet’tir.
F.D.R., Winston Churchill ve Joseph Stalin bu derin devlet gerçeğinin çok farkındaydılar. Özellikle Churchill ve Roosevelt, bir demokraside derin devletin nasıl işleyebileceğini tecrübeyle biliyorlardı. İkisinin de fikirleri savaş ortamında formüle edilmişti ama olsun; ABD ve İngiltere’nin dünya savaşı gibi, ülkeleri totaliter yöne kolayca itebilecek bir ortamdan demokrasilerine darbe vurmadan çıkmaları, bu derin devlet geleneği sayesinde mümkün olmuştur.
Tabii onların deneyimini derin devletin klasik dönemi olarak nitelendirmek mümkün. O klasik dönemin belirgin özelliği, bazı tecrübeli ve devlet deneyimi bulunan âkil insanların etrafta olmaları ve politikacılara yön vermeleri ile gerçekleşiyordu.
Ve bu derin devlet süreci daima bir aşamasında mutlaka bozulmaya, çürümeye başlar. Akil adamlar, devlet terbiyesi almış insanlar, bir aşamada yavaşça devreden çıkarlar. Aynen bizde olduğu gibi, kaba kuvvetle iş yapan ve bazı mekanizmaları kendi çıkarları için de kullanmaya açık insanlar devreye girer.
‘Derin devlet’in âkil adamlardan çıkıp mafyalaşması, biraz sonra anlatacağım gibi Amerika’da aynen yaşanmıştır ama ilk önce âkil adamlar dönemini iyi bilen Başkan Theodore Roosevelt’in bir sözünü hatırlamakta yarar var:
Açıkta görünen ve resmen tanınan hükümetin hemen arkasında görülmeyen bir hükümet de vardır (Invisible government). Bu hükümetin hiçbir şeye bağlılığı yoktur ve halka karşı sorumluluk hissetmezler.
(An Autography, 1913, Theodore Roosevelt, Amerika’nın 26. Başkanı. 1901-1909)
--------------------------------------------------------------------------------
Mafya kiri 30 yılda temizlendi
Âkil adamlar ‘derin devleti’nin mafyalaşması Amerika’da J.F.K’nın başkanlığı döneminde oldu. John F. Kennedy’nin babası da karanlık işler içindeki devlet bağlantılı bir insandı. Kennedy, soğuk savaşın en sert döneminde Küba’yı, Sovyetler Birliği’ni direkt karşısına almadan dize getirmek istediğinden, Küba’nın işgalini devlet dışındaki organize güçlere ihale etti. Bizdeki ‘Susurluk’ sürecinin Amerikan versiyonuydu bu.
İstenilen iş, savaşmak olduğu için ihaleyi de elinde silahlı güç bulunduran mafya aldı. Devreye İtalyan mafyası girdi, Küba’dan kaçmış olan serserilerden oluşan bir ordu kuruldu. Yahudi mafyası da işin içindeydi. Çünkü onların da Küba’da Castro tarafından el konulmuş kumarhaneleri vardı. ‘Cosa Nostra’ olarak bilinen İtalyan mafyası karşısında Yahudi mafyası da ‘Kosher mafia’ olarak adlandırılmaya başlandı. En iyi tanınan liderleri, acımasız olan Meyer Lansky’di.
Sonra olanları az çok biliyorsunuzdur. Mafya tarafından eğitilen bu ordu, Küba’yı istila etmeye girişti ve büyük başarısızlık yaşadı. Mafya bu işe devlet için girmiş olabilirdi ama aslında kendi çıkarlarının peşindeydi ve başarısızlık olsa da istediklerini almak kararındaydı.
Başkan Kennedy, mafyaya çok borçluydu ve tavizler vermeye başladı. Bu arada özel yaşamı bir dizi seks ilişkisiyle doluydu. Mafya bunları da kullanarak istediklerini almaya başladı. İş çığrından çıkıyordu ve Başkan Kennedy’nin ortadan kaldırılmasına karar verildi. Fiyaskoyla sonuçlanan ‘Domuzlar Körfezi’ çıkarmasında gözlemci olarak bulunan FBI ve CIA başkanları, Dallas’ta öldürtme sürecini başlattılar.
Sonucu biliyorsunuz. Zapruder adlı bir kişinin tesadüfen çektiği filmle sonradan herkesin izleyebildiği bir suikast gerçekleşti. Suikastı düzenlediği iddiasıyla yakalanan Oswald öldürüldü. Onu öldüren de vuruldu. Ortalık tertemiz edildi ama ABD politikası hayli kirlenmişti.
Amerika’nın mafya belasının gücünü azaltması için o olaydan sonra 30 yıla yakın bir süre geçmesi gerekti.
--------------------------------------------------------------------------------
Ellroy Ergenekon’u yazsaydı
Derin devletin mafyalaşması sürecini en iyi anlatan kitap gerçek olaylardan yola çıkılarak yazılmış bir romandır. Son olarak Black Dahlia (Cehennem Çiçeği) filminin yazarı olarak tanıştığımız Ellroy, Küba çıkarması ve sonrasını anlattığı kitabı ‘American Tabloid’ ve devamı ‘The Cold Six Thousand’ ile tam bir şaheser yaratmıştır.
Ellroy, sert adamların gündelik konuşmalarını tamamen yansıtan üslubu ve karanlık dünyalar hakkında çok bilgili olması nedeniyle, bir mafya türü ‘derin devlet’ yaşamının nasıl olduğunu bana gösterdi.
Kimbilir, Türkçe yazabilseydi bu Ergenekon davasından sonra nasıl da güzel kitaplar kaleme alırdı. Bu romanlarda Amerikan devletinin nasıl düşündüğü ve kötü insanları nasıl kullanabildiği de ortaya konuluyor.
İki kitap da ‘derin devlet’ ifşaatı şaheseri olarak görülebilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Âkil adamlar sistemi nasıl çalışır?
Aslında bazı açılardan âkil adamlar derin devletinin, mafyalaşan derin devletinden fazla farkı yoktur. Örneğin ikisinde de şok terapisi kullanılabilir.
Bunun en güzel örneği 2. Dünya Savaşı’nda verilmiştir. Churchill, Amerika savaşa girmediği takdirde savaşı kaybedebileceğini biliyordu. Aslında Roosevelt de savaşa girmek istiyordu ama iç kamuoyu baskısı yüzünden bunu hemen yapamadı.
Japonların Amerika’ya sürpriz bir saldırıya hazırlandıkları bilgisi geliyordu. Hem Churchill hem de Roosevelt bu bilgiyi sakladı.
Pearl Harbor saldırısı olunca Amerika’nın savaşa girmesinin önünde hiçbir kamuoyu engeli kalmadı. Bu da başka bir şok terapisi türüydü. 2. Dünya Savaşı’nı anlatan en iyi kitap Nicholson Baker’ın yazdığı ‘Human Smoke’ kitabıdır. Lütfen okuyun.
--------------------------------------------------------------------------------
Komplo teorileri
‘Derin devlet’ mekanizmalarının âkil insanların kontrolünden çıkıp mafyalaştığı süreçlerde, her zaman birçok komplo teorisine uygun ortam olur. Nitekim Kennedy öldürüldükten sonra yıllarca kimin öldürdüğü üzerine teoriler oluşturuldu.
Deyim yerindeyse; o dönem Amerika, komplo teorileri içinde boğuldu.
Aynı ortam bir daha 11 Eylül saldırısı sonrasında yaşandı. İkiz Kuleler’e saldırıyı aslında kimin yaptığı konusu da çok canlı bir komplo üretme sahasıdır.
Bu konuda yapılan ‘Loose Change’ filmi ‘Komplo teorilerinin anası’ olarak görülebilir.
Bunda, özetle İkiz Kuleler’in neo-conlar tarafından yıktırıldığı ve onların savaşmak için bir nedene ihtiyacı olduğundan yaptıkları söylendi. Aslında çok da uçuk bir komplo teorisi değildi bu. Çünkü Amerikan neo-conlarının fikir babası olarak bilinen Leo-Strauss adında önemli bir bilim adamı var. Bush yönetiminin en önemli isimleri, bu adamın öğrencisi olmuş. (Onu anlamak için en iyi kitap ‘Shadia Drury’ tarafından yazılmış olan ‘The Political İdeas of Leo Strauss’tur.
Ne diyor Leo-Strauss? Diyor ki; bazen toplumları yönlendirmek için onları şok edecek olaylara ihtiyaç vardır. Eğer olay kendiliğinden oluşmuyorsa siz amacınıza hizmet edecek şok olayı yaratırsınız. (Bu politikayı ‘The Shock Doctrine’ adlı kitabında Naomi Klein çok güzel inceledi ve bu kitap bir ara ABD’de bestseller bile oldu.
Bu açıdan bakarsanız İkiz Kuleler’in yıkılması Amerika’yı savaşa sokan şok terapisi olarak görülebilir.
GÜNÜN SÖZÜ
Tarih benim için iyi şeyler söyleyecek mutlaka. Çünkü onu ben yazmak kararındayım.
Winston Churchill