İddianame beni mahvetti
Serdar TURGUT 23 Temmuz 2008
Bilmem savcı bey farkında mı acaba ama yazdığı iddianame ile bana hayli ağır darbe vurduğu kesin.
Sızan bilgilerde Agarta kelimesini duyar duymaz dehşete kapıldım, içimden tüm yaşam gücü akar gibi oldu.
Ben ezoterik bilimlere çok meraklıyım ve bilgi dipsomanisi hastalığı da vardır bende. Bilgi dipsomanisi öğrenmeye başlayınca bir türlü durmayı başaramamaktır. Yazar olmasaydım büyük ihtimalle delirecektim bunu biliyorum. Çünkü öğrenmeye başladıklarınızı bir şekilde anlatamazsanız beyniniz kesin bir noktada faul yapar.
Neyse Agarta meselesi ortaya çıkınca dün eve kapandım. Yıllar boyunca almış olduğum notlarla toparlamış bulunduğum kitapların arasına gömüldüm ve Agarta ezoterisizmi üstüne birkaç yazı yazmaya karar verdim.
Hava yağmurlu ve kapalıydı okuduklarım ise hayli fantastikti. Gök gürültüsü olduğu anlarda kendimi b-tipi bir Frankenstein filminde başrol oyuncusu gibi hissettim. (Turkish Boris Karloff gibi anlatabiliyor muyum?)
Dipsomanım ya okudukça okudum, okuduklarımı da bir şekilde dışarıya vurmak zorundayım. Rana’ya anlatmaya başladım o da galiba konuyla fazla ilgilenmiyordu çünkü bana ‘Eğer konuşmayı sürdüreceksen hemen işe git’ dedi. Ama yazılı belgelerimden uzaklaşmam imkansızdı. Taşımak için TIR kiralayacak halim de yoktu ya. Böylece en iyisi sesimi kesip yazmaya başlayayım dedim ve işte buyurun...
--------------------------------------------------------------------------------
Mu kıtası
Ezoterik bilimlerde efsanevi Mu Kıtası hakkında anlatılanlar çok özel yer kaplar. Anlatılanlar gayet tabii ki bilim değildir ama sonra göreceksiniz ki efsanenin bazı kanıtları bugün bile var.
Çok uzun zaman önce Pasifik‘te büyük bir medeniyetin yaşadığı Mu adında bir kıta vardı. Bu kıta gizemli bilimler açısından Atlantis’ten bile daha önemlidir. Çünkü Mu medeniyeti birçok alanda bugün ulaştığımız bilimsel düzeye yakın düzeyler içeriyordu. Kıtada piramitler vardı (Bu bağlantı önemli) 60-70 milyon arası nüfusu sarı saçlı ve mavi gözlüydü (Bu da bir başka önemli bağlantı detayı).
Sonra büyük bir tufan oldu (Nuh Tufanı efsanesinde anlatılan tufan) ve adayı su basmaya başladı. Yavaşça batmaya başlayan adadan insanlar kaçtı, bambaşka yönlere dağıldılar. Bir bölümü Tibet’e kadar gitti (Agarta’nın kökeninin olduğu söylenen yer) diğerleri ise bugünkü Mısır’ın bulunduğu yere yerleştiler.
Bambaşka yöne dağılmış Mulular ise daha sonra Maya medeniyeti olarak adlandırılacak bölgeye yerleştiler. Yerleştikleri yerlerde batan kıtalarındaki medeniyet sembollerini de dikmeye başladılar.
Bilim adamları uzunca bir süredir piramitlerin nasıl olup da aynı dönemde hem Orta Amerika’da hem de Mısır’da ortaya çıktığını anlayamamıştır.
Mayalar ayrıca gökyüzünü de gözlemeye başladılar ve gökbiliminde bugün çok gelişmiş aletlerle ulaşılabilen bilgileri ellerinde basit bir teleskop bile yokken yazdılar. Ayrıca 2012’de büyük bir felaket olacağını belirttikleri takvimlerini de yazdılar.
--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk bağlantısı
Atatürk gizemli bilimlere inanırdı, bu konularda çok okurdu. Türklerin kökenlerinin Mu Kıtası’na uzandığını da düşünüyordu.
Atatürk, İngiliz Albay James Churchward’ın 50 yıl süren tablet okuması çalışması, ardından Mu Kıtası ile ilgili yazdığı kitabı çevirtti ve okudu. Konuyu daha derin incelemesi için Tahsin Bey’i görevlendirdi. O da Mayalardan kalanlar üzerine çalışma yaptı bölgede. Meksika’ya elçi olarak atandığı için rahat çalışıyordu. Orada arkeolog William Niven’in bulmuş olduğu tabletlerdeki bilgiyi öğrendi. Buna göre Maya dilinin Mu Kıtası’nda kullanılan lisan ile aynıydı.
Dahası sıkı durun Maya kültürü ile Türk kültürü arasında büyük benzerlikler ortaya çıktı ve Maya diliyle Türkçe arasındaki benzerlikler de tek tek ortaya serildi. Maya ve Azteklerin kullandığı davul ve mızrakların üzerinde ay-yıldız vardı, Tahsin Bey bunları bizzat Atatürk’e götürüp verdi.
Bulduklarından çok etkilendiği için soyadını bile Mayapetek’e çeviren Tahsin Bey dini tören ibadet ve tapınakların bile o zamanki Türk kavmininkilerle şaşırtıcı şekilde benzemekte olduğunu belgeledi.
3 ciltlik defter oluşturuldu ve bunlar bu yeni tezleri incelemesi için oluşturulmuş olan Türk Dil Kurumu kütüphanesine verildi. Defterlerden ikisi 56 ve 57 nolu dosya altında 1970’li yıllara kadar kütüphanedeydi. Üçüncü defterin ise kayıp olduğu söyleniyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Efsaneyi inceleyelim
Gördüğünüz gibi Atatürk gerçekten son derece renkli bir kişlik ve düşünce adamıydı. Onun notlarının ve yazdıklarının tümünün açığa çıkarıldığına ben hiç inanmıyorum. Eminim ki Türklerin kökeninin Mu Kıtası’na kadar gittiğini düşünmüş bu insanın gizli kalmakta olan daha çok yazısı ve notu vardır. Tepki çeker, halkı aşar diye bu bilgiler gizli tutuluyorsa büyük insanlık ayıbı yapılıyor. Mu çalışmaları yapanlar dinlerin kökeni ile ilgili laflar da etmişlerdir, hatta uzaylılar ile ilgili konuşanlar dahi var. Neyse ne, bilgileri okuyalım ve öğrenelim. Hatırlar mısınız bir ara Atatürk’ün dinlerle ilgili notlarını içeren bir dosya olduğundan bile bahsediliyordu. Varsa bunu da görelim, kimse inanışından bu notlar var diye vazgeçecek değil ya. Sadece ülkeyi kuran insanın ezoterik yanını da öğreniriz, dünyadan bile bilim adamı akımı olur Türkiye’ye.
--------------------------------------------------------------------------------
Gamalı haçın gizemi
Muluların Tibet’teki bölümünün yer altında şehirler kurdukları ve yeraltı örgütü gibi örgütlendikleri ve örgütleri için gamalı haç kullandıkları söylendi.
Evet aklınıza gelen doğru Hitler de Nazi Almanyası’na bu gamalı haçı biraz değiştirerek kullandı. Muluların ırkından bahsetti ve Aryan İmparatorluğu kurmaya başladı.
Araştırmacı Aytunç Altındal ‘Bilinmeyen Hitler’ adlı kitabında Hitler’in bilinmeyen yönlerini ortaya koyarken Türkleri ilgilendiren çok ilginç bir bağlantıyı açığa çıkarır.
Bütün bilgilerin nasıl da Türklerde birleştiğini ve gizemin göbeğinde nasıl da Türklerin olduğunu görün işte.
Hitler’in Okült örgütü İstanbul’da kuruldu. Hitler iktidara gelmeden önce esrarengiz bir Okült örgütü ile bağlantılıydı.
Thule Gesellschaft adlı bu örgüt, İstanbul’da kurulmuştu.
Örgüt Almanya’da bir imparatorluk kurması için Hitler’i yetiştirmeye başladı. En yakındaki adam da Baron Rudolph von Sebottendorff’tu. Baron, Bektaşi ve mason bir Türk’tü. İki taraflı bir casustu da ayrıca.
Anlayacağınız ezoteriğe göre Nazi İmparatorluğu’nun oluşmasında kökenleri Mu’ya uzanan Türklerin de büyük rolü vardır.
Thule Örgütü
Gizemli bilimler ile ilgili ansiklopedilerimde bu Thule örgütünün çok esrarengiz ve acımasız olduğu ve dünyadaki neredeyse tüm gizli örgütlenmelerin temelinde bunların olduğu anlatılıyor. Örneğin haç ve gül kardeşliği ve daha sonra da Bavyera’da kurulmuş olan illimunati örgütünün kökenleri buna bağlanıyor.
Teşvikiye’de gül ve haç örgütü
İstanbul’daki gül ve haç teşkilatı temsilcilerinin yıllar boyu Teşvikiye semtini merkez tuttukları ve bölgedeki birçok binada gül ve haç teşkilatı ile ilgili izler bulunduğu biliniyor. Aytunç Altındal da daha önce bunu, girişinde gül işaretleri bulunan ve üst iki katı mabet gibi inşa edilmiş İzmir Apartmanı’nı örnek göstererek ortaya koymuştu.