MAHMÛD NEDİM PAŞA
01 Ocak 1970
(1818-1883) Osmanlı sadrazamı.
İstanbul'da doğdu. Babası Bağdat Va¬lisi Gürcü Mehmed Necib Paşa'dır. Eğiti¬mini tamamlamasının ardından 1831'de Sadâret Mektûbî Kalemi'ne girdi. Bir ara Serasker Bursalı Said Paşa'ya divan kâtip¬liği yaptı. Bir yıl süreyle Bağdat'ta babasının yanında kaldıktan sonra sadâret mek-tupçu muavini oldu ve Şubat 1841'de Âmedî Kalemi'ne geçti. Dönemin meşhur devlet adamlarından Mustafa Reşid Pa-şa'nin dikkatini çekti ve onun ilk sadâre¬tinde ûlâ sınıf-ı sânî rütbesiyle sadâret mektupçuluğuna getirildi (Mart 1847). Haziran 1849'da vekâleten ve ardından asaleten âmedîliğe tayin edildi. 18S3'te Dîvân-ı Hümâyun beylikçiliğine, 23 Mart 1854'te bâlâ rütbesiyle sadâret ve üç ay sonra 26 Haziranda Hariciye müsteşarlı¬ğına getirildi. Kırım savaşı esnasında on altı gün Ömer Lutfi Paşa'nın maiyetinde Bulgaristan'da bulundu. 25 Şubat 1855'-te yine Reşid Paşa'nın himmetiyle vezâ-ret rütbesi verilerek Sayda valisi oldu. 14 Aralık 1855'te Şam ve Eylül 1857"de İz¬mir valiliği. Mart 18S8'de Meclis-i Tanzi¬mat üyeliği ve mayısta Hariciye Nâzın Fuad Paşa Paris'e gidince dil bilmemesi¬ne rağmen Hariciye nazır vekilliği görev¬lerinde bulundu. 30 Ağustos 1858'de Ti¬caret nâzın olduysa da Aralık 1859'da azledildi. 9 Temmuz 1860'ta kendi isteği üzerine Trablusgarp valiliğine gönderildi. Âlî Paşa'ya muhalif olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti ile irtibatı ortaya çıkınca kendi¬sini affettirmek için İstanbul'a gelerek paşayı ikna etti. Yedi yıl görev yaptığı ye¬re tekrar dönmek istemediği için affını istedi ve 18 Haziran 1867'de Meclis-i Vâlâ üyeliğine getirildi.
Bundan sonra hızlı bir görev değişikliği süreci başladı. 24 Ağustos 1867'de Deâvî Nezâreti'ne, 6 Mart 1868'de ikinci defa ol¬mak üzere sadâret müsteşarlığına ve bir hafta sonra da (14 Mart) padişahın re'sen iradesiyle Hakkı Paşa'nın ölümüyle boşa¬lan Bahriye nazırlığına tayin edildi. Ma-aşını arttırma talebi Âlî Paşa tarafından kabul görmedi; bunun üzerine doğrudan saraya başvurdu ve paşa ile aralan tek¬rar bozuldu. Âlî Paşa'nın gittikçe ağırla¬şan hastalığının uzaması sebebiyle saray¬la olan irtibatı daha da güçlendi.
Âlî Paşa'nın ölümü üzerine ve padişahla kurduğu irtibat sayesinde 22 Cemâziye-lâhir 1288'de (8 Eylül 1871) sadrazam ol¬du. Âlî Paşa'nın aksine padişahın istek ve arzularına uygun davrandı. İktidara gelir gelmez merkez ve taşra bürokrasisinde büyük bir operasyon başlattı; Tanzimatçı devlet adamlarını görevden uzaklaştırdı. Âdeta tevcihat usulünü andırır bir şekil¬de valileri bir yerden diğerine tayin etti. Âlî Paşa'nın adamları olan Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, İşkodra Valisi İsmail Paşa, Zap¬tiye Nâzın Hüsnü Paşa, Mabeyin Başkâti¬bi Emin Bey ve diğer rakiplerinin her birini ülkenin bir tarafına sürdü. Reformcu¬ların yoğunlaştığı Şûrâ-yi Devlet'in daire sayısını üçe indirdi ve üye sayısını azalttı. Merkez ve taşra bürokrasisinde büyük değişiklikler yaptı. Bazı vilâyetleri küçül¬terek yeni vilâyetler teşkil etti; ayrıca tah¬sisatlarını azalttı.
Maliyeyi düzeltmek adına devlet daire¬lerini ıslah ve tasarruf amacıyla Babıâli'¬de Tensikat ve Tasarrufat Komisyonu'nu kurarak pek çok görevliyi açığa aldı; ayrı¬ca 100 kuruşun üzerindeki maaşların % 5'ine hazine adına el koydu. Taşra evkaf müdürlüklerini kaldırdı. İşten çıkarılan¬ların şikâyetleri neticesinde bunların du¬rumlarını görüşmek üzere ayrı bir komis¬yon oluşturdu. Bir ara Evkâf-i Hümâyun Nezâreti'ni lağvederek görevlerinin bir kısmını şeyhülislâmlığa, bir bölümünü de Maliye Nezâreti'ne aktardı. Maliye Nezâ-reti'nin üstlendiği görevler nezârete bağ¬lı olarak kurulan Evkaf Maliyesi Dairesi Müsteşarlığı vasıtasıyla yürütülmeye baş¬landı. Mahallî meseleler hakkında Babıâ¬li'yi bilgilendirmek üzere vilâyetlere jurnal memurları gönderdi. Bir yandan askeri ve diğer harcamalardan yapılan tasar¬ruflarla denk bütçenin gerçekleştirildiği kamuoyuna ilân edilirken bir yandan da memurların maaşları aylarca ödenemedi ve yeni borçlanmalara gidildi.
Bu dönemde vilâyetlerdeki zaptiyelerin nizamında ve tersanede bazı düzenleme¬ler yapıldı. Ayrıca daha önce hazırlanan ve Âlî Paşa tarafından geciktirilen müstakil Bulgar Eksarhlığı kurulması konusundaki berat verildi. Rumeli demiryolu imtiyazı devletin aleyhinde maddeler taşıdığı iddi¬asıyla feshedilerek Baron Hirsch ile yeni bir anlaşma yapıldı. Hirsch, bu anlaşmay¬la pek çok yükümlülükten kurtulduğu gibi birçok yeni avantajlar elde etti. Mahmud Nedim'in anlaşma karşılığında Hirsch'-ten yüz binlerce lira rüşvet aldığı yönün¬de ciddi iddialar mevcuttur.
Mahmud Nedim Paşa, Sultan Abdüla-ziz'in de desteğiyle dış siyasette Tanzimatçılar'ın izlediği Avrupa eksenli politi¬kadan ayrılarak Rus yörüngesine girdi. Akıl hocası Rusya'nın İstanbul'daki sefiri Ignatiyev'di. Rus tesiri o kadar yaygın bir konum kazandı ki paşa halk arasında Ne-dimov olarak anılır oldu. Rus yanlısı poli¬tikalarına duyulan tepki padişaha kadar uzanmış, ayrıca Avrupa kamuoyu da Os¬manlı Devleti aleyhine dönmüştü.
Artan tepkiler üzerine Mahmud Nedim Paşa'yı daha fazla sahîplenemeyeceğini anlayan Sultan Abdülaziz, 25 Cemâziye-Ievvel 1289'da (31 Temmuz 1872) onu az¬lederek yerine Midhat Paşa'yı tayin etti. Kendisine 20.000 kuruş mâzuliyet maaşı bağlandı. Gazetelerde hakkında olum¬suz haberler çıktı ve Bebek'teki yalısının önünde gösteriler yapıldı. Yaklaşık on bir ay süren sadâreti süresince beş seras¬ker, dört bahriye, dört adliye, beş maliye nâzın ve altı tophane müşiriyle çalışmış olması memurların statüsüyle ne kadar oynadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Padişah, Mahmud Nedim Paşa'yı Hazi¬ran 1873'te Midhat Paşa'nın etkisiyle Kastamonu valiliğine gönderdiyse de Temmuz ortalarında azletti ve beş gün sonra da yargılamaksızın Trabzon'a sür-güne gönderdi. Buradaki ikameti kısa sürdü ve 15 Ekim 1873'te Adana valiliği¬ne getirildi. Ancak 31 Mart 1875'te az¬ledildi ve İstanbul'a geldi. 20 Ağustos 1875'te Şûrâ-yı Devlet başkanlığına tayin edildi. Bu sırada bir türlü çözüm buluna¬mayan Hersek isyanını kısa sürede çöze¬bileceğini belirtmesi üzerine beş gün sonra [369] Ah-med Esad Paşa'nın yerine ikinci defa sad¬razamlığa getirildi.
Hersek isyanını Rusya'nın yardımıyla çözebileceğini düşünüyordu. Bu sebeple önceliği 187S bütçesindeki 5 milyon lira¬lık açığı kapamaya ve malî buhranı çöz¬meye verdi. Yeni kaynak bulmak amacıy¬la İgnatiyev'in etkisiyle bir plan hazırladı. Buna göre devletin düzenli borçlarının faiz ve ana parası için ödemesi gereken yıllfk toplam 14 milyonun yansı ödenecek, diğer yarısının 5 milyonu ile bütçe açığı kapatılacak ve 2 milyonuyla da ordunun giderleri finanse edilecekti. Beş yıl sürey¬le borç ve faizlerin yarısının nakit, yarısı¬nın da % S faizli bir senetle ödenmesi esası 6 Ekim 1875 tarihli bir hükümet ka¬rarıyla kabul edildi. Karar, tahvil fiyatla¬rında hızlı bir düşüşe sebep olduğu gibi içte ve dışta büyük tepkiler doğurarak Avru¬pa kamuoyunu Osmanlı aleyhine çevirdi.
Bu arada Hersek'teki isyan Bosna'ya sıçradı. İgnatiyev'in yanlış yönlendirmelerine kendisini iyice kaptıran Mahmud Nedim Paşa bu konuda zararlı sonuçlar doğurabilecek Andrassy notasını kabul etti. Ardından da Bulgarlar'ın bir kısmı harekete geçti. Bu isyanın elebaşılarının yakalanmasına rağmen İgnatiyev'in dev¬reye girmesiyle serbest bırakıldılar; ayrı¬ca onları yakalayan mahallî memurların görev yeri değiştirildi. Bu durum ve böl¬geye yeni asker sevkedilmemesi âsileri daha da cesaretlendirdi ve 1876'da ihti¬lâl çıktı. Fransa ve Almanya konsolosları¬nın ölümüyle sonuçlanan Selanik olayı da devletin durumunu iyice zora soktu. Mah¬mud Nedim Paşa'yı sadâretten uzaklaş¬tırmak ve iktidarı ele geçirmek isteyen Midhat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa'nm da etkisiyle İstanbul'daki medrese talebele¬ri ayaklandı. Göstericiler şeyhülislâm ve sadrazamın azlini istiyordu. Gösterilerin devam etmesi ve kalabalığın artması üze¬rine 11 Mayıs 1876'da Mahmud Nedim Pa¬şa sadâretten azledildi. İkinci sadâretin¬de yine İgnatiyev'in etkisiyle nahiye siste¬mini, 200 hâne bir nahiye sayılacak ve nahiye müdürlüğü nüfus çoğunluğunuteş-kil eden cemaatte bulunacak şekilde yeni¬den düzenledi. Böylece özellikle Rumeli'¬deki pek çok nahiye müdürlüğü hiristiyan-lara geçmekteydi. Ayrıca bu dönemde mat¬buat üzerinde ciddi bir baskı oluşturuldu.
5 Haziran 1876'da kendi isteğiyle önce Çeşme'ye, ardından Sakız'a gönderildi. II. Abdülhamid'in tahta geçmesinden son¬ra affını istemesi üzerine Musul valiliğine tayin edildiyse de hemen İstanbul'a çağ¬rıldı. Said Paşa'nın ilk sadâretinde 19 Ekim 1879'da Dahiliye nazırlığına getiril¬di. Hastalığı yüzünden nezâretin işleri¬nin aksaması üzerine 28 Şubat 1883'te 15.000 kuruş maaşla görevinden ayrıldı. 7 Receb 1300'de (14 Mayıs 1883) vefat etti. Türbesi Cağaloğlu'ndadır.
Zeki, şair, kitabete ve Babıâli'nin yazış¬ma usullerine vâkıf bir insandı. Kendisini tanıyanlar vehimli, dönek, sebatsız, fe¬satçı ve rüşvetçi bir kişiliğe sahip olduğunu belirtirler. Görevde olduğu dönem¬lerde Sultan Abdülaziz'in zengin hediyele¬rine mazhar oldu. Hikâye-i Melik-i Mu-zaffer ile (İstanbul 1283), Osmanlı Devle-ti'nin güç kaybetmesinin sebepleri, dev¬let idaresi ve Tanzimat hakkında görüş¬lerinin yer aldığı Âyîne-i Devlet ve uzun bir otobiyografik şiiri içeren Hasbıhal adlı eserleri ikisi bir aradaÂyîne ve Has¬bıhal (İstanbul 1327) adıyla basılmıştır. Bunların dışında Ahmed Midhat Efendi'-nin Üss-i İnkılâb adlı eserinde kendisi hakkında yaptığı suçlamalara karşı yaz¬dığı Reddiye isimli eseriyle şiirlerinin bir bölümü yayımlanmamıştır.