Türkçe Kavramı
Ahmet Bican Ercilasun 01 Ocak 1970
Hepimiz Türk’ü, Türk dilini, Türk dünyasını seviyoruz. Öfkelenmeye ve birbirimizi dışlamaya gerek yoktur.
Biz Türkiye Türkleri Türkçe sözünü iki anlamda kullanırız. Türkçe Sözlük’te iki anlam kaydedilmiştir: “1. Genel Türk dili. 2. Türkiye Türkçesi”. Türk sözü de aynı şekilde iki anlamlıdır: “1.Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. 2. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse.”
Sözlüğe bakma alışkanlığımız olmadığı için bu çok anlamlılığı gözden kaçırırız. Sözlüksüzlük o kadar yaygındır ki Türk bilimciler bile sözlüğe bakma ihtiyacı duymazlar.
“Millet ve dil adlarında çok anlamlılık olmaz.” diye düşünülebilir. Bütün millet ve dil adlarında çok anlamlılık yoktur ama bazılarında vardır. Bilim adamları belgeli konuşmak zorundadır. İngilizcenin ünlü sözlüğü Webster’de English sözü için tam altı anlam verilmiştir. Indian ve Mongol sözlerini herkes bilir. Hem Amerikan yerlileri hem Hindistanlılar Indian’dır. İngilizcede Mongol, “Moğol” demek olduğu gibi bilinen hastalığı olanlara da Mongol denir. İngilizcedeki Turkey / turkey sözünü de hatırlatabilirim. Ya Arap? Türkçede hem Arap milletine hem de Afrika kökenli Türklere Arap deriz. Üstelik bir de fotoğrafın arabı vardır.
Dil ve millet adlarında çok anlamlılık için sanırım bu kadar örnek yeter.
Türkiye Türkçesinde de Türk ve Türkçe sözleri böyledir yani çok anlamlıdır. Birine dar birine geniş anlam diyelim. “Türkçe ders kitabı, spikerlerin Türkçesi” vb. ifadelerde kelimeyi dar anlamda kullanmış oluruz. “Kazak Türkçesi, Başkurt Türkçesi, Özbek Türkçesi…” dediğimiz zaman geniş anlam söz konusudur. Bu kullanımlarda Kazak, Başkurt, Özbek… Türkçelerinin, Türkiye Türkçesinin bir kolu olduğunu değil genel Türk dilinin bir kolu olduğunu anlatmış oluruz. Aynı şekilde Türkiye Türkçesi de genel Türkçenin bir koludur. Yani hiçbir Türk lehçesinin, Türkiye Türkçesinin lehçesi olduğunu iddia etmiyoruz.
Sovyet döneminin ilk onlu yıllarında Türk lehçelerinde genel Türkçe için Türki terimi ortaya çıkarılmıştır. Biz Sovyet idaresinde yaşamadığımız için genel Türk dili için de Türkçe demeye devam ediyoruz. Cumhuriyet döneminde değil Osmanlı döneminde de Türk ve Türkçe sözleri aynı zamanda geniş anlamda kullanılıyordu. Nitekim Ahmed Vefik Paşanın sözlüğünün adı Lehce-i Osmânî’dir. Eserinin başında diğer Türk lehçesinin de Lehce-i Çağatâyî olduğunu anlatır.
1920’lere kadar Türk dünyasında Osmanlı ve Çağatay yazı dilleri vardı. Osmanlı şairleri Nevayi’nin Çağatayca gazellerine Çağatayca nazireler yazardı. Türkistan şairleri de Fuzuli’yi bilirlerdi. Yani birbirlerini anlamakta zorluk çekmezlerdi.
yüzyılın sonlarından itibaren başlayan yeni yazı dilleri 1920’lerden sonra hızlandırıldı. Moskova’dan yönlendirilen lengüistik kurultaylarında yeni yazı dillerinin nasıl olacağına, hangi ağıza dayandırılacağına karar verildi. Amerikalı Türkolog Cirtautas, Özbekçenin ünlü sayısının üç kurultayda da değiştirildiğini yazar.
Şu veya bu şekilde yeni yazı dilleri oluşturulmuş ve bu yazı dillerinde çok değerli binlerce edebî eser yazılmıştır. Yeni yazı dilleri, bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin de “devlet dili” statüsündedir. Biz Kazak yazı dili, Özbek yazı dili dediğimiz gibi Kazakça da Özbekçe de deriz. +CA eki dil adları yaptığı gibi lehçe adları da yapar. Muharrem Ergin’in eserinde ekin bu işlevleri belirtilmiştir.
Bütün ağızlar ve lehçeler çok değerli dil hazineleri barındırır. Ancak değerli dil hazineleri barındırıyor diye mesela Muğla ağzını veya Gaziantep ağzını edebî diller hâline getirmeyiz.
Son söz: Hepimiz Türk’ü, Türk dilini, Türk dünyasını seviyoruz. Öfkelenmeye ve birbirimizi dışlamaya gerek yoktur.