« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Tem

2025

Milliyetçi aydınların “Kürt Açılımı” karşısındaki duruşu

İkbal Vurucu 01 Ocak 1970

MHP’ye yakın duran milliyetçi ve Ülkücü aydınların “Kürt Açılımı” gibi politikalara karşı sergiledikleri tutum, birçok milliyetçi kesim tarafından çelişkili ve eleştirilmesi gereken bir durum olarak algılanmaktadır. Türk kimliğine ve millî birliğe yönelik tehdit olarak görülen bu tür politikalara normalde en sert tepkiyi vermesi beklenen bu aydınların, söz konusu MHP olduğunda sessiz kalmaları ya da eleştirenleri hedef almaları, milliyetçi camiada derin bir hayal kırıklığı ve sorgulama yaratmıştır.

Bu durumu çözümlerken birkaç temel noktaya değinmek gerekir:

1. İlkesel durumdan partinin sadakatine geçiş
Milliyetçi aydınların ve sanatçıların geleneksel duruşu, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, Türk kimliğine ve vatanın bölünmez bütünlüğüne yönelik her türlü tehdide karşı durmaktır. “Kürt Açılımı” süreci, özellikle PKK’ya meşruiyet kazandırma potansiyeli taşıdığı ve özerklik tartışmalarını gündeme getirdiği için, bu temel milliyetçi ilkelerle çatışan bir politika olarak görülmüştür. Beklenti, bu aydınların geçmişte olduğu gibi, bu tür politikalara karşı ilkeli ve sert bir duruş sergilemeleridir. Ancak MHP’nin bu süreçte iktidar ortağı olması veya iktidarla yakın temas içinde bulunması, birçok aydın için parti sadakatinin ilkesel duruşun önüne geçmesine neden olmuştur. Bu durum, “parti disiplini” veya “stratejik ortaklık” gibi gerekçelerle açıklanmaya çalışılsa da, Türk milliyetçiliğinin temel dinamikleriyle çelişmektedir.

2. “Devlet Aklı” ve uyum sağlama çabası
Bazı MHP’ye yakın aydınların bu sessizliğini veya eleştirenlere yönelik tepkisini, “devlet aklı” kavramıyla açıklama eğilimi gözlemlenmektedir. Buna göre, devletin bekası ve bütünlüğü adına alınan kararlara, eleştirel olsa dahi, uyum sağlamak gerektiği savunulmuştur. Ancak bu yaklaşım, Türk milliyetçiliğinin eleştirel ve sorgulayıcı ruhuna aykırı düşebilir. Türk milliyetçiliği, devleti mukaddes bilmekle birlikte, devletin yanlış politikalarına karşı yapıcı eleştiriyi de elzem gören bir fikrî yapıdır. “Kürt Açılımı” gibi politikaların ülkenin birliğini ve bütünlüğünü tehdit edebileceği yönündeki kaygılar, “devlet aklı” adı altında göz ardı edilemez.

3. Fikrî özerkliğin zayıflaması
Aydın, içinde bulunduğu toplumun sorunlarına eleştirel bir gözle bakabilen, bağımsız düşünebilen ve kanaatlerini özgürce ifade edebilen kişidir. MHP’ye yakın duran aydınların “Kürt Açılımı” karşısındaki tutumu, bazı kesimlerde bu fikrî özerkliğin zayıfladığı algısını yaratmıştır. Partinin veya iktidarın politikaları doğrultusunda hareket etme eğilimi, aydın vasfının getirdiği eleştirel mesafeyi ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, milliyetçi fikriyatın kendi içinde bir oto-kontrol mekanizması eksikliğine işaret eder.

4. Milliyetçi tabanla kopukluk riski
Milliyetçi ve Ülkücü aydınların bu konudaki sessizliği veya savunmacı tutumu, milliyetçi tabanın önemli bir kısmında rahatsızlık yaratmıştır. “Kürt Açılımı” gibi politikaların Türk kimliğine yönelik bir saldırı olarak algılandığı bu tabanda, aydınların bu konudaki tutumu “ilkesizlik” veya “şahsiyetsizlik” olarak yorumlanmaktadır. Bu durum, aydınlar ile temsil ettikleri iddia edilen taban arasında bir kopukluk riski doğurmakla kalmamış, aynı zamanda milliyetçi hareketin kendi içindeki tutarlılık ve güvenilirlik algısını da zedelemiştir.

Sonuç olarak, Türk milliyetçiliği bakış açısıyla, MHP’ye yakın aydınların “Kürt Açılımı” gibi politikalara karşı sergiledikleri tutum, parti sadakatinin ilkesel duruşun önüne geçmesi, fikrî özerkliğin zayıflaması ve milliyetçi tabanla olası bir kopukluk gibi eleştirileri beraberinde getirmiştir. Bu durum, Türk milliyetçiliği fikriyatının temel argümanları ve beklentileriyle ciddi bir tezat oluşturmaktadır.

Ötüken Neşriyat Bildirisi ve Türk kimliği
Türk milliyetçiliğini benimseyen ve tavrını net bir şekilde ortaya koyan Ötüken Neşriyat ile Ayarsız dergisi, bu alanda örnek iki kurumsal yapı olarak öne çıkmıştır.

Ötüken Neşriyat’ın yayımladığı bildiri, Türk milliyetçiliğinin siyasî ve entelektüel bir tavrı olarak derinlemesine incelenmeye değerdir. Bildiri, Türk kimliğini merkeze alarak tarihî, ideolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla güçlü bir duruş sergiliyor. Bu duruş, Türk kimliğini sürekli tartışma konusu yapan ve devletin Türk karakterini ortadan kaldırmayı hedefleyen “Kürt Açılımı” gibi politikalara karşıdır.

Bildiri, okuyucuda güçlü bir aidiyet ve birlik duygusu yaratmayı hedefliyor. “Kalın Oğuz beyleri işitin!”, “Türk-Kürt-Arap demeyeceğiz; sadece Türk milleti için konuşuyoruz!” gibi ifadeler, hedef kitleyi doğrudan muhatap alarak ortak bir kimlik etrafında birleşmeye çağırıyor. Çok kültürlülüğü reddeden ve Türk kimliğini diğer etnik kimliklerin önüne koyan bu yaklaşım, grup içi dayanışmayı güçlendirirken kimliğin sınırlarını netleştiriyor. Aynı zamanda, etnik çeşitliliği değil, tek bir millî kimliği esas alan bir milliyetçilik anlayışını yansıtıyor. “Türk isminin ulu bir sayvanın gölgesinde bütün hikâyemizi toplaması” ve “millî irfanımızın nimetlerini kimseden esirgemeyen milletimizin bu isme bir veya birkaç ortak aradığını veya Türk adından başka adların da bu büyük eserde telif hakkı sahibi olduklarını düşünmüyoruz” ifadeleri, Türk kimliğinin münhasırlığını ve üstünlüğünü savunarak Türk milliyetçiliğinin belirgin bir özelliğini vurguluyor. Başka bir deyişle, etnik ve kültürel çeşitliliğin tanınması yerine, tekil bir Türk kimliğinin korunması yönündeki ısrarlı duruşu gösteriyor.

Ötüken Neşriyat, 61 yıldır Türk milletinin hizmetinde olmak, Türk tarihinin temel metinlerini yayımlamanın kıvancı ve başarılarıyla gurur duyan bir geçmişe sahip olduğunu ve geleceğe “miskal zerresi kadar sapma olmadan emin adımlarla yürüdüğünü” güçlü bir inançla vurgular. Ayrıca, bu tarihî süreklilik ve mirasın korunmasına yönelik bir taahhüttür. “İşimizin ve kavgamızın başındayız” ifadesi, bir mücadele azmi ve kararlılık psikolojisini yansıtır. Bu ifadeler, yayınevinin bu süreci sadece entelektüel bir tartışma olarak değil, aynı zamanda varoluşsal bir mücadele olarak gördüğünü gösterir. Bu, hükümetin “açılım” politikalarına karşı kesin bir ret ve direniş tavrıdır. “Türkiye’nin sahibi olan Türk milletinin tarafı” olmak, devletin ve toprağın asıl sahibinin Türk milleti olduğu yönündeki milliyetçi anlayışı vurgular ve diğer kimliklerin bu sahiplikte ortak olamayacağı mesajını verir.

Bildiri, Türk milletinin “saygın milletlerden biri” olduğunu belirterek, bu kimliği taşıyan bireylerin öz saygılarını artırmayı hedefler. Ayrıca, “Geçen asrın başında çözmüş olmamız gereken tarih ve kimlik meselelerinin iğreti bırakılmasından kaynaklı hataların tekrarlanmaması adına mesuliyet alarak” ifadesi, geçmişteki hatalardan ders çıkararak gelecekte daha güçlü olma motivasyonunu işaret eder. “Türk milliyetçiliğinin temel sütunu olan tarih tezlerimizi yeniden işleyip seslendirecek bir mecra olmak üzere Türk bilim camiasını… davet ediyoruz” diyerek, bilimin ve entelektüel üretimin milliyetçi ideolojiye hizmet etmesi gerektiğini açıkça belirtir. Bu çağrı, somut adımlar atılmasını talep ederken yayınevi olarak kendi üzerlerine düşen görevi de yerine getireceklerine yönelik önemli bir duruştur. Bu, özellikle “açılım” süreçlerinde tarihî anlatıların ve kimlik tanımlamalarının sorgulanmasına karşı, milliyetçi tarih anlatısının yeniden güçlendirilmesi çağrısıdır. Türk bilim camiasının bu “irfan ocağında el birliğine” davet edilmesi, akademik alanda da milliyetçi ideolojinin hakimiyetini sağlama ve bu yönde bir entelektüel cephe oluşturma arzusunu yansıtır. Bu, bilimsellik kılıfında görünürlük kazanan yıkıcı ideolojilere karşı bilimsel bilgiye verilen önemi gösterir ve bilimsel araştırmaların Türk kimliği karşıtı ideolojik tezleri yanlışlamak ve değersizleştirmek için zorunlu olduğunu vurgular.

Bildiri, Türk tarihini “Türkistan’ın derinlerinden… Avrupa ortalarına kadar” geniş bir coğrafyayı kapsayan tek bir “büyük hikâye” olarak sunarak, Türk milleti için geniş bir ortak miras ve kolektif hafıza oluşturmaya çalışır. “Milletler camiasının ve büyük insanlık tarihinin saygın milletlerinden biri” olma vurgusu, Türk milletinin uluslararası alandaki konumunu ve prestijini yüceltme çabasıdır. Bu, Türk kimliğinin tarihî derinliğini ve benzersizliğini vurgulayarak, bu kimliğe herhangi bir ortak veya rakip arayışını kesinlikle reddeder. Bu tavır, “açılım” süreçlerinde Kürt kimliğinin Türk kimliğiyle eşit veya ona paralel bir konuma getirilmesi çabalarına karşı şiddetli bir ideolojik itirazdır.

Ötüken Neşriyat’ın bu bildirisi, Türk milliyetçiliğinin karmaşık ve çok katmanlı yapısını gözler önüne sermektedir. Bildiri, güçlü bir kimlik inşası, tarihî referanslara dayanarak meşruiyet kazanma çabası ve entelektüel alanı ideolojik hedeflerine entegre etme arayışıyla dikkat çekmektedir. Bu yaklaşım, Türk kimliğinin tanımlanmasında ve Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olmada önemli bir role sahip olabilir.

Bildiri, Türk milliyetçiliğini temsil eden bir yayınevinin, Türk kimliğini merkeze alan ve “ikinci Kürt açılımı” gibi süreçlere karşı duruşunu netleştiren önemli bir metindir. Bildiri, Türk kimliğini “tasfiye etmeyi amaçlayan” olarak algıladığı politikalara karşı bir direniş ve uyarı niteliğindedir. Doğrudan “Kürt açılımı” ifadesini kullanmasa da, “Türk-Kürt-Arap demeyeceğiz; sadece Türk milleti için konuşuyoruz!” ifadesi, Türk ulus-devletinin homojen yapısına yönelik her türlü ayrıştırma veya çok kimlikli yaklaşımı reddettiğini açıkça ortaya koyar. Bu ifadeler, hükümetin daha önce başlattığı ve farklı etnik kimliklere yönelik hakları genişletmeyi amaçlayan “Kürt açılımı” gibi politikaları Türk kimliğinin zayıflatılması veya tasfiyesi olarak algıladığını gösterir.

Ötüken Neşriyat, kendisini Türk milletinin hizmetinde 61 yıldır “miskal zerresi kadar sapma olmadan” yürüyen bir kurum olarak tanımlayarak, bu süreçte Türk kimliğinin yılmaz savunucusu rolünü üstlenir. Yayınevinin, Türk tarihinin ve kimliğinin temel metinlerini yayımlama misyonu, bu kimliğin köklerinin sağlamlığını ve sürekliliğini vurgular. Bu bağlamda yayınevi, söz konusu açılımları Türk millî kimliğine karşı bir tehdit olarak görmekte ve bu tehdide karşı ideolojik bir cephe oluşturmaya çalışmaktadır. Bildirinin önemi, Türk milliyetçiliğinin muhafazakâr ve ulus-merkezci kanadının bu tür politikalara karşı gösterdiği net tepkiyi ve ideolojik mobilizasyonu temsil etmesinden kaynaklanır.

Ayarsız Dergisi ve açılıma karşı temel tavır
Bu bildiri, Ayarsız Dergisi’nin Türk milliyetçiliğini temsil eden bir bakış açısıyla, özellikle hükümetin “ikinci Kürt açılımı” olarak adlandırılabilecek politikalara karşı duruşunu ve Türk kimliğinin savunulmasındaki rolünü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bildiri, önceki Ötüken Neşriyat metnine benzer bir damarda ancak daha edebi ve entelektüel bir vurguyla Türk kimliğini merkeze almaktadır.

Bildirinin ana mesajı, Türk edebiyatının ve genel olarak kültürel üretimin “herhangi bir milletin değil, Türk milletinin” hizmetinde olduğudur. Bu, “açılım” süreçlerinde ortaya konan etnik ve kültürel çeşitliliğin tanınması ve farklı kimliklerin vurgulanması çabalarına karşı net bir reddiyedir. Dergi, Türk kimliğini tekil, münhasır ve devredilemez olarak görmektedir. “Türk Edebiyatı Dergisi Ayarsız, herhangi bir milletin değil, Türk milletinindir” cümlesi, “Türk-Kürt-Arap demeyeceğiz; sadece Türk milleti için konuşuyoruz!” ifadesine göre daha kapsayıcı bir Türk milliyetçisi duruşu sergiler. Bu, açılımın temel hedefi olan farklı kimliklerin tanınmasına yönelik karşı bir duruştur.

“Türkiye’nin sahibi olan Türk milletinin yanında saf tutuyoruz” ifadesi, daha önceki bildiride de olduğu gibi, ülkenin asli ve tek sahibinin Türk milleti olduğunu vurgular. Bu, Türkiye topraklarında yaşayan diğer etnik grupların (bu bağlamda Kürtlerin) eşit bir sahiplik iddia edemeyeceği, en azından bu milliyetçi perspektiften edinemeyeceği anlamına gelir. Bu söylem, Kürt meselesine yönelik her türlü açılımın, “Türklüğün” ülke üzerindeki mülkiyetini ve üstünlüğünü zedeleyeceği endişesini taşır. Toplumda ortak bir sahiplenme ve aidiyet duygusu yaratmayı, kolektif bilinci bu eksende şekillendirmeyi amaçlar. Bu sahiplenme, aynı zamanda toplumun iç dinamiklerini ve dışarıyla ilişkilerini şekillendiren bir unsurdur.

Edebiyatın ve kültürel üretimin milliyetçi bir işlevi söz konusudur. Bildiri, edebiyatı “iç dökme, beliğ sözlerle meram ifade etme veya dünyanın sıkıntılarından kâğıt kalem üstünde kurtulma mecrası” olarak tanımlamasına rağmen, esasen edebiyatın Türk milletinin hizmetinde bir araç olduğunu vurgular. Peyami Safa, Tanpınar, Tarık Buğra gibi yazarların eserleri üzerinden “dünyanın sıkıntıları”na ve “iç sıkıntılar”a verilen “iyi anlayış” vurgusu, bu yazarların millî kimliği güçlendiren ve ortak bir Türk bilinci oluşturan eserler verdikleri yorumunu akla getirir. Bu, edebiyatın ve sanatın, “açılım” gibi süreçlerde millî birliğe ve kimliğe yönelik algılanan tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak işlev gördüğünü gösterir.

“Söz söyleme hakkımızı hiç kimseyle bölüşmüyoruz. Kalemimizi başka hiç kimsenin eline vermiyoruz” ifadeleri, Türk milliyetçisi söylemin tekilliğini ve münhasırlığını pekiştirir. Bu, açılımın sunduğu çok sesli ve farklı kimlikleri içeren söylem ortamına karşı bir direniştir. Dergi, kendi milliyetçi çizgisinden sapmadan, herhangi bir “taviz” veya “uzlaşmaya” yanaşmadan, kendi hakikatini yüksek sesle dile getirme kararlılığındadır. Bu ifadeler, derginin ve temsil ettiği kitlenin özgüvenini ve kararlılığını yansıtır. Bu, aynı zamanda, millî kimliğin sorgulandığı veya farklı kimliklerin ön plana çıktığı dönemlerde hissedilen varoluşsal endişelere karşı bir duruş niteliğindedir. Milliyetçi ideolojinin kendi söylem alanını koruma ve dış etkilere kapatma arzusunu gösterir. Bu, ideolojik alanda tavizsiz bir duruş sergilemeyi ve özellikle millî kimliği “zayıflatıcı” olarak algılanan farklı ideolojik yaklaşımlarla bir arada var olma eğilimini reddetmeyi ifade eder.

“Geçmişin edebiyatçıları bugün yaşasalar bu buhranlı ortam içinde birçok şiir, birçok öykü, birçok roman kurar ve yazarlardı. Biliyoruz ki Türk milleti kendi içinden birçok kalem sahibi çıkarmıştır ve çıkarmaya devam edecektir.” Bu cümle Türk toplumunun içsel gücüne ve yaratıcılığına olan inancını pekiştirir. Ayrıca, mevcut “buhranlı ortam”ın geçici olduğunu, Türk milletinin geçmişte olduğu gibi bu süreçleri de aşacak güce ve entelektüel potansiyele sahip olduğunu vurgular. Bu, açılımın getirdiği değişimin Türk kimliğini temelden sarsamayacağı, aksine Türk milletinin daha da güçlenerek bundan çıkacağı inancını yansıtır.

Bildiri, Türk milliyetçiliğinin temelini oluşturan tarihî referanslara ve mirasçılık vurgusuna sahiptir. Ziya Gökalp ve Namık Kemal gibi isimler, modern Türk milliyetçiliğinin ideolojik temellerini atmış önemli şahsiyetlerdir. Onların “gerçekte” kalemleriyle yazdıkları vurgusu, geçmişin entelektüel mirasına sahip çıkmayı ve bugünkü duruşu bu mirasa dayandırmayı ifade eder. Peyami Safa, Tanpınar ve Tarık Buğra gibi edebiyatçıların anılması, Türk edebiyatının ve düşünce dünyasının millî kimliğin oluşumundaki ve savunmasındaki rolüne dikkat çeker. Bu yazarların eserlerindeki “sıkıntılar”ın “daha iyi anlaşılması” ifadesi, tarihî deneyimlerden ders çıkarma ve bu dersleri güncel “buhranlı ortam”a uygulama arzusunu yansıtır. Bildiri, bu yolla geçmişle güçlü bir bağ kurarak mevcut kimlik tartışmalarında dayanak noktası oluşturmaktadır. “Eskinin edebiyatçıları bugün yaşasalar…” gibi ifadelerle, geçmişteki millî uyanış ruhunun ve edebi gücün günümüzde de devam ettiğini ve etmesi gerektiğini vurgular. Bildiri, edebiyatın sadece bir “iç dökme” aracı olmadığını, aynı zamanda millî bir amaca hizmet etmesi gerektiğini vurgular. Gökalp ve Namık Kemal gibi milliyetçi düşünürlere atıf yapılması, edebiyatın millî bilinç ve kimlik inşasındaki rolünü ortaya koyar. Edebiyat, millî bilincin yayılması ve pekişmesi için bir araç olarak da görülür.

“Biz varız, buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz” cümlesi, milliyetçi ideolojinin varoluşsal bir kararlılığını ve sarsılmazlığını simgeler. Bu, mevcut “buhranlı” olarak algılanan döneme karşı ideolojik bir meydan okuma ve Türk milliyetçiliğinin gelecekte de etkisini sürdüreceği inancının ifadesidir. Bu güçlü kapanış cümlesi, derginin ve temsil ettiği milliyetçi çizginin varoluşsal bir duruşunu ifade eder. Bu, “açılım” süreçlerinde kimlik tartışmalarıyla “egemenlik kaybı” veya “bölünme” endişesi taşıyan milliyetçi kesimlerin, geri adım atmayacaklarını ve Türk kimliğinin savunuculuğundan vazgeçmeyeceklerini ilan etmesidir. Bu cümle, bir meydan okuma ve geri adım atmama kararlılığını psikolojik olarak pekiştirir. Geçmişin büyük edebî şahsiyetlerine yapılan atıflar, okuyucuda gurur ve ilham duygusu uyandırmayı, Türk entelektüel mirasına sahip çıkma bilincini canlandırmayı amaçlar.

Ayarsız Dergisi’nin bu bildirisi, hükümetin “ikinci Kürt açılımı” gibi politikalarını, Türk kimliğinin “tasfiyesi” olarak algılayan ve buna karşı kültürel, entelektüel bir direniş sergileyen Türk milliyetçiliğinin keskin ve tavizsiz bir örneğidir. Bildiri, Türk edebiyatının ve entelektüel üretiminin Türk milleti dışındaki herhangi bir kimliğe hizmet etmeyeceğini, aksine Türk kimliğinin tekilliğini ve üstünlüğünü savunacağını açıkça belirtir. Bu, açılımın temel ilkeleri olan çok kültürlülük ve farklı kimliklerin tanınmasına karşı duran, ulus-devletin Türk millî kimliği temelinde türdeş kalması gerektiğini savunan bir ideolojik pozisyonun güçlü bir ifadesidir. Ayarsız Dergisi’nin bu bildirisi, Türk milliyetçiliğinin hem siyasî bir duruşu hem de entelektüel bir tavrı olarak büyük önem arz eder.

Sonuç
Ötüken Neşriyat’ın metni, hükümetin “Kürt açılımı” gibi politikalarını, Türk kimliğini ve millî birliği tehdit eden bir “tasfiye girişimi” olarak algılayan Türk milliyetçiliğinin katı ve tavizsiz duruşunu temsil eder. Yayınevi, tarih, kültür ve entelektüel üretim alanlarını kullanarak bu politikaların karşısında durmayı ve Türk millî kimliğini sarsılmaz bir kale gibi savunmayı hedeflemektedir. Ötüken Neşriyat’ın bildirisi gibi metinler, millî kimliklerin inşasında ve sürdürülmesinde çok boyutlu bir etkiye sahiptir. Bu bildiriler, hedef kitlede ortak bir kimlik algısı oluşturur, tarihî ve kültürel referanslarla bu kimliği meşrulaştırır, ideolojik sınırları çizer, entelektüel alanı yönlendirir ve bir mücadele azmi aşılar. Bu nedenlerle, bu tür metinler millî kimliklerin şekillenmesinde ve toplumsal konsolidasyonun sağlanmasında çok önemli ve güçlü araçlardır.

Türk Edebiyatı Dergisi Ayarsız’ın bildirisi, okuyucuda güçlü bir aidiyet ve birlik duygusu yaratmayı hedefler. “İşittik, iman ettik.” ifadesi, bir bağlılık yemini niteliğinde olup, hedef kitleyi ortak bir inanç ve kimlik etrafında birleşmeye çağırır. “Türk Edebiyatı Dergisi Ayarsız, herhangi bir milletin değil, Türk milletinindir” cümlesi, bireyin kimliğini aidiyet hissettiği milletle özdeşleştirmesini teşvik eder ve kolektif bir özdeşleşme sağlar.

Ayarsız Dergisi’nin bu bildirisi, Türk milliyetçiliğinin hem entelektüel hem de siyasî arenada nasıl bir duruş sergilediğini açıkça göstermektedir. Bildiri, Türk kimliğini tek ve münhasır bir varlık olarak kutsarken, edebiyatı ve entelektüel üretimi bu kimliği savunmanın ve güçlendirmenin bir aracı olarak konumlandırır. Psikolojik olarak aidiyet ve gurur, sosyolojik olarak bölünmez bir millet, tarihî olarak köklü bir miras ve ideolojik olarak tavizsiz bir milliyetçi duruş, bu metnin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu tür bildiriler, Türkiye’deki kimlik ve millî güvenlik tartışmalarında milliyetçi kesimlerin düşünce yapısını ve kırmızı çizgilerini anlamak açısından kritik öneme sahiptir.

Ziyaret -> Toplam : 228,46 M - Bugn : 31987

ulkucudunya@ulkucudunya.com