« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

27 May

2008

PUSU

27 Mayıs 2008

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi'nin 2 Aralık 1922 tarihli celsesinde seçim kanunu değişikliği teklifi hakkında konuşmaktadır. Konuşmamakta, söz isteyip birden bire çıktığı kürsüde aslan gibi kükremekte, bozkurt edasıyla hukukunu müdafaa etmektedir.

"Bu kanun teklifi bir maksadı mahsusla doğruca şahsıma taallûk ettiğinden birkaç kelime ile fikrimi arz etmek istiyorum. Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selâhattin ve Canik Mebusu Emin beyler tarafından teklif olunan kanun lâyihası doğrudan doğruya benim şahsıma, vatandaşlık hukukundan ıskat etmek nokta-i nazarına matuftur. Ondördüncü maddede yazılı olan satırları gözden geçirecek olursanız orada deniliyor ki:

<<Büyük Millet Meclisine aza intihap olunabilmek için Türkiye'nin bugünkü hudutları dâhilindeki mahaller ahalisinden olmak meşruttur. Ondan sonra muhacir gelenlerden iskânlarından itibaren beş sene mürur etmiş ise intihap olunabilirler.>>

Maalesef mahallî tevellüdüm bugünkü hudutlar haricinde kalmış bulunuyor. Herhangi bir daire-i intihabiyenin beş sene mütemekkini dahi değilim. Mahallî tevellüdüm bugünkü hudud-u millîmiz haricinde kalmıştır. Fakat bu böyle ise bunda benim katiyen bir kast ve kabahatim yoktur. Bunun sebebi bütün memleketimizi mahv ve muzmahil etmek isteyen düşmanların harekâtında muvaffak olmaktan kısmen menedilememiş olmasıdır. Eğer düşmanlar tamamen maksatlarına muvaffak olmuş olsalardı, Allah muhafaza etsin bu teklifi imzalamış olan efendilerin dahi memleketleri hudut haricinde kalabilirdi. Bundan başka bu maddenin talep ettiği şartı haiz bulunmuyorsam, yani beş sene mütemadiyen bir daire-i intihabiyede sakin olamamış isem, o da bu vatana ifa ettiğim hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin talep ettiği şartı ihraza çalışsaydım İstanbul'u kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Anafartalar'daki müdafaatımı yapmamaklığım lâzım gelirdi. Eğer ben bir yerde beş sene oturmağa mahkûm olsaydım, Bitlis ve Muş'u aldıktan sonra Diyarıbekir istikametinde tevessü eden düşmanın karşısına çıkmamaklığım, Bitlis ve Muş'u kurtarmaktan ibaret olan bu vazife-i vataniyemi yapmamaklığım lâzım gelirdi. Talep ettikleri şeraiti ihraz etmek isteseydim, Suriye'yi tahliye eden orduların enkazından Halep'te bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaa etmemekliğim lâzım gelirdi. Ondan sonraki mesaim cümlenin malûmudur.

Hiçbir yerde beş sene oturmıyacak kadar mesai sarfetmiş bulunuyorum, ben zannediyordum ki bu hizmetlerden dolayı milletin hamiyet ve teveccühüne mazharım. Binaenaleyh bu teveccühata mukabil vatandaşlık hukukundan ıskata maruz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Teklifi imza eden efendilere söylüyorum, bilmek istiyorum, bu efendilere daire-i intihabiyeleri halkının ciddî olarak fikir ve hislerine tercüman mıdırlar?

Mebus olmak itibariyle tabiî şamil bir sıfatın cami bulunuyorlar. Bu itibarla millet bu efendilerle hemfikir midirler? Beni vatandaşlık hukukundan ıskat etmek salâhiyeti bu efendilere neden verilmiştir. Bu kürsüden resmen heyet-i âliyenize ve bu efendilerin daire-i intihabiyeleri halkına ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum…"

Her kelimesi kırbaç gibi muhataplarının yüzünde şaklayan bu çok heyecanlı sözler Meclis'te lâyık olduğu alâka ile karşılanır.

Daha sonra ikinci grup liderlerinden Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey ve teklif sahipleri kürsüye gelerek; Mustafa Kemal Paşa'nın hatırına gelenlerin hiç birisinin kast edilmediği, meclisin sadece Türkiyeli ve Türk milletvekillerinden teşkilinin teminine yönelik olduğuna dair izahatta bulunmuşlardır. Hüseyin Avni Bey, paşanın vatanının her yer ve herkesin kalbi olduğunu, milletin kendisine hürmetinin sonsuza dek süreceğini söyleyerek teklifin paşayı hedef almadığını ispata çalışırken aynı zamanda Meclis feda ederse feda olması gerektiğini, sözün Mecliste olduğunu, kalplerinden çıkacağı gün atmakta tereddüt etmeyeceklerini söz arasına katmaktan çekinmemiştir.

Gazi Paşa oturduğu yerden;

- Hüseyin Avni Bey! Madde sarihtir. Tefsire hacet yoktur. Hüseyin Avni Bey biraderimizin söylediği sözlere bu madde tercüman olmuyor. Beyefendinin söyledikleri başka bir şeydir,

diyerek açıklamaları tatmin edici bulmadığını belirtmiştir.

Zor oyunu bozar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bile neredeyse siyaset cambazlarının tuzaklarına kurban gidiyormuş. Teklifi hazırlayanlar iyiniyetli olsalardı Mustafa Kemal Paşa bu şarttan istisnadır diye açıkça yazarlardı. Maksatları sadece Türklerin meclise girmesini sağlamak idiyse, bu çok daha kolay idi ve gayet faydalı olurdu. 'Mebus seçilmek için Türk olmak şarttır' derlerdi, olur biterdi. Kanun teklifi doğrudan doğruya şahsını hedef aldığı ve onu tarif ettiği için yüksek feraset sahibi Gazi Mustafa Kemal Paşa hain niyeti sezerek hedefin kendisini vatandaşlık hukukundan ıskata yönelik olduğunda ısrar etmiş ve neticede pusu bozulmuştur.

***

MHP yerel seçimlerde aday olacak kişilerde bu kez Ülkücü olma şartı aramayacakmış. Onun yerine, sicili temiz, fikirleri MHP ile örtüşen ve tanınmış kişiler belediye başkanlığı için yarışacakmış. Belediye başkan adaylarında öncelikle halkın tanıması şartı aranacak, bu kişilerin MHP ile birlikte çalışabileceğine kanaat getirilirse Ülkücü geçmiş ya da Ülkü Ocaklarından yetişmiş olma şartı aranmayacak, MHP'nin fikirlerine uygunluk ve milliyetçi olma şartı mutlaka aranacakmış. Adayların temiz bir sicile ve iyi bir geçmişe sahip olması da etkin kriterler arasında olacakmış.

Şimdi Ülkücüler adına söz isteyen Bozkurt edalı feraset sahibi bir Ülkücü, şayet söz alabilirse, kürsüye çıksa ve şöyle konuşsa:

- Efendiler... Yerel seçimlerde adaylarda Ülkücü olmak şartı aramayacakmışsınız. Sıradan Ülkücü kalmayı istediğim ve dolayısıyla aday olmayı düşünmediğim için şahsımı doğrudan alâkadar etmemekle birlikte seçmen sıfatıyla rey kullanacağımdan ve aday olmayı gönüllerinden geçiren bazı Ülküdaşlarımın hislerine tercüman olmak için birkaç kelime ile fikrimizi arz etmek istiyoruz.

Bu karar özel bir maksatla doğruca Ülkücülere taallûk etmektedir. Doğrudan doğruya bizlerin şahsına, Ülkücülerin siyasetten ıskatına yöneliktir. Esasen aldığınız karar malûmu ilâmdan başka şey değildir. Siz bugüne kadar hangi işinizde Ülkücü olmak şartı aradınız, hangi işinizi Ülkücü kıstaslara göre tanzim ettiniz ki? Bu kararı almakla sizi o makamlara taşıyan Ülkücülere tamamen sırt döndüğünüzü, artık yanınızda Ülkücüler olmadan yolunuza devam etmek istediğinize dair kesin kanaatinizi açıkça ve resmen ilan etmiş olmuyor musunuz? Tutturduğunuz yolun hayırlı bir yol olmadığını hatırlatmak millî vazifemizdir.

Ülkücülerin adaylığından bugüne kadar ne zarar gördünüz de böyle bir karar almak lüzumu hissettiniz? Şimdiye kadar tek başımıza iktidara gelemediysek, belediye seçimlerinde istenilen neticeleri alamadıysak, müsebbibi her seçimde canla başla çalışan fedakâr Ülkücüler değildir.

Bunca zamandır gayrımillî icraatlarını, dillerine doladıkları millet iradesine dayandıran mevcut iktidara bu fırsatı siz verdiniz, bunlar sizin beceriksizliğinizin eseridir. Milliyetçi Türkiye idealinin, Turan ülküsünün gecikmesinde, Ülkücülerin bölücü ve bölgeci beşinci sınıf kadrolar elinde itilip kakılmasında, milletimizin gittikçe borç batağına batmasında, fakirliğin ve umutsuzluğun pençesine mahkûm edilmesinde en büyük vebal bizatihi sizlerindir. Türk Milleti üç dönem önce Başbuğ Alparslan Türkeş'e ve Ülkücülere teveccühatını izhar etmişti, fakat siz bu fırsatı layık-ı veçhile değerlendiremediniz, rengi ve yönü belirsiz, teslimiyetçi siyasetinizle milletin itimadını boşa çıkardınız. İyiniyetinizden ve dürüstlüğünüzden kimse şüphe etmiyor, ancak milletimizin içinde bulunduğu problemleri çözebilmek için çok daha yüksek nitelikleri haiz olmak gerekiyor. Siz bu vasıfları kazanmak için, kendinizi geliştirmek için dünden bugüne ne gibi çaba sarf ettiniz ki, şimdi kendi hesabınızı vermeden Ülkücüleri zımnen suçlayıp cezalandıran bir karar alıyorsunuz? Şayet hata ve olumsuzlukları varsa kendi seçtiğiniz üç beş bürokratın, milletvekilinin ve siyasetçinin icraatını bütün bir camiaya mal edilerek Ülkücü kadrolara emsal göstermek doğru değildir.

MHP'nin fikirlerine uygun olmak ne demektir? Sade vatandaşlarımız arasında bütün milleti kucaklamak hedefiyle yola çıkan MHP'nin fikirlerine uygun olmayan var mıdır? Kaşına gözüne bakarak mı bunları ayırt edeceksiniz. Seçtiğiniz kişiler şuurlu milliyetçiler ise bugüne kadar niye Milliyetçi Hareket Partili olmamışlardır? Fikri birikimiyle, mücadelesiyle, kişiliğiyle kendilerini defalarca ispatlamış Ülkücüler dururken şöhretiyle, çevresinin üç beş oyuyla, iyi görünen fakat harcama meyli hayli düşük maddi durumuyla size katkıda bulunacağını umduğunuz yol arkadaşı mı arıyorsunuz? Üst düzeyde bolca rastlanan suya sabuna dokunmaz, kimsenin derdine derman olmaz, kimseye faydası dokunmaz, ona buna zorlama ve iğreti tebessümler dağıtan, ılıman milliyetçi, tepkisiz milliyetçi, tatlısu milliyetçisi, nutuk milliyetçisi, edebiyat milliyetçisi, aşiret milliyetçisi, makam milliyetçisi, her dönemin adamı milliyetçi mi arıyorsunuz?

Halkın tanımasının ölçüsü nedir? Halk en çok arabesk ve pop sanatçılarını, mankenleri, dizi oyuncularını, medyatik para babalarını, şöhret meraklısı şaklaban yarı aydınları ve futbolcuları tanıyor. Aranan ölçü buysa Ülkücülük yolundaki cehdimiz bu yönde kabiliyetimizi ve meylimizi köreltmiş bulunuyor. Temiz bir maziden gelmiş, işinin ehli ve çevresinde sevilen sayılan meslek erbabı kişiler kast ediliyorsa bu meziyetlere malik kişileri en çok Ülkü Ocaklarından yetişmiş insanlar arasında aramak lâzım gelir. Ülkücü Hareket ülkeyi beş defa, on defa idare edecek ehil kadrolara sahiptir. Sizin sahip çıkamadığınız, farkında dahi olmadığınız ya da fark etmek istemediğiniz bu kadrolar, her Ülkücü bir teşkilâttır anlayışıyla her yerde, her şartta mücadelesine devam etmektedir. Bu sebeple siyasetten iskat edilmesi gereken birileri var ise onun Ülkücüler olmayacağı apaçık meydandadır.

Büyük şehirlerde üst üste belediye başkanlığını kazanan kişileri aday olduklarında halk tanımıyordu. Partilerinin rüzgârıyla seçildiler ve üst üste seçilmeye devam ediyorlar. Bizde de parti oy kaybetmesine rağmen bir sonraki dönem seçilme başarısını gösteren Ülkücü belediye başkanları mevcuttur. Demek oluyor ki, en başta partinin iktidara geleceğine dair verdiği güven havası, doğru aday, seçmenin tamamına ulaşıp oyunu kazanmayı hedefleyen planlı programlı taraftar gayreti bir araya gelince başarılı netice alınır.

Bugün yüzde yirmiyle yüzde on arasında gidip gelerek memlekete pek hayrınız dokunmadan kendi vaziyetinizi idare edip gidiyorsunuz. Ülkücüleri iskat etmek yerine kıyıda köşede, sessiz sedasız kalan Ülkü devlerine ulaşıp onları adaylığa teşvik etmeniz gerekmez mi? Dün partiyi omuzlarında yükselten onlardı, yarın da başınıza bir şey gelirse vazifeye yine ilk önce ve sadece onlar koşar, böylece haberiniz olsun. Sizin yaptığınız gibi mevcudu muhafaza etmek de çok ince taktikler gerektirir muhakkak, ancak sıfırdan başlayıp inşa etmek çok daha büyük iman, irade, emek, kabiliyet ve maharet ister ve herkeste bu nitelikler bulunmaz.

Ülkücülerin millete hizmet yolunda sarf ettiği çetin mesai cümlenin malûmudur. Türklüğün ateşle imtihan edildiği günlerde başlayan ve halen devam eden iftiralar, tuzaklar, komplolar, yalan yanlış iddialar, kasıtlı hükümler neticesinde bazılarımızın sabıkalı olduğunu, bazılarımızın siciliyle oynandığını bilmeyen yoktur. Biz zannediyorduk ki bunlar göğsümüze takılmış birer şeref madalyasıdır, hizmetlerimizden dolayı elbette milletin hamiyet ve teveccühüne mazharız. Bu teveccühata mukabil siyasetten ıskata maruz kalacağımızı asla hatıra getirmezdik. Ülkücülerin vermiş olduğu mücadele olmasaydı bu kararı veren efendiler o koltuklarda oturabilirler miydi? Bu kararı veren efendilere söylüyoruz, milletin fikir ve hislerine ciddi olarak tercüman mıdırlar? Millet bu efendilerle hemfikir midir? Ülkücüleri siyasetten uzak tutmak salâhiyeti bu efendilere nereden, kimler tarafından verilmiştir?

Daha sorulacak çok soru var ama beyhude yere nefes tüketmeyelim. Şimdilik tarihe küçük bir not düşelim.

Efendiler. Bir sağa bir sola meylederek mevcudu muhafaza yerine, Türk Milliyetçiliği yolunda dosdoğru yürümeyi seçiniz. Geçmişteki hatalarınız için Türk Milletinden ve Ülkücülerden özür dileyiniz. Ülkücüleri vazife aşkıyla bir kere daha gönül seferberberliğine davet ediniz. Ülkücüler aday diye kimleri sırtında taşıyıp oy vermedi ki, bir daha verirler. Siz yeter ki iyiniyetinizi gösterin, doğru adamlar bulun, varsın Ülkücü kökenli, Ülkü Ocaklarından yetişmiş olmasın. Türk milliyetçileri ve milliyetçi sivil toplum kuruluşlarıyla barışınız, milletle kolkola omuz omuza giriniz. Bütün belediyeleri kazanmayı, bir sonraki seçimde de en az yüzde yetmiş oy almayı hedefleyiniz. Çok zor değil, hayal hiç değil.

Başbuğ Alparslan Türkeş sağ olsaydı hedefe çoktan ulaşılmıştı.

Türk Milletinin iradesi Türk Milliyetçiliğinden yanadır.

MHP, Türk Milliyetçiliğini ve Ülkücülüğü en yüksek seviyede ve dosdoğru temsil ettiği zaman Türk Milletinin çok büyük teveccühüne mazhar olacaktır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,42 M - Bugn : 1298

ulkucudunya@ulkucudunya.com