« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May

2008

FÜNİKÜLER

13 Mayıs 2008

Füniküler nedir, diye sorulsa, Kabataş civarından yolu geçen bir kısım vatandaşın dışında kimse müspet cevap veremez. Hatta geçenlerde Üsküdar Kabataş motorunda karşılaştığım değerli ses ve saz sanatçısı dostumuz Cengiz Özkan bile bilmiyordu. Almanya'ya vize müracaatı için Taksim'e yürüyerek çıkacaktı, onu da vermemişler galiba, meşhur bir sanatçı vize alamazsa kim alabilir ki, içine düşürüldüğümüz durumlara bakın. Üstadım arzu edersen beni takib et dedim, o dik yokuşları yürüme, artık füniküler var! Bana itimad etti, ne olduğunu sormadı, ben de tam olarak anlatamadım, tünel gibi bir şey dedim. Birlikte tramvay durağından yerin altına yöneldik. Yüzünde uzay aracına binecek insanların tereddüdü, merakı, heyecanı ve sevinci belirdi.

İlk defa geçen sene görmüştüm. Kabataş Taksim arasında yeraltında işletmeye açılan raylı bir sistem. Vagonlar asansör sistemiyle yatay çelik halatlarla yukarıya çekiliyor. Aynı anda karşılıklı iki araç çalıştırılarak yukarıdan inenin gücü ile aşağıdan çekilen destekleniyor. Böylece altıyüz metrelik dik bir yokuşu yaklaşık iki dakikada kolaylıkla çıkıyor. Kimileri büyük Türk Hakanı Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri'nin de aynı sistemi kullanarak aynı yerden gemileri karadan yürüttüğünü ileri sürerler, mantıksız değil. İlk gemiler çok muazzam bir kas kuvvetiyle tepeye çıkarıldıktan sonra aşağıya salınarak onların iniş gücünden sıradaki diğer gemiler istifade etmiş olabilir.

Füniküler kelimesi duyana huni ile kiler, manikür ve pedikürün yanı sıra biraz okumuş yazmışa moleküler kimya, nükleer gibi daha ciddi bir şeyler çağrıştırabilir. Yüz yıldır o pratik zekâsıyla ve biraz da sürücülüğe meraklı olduğu için Fransızca chauffehur'ü sevimlileştirip mümkün olduğunca muhtelif Türk ağızlarına uygun bir şekle çevirerek şoför, şöför, şöfor, şöfer, şofor diye söyleyen ve şoför ağzı, şoför koltuğu, şoför mahalli, şoför muavini, makam şoförü, uzun yol şoförü, taksi şoförü gibi deyimleri benimseyen halkımız fünikülerin ne olduğunu anlamayacağı gibi, bu acaib ve çirkin kelimeyi telâffuz dahi edemez. Finiküler, finüküler, fünüküler, fünekiler, finikiler, feniküler, fenikeler, fenikeliler diye kırk çeşit söyleyiş çıkar. Doğrusunu ben de henüz çözemedim. Füniküler mi, funiküler mi bir belirsizlik var. Levhalarda füniküler yazıyor, Türk Dil Kurumu sitesindeki sözlükte ise funiküler geçiyor. Herhalde en iyisini belediye bilir, yaptıran o. Funikülere nazaran söylemesi daha kolay diye şimdilik biz de füniküler diyelim.

Aslında füniküler İstanbul için yeni bir icad değil. Bunun bir benzeri de yüzotuz seneden beri Karaköy ile Beyoğlu arasında çalışır. Adına tünel denir. Sultan Abdülaziz zamanında hizmete açılmıştır, Londra'dan sonra dünyanın en eski ikinci metrosudur. Kat ettiği süre ve mesafe yenisiyle benzerlik arz eder. İsmini mevkiine de vermiştir, civarı tünel ismiyle zikredilir. Galata Beyoğlu bölgesi öteden beri kadim Müslüman Türk semtlere uzak düştüğünden bir kısım halkımız bunun da varlığından pek haberdar değildir.

İşleyişleri bakımından herhangi bir fark görülmeyen iki benzer vesaite niçin iki ayrı isim verilmiştir anlamak müşkül. Biri tünel, diğeri füniküler. Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde füniküler çekmeli vagon diye açıklanıyor, aslı Fransızca funiculaire imiş. Tünel de Fransızca, tunnel. Bir yandan öbür yana geçebilmek için yeraltında, genellikle dağların altında açılan yol. İlkinde işleyen cihazdan ziyade yeraltının delinmesi daha ehemmiyetli görülmüş ve o yüzden tünel ismi verilmiş olmalı. İkincisine de ilkinden bir farkı olsun ve karışmasın yahut kulağa daha modern gelsin diye füniküler demiş olabilirler. Tünel yüzelli seneye yakın bir zamandan beri kullanıldığı ve Türk fonetiğine ters düşmediği için artık Türkçeleşmiş bir kelimedir. Zaman tüneli, tünelin ucu gibi deyimlerle iyice kökleşmiştir.

Füniküler ise bin yıl geçse Türkçeleşmeyecek, daima kılçık gibi kulağa batacak bir kelimedir.

Dört beş sene evvel Harp Akademileri'nin önünden geçerken Harp Oyunu Simülasyon Merkezi İnşaatı levhasını okurdum. Her defasında simülasyon kelimesini gördükçe yüreğim burkulurdu. Asimilasyonu andıran, kültürü içine çekip yok edecek endişesi veren ne korkunç bir kelime. Türkçe hassasiyetine sahip hamiyetli bir komutan benzer bir rahatsızlık duymuş olmalı ki simülasyon çıkarıldı, Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi ismi verildi. Binlerce yıllık şanlı bir maziye sahip Türk Ordusuna yakışan buydu. Değiştiren her kimse Allah millete hizmet yolunu açık etsin.

İstanbul'un ikinci bir hamiyete daha ihtiyacı var. Şu füniküler kelimesi yaygınlaşmadan derhal doğrusunu ve Türkçesini bulmak lâzımdır. Yabancı kelime kullanmaya mecburiyetimiz yok, ismi alengirli diye uzaya da çıkmış değiliz, neticede tünel işte. Meselâ Karadeniz bölgemizde iki tepe arasında eşya ve insan taşımakta kullanılan düzeneğin ismi konsa ne de güzel olur. Vardagel. Gayet mantıklı ve maksada uygun, varıyor, yükünü boşaltıp karşıdan aldığı yükle tekrar geri geliyor. Zaten muhtemelen füniküler de Fransızcada buna benzer bir işleyişe tekabül ediyordur. Yarı aydınımız işin bu yanını araştırmaz, milletin parasıyla tünel yapar, ondan sonra milletle alay edercesine adını füniküler koyar. Yıllardır Taksim'e cami yapacağız palavrasıyla toplumu gererek mütedeyyin insanımızı uyutup iktidara gelenler nedense caminin adını bile anmıyorlar. Fünikülerleriyle gayet mutlular.

Geçen hafta Türkçeye yeni giren bazı kelimeler diye bir haber dikkati çekti. Türk Dil Kurumu bazı yabancı kelimelerin Türkçe karşılıklarını belirtmiş ve yaygınlaşmasını tavsiye etmiş. Basketbola sepet topu, voleybola uçan top, ambleme belirtke, ipotek'e tutu denilecekmiş. Bu kelimeler yeni değil, TDK'nın 1988 baskısı Türkçe Sözlükte yer alıyor. Muhtemelen uydurulma tarihleri daha da eskidir. Görüldüğü kadarıyla birçoğu kabul görmemiş, özellikle tutu hiç tutmamış. Tutu gibi son derece zayıf ve nahoş bir kelimenin ipotek kelimesinin yerini tutmayacağını bilmek için âlim olmaya gerek var mı? Ayrıca sözlükte uçan top ile sepet topu gibi komik karşılıklar var ama çocukların hâlâ neşe içinde oynadıkları özbeöz Türkçe olan yakartop kelimesi yok.

Türk Dil Kurumu bu işleri masa başında değil milletin içinde çözmelidir. Eskiden dile giren kelimeler artık yerleşmiş, kabul edilen edilmiş. Artık onlar Türkçeleşmiş kelimelerdir. Hatta milli bünyenin büyük çoğunluğunu reddettiği tamamen uydurma kelimelerin Türkçe söyleyişe uygun düşen bazıları biz kullanmaktan sarfı nazar etsek de ister istemez dilimize yerleşmiş durumda. Sınav, sözcük, sorun, yaşam, kavram gibi.

Yeni kelimeler illâ Türkçe olsun diyorsanız, ki öyle olmalıdır, vazifeniz de budur, fazla yüksek tahsil görmemiş, halktan kopup yabancılaşmamış Türklerden bir danışma kurulu kurarsınız, onlar size en uygununu buluverir. Bilgisayar, buzdolabı gibi harikulâde kelimeleri üreten dimağ, lisanın bütün müşkülâtlarını çözecek maşeri dehaya sahiptir. Yeni giren yabancı isimler yaygınlaşmadan tedbir alınmalıdır. Hatta bunların bir süre isimsiz bırakılması daha hayırlı olur. Türk halkı ona ne diyeceğini en iyi şekilde kendisi bulur.

Meşhur şarkiyatçı Maks Müller'in TDK sitesinde yer alan Türk Dili Grameri isimli eserde Türk diliyle ilgili yer verilen sözleri şöyle: "Türkçeyi söyleyip yazmak hususunda en ufak bir arzu beslenmemiş olsa dahi, bir Türkçe grameri okumak bile hakikî bir zevktir. Gramer sigalarını vücuda getiren hünerli tarz, lisanda tecelli eden beşer zekâsının bu harikalı kudretini duyanları hayrete düşürmekten hali kalamaz. İnsanın ancak temel ihtiyaçlarını anlatmaya yetecek kadar az miktarda kökle duygu ve düşüncenin en ince menevişlerini anlatabilen bir ifade aleti yapmak… Manası belli belirsiz bir mastarla sert bir emir maddesinden vücubî ve inşaî gibi sigalar, muzarî ve müstakbel gibi zamanlar çıkarmak, birbirine uymaz ses parçalarından her tarafı derli toplu, kaideli ve tamamiyle ahenkli bir fonetik sistemi yapmak. İşte insan zekâsının dilde işleyip meydana koyduğu eser budur. Dillerin birçoğunda, bu yaratılış çığırından artık iz kalmamıştır. Halbuki, bunun aksine olarak Türkçenin gramerinde tamamiyle saf bir dil yapısı görüyoruz, bu öyle bir gramerdir ki, bir billûr kovan içinde bal peteklerinin oluşunu nasıl seyredebilirsek, onda da düşüncenin iç oluşlarını öyle seyredebiliyoruz."

Yüksek bir şarkçı âlim Türk dili hakkında; "İnsan bu dilin yüce bir ilim akademiyası müzâkerelerinden çıkmış olduğu, zannına düşebilir" diyor. Fakat Türk'ün damarlarında taşıdığı asil kanın ve yüksek zekâsının delâletiyle yaptığı eseri hiçbir âlimler cemiyetinin meydana getirmesine imkân yoktur.

1846 senesinde batılı bir âlimin sarf ettiği sözlerde işaret edilen bal peteğinin oluşunu iki sene evvel Bursa'da müşahede etmiştim. Muhterem bir ağabeyimiz bir yer tarif ederken; 'Ankara yoluna doğru git, ikinci batçık'tan çıkınca sağa dön' demişti. Batçık yolların altına inşa edilen yolların resmi ismi değil ancak yüksek Türk dehası anında doğruyu ve güzeli söyleyivermişti.

Füniküler yapalım, binelim, daha modern daha güzel vasıtalara sahip olalım. Ancak Türkçeyi ihmal etmeyelim. Füniküler adı derhal değiştirilmelidir.

Böylece büyük Türk Milliyetçisi ve Türk düşünürü Ziya Gökalp'in kültür ve medeniyet ayrıştırmasına küçük bir katkıda bulunarak izini tutalım. Milliyetçi Türkiye'nin inşası için bugünlerde ve ilerleyen zamanlarda unutturulan Ziya Gökalp ve diğer Türk Milliyetçisi münevverlerin fikirlerinden daha fazlasıyla istifadeye ihtiyacımız olacak.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,41 M - Bugn : 24873

ulkucudunya@ulkucudunya.com