« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

09 Oca

2008

DÖNEKLİĞE DAİR (2)

09 Ocak 2008

Mümtaz mübtezelin 'Dönekliğin Hesabı' başlıklı yazısı baştan sona saçmalıklarla dolu. Sıçratmaya çalıştığı çamur sadece davadan dönme meselesiyle sınırlı kalmamış. Zihinlerde istifham meydana getirerek inançları teşevvüşe uğratmak için aklına ne geldiyse yazmış. Alttaki anlamsız paragraf, mezkûr yazısından aynen alınmıştır.
"… 'Yine çok bilinen "Ben sizi sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, bir büyük birliğe çağırıyorum' sözleri de bu kitapta yer almaktadır. Faşizmin gerçek teorisyeni Mussolini'dir. Franco'nun, Hitler'in de düşüncelerini ve muhakemesini örnek aldığı bu adam, aslında faşizmin basit bir formülünü verir. "Faşizm nedir?" sorusuna Mussolini'nin verdiği cevap şudur: "Benim o anda düşündüğüm şeydir." Mussolini'nin diğer faşist liderlerden çok farklı bir özelliğini de kaydedelim. Mussolini'nin mesleği gazeteciliktir.''
Ne diyor şimdi bu mübtezel, bir şey anlayan var mı? Anlaşılamaz, çünkü net bir şey söylemiyor. Dokuz Işık kitabında yer alan; 'Ben sizi ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil bir büyük birliğe çağırıyorum' sözlerinin yanına Mussolini, faşizm gibi sade suya tirit garnitürleri ilave ederek Ülkücülüğün demokrasiye karşı olduğunu yedirmeye çalışıyor. Utanmasa dünün komünist iftiracıları gibi kestirmeden faşist deyip çıkacak. Kardeşim bize ne Mussolini'nin teorisyenliğinden, faşistliğinden ya da gazeteciliğinden. Bize en son faşist denildiğinden bu yana yirmibeş yıl oldu, geçen zaman içinde en ahmak beyinler dahi bu memlekette faşist olmadığını idrak etti. Sen hâlâ aynı yerde mi otluyorsun?

Doğrudur, demokrasi artık ıspanak fiyatına satılmıyor. Demokrasinin değeri sizin gibi dönekler sayesinde epeyce arttı. Ispanak fiyatından bir torba kömür fiyatına yükseldi!

***

Bu arada yeri gelmişken 'sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi' kavramının Ahmet Er'e ait olduğunu kaydedelim. Başbuğ kendi sözüymüş gibi sahiplenerek kitaplarına koymakta bir beis görmediyse bizler için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Başbuğ söylemiş gibi kabul edilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır.

Bu sözlerin 24-25 Kasım 1967 tarihinde yapılan CKMP Büyük Kurultayı'nda Başbuğ'un isteği üzerine kapanış konuşması metninde kendisi tarafından kaleme alındığını, Ahmet Er'in 'Hatıralarım ve Hayatım' isimli kitabından öğreniyoruz.

Bilindiği gibi Ahmet Er Başbuğumuzun en eski dava arkadaşlarındandır. Kişiliği ve mütevazı yaşantısı ile camiamızda sevilen, sayılan, hürmet edilen muhterem bir zâttır. 27 Mayıs 1960 ihtilalinde bulunmuş, Milli Birlik Komitesi Üyeleri arasında meydana gelen ihtilaf sonucu Türkeş'le birlikte hareket ettiği için yurt dışına gönderilen Ondörtler grubu arasında yer almıştır. 1965'de CKMP'ye katılmış, 12 Eylül 1980 darbesine kadar MHP'de üst düzey görevlerde bulunmuştur. İhtilal sonrası siyasetin dışında kalmış, 1993 yılında BBP kuruculuğunda görev almıştır.

Muhterem büyüğümüz Ahmet Er beyefendinin Ülkücü Harekete verdiği emekler daima şükranla hatırlanacaktır. Ancak bahsi geçen kitabında Türkeş ile ilgili tek taraflı ve haksız bir hayli yorumu var. Halbuki biz Başbuğumuzdan kendileri için olumsuz bir söz işitmedik. Hatta bir Gün Sazak'ı anma günü programında kendilerini görünce arabasını durdurup, ''Ooo Ahmet Bey'' diye inerek sevinçle kucaklaştığına, iltifat ettiğine şahit olmuşuzdur.

Bu hususlarda görüş bildirmek haddi biraz zorlayabilir. Fakat Türk Dünyasının Lideri olarak genel kabul görmüş ulu bir şahsiyet hakkında, dost meclisi sohbetlerini aşıp kamuya mal edilecek ve ileride belki tarihi vesika addedilecek olan bir kitaptaki ben merkezli afakî iddialar, kim tarafından yazılırsa yazılsın kabul edilemez. Bilhassa dinî hassasiyetler sebebiyle bu tenkitler yapılıyorsa daha insaflı, adaletli ve hakkaniyetli olunması beklenir.

Bir kere şunu tesbit edelim. Her kim Başbuğ'a seksenli yıllarda siyaseti terk et şeklinde telkinatta bulunmuşsa ya cahildir, ya da gafil. İster şeyh, ister mürid, ister alim, ister bilmem kim ve ne olursa olsun! Türk vatanının bölünmez bütünlüğüyle ilgili siyasî iradeyi Başbuğ'dan başka kimse ortaya koyamadığına göre siyaseti bırakma yönündeki tavsiyelerin hüsnüniyetli olmadığı apaçık ortadadır. Bu yönde düşünenler kapitalizm ve bölücülük tehlikesinin farkına varamayan sığ görüşlü kimselerdir.

İkincisi; Milliyetçi camiada her ferdin çektiği çile mahfuz kalmak üzere; biz neferler üzerinde olduğu gibi, belki çok daha fazlasıyla, temayüz etmiş, itibar görmüş, el üstünde tutulmuş, bu hareketin sayesinde şahsiyet, şöhret ve kudret kazanmış herkesin üzerinde Türkeş'in hakkı olduğunu söylemek durumundayız. Türkeş olmasa kim tanır Ali'yi Veli'yi yahut Ahmet'i Muhsin'i… Türkeş'i tenkid ederken kendimizde tenkid edilecek bir husus bulunmamalıdır. Yüzbaşı rütbesiyle Milli Birlik Komitesinde generallerin önünde yer alınmış ve memleketin mukadderatında söz sahibi olunmuşsa bunu sağlayan insana bühtan etmemek gerekir. Bu makamı kendimize hak görmüşsek, elli sene sonra CKMP kongresinde de haksızlık yapıldığından bahsetmek doğru olmaz.

Üçüncüsü; 13 Kasım ihanetinde Türkeş taraftarları diğerlerinden daha cevval, daha atak, daha cesur, daha birlik ve beraberlik içinde davranabilseydi memleketin kaderi çok daha başka ve müsbet seyir izleyebilirdi. İki tarafın birbirini enterne etmek için fırsat kolladığı bir gerilim ortamında kitabın 113. sayfasında (*) anlatılan ve basit bir sokak sürtüşmesinde dahi hoş görülemeyecek tarzdaki şakaya Başbuğun tahammül göstermesi ne kadar yüce gönüllü olduğunun göstergesidir.

Rahmetli Dündar Taşer 13 Kasım hadisesindeki gevşekliği; 'Albay haklıydı, onu dinlemedik, rakiplerden daha önce harekete geçmeliydik' diye itiraf etmek âlicenaplığını göstermiştir ve daha sonra 'Türkeş'in yanlışı benim doğrumdan ileridir'' diyerek fazlasıyla tamir etmiştir. Bu söz sayın Ahmet Er'in iddia ettiği gibi bir yanlış anlaşılmalara yol açacak mahiyette değildir. Ülkücü gençliğin düstur edindiği bir fazilet timsali olarak günümüzde yankılanmaktadır.

Anlaşılan o ki; Başbuğ'un hayatı boyunca yakın çevresinde bulunan şahsiyetler; lideri eleştirmek yerine onu daha iyi tanıyıp hızına ayak uydurmaya çalışsalar imiş, tarihi ehemmiyetlerine tam manasıyla idrak etselermiş, hasılı birkaç gömlek daha üstün vasıfta olabilselermiş hem Türk insanı, ve Ülkücüler, hem de memleket ve insanlık alemi bu kadar sıkıntıya dûçar olmazmış. Heyhat!..

***
Neredeyse yirmi yıl önce sevgili Fatih Mehmet Şahin arkadaşımız vasıtasıyla Ankara'da tanımak şerefine nail olduğum muhterem Kemal Karahan ağabeyimiz hakkın rahmetine kavuşmuştur. Şahsında dinî hayattaki derinlik ile Ülkücü inançtaki derinliğin paralel gidebileceğini, tasavvuf ehli olmanın Türkeş çizgisine daha sıkı bağlanılması gerektirdiğini gösteren bu büyük dava adamına Allah'tan rahmet, camiamıza başsağlığı diliyorum.






(*) (İhtilâlciler arasındaki ihtilâf ihtilâlden sonra değil, ihtilali gerçekleştirmeden önce de mevcuttu. Bu ayrılıkları giderebilmek için çok gayret sarf edildi. Fakat bir sonuca ulaşılamadı. MBK içindeki bölünmeler netleşmişti. Sami Küçük ve Madanoğlu grubu, Türkeş grubu. Bu grupların silahlı kuvvetlerin bünyesinde de taraftarları vardı. Her iki grup ayrı ayrı toplantılar yapıp birbirlerini tasfiye planları hazırlıyorlardı. Bir MBK toplantısında idik. Türkeş o gün salonda kapıya yakın bir yerde oturuyordu. Herbirimizin üzerinde birkaç silah vardı. Salonda müzâkereler devam ediyordu. Müzâkere esnasında salondan dışarıya çıkıyordum. Türkeş'in kulağına eğildim ve usulca konuştum:

''Albayım Mehmet Ali'ye haber vereyim mi, meclisi kuşatsın mı?''
Heyecanla, ''Derhal derhal.'' dedi.
Gene fısıltı içinde kendisine:
''Albayım, şaka şaka,'' diye söyledim.
Yüzünü buruşturdu ve: ''Ahmet, böyle şaka olmaz.'' dedi.

Mehmet Ali Meclis Muhafız Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Ali idi. Türkeş Grubu'nu destekliyordu. )

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,41 M - Bugn : 24564

ulkucudunya@ulkucudunya.com