« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

12 Şub

2024

ALATLI, TÜRKEŞ

12 Şubat 2024

Alev Alatlı vefat etti, Allah rahmet eylesin. Türk milleti bir değer kaybetti. Son yıllarda biraz suyun akışına gitmiş olmasına rağmen, gittikçe irtifa kaybeden irfan seviyesi bir burcunu daha yitirdi.

Yılbaşı ile ilgili bir yazısında enfes tahliller vardı. Taşların Hakanı Servet Somuncuoğlu kitabı için kaleme aldığı kısa ve özlü yazı münasebetiyle, o safhada bir iki temas olmuştu. Milli değerlerle barışıklığı ve ülkücü aydınlarla dostane münasebetleri, iyi duygular beslemek için yeterli bir sebeptir.

Bu vesileyle OdaTV kaynaklı haber - yorum arası bir yazı paylaşıldı. AKP Genel Başkanı ve AKP’liler cenazeye ilgi göstermişler, ortağı parti ise ilgi göstermemiş, bunun sebebini anlamak için otuz yıl geriye gitmeliymiş. Alparslan Türkeş’in Sabah gazetesinde yayınlanan hatıralarında, kendisi ile ilgili bir bölüme Ertuğrul Alatlı zehir zemberek bir cevap vermiş de, partisinin tavrı onun içinmiş.

Mefhumun muhalifinden bakınca sanılır ki; Türkeş’le ilgili iyi yazı yazan yazarların, beste yapan müzisyenlerin, destan dizen ozanların ve hatta tekmil kültür insanlarının cenazelerine hep gidiliyormuş da, babasının Türkeş’e mektubu yüzünden bir tek Alatlı ihmal edilmiş! Bunun böyle olmadığını, kimsenin aklına mektubun filan gelmediğini herhalde en iyi OdaTV biliyordur. Şayet alâka gösterselerdi, tam tersi bir mantıkla bu yakınlığı da yine aynı mektuba hamletmeleri pekâlâ mümkündü, hatta bu cihet daha inandırıcı olabilirdi.

Burada maksat müzevirlik değilse, takdire şayan arşivciliklerini öne çıkarmak olabilir. Alatlı ile ilgili istifham oluşturmak olabilir. Ve nihayet güya Ertuğrul Alatlı’nın mektubu üzerinden Türkeş’i tezyif edici bir konuyu tedavüle sokmak olabilir.

Bu sebeple konu üzerinde bir miktar durmak gerekir.



OLAYLAR

27 Mayıs 1960 İhtilâlinden Beş Gün Sonra Gazete Başlıkları


Milliyet, 2 Haziran 1960.

Buzhanelerden Toplu Halde Cesetler Çıktı

Cesetlerden ekserisinin nümayişlerde öldürülen talebeler olduğu açıklandı. BBC Radyosu bir albayla yapılan konuşmayı yayınladı.

BBC Radyosunun bu sabah karşı saat 0.01 deki yayınında bildirdiğine göre, Ankara’da askerî bir sözcü, Ankara ve İstanbul’da ekserisi talebelere ait olmak üzere bazı cesetlerin toplu halde buz odalarında bulunduğunu söylemiştir.

Türk Ordusu Millî Birlik komitesi adına konuşan Albay, bu gençlerin polisler tarafından sabık hükûmet aleyhine nümayişler yaptıkları sırada öldürüldüklerini söylemiştir.


Her Gün, 2 Haziran 1960.

İstanbul Ankara’da Buzhanelerde Talebelere Ait Cesedler Bulundu
Londra radyosunun verdiği sabaha karşı verdiği müthiş haber
Cesetler toplu halde

Londra BBC radyosu bu sabaha karşı saat 1 de yaptığı yayında şu haberi vermiştir.

Ankarada askerî bir sözcü, Ankara ve İstanbulda ekserisi talebelere ait olmak üzere bazı cesetlerin toplu halde buz odalarında bulunduğunu söylemiştir.

Türk ordusu Millî Birlik komitesi adına konuşan albay, bu gençlerin polisler tarafından sabık hükûmet aleyhine nümayişler yaptıkları sırada öldürüldüklerini söylemiştir.


Dünya, 3 Haziran 1960.

İstanbul’da öldürülen öğrenci sayısı az değil

İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar dün saat 14 de bir basın toplantısı yapmıştır. Prof. Sıddık Sami Onar, kamyonlarla taşınan bir çok cesedin çeşitli mezarlıklara gömüldüğünü söyledi. Şehitlerin tespiti için, Radyo ve gazetelere ilân verilerek, çocuklarından haber alamayan ailelerin Üniversiteye müracaat etmeleri isteneceğini, kamyonlarla taşınan bir çok cesetlerin çeşitli mezarlıklara gömüldüğünü, fakat henüz bir netice elde edilmediğini belirtmiştir. “Ölenler hakkında ileri sürülen rakamlar mübalağalı değildir. Ölenler vardır ve bunların tesbitine çalışılmaktadır.” demiştir.


Tercüman, 3 Haziran 1960

Şehit Talebe Miktarı Kısa Zamanda Tesbit Edilecek

İstanbul Emniyet Müdürü Kurmay Yarbay Abdülvahit Erdoğan dün Emniyet Müdürlüğünde bir basın toplantısı yaparak izahat vermiştir.

“- 27 Mayıs’tan beri bir çok ihbarlar almaktayız. Bu arada bir hey’et teşkil ettik. Üniversite ve Talebe Birliğinden de temsilciler aldık. Her zaman temas halindeyiz.”

Bilahare Emniyet 2 nci Şube Müdürlüğüne tâyin edilen Kurmay Binbaşı izahat vermiş ve şunları söylemiştir:

“- Üniversitelilerin verdiği şehit miktarını en kısa zamanda meydana çıkaracağız. Üsküdar cihetinde 5 cesedin aynı mezara gömüldüğü ve toprakların taze olduğu ihbar edildi. Bunun gibi bir çok ihbarlar var. Hepsini tahkik ediyoruz.”


TEBLİĞ

3 Haziran 1960 tarihinde hazırlanan, 4 Haziran 1960 tarihli günlük gazetelerde yer alan ve 7 Temmuz 1960 tarih ve 10545 sayılı resmî gazetenin 1672. Sayfasında “O GÜNLERİN FEVKALÂDELİKLERİ DOLAYISİYLE RESMÎ GAZETE’YE GİRMİYEN YAYINLAR” başlığı altında sıra numarasız olarak yayınlanan;

MİLLÎ BİRLİK KOMİTESİNİN, ÖLEN VE KAYBOLAN GENÇLER HAKKINDA TEBLİĞİ

Millî Birlik Komitesi Başkanlığından tebliğ edilmiştir:

1- Kahraman ve fedakâr Üniversiteli gençlerimizin 28 Nisan 1960 dan 27 Mayıs 1960 tarihine kadar hürriyet uğrunda yaptıkları masum ve imanlı gösteriler sırasında bu asîl gençliğimize eski hükümetçe coplarla, kılıçlarla hücum ettirildiği, hiç müdafaa vasıtası olmayan gençlerin teşkil ettiği kitleler üzerine insafsızca ateş açıldığı kendilerinin ağır şekilde dövülüp yaralandığı ve bir çok gençlerin öldürüldüğü artık muhterem halkımızın malûmu olmuştur.

Hürriyet şehitlerimizin tespiti işine Silâhlı Kuvvetlerimizin idareyi ele aldığı andan itibaren ehemmiyetle devam edilmektedir.

Bu güne kadar yapılan inceleme ve araştırmalarda birçok ip uçları ele geçmiştir. Cinayetleri yapanların kendi suçlarını örtmek ve cesetleri yok etmek için akla hayale gelmiyecek canavarca da tedbirlere başvurdukları anlaşılmaktadır. Şehitlerin gizli yerlere gömüldükleri, ıssız yerlerdeki kuyulara atıldıkları, bir kısmının buz dolaplarına konulduğu ve bir kısmının da hayvan yemi yapılan makinalarda kıyılarak toz haline getirildiği hakkında korkunç haberler alınmaktadır. Aramalara dikkat ve hassasiyetle devam edilmektedir. Korkunç bir vahşetle işlenen bu cinayetler er veya geç mutlaka meydana çıkarılacak ve sayın umumî efkârın ıttılaına arzedilecektir. Cinayetlerin kısa zamanda meydana çıkarılması ve canilerin ele geçirilmesi için sayın talebe velilerinin ve sayın halkımızın resmî makamlara ve Üniversite Tahkik Heyetlerine yardımcı olmalarını rica ederiz.

2- Tesbit edilen Hürriyet Şehitlerimizin ebedî istirahatgâhlarına bir an evvel tevdi edilmeleri için Millî Birlik Komitesince şu hususlar kararlaştırılmıştır:

a) Son hâdiseler sırasında hürriyet uğrunda şehit düşen gençlerimizle 27 Mayısta Silâhlı Kuvvetlerimizin yaptığı inkılâp hareketinde şehit olan Kara Harp Okulu Öğrencisi Teğmen Ali İhsan Kalmaz 10 Haziran 1960 günü Ankara’da yapılacak büyük bir merasimle Anıt - Kabrin yanında tesis edilecek Hürriyet Şehitliğine gömüleceklerdir.

b) Askerî ve mülkî erkân ile üniversitelerin, askerî okulların, Vilâyet temsilcilerinin ve baroların ve diğer daire ve müessese temsilcilerinin katılacakları bu merasime ait program ayrıca ilân edilecektir.



4 HAZİRAN 1960 TARİHLİ GAZETELER

Akşam: Cesetler, yem makinalarında kıyılıp toz haline getirilmiş.

Dünya: Korkunç Vahşet. Eski iktidarın şehit öğrencileri yok etmek için makinalarla kıydırdığı bildiriliyor. Sabık G. Kurmay Başkanının, gençleri orduya kırdırmak için ne gayretler sarfettiği açıklandı.

Her Gün: Hürriyet şehitlerinin cesetleri Canavarca nasıl yok edilmiş? Ele geçen ipuçları ve yapılan ihbarlara göre bazı şehitlerimiz hayvan yemi makinelerinde toz haline getirilmiş, buz dolaplarında saklanmış.

Tercüman: Şehit cesetleri canavarca usullerle yok edilmiş. Bunlardan bir kısmı kuyulara atılmış; bir kısmı da makinalarda kıyılmış.

Ulus: Cinayetler mutlaka ortaya çıkacak. Canilerin ele geçirilmesi için halkımızın yardımı istendi

Vatan: Cesedler, canavarca tedbirlerle yok edilmiş. Bazı şehidlerin kuyulara atıldığı, hayvan yemi makinelerinde toz haline getirildiği, buz dolaplarında saklandığı söyleniyor.

Yeni Sabah: Talebelerin ölümüyle ilgili korkunç ihbarlar yapılıyor. Bir tebliğde “talebelerin gizlice gömüldüğüne, bir kısmının da kuyulara atıldığına dair muhtelif haberler alınmaktadır” deniliyor. Millî Birlik Komitesi tahsildeki çocukları kayıp olan annelerin ve babaların müracaatını istiyor.



Yeni Sabah, 4 Haziran 1960.

İzmir Askerî Valiliğinin Tebliği

İzmir Askerî Valiliğinden tebliğ edilmiştir: İzmir bölgesinde ikâmet etmekte olan ve İstanbul ile Ankara’da tahsilde bulunan çocuklarından haber alamayan ailelerin İzmir Askerî Valiliğine müracaat etmeleri tebliğ olunur.



Yeni Sabah, 5 Haziran 1960.

İtidalli Olmak Lâzım

On gündür teneffüs ettiğimiz saadet, emniyet ve ümit havasını bulandırabilecek her ihtimal üzerinde, hassasiyet ve heyecanla duracağız. Bütün bu milletin içten gelen tasvibine mazhar olmuş bu emsâlsiz teşebbüsü, her tehlikeden gözümüz gibi sakınmaya, insanlık haklarımız ve hürriyetlerimiz için mücadele ettiğimiz günlerin heyecaniyle, azimli ve kararlıyız. Mefkûre sahibi, tok gözlü ve asîl insanların eseri olan bugünlerin kıymetini bilmek, her Türk için hem hak, hem vazifedir.

Önce rivayetlerden ve asılsız haberlerden şikâyet ettik. Sonra peşin hükümlerden dâvacı olduk. Bugün de bir üçüncü nokta üzerinde durmak istiyoruz.

Evimizin hayli kirletildiği muhakkaktır. Yapılacak temizliğin tarafsız ve âdil olacağına inancımız, imanımız tamdır. Bu maksatla bazı ihbarlardan faydalanmak ise zarurîdir. Ancak, memleketin halini vukuf ile gören, şevk ve heyecanla istikbaline çevrilmiş olan nazarları, bir an için, bu ihbarlar ve bilhassa muhbirler üzerinde tutulmasını rica ediyoruz.

“Şehit talebelerin kıyma makinelerinden geçirilerek, hayvan yemi haline getirilişine” benzer ihbarların katî delilleri elde edilmeden evvel, kaatil kurşunların kurbanı olan yavrularımıza dair rakamların isim ve adresleri emniyetle tesbit edilmeden önce neşrinde, her hangi bir fayda görmüyoruz. Bu gibi haberler ve tebliğler, sadece geçmişi lekeli, niyeti şüpheli ve yardım teklifleri dahi tehlikeli olan bir kısım muhbirlerin işine yarıyabilir.

Yoksa büyük inkılâp hareketimizin ne aceleye, ne de mübalâğaya ihtiyacı vardır.



BASIN YAYIN GENEL MÜDÜRÜ ERTUĞRUL ALATLI’NIN BASIN TOPLANTISI
5 Haziran 1960 Tarihli Gazeteler

Basın – Yayın ve Turizm Umum Müdürü Ertuğrul Alatlı, yerli ve yabancı basın mensuplarının iştirak ettiği bir basın toplantısı yaparak gazetecilerin muhtelif suallerini cevaplandırmıştır. Sorulan sualleri ve Albay Ertuğrul Alatlı’nın verdiği cevapları aşağıda veriyoruz:

Soru: Cesetler hakkında kat’i bir malûmata sahip misiniz?
Cevap: Bu hususta kat’î bir malûmatımız yok. Bir kaç komite bu hususta çalışmaktadır. Neticeden emin olduğumuz zaman her şeyi basına aksettireceğiz.

Soru: Bu hususta geniş bir malûmata sahip misiniz?
Cevap: Bize sadece haberler gelmiştir. Resmî bir rapor beklemekteyiz.

Soru: Araştırmalar esnasında hiç bir cesed görülmüş müdür?
Cevap: Bu hususta kat’î bir şey söyliyemiyeceğim.

Soru: Çocuklarını görmeyen aileler mevcut mudur?
Cevap: Kat’î bir malûmat mevcut değildir. Komitelerin raporlarını beklemekteyiz.

Soru: Cesetlerle ilgili olarak oldukça vahim iddialar ileri sürülmüş bulunuyor. Fikriniz nedir?
Cevap: Bu hususta pek çok şayialar etrafta dolaşmaktadır. Bizim gizli tutmak istediğimiz hiç bir şey mevcut değildir. Alınan haberleri olduğu gibi halkın nazarı dikkatine arzetmek maksadını güdüyoruz.

Soru: Komitenin cesetlerle ilgili olarak bu tebliği yayınlamasındaki maksat nedir?
Cevap: Bu hususta daha fazla malûmat verecek değilim. Daha evvel de bildirdiğim gibi halkın arasında bir çok şayialar dolaşmaktadır. Bu sebeple bir tebliğ yayınlamak zarureti hâsıl oldu. Fakat evvelâ Komitenin çalışmalarını hitama erdirmesini müteakip bunu açıklıyabileceğim.

Soru: Elinizde bir ipucu mevcut mudur?
Cevap: Bu mesele ile tahkikat komisyonları meşgul olmaktadır.

Soru: Topkapı’da 5 ceset çıkarılmış, bu hususta malûmat verebilir misiniz?
Cevap: Resmî bir tebliğ yapamayız. Çünkü şimdiye kadar gayri resmî olarak bize bazı haberler ulaşmış bulunmaktadır.


5 HAZİRAN 1960

Vatan, 5 Haziran 1960.

İstanbul Üniversitesi, 28 Nisanda Üniversite bahçesinde ve Beyazıt meydanında vukubulan olaylarda şehit düşen ve yaralanan öğrenciler hakkında bilgi toplamak üzere harekete geçmiştir. Bu iş için kurulan bir komite çalışmalarına başlamış ve dün bir bildiri yayınlamıştır. Bildiride şöyle denmektedir:

1- İstanbul Üniversitesinde öğrenci olan çocukları hakkında malûmat alamayan veya çocuklarının şehit olduğunu öğrenen velilerin, evlâtlarının hangi fakültenin öğrencisi olduğunu, fakülte numarasını, ad ve soyadlarını, biliniyorsa nereye gömüldüklerini şimdiye kadar bu mevzuda nerelerden ne gibi haberler aldıklarını,

2- Yaralanan öğrencilerin de yaralarının nev’i bugünkü durumu, ne kadar zamanda iyi olduğu veya olacağı, yaranın bir sakatlık veya kusur bırakıp bırakmayacağı hakkında aldıkları veya alacakları sağlık raporlarını rektörlüğe göndermeleri, fakültesi ve numarasını, ad ve soyadını, ikametgâh adreslerini bildirmeleri,

3- Hâdiseler hakkında tahkikat yapmak üzere üniversite tıp, hukuk ve iktisat fakülteleri dekanlarından bir komisyon oluşturulmuştur.

Şahit olarak ifade vereceklerin komisyona başvurmaları rica edilmektedir.



Akşam, 5 Haziran 1960.

Korkunç cinayetler aydınlanıyor: Bir çukura gömülen 3 ceset bulundu

Silivrikapı mezarlığındaki çukurdan çıkarılan cesetlerden ikisi genç erkek, biri de genç bir kıza ait. Erkeklerin atlet ve kilotlariyle, kızın da gömleğiyle gömüldüğü tesbit edildi.. cesetler morga kaldırılarak otopsi yapıldı. Üç gencin maskları alındı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü İkinci Şube Müdürlüğü tarafından dün açıklandığına göre, Silivrikapı mezarlığından üç ceset çıkarılmış ve morga kaldırılmıştır. Bu mezarlara yakın bir duvar kenarında, pansuman pamuklarının mevcudiyeti nazarı dikkati çekmiştir.

27-28 Nisan nümayişlerinde, Beyazıt Meydanında şehit düşen ve cesetleri gizlice yok edilen hürriyet kahramanlarının meçhul mezarlarını arayıp bulmak için, hâlen Millî Birlik Komitesi İstanbul Merkezi, Merkez Komutanlığında bir heyet, Emniyet Müdürlüğünde bir heyet üç koldan çalışmaktadır.

Bu konuda görüştüğümüz İstanbul Emniyet Müdürü Kurmay Yarbay Abdülvahit Erdoğan, “Çok kıymetli vesikalar ve ipuçları elde etmiş bulunuyoruz. Tahkikat süratle ilerlemekte ve derinleştirilmektedir. Önümüzdeki günlerde, durum bütün açıklığiyle basın vasitasiyle umumî efkâra arzedilecektir.” demiştir.

Üst Üste Üç Ceset Bulundu

Silivrikapı mezarlığında dün sabaha karşı 2,5 metre uzunluğundaki bir çukurda, üst üste üç ceset bulunmuştur. İki genç erkekle bir genç kıza ait olan cesetler, Morga kaldırılmış ve otopsi yapılmıştır. Gençlerin atletli ve kilotlu olduğu, ayaklarında çorapların bulunduğu, genç kızın ise gömleğiyle gömüldüğü tesbit edilmiştir. Nasıl öldükleri, nasıl gömüldükleri bilinmeyen üç gencin vücudlarında kan lekeleri görülmüştür. Mezar tahta ile kapatılmış, üzerine toprak atılmıştır. Bu üç gencin “Kuru” namiyle anılan bir Kıptî tarafından, bir gece sabaha karşı mezarlığa getirildiği öğrenilmiştir. Cesetler, bir aylık kadardır.

Maskları Alındı

Hüviyet tesbitine yardım olmak üzere üç gencin yüzlerinin maskı alınmıştır. Bu konudaki araştırmalar gizli yapılmakta ve Millî Birlik Komitesine mensup subaylar incelemelere nezaret etmektedirler. Kıptî Kuru’nun daha sekiz kişiyi aynı şekilde gömdüğü ileri sürülmüşse de, bu husus ilgililerce henüz teyit edilmemiştir. Şehitlerin naaşlarının bayram sonuna kadar tesbit edilmesi beklenmektedir.



Dünya, 5 Haziran 1960

Silivrikapı’dan dün Adlî Tıbba üç ceset getirildi. Millî Eğitim Bakanı, İstanbul’da 11 kişinin öldüğü hakkında ittifak mevcuttur, dedi.

28 Nisan günü başlayan hürriyet mücadelesinde şehit düşen Üniversiteli gençlerin cesetlerinin aranmasına Millî Birlik Komitesinin vazifelendirdiği bir komisyonca devam edilmektedir.

Komisyon bu konuda kendilerine yapılan bütün ihbarlar üzerinde durmakta ve işe en kuvvetli ihtimaller üzerinden girişmektedir. Bu cümleden olarak iki gün önce Silivrikapı mezarlığı hakkında yapılan ve bunun için kuvvetli deliller elde eden komisyon çalışmalarını bu mezarlık üzerine teksif etmiş ve gece geç vakitlere kadar süren hummalı çalışmalar sonucunda, ikisi kızı biri de erkek olmak üzere üç ceset, mezarcıların göstermiş oldukları çukurlardan çıkarılarak orada bulunan bir ambulans vasıtası ile Adlî Tıbba sevkedilmiştir.


Ulus, 5 Haziran 1960.

Silivrikapı’da 3 ceset bulundu

28 Nisan günü başlayan Hürriyet mücadelesinde şehit düşen üniversiteli öğrencilerin cesetlerini tesbit ile görevli komisyon kendilerine yapılan kuvvetli ihbarlar sonunda dün Silivri Kapı Mezarlığında üç cesed elde etmişlerdir.

Millî Birlik Komitesince teşekkül ettirilen komisyon iki gün önce kendilerine yapılan ihbarlar neticesinde Silivri Kapı Mezarlığına gitmişler ve burada mezarcıların gösterdikleri mezarları tesbit etmişlerdir. Bu arada mezarlık arasındaki yol ile cadde arasındaki irtibat bir binbaşının kumanda ettiği takım ile kesilmiştir. Daha sonra gelen bir istihkam takımı da tesbit edilen mezarları açmaya başlamıştır.

Gece geç vakitlere kadar devam eden çalışmalar sonunda açılan çeşitli mezarlardan kefene sarılmış vaziyette ikisi kız ve biri de erkek olmak üzere üç cesed çıkartılmış ve bir imdadı sıhhi arabasına konularak adlî tıbba sevkedilmiştir. Ayrıca komisyonda üye olan ve o günkü çalışmalara bilfiil iştirâk eden bir Tıp Fakültesi Doçenti bu çalışmaların çok sağlam delillere dayandığını, çıkarılan bu cesedlerin olay gecesi sabaha karşı esrarengiz şekilde gömülmüş olduğunu ve bunun mezarlık bekçileri tarafından da teyid edildiğini ifade etmiştir.


Vatan, 5 Haziran 1960.

Dün Mezardan Çıkarılan Cesetler

Yapılan ihbarlar üzerine cesetlerin aranmasına aralıksız olarak devam edilmektedir. Evvelki gece kordon altına alınan Merkezefendi ve Silivrikapı mezarlığından biri genç kız olmak üzere 2 cesed çıkarılmıştır. Morgda otopsileri yapılan cesetlerde yara izine tesadüf edilmemiştir.

Mezarlıklar dün de aranmışsa da başka ceset bulunamamıştır. İkisi erkek, biri kadın olan ve ihbar üzerine mezardan çıkarılan cesetlerin kimlikleri tesbit edilememiştir. Halen bu cesetlerin kimlere ait olduğu araştırılmaktadır.

Başka bir iddiaya göre de aynı mezarlık bekçisinin şapkasından, üniversite olayları sırasında öldürülen ve gizlice gömülen gençlere ait bir liste bulunmuştur. Bu liste incelenmektedir.



MİLLÎ EĞİTİM BAKANININ BASIN TOPLANTISI

Millî Eğitim Bakanı Fehmi Yavuz, bu sabah yaptığı basın toplantısında, Türk basınının özellikle son 5 yıllık demokrasi ve hürriyet mücadelesini övmüş gazetecilerin sorularına cevap vermiştir.

Soru: Ankara ve İstanbul Üniversitelerinden kaybolan veya ölen öğrenciler tesbit ettirilmiş midir?
Cevap: Ankara Üniversitesinden ölen veya kaybolan öğrenci olmadığını biliyoruz. Bununla beraber 6 Haziran’da imtihanlar başladıktan sonra bu husus tamamen aydınlanacaktır. İstanbul’da 11 kişinin öldüğü hakkındaki söylenti üzerine aşağı yukarı bir ittifak mevcuttur. Ancak bu rakam gayri resmî bilgiye dayanmaktadır. Ankara’da yaralanan öğrenciler olmuştur. Fakat ağır yaralı yoktur. Sadece bir öğrenci ağzından kurşunla yaralanmıştır. Kurşun bu öğrencinin iki dişini kırmış ve saplanıp kalmıştır. Ameliyatla, öğrenci kurtarılmış, kurşun çıkartılmıştır.

Kurşun Yaraları

Soru: Dekanı bulunduğunuz Siyasal Bilgiler Fakültesine atılan kurşunların izlerini kapatmamışsınız. Bu izlerin yok edilmesi için sabık Başbakan tarafından tehdit olunduğunuz doğru mudur?
Cevap: Evet doğrudur. 19 Mayıs gecesi gece yarısına doğru bir telefonla yatağımdan kalktım. Telefonda karşıma çıkan Hakkı isminde bir şahıs Başvekâlet Hususî Kalem Müdürlüğünden telefon ettiğini ve Başvekil Adnan Menderes’in benimle görüşmek istediğini söyledi ve ev telefonunun numarasını bana bildirdi. Ben de bana verilen numarayı çevirdim. Menderes İzmir’den gelmişti. Telefona kendisi çıktı:

- Ben Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Profesör Fehmi Yavuz, hoş geldiniz, dedim. O da kendisini tanıttıktan sonra şöyle devam etti:
- Nümayişler sırasında Fakültenin duvarlarında ve pencerelerinde atılan kurşunlar neticesinde açılan ve dökülen yerleri tâmir ettirmek istemediğinizi söylediler. Bu doğru mu?
- Evet, onları olduğu gibi muhafaza edeceğiz.
- Neden tâmir ettirmek istemiyorsunuz?
- Evvelâ tahkikat yaptıracağım.
- Bu hareketleri Mülkiye için bir şeref mi zannediyorsunuz?
- Evet, şeref sayıyorum.
- Bu bir şeref değil, yüz karasıdır. Yüz karası.. dedi ve bu cümleyi birkaç defa tekrarladı.
- Hükmü tarih verecektir, dedim. Güle güle diyerek telefonu kapadı.



BOŞA ÇIKAN ÇABALARIN İTİRAFI

11 Temmuz 1960 tarih ve 10548 sayılı Resmi Gazete

Millî Birlik Komitesinin şehitlerle alâkalı tebliği

1- 10 Haziran 1960 günü, Anıt – Kabir’deki Hürriyet Şehitliğinde ebedi istirahata tevdi edilecek hürriyet şehitleri şunlardır:
Orman Fakültesi talebelerinden Mehmet oğlu 1930 doğumlu Malatyalı Turan Emeksiz.
İstanbul Lisesi talebelerinden Abdulkerim oğlu 1943 doğumlu nedim Küçükpolat.
Harp Okulunda Topçu Teğmen Osman oğlu 1938 doğumlu Ispartalı Ali İhsan Kalmaz. (1952 – 2)

2- 28 Nisan ile 27 Mayıs tarihleri arasında milletçe girişilen hürriyet mücadelesinde İstanbul ve Ankara’da şehit edildikleri inanılır kaynaklardan ihbar edilen diğer öğrencilerimiz hakkında tahkikat devam etmektedir.

3- Üniversitelerin tatilde olmaları ile cinayetler mesullerinin almış oldukları tedbirler ve araştırmaların bir ay kadar bir zaman geçtikten sonra başlamış olması diğer cesetlerin bulunmasını güçleştirmektedir.

Sayın halkımızın ve idarecilerin bu husustaki bilgilerini resmî makamlara ulaştırmaları rica olunur.



TÜRKEŞ – ŞAHİNLERİN DANSI

1994 yılında Sabah gazetesinde Hulusi Turgut, Alparslan Türkeş’in anılarını yayınlar. Daha sonra “Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı” adıyla kitaplaştırır.

İHTİLÂLCİLER, ET – BALIK’TA İNSAN KIYMASI ARATTIRIYOR!

27 Mayıs ihtilâlinin üzerinden henüz 15 [1 hafta] geçmişti ki, Ankara Radyosu, Millî Birlik Komitesi’nin çok önemli bir bildirisi ile halkı dehşete düşürüyordu. Bildiri özetle şöyleydi:

“Demokrat Parti iktidarı döneminde pekçok gencin öldürülüp cesetlerinden, Et – Balık Kurumu tesislerinde kıyma yapıldığı ihbarları gelmiştir. Bu konudaki araştırma titizlikle yürütülmektedir.

Millî Birlik Komitesi’nin bildirisi, Komite üyesi iki yüzbaşı tarafından Radyoevine götürülüp, okunmak üzere nöbetçi spikere veriliyordu. Ancak, sözkonusu bildiri Komite’de görüşülmemiş, sadece üyelerden bir kısmı oturup aralarında kaleme almışlardır.

Bildiri radyoda yayınlanmış, yurdun dört bir yanında insanlar dehşete kapılmıştı. Aslında bu konudaki haberler ihtilâlden önce de fısıltı gazeteleri ile kulaklara üfleniyor, öldürülen gençlerden kiminin Konya yoluna gömüldüğü, kiminin de Et – Balık’ta kıyma haline getirildiği söyleniyordu.

Böyle bir dedikodu, Millî Birlik Komitesi’ni harekete geçiriyor, bildiri yayınlatıyor, ardından da Et – Balık Kurumu’nun Ankara tesislerinde arama yapılmasına yol açıyordu.

İKİ ALBAYIN İŞİ

Şimdi o günlere dönelim ve Başbakanlık Müsteşarı Alparslan Türkeş’i dinleyelim:

“Milli Birlik Komitesi’nin ilk çalışma dönemiydi. İlk haftalardı yani. Sıcağı sıcağına. Komite içinde henüz tasfiye de yapılmamıştı.

Kurmay Albay Ertuğrul Alatlı, benim Başbakanlık Müsteşarı olmak üzerine, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne getirildi.

İşte o günlerde Kurmay Albay Alatlı, Kurmay Albay Mithat Ceylan’la birlikte bir bildiri kaleme alıyorlar. Bildiride, gençlerin kıyma makinalarında kıyıldıkları, kıymaların daha sonra tavuk yemi haline getirildiği anlaşılıyor.

Biz, işlerle o kadar meşgulüz ki, radyo haberlerini takip edemiyoruz. Bu haberden de bilgimiz yok.

Ya haberin yayınlandığı gün ya da ertesi gün İngiltere Büyükelçisi, Cemal Gürsel Paşa’yı ziyarete geldi. Görüşmenin ortasında beni de çağırdılar. Büyükelçi, Gürsel’e bir şeyler söylemiş. Cemal Paşa da anlattıklarından hiç haberi olmadığını açıklamış.

Bu, bir radyo bildirisi imiş. Paşa, bana sordu. Ben de haberim yok, dedim. Ve mahcup oldum…”

İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi, Gürsel’i ziyaretinde şunları söylüyordu:

“27 Mayıs harekâtı ile memleketinize güzel şeyler yaptınız. Müdahalede bulunarak, memlekette gerginliği giderdiniz, yatıştırdınız.

İlk günlerde, basın suçundan tutuklu bulunanları serbest bırakıp özgürlüklerine kavuşturdunuz.

Başka ülkelerdeki darbeler ve ihtilâllerde binlerce tutuklamalar olur. Herkes hapishanelere tıkılır. Ama sizin hareketinizde, bunun aksine bir gelişme gördük. Tutuklanmış olan bir çok kimse, hürriyetine kavuşturuldu. Bunlar, güzel şeyler.

Yalnız, radyo yayınınızda, öldürülen gençlerin Et Balık Kurumu’na sevkedilip, kıyma makinalarında kıyılıp, hayvan yemi haline getirildiği anlatılıyor.

Herhalde bunlar doğru değil. Bunlara inanmak da mümkün görülmüyor. Ama doğru olsa bile, bu gibi şeyleri yayınlamanız, Türk milleti hakkında yanlış düşünceler doğmasına yol açar.

Amma gaddar ve barbar insanlarmış, der kamuoyu. Bunlardan, fayda ummayacağınızı tahmin ederim…”

İhtilâl Lideri Gürsel, karşısındaki Büyükelçinin bu şekilde konuşması üzerine derhal Müsteşarı Türkeş’i çağırıyordu. Şimdi, o diyaloğu izleyelim:

- Türkeş, bakın Sefir Bey ne diyor!
- Emrediniz Komutanım.
- Sefir Bey, radyodaki bir bildiriyi haber veriyor.
- Acaba ne zaman yayınlanmış komutanım?
- Dün.
- (Türkeş, mahcup bir tavır içinde) Hemen araştırayım efendim. Size malûmat veririm.

BİLDİRİNİN CEZASI

Bildiri, radyoda yayınlandıktan hemen sonra Genelkurmay Muhafız Taburu harekete geçiyor, Et ve Balık Kurumu’nun Ankara’daki tesislerini kuşatıyordu.

İçeride çok ciddi bir arama başlatılıyor, dışarıda tank ve tüfekler, kuş uçurtulmuyordu.

Olayın devamını yine Türkeş anlatıyor:

“Cemal Paşa’nın yanından ayrıldıktan sonra olayı hemen araştırdım. Bildiriyi, Ertuğrul Alatlı ile Mithat Ceylan’ın yazdıklarını tesbit ettim. Niçin böyle bir bildiri yazdılar, kimin tesiri altında kaldılar, bilemiyorum. Konuyu, Millî Birlik Komitesi’ne götürdüm. Oradaki arkadaşların büyük çoğunluğu, bundan üzüntü duydular.

Bu olay üzerine Ertuğrul Alatlı’yı görevden aldık. Ardından sıra, Millî Birlik Komitesi’nin son şeklini vermeğe gelmişti. Bu sırada Alatlı ve Ceylan’ı Komite’den çıkardık.

KOMİTE’YE GİRME YARIŞI

27 Mayıs İhtilâli’nin üzerinden 15 gün geçmiş olmasına rağmen Türk insanı, kendisine hükmeden yeni yöneticilerini tanımıyor, bilmiyordu. İlk günlerde duyulan iki isim, Orgeneral Gürsel ve Albay Türkeş kamuoyunu meşgul ediyordu.

Ancak, tüm bildirilerin altındaki “Millî Birlik Komitesi” imzası, herkesi merakta bırakıyor, “Bu Komitede acaba kimler var? sorusunu da beraberinde getiriyordu.

Aslında, Komite toplantılarına katılan üyeler, isimlerinin bir an önce ilân edilmesini istiyorlardı. Çünkü bu istek, herhangi bir nedenle, Komite üyeliğinden uzaklaştırılma endişesinden geliyordu.

Millî Birlik Komitesi’nin oluşmasını Albay Türkeş şöyle anlatıyordu:

“Komite, daha ilk günden oluşmuştu. Toplantıya katılanların sayısı elliyi buluyordu. 38 rakamında karar kıldık. Bu seçimi Madanoğlu ve Sezai O’kan’la birlikte yürütüyorduk.

Bana kalsa Komite’yi 15 - 20 kişiye indirecektim. Fakat, Kurul buna razı olmuyordu. Tesbit tamamlandı. Komite dışında kalanlar, kıt’alarına gönderildi.

Toplantılarda ara sıra bulunanlardan birisi de, sonradan 38’lere dahil olan İrfan Solmazer’di. Kendisi, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü yapan Rifat Baykal’ın yanına yardımcı olarak verilmişti.

KOMİTE İÇİN BÜYÜK PAZARLIK

İhtilâlin en zor tarafı, Komite’nin oluşması şeklinde ortaya çıktı. Yüksek Yönetim Kurulu adını verdiğimiz kurucular 10 - 12 kişiden ibaretti.

29 Mayıs 1960 Pazar günü Bakanlar Kurulu toplantı salonunda, Komite için sadece 18 kişinin ismini belirledik. Hatta bu liste, ismi olan üyeler tarafından da imzalandı. Fakat bir gün sonra liste 24’e ulaştı.

İş bununla da kalmadı, arkadaşlarını ziyarete gelen her subay, Komite’ye yerleşmenin çarelerini aradı. Bir de baktık ki; sayımız 45’e ulaşmış.

Gerçek kurucular, biribirleri ile rekabet halindeydiler. Bu yüzden, hizip halindeki Komite üyeleri, kendilerine dışarıdan destek aramaya, adamlarını da içimize sokmaya kalkıştılar.

O tarihte yurt dışında bulunan Sadi Kocaş, Dündar Seyhan, Talât Aydemir ve Halim Menteş’i Komite üyeliğine teklif ettim. Benim bu önerimi Orhan Kabibay da destekliyordu.

Komite’ye sonradan gelenler bizim bu teklifimizi hiç beğenmediler. Oysa, bu dört isim, yıllar önce kurulan Gizli Örgüt’ün ilk elemanları olarak çalışmışlardı.

İhtilâlin ilk günlerinde, Kurmay Albay Abbas Yurdakul, Komite toplantı salonuna girip, Menderes’i havaalanından Harp Okulu’na kendisinin getirdiğini ifade ediyor ve adeta bu işin karşılığını istiyordu. Albay Yurdakul daha sonra bir sandalye çekip, Komite üyeleri arasına oturdu.

Toplantı başlarken, üye olmayanların salonu terketmesi isteniyor, Albay Yurdakul ise, kılını dahi kıpırdatmıyor, ikazlarımız karşısında hâlâ Menderes’i getirdiğinden bahsediyordu.

GÜRSEL’İN DURUMU

27 Mayıs’tan önce Gürsel’den hemen hemen hiçbir yardım ve destek görmedik. Tek yardımı, gizli örgütümüzü ele vermemekti.

Zaman zaman kilit noktalara tayinler konusunda ricalarımız olmuş, bu isteklerimizi hep kulak arkası etmişti.

3 Mayıs’ta bizi yüzüstü bırakıp, İzmir’e gitmesi de, bu işe ne derece sarıldığının bir göstergesi oluyordu. Buna rağmen, Orgeneral ihtiyacından, kendisini başımıza getirdik.

Bazı arkadaşlarımız 27 Mayıs’ı takip eden günlerde evlerine gizlenmek ihtiyacı duydular. Daha sonra ise, Komite üyesi olarak ortaya çıktılar. Bunların başında Vehbi Ersü ve Refet Aksoyoğlu geliyordu.

Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Kâmil Karavelioğlu ve Şükran Özkaya gibi üyeler ise İstanbul’da bulunduklarından, esas harekâtı planlayan hiçbir karar toplantısına katılmadılar.

Aslına ben, tüm bu nedenlerden dolayı Komite’nin açıklanmasını istemedim. Gizli bir hüviyet içinde bir süre daha çalışmasında yarar gördüm. Bu konuda Cemal Paşa ile de mutabık kaldık.

Haksız yere Komite’ye girmiş olanları zaman içerisinde tasfiye edeceğimiz düşüncesindeydim. Ancak, arkadaşların hepsi, isimlerin hemen açıklanmasında direttiler.

Artık, Komite’ye son şekli verilmek üzereydi. Öncelikle Kurmay Albay Mithat Ceylan, Ertuğrul Alatlı, Necati Kumruoğlu ve Cevat Kırca liste dışı kaldılar.

Mithat Ceylan’ın, 27 Mayıs’ı izleyen günlerde sık sık İnönü’nün evine gidip, Komite çalışmalarını ona bildirdiği haberi geldi. İrfan Solmazer bu olayı tanıklarıyla açıkladı. Tabiî bu arada Kıyma Makinası Bildirisi gündeme geldi. Ortalığı bir anda karıştıran bu bildiriyi Mithat Ceylan, Ertuğrul Alatlı ile birlikte hazırlamıştı.

Alatlı aramıza, Sami Küçük tarafından dahil edilmişti. O da Mithat Ceylan gibi CHP yöneticileri ile temas halindeydi.

Listeden çıkarılan Necati Kumruoğlu ile Cevat Kırca ise, kendileri Komite çalışmalarından hoşlanmadıkları için başka görevlere atanmalarını istediler.”

Millî Birlik Komitesi 17 Gün Sonra Açıklandı

27 Mayıs 1960 günü ülke yönetimini ele geçiren 38 subay, aynı gün saat 12.05’te ilk toplantısını yaptı. Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Askerî Şûra Salonu’nda toplanan MBK, önce yeni anayasa ön projesini hazırlayacak komisyonu kurdu. MBK, bir gün sonra da yeni Bakanlar Kurulu üyelerini belirleyip, ilân etmişti.

MBK üyeleri ilk günlerde tesbit edilemedi. Ancak, Anayasa Ön Projesi’ni kimin imzalayacağı sorunu ortaya çıkınca, MBK üyelerinin önce milletvekili gibi yemin etmeleri, ardından da kanun yapmaya başlamaları kararlaştırıldı.

Bu zorunluluk üzerine, merak konusu 38 kişilik MBK üyelerinin kimlikleri ihtilâlden 17 gün sonra, 12 Haziran 1960 tarihinde açıkladı.



NUMAN ESİN – DEVRİM VE DEMOKRASİ BİR 27 MAYISÇININ ANILARI

Ankara’ya vardığımızda ne Türkeş’i bulabildik ne de Cemal Gürsel’i. Komiteden diğer arkadaşları da göremedik. Beklerken, o tarihe kadar tanımadığım, Ertuğrul Alatlı adında bir kurmay albayla karşılaştık. O da komitedenmiş. Tanımadığımız için adamı biraz garipsedik. Sami Küçük’ten övgüyle söz ediyor, Türkeş hakkında, “Başbakanlık Müsteşarlığı’na oturdu, oraya ele geçirdi” şeklinde konuşuyordu. İlk anda, komite içinde ciddi bir ayrılık olduğu izlenimini uyandıran birtakım haberler verdi bize. Bu durum canımızı sıktı. “Bu adam olumsuz biri herhalde” dedik. Biraz da Türkeş aleyhinde konuşmasından ötürü kendisine kızdık. Bir saat sonra, Muzaffer Özdağ da geldi. “Durum felaket” dedi, “Kesin bir otorite buhranı var. Cemal Paşa iyi niyetli bir adam, ama ne yapacağını bilmiyor. Türkeş, Başbakanlık Müsteşarlığı’na oturdu. Fakat hiçbir egemenliği yok. Diğer ihtilalci arkadaşların hepsinden ayrı ses çıkıyor.”

Bir iki gün içerisinde komite yerli yerine oturdu. Komitede görevli olan olmayan, ihtilâlden önce çalışmış çalışmamış bir takım adamlar gelmiş oturmuştu, “Kalk git” diyen de yoktu. Arkadaşlar herkesi tanımadığı için birbirine soruyordu. Bu dağınıklığı gidermek için öneri getirildi. Denildi ki, “Komite üyelerinin yeniden seçilmesi lazım”. Komitenin içinden dokuz kişilik bir merkez kurulu seçildi ve bu kurulun komite üyelerini saptaması istendi. Bu kurula İrfan Solmazer’in teklifiyle genç subayların temsilcisi olarak beni de aldılar. Kurulda Ekrem Acuner, Alparslan Türkeş, Sezai Okan, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay, Sami Küçük, Ahmet Yıldız ve ben vardım.

Komite toplantılarında kırk iki kişi vardı. Biz dört kişiyi seçmedik. Örneğin Ertuğrul Alatlı, komite sözcüsü gibi kalktı, demeç verdi. Güya Demokrat Partili yöneticiler, Et ve Balık Kurumu kıyma makineleriyle öldürdükleri gençleri kıymışlar gibi, deli saçması sözler söyledi. İhtilalin o yüksek tansiyonu içerisinde insanlar bunları gerçek sanıyor. Alatlı ve onun gibi üç kişiyi de dışarıda bırakarak listeyi Cemal Gürsel’e götürdük. Cemal Gürsel otuz sekiz kişi olsun dedi ve sonunda komite oluştu.



AHMET ER – HÂTIRALARIM VE HAYATIM

Başbakanlıktaki çalışmalarımız sırasında, bir gün Komite tarafından bir bildiri yayınlanması teklifi geldi ve kabul edildi. Bu bildiriyi hazırlamak için iki kişi seçildi. Bunlardan bir Kur. Al. Mithat Ceylan diğeri de Yzb. Ahmet Er olarak bendim. Her ikimiz Başbakanlıktaki iki ayrı odaya çekildik. Ayrı ayrı olarak bildirileri hazırladık ve toplantı salonuna döndük. Komite bildirileri dinleyecek ve karar verecekti.

Önce benim hazırladığım bildiriyi dinlediler. Bildiri Türk milletini birliğe, beraberliğe, kardeşliğe dâvet eder nitelikteydi. Bu bildiri, bir İhtilâl Komitesi bildirisi olamaz diye reddedildi. Kurmay Albay Mithat Ceylan’ın hazırladığı metin okundu. Alkışlarla kabul edildi. Bu metinde hatırlayabildiğim kadarıyla, “Düşükler gençlerimizin kollarını, bacaklarını, beyinlerini kıyma makinalarında kıymışlardır” gibi son derece gerçek dışı, aslı astarı olmayan, halk arasındaki fitneye malzeme olan ifadeler vardı.

Komiteye bir üsteğmen çağrıldı, bunu derhal radyo evine götürmesi emredildi. Bu bildiriyi Radyoevi Müdürü Bnb. Nusret’in soyadını hatırlayamadım, bizzat okuması üsteğmene tembih edildi. Komiteye bir radyo getirtildi. Okunan tebliğ tâkip edildi, bir kere daha alkışlandı. Tabii bizim grubumuz bunu tasvip etmiyordu, kabulü için de oy vermemişti.

Aynı gün komite çalışmaları devam ederken Cumhurbaşkanı Gürsel ansızın komiteye çıktı geldi. Hepimiz ayağa kalktık. Ayakta bizleri selamladı. Sinirliydi sordu:

“O bildiriyi kim hazırladı?”

MBK üyelerinden biri olan Yarb. Sezai Okan cevap verdi:

“Bu bildiriyi MBK hazırlamıştır Paşam.”

Bu cevap bir bakıma gerçeği yansıtmıyordu. Çünkü bu bildiriyi kabullenmeyen MBK üyeleri de vardı. Ki onlar, daha evvel bahsettiğimiz bizim grubumuzdu. Cumhurbaşkanı Gürsel gayet üzgün şekilde sözlerine devam etti:

“Bu bildiri ile hem kendinizi, hem beni hem de Devlet ve Milleti rezil ettiniz. Az önce İngiliz Sefiri telefon etti; ‘Türk Milleti bu derece merhametini kaybetmiş olamaz.’ dedi.”

Cumhurbaşkanı Gürsel’in yanında Başbakanlık Müsteşarı Alb. Türkeş de vardı. Bu olayla ilgili daha geniş bilgiye Türkeş’in sahip olduğunu zannederim. Bu olay komiteye büyük bir ders olmuştu.



ORHAN ERKANLI – ANILAR… SORUNLAR… SORUMLULAR…

KIYMA MAKİNASI HİKÂYESİ

Yanlışlıkla yayınlanan bir radyo bildirisi, 27 Mayıs’ın halk nazarındaki itibarını ve güvenini sarsmıştır. İhtilâle karşı olanlar bu fırsatı kaçırmadılar ve yıllarca yazdılar, söylediler…

İhbar furyasının bütün hızıyla devam ettiği günlerde iki önemli görülen ihbar tahkik mevzuu yapıldı. Bunlarda birisi; talebelerin öldürülerek Konya yolunda çukurlara gömüldüklerine dair, diğeri yine talebelerin cesetlerinin Et ve Balık Kurumu’ndaki kıyma makinalarından geçirildiğine ait idi. Normal bir zamanda deli saçması telâkki edilerek üzerinde hiç durulmaması gereken bu ihbarlar nedense ihtilâl ortamında vazifelileri meşgul etmiş ve doğrusu her şeyin kendisine bağlandığı komiteyi de gülünç duruma düşürmüştür.

Henüz komite resmen açıklanmamıştı, bir sürü insan komite üyesi sıfatıyla kendi kendine icraat yapıyordu. Bunlardan birisi, Et ve Balık Kurumu meselesini de kendisine iş edinmiş ve Kurum’a giderek araştırma yapmış. Bu Albay, bir çok nitelikleri bakımından komiteye alınacak nitelikte olduğu halde, bu hatası yüzünden alınmamıştır. Halen orduda korgeneraldir. 27 Mayıs’tan önce ve hemen sonra o kadar çok çeşitli rivâyetler çıkarıldı ki, bunların içinden mantık yoluyla bir ayıklama yapmak cidden güçtü. Eski iktidarın her türlü gaddarlığı, insanlık dışı hareketleri yapacağına inananlar vardı. Bilhassa talebelerle ilgili söylentilerin hududu yoktu. Örfî idare döneminde basından olay, dolayısıyla halktan gerçekler gizlendiği için kulak gazetesi alabildiğine işlemiş ve ilgililer, halk bunların çoğuna inanmışlardı. Albay, bu hava içinde yaptığı soruşturma sonunda, maddî bir delil bulamadığını ancak Kurumdakilerin böyle bir olayı duyduklarını ve mümkün gördüklerini ifade etti. Olay daha önce de gazetelerde yer almış ve iyice yayılmıştı. Komite denen topluluk, durumun bir bildiriyle açıklanmasını ve Albay’ın bir bildiri taslağı hazırlayarak komiteye getirmesini kararlaştırdı. Albay hazırladığı taslağı komitede okudu, beğenilmedi, bazı kısımlarının düzeltilmesi ve olayın büyütülmemesi istendi. Hiç unutmuyorum, bu esnada saat 12’yi geçiyordu. O zamanki kargaşalıkta radyo bildirileri son anda hazırlanıyor ve özel bir araçla radyo evine gönderilerek ajanslarda direkt olarak okunuyordu. Yalnız, radyoya verilmeden önce, Ahmet Yıldız veya Ertuğrul Alatlı tarafından imzalanıyordu. Albay bildiriyi kendine göre düzelttikten ve ilgililere parafe ettirdikten sonra komiteye tekrar göstermeye lüzum görmeden radyoevine göndermiş. Biz toplantı halindeyken, öğlen ajansında haber okundu ve biz de dinledik. Herkes bir anda “Bu ne rezalet…” diyerek ayağa fırladı ve ortalık karıştı… Bildiride olay ne teyid ve ne de tekzip ediliyor, karışık ve anlaşılmaz bir ifade içinde hikâye anlatıyordu.. Bildiri her yöne çekilebilecek ve her türlü yorumlanabilecek bir anlam taşıyordu. Bu tip olaylarda ekseriya olduğu gibi kimse suçu üzerine almadı.. Fakat bir defa olan olmuş, bildiri yayınlanmıştı.

Bilhassa ihtilâlin ilk haftası içinde İstanbul’dan ve Ankara’dan yayınlanan bildiriler tetkik edilirse acayip sıfatların kullanıldığı, bir iki radyonun da ayrı ayrı bildiriler yayınladıkları görülür. Örneğin; Ankara tebliğleri, Millî Birlik Komitesi tebliği olarak yayınlandığı halde, İstanbul tebliğlerinde; İstanbul Silâhlı Kuvvetler Kumandanı, İstanbul Millî Birlik Komitesi, Türkiye Millî Birlik Komitesi, İstanbul Tebliği.. gibi sıfatlar kullanılıyordu.

Beyrut’ta yapılacak bir güzellik kraliçesi seçiminde Türkiye’yi temsil edecek hanımın gidip gitmemesinin saatlerce tartışıldığını hatırlarım. Bazen en önemli meseleler birkaç dakikada karar bağlanıyor, bazen de incir çekirdeğini doldurmayan işler için saatler harcanıyordu.



ORHAN BİRGİT

4 Nisan 2011 tarihli Aksiyon dergisinin Orhan Birgit’le yaptığı mülâkatta aynı konuya temas edilmiş ve bir çok yazı, kitap ve tezde bu mülâkatta söylenenlere atıf yapılmıştır.

“- Öğrenci olaylarını siz mi organize ettiniz?
- Evet, doğrudur.
- Nasıl?
- Ben CHP Beyazıt ilçe başkanıyım. Öğrenciler (Nurettin Sözen falan da vardı içlerinde), başka birtakım arkadaşlar geldiler. Yardım istediler. 'Ne yapabiliriz?' diye sordular. Bizim yaptığımız şu, öğrenciler üniversite bahçesinde oturup direnç gösterecekler, miting yapacaklar, tahkikatların kurulmasına karşı. Ancak olaylar kontrolden çıktı.
- Kıyma makineleri bir dezenformasyon muydu?
- Ha, kıyma... Ben inandım ona. Sonra ne kıyma var, ne Et Balık Kurumu var. Kıyma makineleri haberlerini yayımladıktan sonra öğrendik ki uydurma. Anlatan da kim? Alev Alatlı'nın babası Albay Ertuğrul Alatlı. Basın yayın işlerinden sorumlu bir subayın uydurması. Dezenformasyonun dik âlâsı. Bildiri çıktı. Anadolu Ajansı geçti haberi...
- Ama siz iyi bir gazetecisiniz. Bu haber gelince şüphe etmediniz mi?
- Şimdi bir olayın soruşturması için şeyler olması lazım. Tek araç devlet ajansı. Devlet ajansına güvenmeyip de kime güveneceksin?”

ERTUĞRUL ALATLI’NIN MEKTUBU

Cumhuriyet, Mustafa Ekmekçi, Ankara Notları, 13 Eylül 1994.

Albay Alatlı’dan Albay Türkeş’e…

Emekli Kurmay Albay Ertuğrul Alatlı, Alparslan Türkeş’e mektup gönderdi. Mektup, Emekli Albay Türkeş’in “Sabah” gazetesinde çıkan “Fırtınalı Yıllar” yazı dizisinde anlattıkları ile ilgili. “Bir Söylentinin İçyüzü” yazılarında, Ertuğrul Alatlı’nın adı geçtiği için, Alatlı’nın yalnız bu konuya ilişkin yanıtını, “Ankara Notları”nda yayınlamayı görev saydım. Basın özgürlüğü anlayışıma göre, yazıda adı geçenin, açıklama hakkı var.

Alatlı, Türkeş’e mektubunu çok öfkeli bir biçemde kaleme almış, demediğini komamış. Mektup şöyle başlıyor: (Özetle veriyorum)

“Be Birader!

SABAH gazetesinde “Fırtınalı Yıllar” başlığı altında yayımlanan anılarının bir yerinde; ‘… Ertuğrul Alatlı’yı görevden aldık ve Komite’den çıkardık…’ diyorsun. Bre Allah’ın kulu, Alatlı’yı görevden almak ve MBK’dan çıkarmak kimin haddine?

Bir defa, Alatlı oraya, ‘Milli irade’ ile gelmediği gibi?... ‘İradeyi Türkeş’iye ile gelmedi ki, sen -çizmeyi aşıp- ‘görevden aldık…’, ‘Komiteden çıkardık…’ gibi boyundan büyük, saçma sapan laflar edebiliyorsun.

Alatlı, MBK’daki yerine, ‘İradei Şahsiye’si ile geldi ve ‘İradei Şahsiye’siyle ayrıldı.

El kalemi ile yazdırdığın ‘Fırtınalı Yıllar’ -sözümona- anılarının bir başka yerinde: ‘… Olayı hemen araştırdım. Bildiri’yi Ertuğrul Alatlı ile Mithat Ceylan’ın yazdıklarını tespit ettim…’ diyorsun.

Böylece düpedüz, yalan söyleyip, iftira atmakla kalmıyorsun, aradan bunca yıl geçmesine, senelerce siyasi parti başkanlığı -halen de başkansın ya, hem de ne başkan?- yapmış olduğun halde, hukuktan zerre kadar nasibini almamış olduğunu sergilediğinin farkına bile varmıyorsun!

De ki: ‘Resmi Tebliğ’i Mithat Ceylan kaleme aldı…

Bre Allah’ın kulu, hukuktan zerre kadar nasibini almış olan sıradan bir kişi dahi bilir ki: İdare Hukuku’nda bir bildiri, onu kaleme alan ‘gerçek kişi’yi değil, bildiriyi -Resmi Gazete’de- yayan ‘tüzel kişi’yi ilzam eder.

‘… Gençlerin bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kısmının da hayvan yemi yapılan makinalarda kıyılarak toz haline getirildiği…’ hakkındaki 03/06/1960 günlü bildiri, 10545 sayılı Resmi Gazete’nin 1672. sayfasında: Milli Birlik Komitesi’nin, Ölen ve Kaybolan Gençler Hakkındaki Tebliği) başlığı altında yayımlandı.

Bu korkunç Resmi Tebliğ’in yayımlandığı gün senin MBK üyesi şapkandan başka giydiğin üç şapka daha vardı: Bunlardan;

Birincisi: ‘Milli Birlik Komitesi Genel Sekreter Yardımcısı’ şapkasıydı. (Genel Sekreter Ekrem Acuner idi)
İkincisi: ‘Başbakanlık Kalemi Kısım Şefi’ şapkasıydı. (P. Yüzbaşı Rifat Baykal, Personel Yüzbaşı İrfan Solmazer seninle aynı kısımda görevliydiler.
Üçüncüsü ise: ‘Başbakanlık Müsteşarlığı’ şapkasıydı.

Bre Allah’ın kulu! Böyle korkunç bir Resmi Tebliğ yayımlanıyor da senin gibi -liderlik iddiasındaki- 3 şapka sahibi bir muhterem bundan nasıl haberdar olamıyor!

Sen ‘Herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?’

Senin ‘Fırtınalı Yıllar’ını kaleme alan Muhterem, ağzından -daha doğrusu kaleminden- önemli bir cümle kaçırmış. Gazetede yayımlanan dizinin bir yerinde: ‘Milli Birlik Komitesi’nin Bildirisi, Komite Üyesi, iki yüzbaşı tarafından Radyoevine götürülüp, okunmak üzere nöbetçi spikere veriliyordu…’ diyor.

Sakın bu ‘Komite üyesi iki Yüzbaşı’, Resmi Tebliğ’in yayımlandığı gün senin şefliğini yapmakta olduğun ‘Başbakanlık Kalemi Kısmı’ndaki iki yüzbaşı (İrfan Solmazer ve Rifat Baykal) olmasın?

Zaten, o tarihte, MBK’da bu iki yüzbaşıdan başka 3 yüzbaşı daha vardı, bunlar: Yzb. Numan Esin, Yzb. Muzaffer Özdağ ve Yzb. Ahmet Er idiler. Bunlardan Yzb. Numan Esin ve Ahmet Er, ‘İstihbarat ve Emniyet’ Çalışma Grubu’nda; Yzb. Muzaffer Özdağ ise ‘Basın ve Propaganda’ Çalışma Grubu’nda görevliydiler.

O tarihte Radyoevi Müdürü Muharebe Binbaşı Nusret Eraslan maalesef şimdi hayatta değil, ama Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü görevini yürütmekte olan Muhabere Yarbay Ekrem Erkin umarım hayattadır ve bu açık mektubu okuduktan sonra ortaya çıkar da, Resmi Tebliği, Anadolu Ajansı’na getiren MBK üyesi iki yüzbaşının kimliklerini açıklar.

Bana gelince: Ben, o tarihte, Milli Birlik Komitesi üyeliği yanında, ‘Basın ve Propaganda’ Çalışma Grubu’nda görevliydim. Bu Çalışma Grubu’nun diğer üyeleri, kıdem sırasıyla: Albay Mithat Ceylan, Albay Sami Küçük, Binbaşı Ahmet Yıldız, Binbaşı Suphi Gürsoytrak, Yüzbaşı Muzaffer Özdağ idiler…

Ben, ‘Basın ve Propaganda’ Çalışma Grubu’nun en kıdemlisi olarak, Milli Birlik Komitesi’nin ‘sözcülüğü’ görevini yürütüyordum.

Böyle korkunç bir Resmi Tebliğ’in yayımlandığından o kadar bihaberdim ki, 04 Haziran 1960 günü MBK adına yaptığım, rutin Basın Toplantısı’nda (bkz. 05/06/1960 günlü gazeteler), bana sorulan:

- Cesetler hakkında kat’i malumata sahip misiniz? biçimindeki soruyu:
- Bu hususta kat’i bir malumatımız yok! Birkaç Komite bu hususta çalışmaktadır. Neticeden emin olduğumuz zaman her şeyi basına aksettireceğiz! sözleriyle yanıtladıktan sonra sorulan:
- Komite’nin cesetlerle ilgili bu tebliği yayımlamasındaki maksat nedir? biçimindeki diğer bir soruyu:
- Bu hususta daha fazla malumat verecek durumda değilim. Daha evvel de bildirdiğim gibi, halkın arasında bir çok şayialar dolaştırılmaktadır. Fakat, evvela, bu konu ile görevli Komite’nin çalışmalarını hitama erdirmesini (bitirmesini) beklemek lazımdır!.. sözleriyle cevaplıyorum.

Sakın bu sözlerimi bugün kendimi savunmak için gündeme getirdiğimi kimse sanmasın…

Çünkü İdare Hukuku’na göre, bir Resmi Tebliğ, onu Resmi Gazete’de yayımlatan ‘tüzel kişi’yi ilzam eder (bağlar).

Eder ama, Tüzel Kişi’yi oluşturan da ‘Gerçek Kişiler’dir. İşte ben de, bu korkunç Resmi Tebliğ’i yayımlayan Milli Birlik Komitesi Tüzel Kişiliğinin bir üyesi olmam nedeniyle onun korkunç ayıbının sorumluluğunu -diğer MBK üyeleriyle birlikte- yüklenmek zorundayım. Tarih huzurunda payıma ne kadar düşmüşse o kadarını kabullenmek namus borcumdur. ‘Tebliğden bihaberdim’ demekle kendimi savunabileceğimi hiç sanmıyorum.”

Alatlı’nın Türkeş’e mektubu daha uzun. Ancak konumuzu ilgilendiren yönlerini vermek istedim. Kalanını Alatlı, anılarında yazacak…




DEĞERLENDİRME

- Türkeş’in anılarında kullandığı ölçülü üsluba nazaran, Ertuğrul Alatlı’nın lisanı oldukça hırçın ve kaba kalmaktadır. Tepeden bakan azametli tavrı, hakikati ortaya çıkarmaktan ziyade, suç bastırmak ve suç atmak çabasını akla getirmektedir. Basın Yayın Genel Müdürü sıfatıyla doğrudan doğruya kendi iştigal sahasındaki bir tebliğden haberdar olmadığını ileri sürüp, memleketin her işiyle meşgul olmak zorunda kalan henüz beş günlük Başbakanlık Müsteşarını konunun içine çekmeye çalışması zorlama bir yaklaşımdır.

- Sami Küçük gibi Türkeş’in baştan beri çekişmeli olduğu bir şahsınki de dahil, anılara gelen bütün cevaplara yazı dizisinin sonunda yer verildiği ve kitaba dahil edildiği halde, Alatlı cevabını ilgili gazeteye göndermek yerine başka bir mahfile taşımayı tercih etmiştir. Maksadın sadece kendisini ilgilendiren bir açıklamaya cevap vermekle sınırlı olmayıp, bunu vesile kılarak, içinde taşıdığı daha başka ukde ve kanaatleri sergilemeye matuf olduğu açıktır.

- Bildiri konusunu, Numan Esin de Türkeş’le benzer şekilde aktarmaktadır. Diğer bazı şahıslar da aynı paraleldedir.

- MBK bildirileri, ilk andan itibaren sıra numaralı ve müteselsil yayınlandığı halde, kıyma makinası tebliği numarasızdır. Radyoda okunduktan ve ertesi gün gazetelerde yayınlandıktan bir aydan fazla bir süre sonra Resmi Gazete’de, muhtemelen muamelenin tekemmülünü teminen yayınlanmıştır. Buradan da bildirinin alelacele kaleme alındığı ve bir karmaşa ortamında yayınlandığı, dolayısıyla Türkeş’in onca meşguliyeti içinde böyle bir tebliğden haberdar olmamasının gayet normal olduğu sonucuna varılabilir.

- Türkeş, MBK üyelerini belirleyen yedi -kimi kaynaklarda dokuz- kişilik komisyonun üyesidir. Dolayısıyla kimin MBK’da yer alıp kimin yer almayacağını belirlemekte oldukça etkilidir. Alatlı’nın herkesin girmeye can attığı ve ilk günlerde dahil olduğu komiteden niçin “iradei şahsiye”siyle ayrıldığını açıklaması gerekirdi. Bu konu müphem kalmıştır.

- Tebliğler elbette hükmi şahsiyeti bağlar, çünkü muameleler ona göre yapılır. Ancak bu, hatalı bir tebliği hazırlayan ve yayınlatan imza ve paraf sahibi gerçek kişilerin kurum içi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

- Alatlı, 4 Haziran 1960 günü MBK adına yaptığı basın toplantısında kendisine sorulan bazı sorulara verdiği cevapları ortaya koyarak, bildiriden haberi olmadığını teyit yönünde değerlendirmede bulunmuş. Gazetecilerin soru ve cevapları, mektubunda yer verdiğinden daha fazladır ve farklı bir bakış açısı, satır aralarından, haberi olduğu sonucunu da çıkarabilir. “Birkaç komite bu hususta çalışmaktadır.”, “Bizim gizli tutmak istediğimiz hiç bir şey mevcut değildir. Alınan haberleri olduğu gibi halkın nazarı dikkatine arzetmek maksadını güdüyoruz.”, “Daha evvel de bildirdiğim gibi halkın arasında bir çok şayialar dolaşmaktadır. Bu sebeple bir tebliğ yayınlamak zarureti hâsıl oldu.” vs. gibi.

- Devrik iktidarı olur olmaz konularla itham etmeye komitedeki ve basındaki Türkeş karşıtları daha hevesli ve temayüllüdür. Türkeş ve arkadaşlarının eski iktidara karşı daha adil, tarafsız ve insaflı tutum sergiledikleri ve bu yüzden de tasfiyeye tabi tutuldukları bilinmektedir. Dolayısıyla kıyma makinaları gibi bir gayretkeşliğe Türkeş’in dahil olmayacağı gayet açıktır. Eski iktidar mensuplarını kuyruklar, düşükler gibi yakışıksız sıfatlarla aşağılayan kesimlerin, onları suçlayacak malzeme ararken daha atak, pervasız ve patavatsız davranmaları daha akla yakındır.

- Ertuğrul Alatlı, siyasi hayatını sonradan kaybolup gidecek olan Yeni Türkiye Partisi adlı partide Genel Sekreter Yardımcısı olarak sürdürdüğü sıralarda, Türkeş CKMP Genel Başkanı seçilmiş ve hayatının sonuna kadar Türk siyasetinde müessir olmuştur. Alatlı’nın mektubundaki hırçın ve sert tavrında, iç dünyasındaki bu gibi mukayeseler müessir olmuş olabilir.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

30 Eyl 2024

Hürriyet, Cüneyt Arcayürek, 10 Ocak 1969. TÜRKEŞ AÇIK AÇIK KONUŞTU: KOMANDOLARI DESTEKLİYORUM ÇÜNKÜ ONLARI BİZ KURDUK VE EĞİTTİK.

Halim Kaya

30 Eyl 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

05 Ağu 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 116,70 M - Bugn : 258277

ulkucudunya@ulkucudunya.com