« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

27 Eki

2015

YEZİD

27 Ekim 2015

Takvimler 10 Muharrem’i gösterdiğinde sofrada aşure vardır, sohbette matem. Muharrem yastır... Muharrem hüzündür… Muharrem matem! 1376 yıl önce Kerbelâ’da yaşanmış zulmün, haksızlığın, ızdırabın matemi. Üzerinden geçen koskoca ondört asrın, sızısını dindiremediği, acısını azaltamadığı hüznün matemi.

Hz. İsmail’in torunlarından Kureyş kabile reisi Kusay, Kâbe’yi tamir edip, etrafına da evler yaptırarak burayı bir yerleşim yerine çevirmişti; diğer Kureyş zenginleri de burada evler konaklar yaptırınca Mekke’nin kuruluşu hâsıl olmuştu.

Mekke hâkimi olan Kusay uzun yıllar zarfında bu beldede bir şehir nizamı kurmaya muvaffak olmuş, hem belde sakinlerinin hem de Kâbe’yi ziyarete gelen hacıların ihtiyaçlarını karşılayacak düzeni tesis edip, adaletle idaresini temin ettiğinden belde büyük bir şehre dönüşmüştü.

Bu büyük şehrin hakimliği Kusay’dan sonra büyük oğlu Abdüddar’a ve ondan da küçük oğlu Abdimenaf’a geçmiş, Abdimenaf oğlu Haşim zamanında şehrin yönetimi bu iki aile arasında paylaşılmıştı. Haşim, Kâbe’nin bakımı ve vergi işlerini Abdüddar ailesine, şehir idaresinin başkanlığını, zemzem suyunun idaresini, savaş sancağının taşınmasını Abdimenafoğullarına vererek bölüştürmüştü. Ahlâk ve bilgeliği ile sevilen Haşim’e tek itiraz yeğeni Ümeyye’den gelmiş, Mekke hakimliğini almak için pek çok yola başvuran Ümeyye ile Haşim arasındaki çekişme kâh gizli, kâh aleni devam etmişti.

Ümeyyeoğulları ne kadar uğraşsalar da Haşimoğullarından Mekke emirliğini alamamışlar, Haşim’den sonra kardeşi Muttalip ve oğlu Abdülmuttalip emirliği devam ettirmişdi. Abdülmuttalip’in torunu Muhammed’in peygamberliğini ilan etmesi Ümeyyeoğullarına aradıkları fırsatı vermiş, atalarının dinlerine sahip çıkmak adına diğer Kureyş kabilelerini de yanına çeken Ümeyyeoğullarından Ebu Süfyan, Ebu Talip’in ölümü ve Müslümanların Medine’ye hicreti sonrasında Mekke hakimliğini elde edebilmişti.

Mekke’nin muhasarası esnasında Müslüman olan Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye’nin emevi damarı hiç soğumamış, fırsatını bulur bulmaz alevlenmişti. Üçüncü halife Osman’ın yumuşak başlılığı ve akrabalarına karşı zaafından yararlanan Ümeyyeoğulları devletin pek çok kademesine yerleşmiş ve güçlenmişlerdi. Dördüncü halife seçilen Hz.Ali’ye biat etmeyen Muaviye bu güce güvenerek halifelik iddiasına girişmişti.

Yezid, babası Muaviye’nin hileyle elde ettiği halifeliğe atandığı zaman önünde tek engel, peygamber torunu Hüseyin kalmıştı. Bu engeli aşabilmek için Hüseyin’i, 6 aylık bebeği Ali Asgar da dâhil bütün kardeşleri ve çocukları ile birlikte katletmekten hiç çekinmemişti. Kerbelâ’nın kumlarını kanlarıyla suladıkları ehl-i beyte yaptığı zulümle ismini tarihin en zalimleri arasına yazdırdı. O günden bu yana yezid bir isim değil zulmün öteki adı olmuştur.

Firavun gibi, Nemrud gibi, Ebu Leheb gibi küfr üzre olanların zulmünü anlamak mümkün belki… Ama, nefsleri için, iktidarları için yaktıkları canlarla, döktükleri kanlarla zulmün sembolü olan yezid gibileri, haccac gibileri anlamak mümkün müdür?... Halifelik iddiasıyla, şu kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı O Peygamberin omzunda taşıdığı, arzın küpeleri diye sevdiği torunlarını zehirleyenlerin, başını kesip bir mızrağın ucuna takanların zalimliğini; Mekke’yi, Kâbe’yi mancınıklarla döğenlerin, yaşlı-genç demeden, kadın-erkek ayırmadan binlerce müslümanı katledenlerin zulmünü firavundan, nemruttan ayırabilir miyiz?...

İktidar uğruna, hükmetmek adına yaptıklarıyla zulmün sembolü olmuş yezidler yeni isimlerle, yeni yüzlerle hep var oldular... Dünyanın her yerinde, hele de müslüman diyarlarda hiç eksik olmadılar... Ne emevilik bitti, ne yezidlik!

Rahmetli Arif Nihat Asya Naat'ta :
"Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet / Altın devrini yaşıyor... / Diller, sayfalar, satırlar / “Ebu Leheb öldü” diyorlar. / Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed / Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!"
Diyordu ya, yezid de kıtalar dolaşıyor, ebu cehil gibi. Kıtalar, ülkeler, hükümetler, partiler, şirketler dolaşıyor. Nereye baksak yezid, nereye dönsek haccac görüyoruz... Öylesine mağrur, öylesine hükümfermâlar ki…
Öyleler! Öyleler çünkü, zalimliklerine canfeda direnen Hüseyinler yok karşılarında. Devir onların… Devranlarını başlarına yıkacak Ebu Müslim Horasaniler yok artık!...
Ne kervan kaldı ne at, hepsi silinip gitti,
İyi İnsanlar iyi atlara binip gitti.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,02 M - Bugn : 7285

ulkucudunya@ulkucudunya.com