« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Halim Kaya

07 Haz

2021

TÜRKLÜĞÜN YENİ ÜLKÜSÜ

07 Haziran 2021

“Türklüğün Yeni Ülküsü” kitabını görünce dikkatimi çekti ve okumaya karar verdim. “Türklüğün Yeni Ülküsü” kitabının yazarı Dr. A. Akif Poroy Ankara Siyasal Bilgisi fakültesinden siyasi sağ sol kavgaları dolayısıyla ayrılmış, Tıp tahsili yaparak uzun süre yurt dışında doktorluk yapmış, daha sonra sağlık ve Türklük üzerine konferanslar vermiş ve Türklük üzerine yaptığı okumalara gözlemlerini de katarak olgunlaştırdığı fikirlerine dayanarak kitaplar yazmaya başlamıştır.

Bu elimizdeki “Türklüğün Yeni Ülküsü” kitabı Ocak 2021 tarihinde genişletilmiş ikinci baskı olarak çıkmış ve 174 sayfadan ibarettir. Sunuş ve Giriş bölümlerinden sonra kitaptaki bazı başlıklar şunlardır; Türkçülüğün Yeni Ülküsü, Türkçülük Nedir, Günümüzde Türkçülük, 7 Bağımsız Türk Cumhuriyeti Ortak Pazarı, Türk Birliği Gerekçesi, Türk Dünyası-Dünyada Türkler, Sürekli Türk Kültürünü Tanıtmak, Türkçülük Günü, Türkçülük ve Turancılık, Kızılelma, Türk Töresi, Dinde Türkçülük, Dilde Türkçülük, Türkçü Ekonomi, Felsefi Türkçülük, Siyasi Türkçülük, Türk Feminizmi, Aile Yapısı, Türkçülüğün Geleceği’dir. Ancak kitapta bu başlıklardan maada başlıklar da bulunmakta bu başlıklarla birlikte toplam başlık sayısı 48 olmaktadır.

Bütün dünyada yaşayan Türk halkları içinde Osmanlı Devletinin son dönemlerinde devleti yaşatmak, ayakta tutmak için ortaya konulan siyasi fikirlerden Osmanlıcılık, İslamcılık’tan sonra en son çıkar yol olarak düşünülen ve bu siyasetin millet nezdinde mâkes bulmasıyla son devletimiz Türkiye Cumhuriyetini kurabildiğimiz Türkçülük siyasi akımını benimsemeyenlerin de olduğu bir durumda “Türkçülüğün Yeni Ülküsü Türklüğün yeni ülküsü olmalıdır.”(S:9) çok doğru bir tespittir. Ancak yazarın bu cümlesinin hemen akabinde söylediği “Türkçülüğün tanımlanmasının Türkistan’daki Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan’ın Sovyetlerin çökmesi neticesi özgürlüğüne kavuşması sonrasında yeniden yapılması gerekmiştir.” (S:9) cümlesinde açıklanması gereken bir husus vardır. Türkçülüğün Türk uyanışına, Türk Birliğine, Türklük bilgisine, Türk olma bilincine, kendini Türk hissetme duygusuna yaptığı vurguların mı yeniden tarifi yapılmalıdır. Yoksa bu yeni bağımsızlığına kavuşan 5 Türk devletinin halklarının da Türk olduklarını hatırlatmak, kabullendirmek, Türk Birliğine inançlarını güçlendirmek yönünde yazılan çizilen kültür eserlerinin muhatap alanı mı genişleterek mahalli Türk şive veya lehçelerinde yeniden ortaya mı konulmalıdır. Ya da Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan’ı Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Türklerin ortak algılayacağı hedefi, sadece Türklüğün Kızıl elmasını mı yeniden tarif etmelidir. Bence bu yedi Türk devletinin ortak hedefi olacak yeni Kızıl elmasını tarif etmek ve ortak dil oluşana kadar her devletin şive ve lehçesinde yazılmalıdır. Ve ilk kızıl elmamızda ortak alfabe ve ortak lehçeden oluşan Türkçe olmalıdır.

Türk milleti için millet tarifi yaparken 5000 - 10000 yıllık Türk tarihini göz önüne alarak bir millet tarifi yapılmalıdır. Vatandaşlık bağı ile yapılan bir millet tarifinin ancak son Türk devletinin adaletle yönettiği yurttaşları tanımladığını bilmek ve düşünmek gerekir. Millet tarifinde 10000 yıldır Türk kültürüne girmiş Türk örfüne uymuş ve Türklerle mecz olmuş birlikte yaşayan herkesi dâhil edebiliriz ama vatandaşlık hukukundan yararlanan farklı millet kültürlerine mensup olduğunu söyleyen kişileri bu tarife dâhil edemeyiz. Ayrıca Türk Milleti sadece Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan bağımsız ya da Özerk Türk Cumhuriyetleri sınırları içinde yaşayan kişilerden ibaret değildir. Bu devletlerimizin dışında da yaşayan kendini Türk hisseden ancak Türk dili konuşan, Türk Töresine, Türk ananesine, Türk Kültürüne uygun yaşayan dünyada her nerede bir tek kişi varsa o Türk’tür. Türkler İspanyada soykırımdan kaçan Yahudilere hiç düşünmeden kol kanat germiş, Ermenileri millet-i sadıka saymış bir millettir ve aynı zamanda vatandaşlık hukukunu da en adil işleten millet olma özelliğini taşır. Yani Modern devlet anlayışından dolayı bir insanlık hakkı olan yurttaşlık ve vatandaşlık haklarından ve hukukundan her yararlananı millete dahil edemeyiz. Eğer zorlama bir tarif yapacak olursak bu tarif sosyolojik gerçeklere aykırı bir tarif olur. Tarihi tecrübeler de göstermiştir ki Türk milleti Türk devletlerinde asli unsur olmuş ve devlet saldırıya maruz kaldığında ve yıkılmak istendiğinde Türk unsur devlete sahip çıkan tek unsur olmuş diğer ekalliyetler hemen saf değiştirmişlerdir. Buna aynı dinden olan ancak farklı milletten olan Dindaşlar da dâhil olarak diğer ekalliyetlerle bir olup hemen karşı saflara geçerek Türk devletinin yıkılmasına çalışmışlardır.

Poroy “Türklerin tarih boyunca din değiştirdiğini, fakat gelenek ve ahlakını değiştirmediğini izliyoruz.” (S:24) diyerek bu gün Türkleri Türk olarak tutan Türk kalmasını sağlayan unsurun din olmadığını Töresi ve itikatları olduğunu ve bu inançlarını da her girdiği dine sokarak kendisini devam ettirdiğini söylemektedir. Buna ilaveten bu gün az da olsa Gagauz ve Karaimler gibi başka dinlere giren Türklerin de var olduğunu ve Türk Milletinden olduklarını söylemek icap eder.

Türk Ortak pazarı kurulmasından ve milli kaynakların bu pazara göre üretim yapmasından dolayı canlanacağından ve işsizliğin önleneceğinden, sınırların güvenliğinin sağlanacağından, ortaya çıkan ekonomik gücün cazibesiyle Türk milletinin milli meseleleri olan Dil birliği, Kıbrıs, Karabağ, Doğu Türkistan, Kerkük, Suriye, Kürt sorunlarının Türk Milleti lehine çözüleceğini söyleyen Poroy bu yedi bağımsız Türk Devletlerinin kuracağı ortak pazarın “Türkistan Ortak Pazarı” (S:39) olabileceğini bunun da “Türklüğün Yeni Ülküsü”nden biri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ortak pazarın Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan, İran ile batılı emperyalistlere karşı eşit şartlarda ticaret yapabileceğini de ifade eder. Ancak geç kalmanın da tehlike yarattığına “90’lı yıllarda özgürlüğünü kazanan kardeş ülkeler, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Sovyet baskısından sonra geçen 25 yılda ‘ulusal kimlik oluşturma’ çabası içinde giderek birbirlerinden daha da farklılaşmışlardır. Sovyetler tarafından çizilmiş sınırlar muhafaza edilmiş, fakat değişik Türk halk toplulukları kısmen kendi topraklarında yeni gelişen ulus devleti içinde azınlık durumuna düşmüştür.” (S:41) dikkat çekerek birlik yönündeki çabalar da hızlı hareket etmemiz gerektiğini de vurgular.

Türk Devletleri Birliği Poroy’un işaret ettiği gibi her ne kadar barış esaslı faaliyetlerini yürütse de geçeklikten uzaklaşmamalı en azından kendi savunmalarını yapacak kadar askeri hazırlıklarını yapmalı ve her devlet ordusunu ya da ortak ordularını her an savaşa hazır ve nazır tutmalı, kimsenin dostluk güvencesine körü körüne teslim olmamalıdır. Son zamanlarda Türkiye’nin yaptığı İHA ve SİHA’lar gibi yüksek teknolojik savunma sanayine önem vermeli kendi silahlarını ve savaş uçaklarını kendileri üretmelidir. Nitekim İHA ve SİHA’ların başarıları Suriye ve Irak’ta PKK’ya karşı Karabağ’da Ermenilere karşı Ukrayna’da Rus Hava Savunmasına ve daha başka başka ülkelerde üstün başarılar göstermiştir.

Poroy Türklüğün Yeni Ülküsünün dördüncü amacı olarak bağımsız yedi Türk cumhuriyeti dışında yaşayan bütün Türklere sürekli Türk Kültürünü Tanıtmak ve yeni yetişen nesillere Türk Kültürünün aktarılması, Türk dilinin sürekli aktarım ile korunması ve dil vasıtasıyla ortak bağın yaşatılması gerektiğini haklı olarak düşünür ve önerir. Aksi halde biz de inanıyoruz ki başka ülkelerde dağını ve azınlık şeklinde yaşayan Türk Halkları ana gövde olan bağımsız yedi Türk devletinde yaşayan Türklerden kültür ve dil olarak yabancılaşacaklar ve gittikçe birbirleriyle olan ortak yanları azalacaktır. Bu konuda da “ Yurt dışında yaşayan soydaşlarımız da Türk kültür ve varlığının korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Bu konuda uzun vadeli ve sürekli çaba sarf etmek gerekir. Bir milletin büyüklüğü, politik sınırları ile birlikte, kültür varlıkları, kültür zenginlikleri, milli birlik ve bütünlüğü ile ölçülür.” (S:83) diyerek kültürel sınırlarımızın korunmasını tavsiye eder ve vatan sınırlarının korunması kadar önemser.

Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Çağlar Üzerinden sıçramak” ve “Muasır medeniyet seviyesini yakalamak” , “Endüstricilik ve Teknikçilik” olarak 9 Işık Doktrinin de ortaya koyduğu ve vurguladığı çağın gereği bilim ve teknoloji ile donanmak önerisini farklı bir söylem ile Türklüğün Yeni Ülküsü” kitabında beşinci amaç Dördüncü Endüstri Devrimi, Dijital teknoloji düzeyi, Yapay Zekâ Teknolojisi, Robot ve Uzay Teknolojisi olarak güncellemiş ve önermiştir. Poroy’un iyi okumalar yaptığını ve okuduklarından istifade ettiğini Erol Güngör’ü de okuduğu eğitim sistemimiz için söylediği şu cümle “Bu gün üniversitelerde ağırlıklı olan sosyal bilimler yerine yeni teknolojik dalların çoğaltılması gerekir.” (S:85) bir gerçeklik olarak doğru olmak ile birlikte tamamen Din Sosyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Adil Çiftçi’nin “Erol Güngör” adlı 1989 yılında yüksek lisan tezi olarak yazdığı ve 2018 yılında Ankara Okulu Yayınları tarafından yayınlanan kitabından esinlenerek üslup farklılığıyla aktarılmış gibi görünmektedir.

“İster Türkiye içinde olsun, ister Türkiye dışında olsun, cereyan eden her olayın Türk milletine zarar getirmemesini istemek, düşünmek ve bunun için çalışmak duygusu ve şuuru, Türk Milliyetçiliğinin bir başka ifadesidir.” Sözünü söyleyen Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in akılcı olmadığını kim iddia edebilir.

“Geçmişte Türkçülüğün uzak ideali Turan’dı. Turan, bazılarına göre, Türklerden başka, Moğolları, Tunguzları, Finleri, Macarları da içine alan kavimler karmasıdır.” (S:102) diyen Finlilerle birlikte Ugorları, Estonları, Korelileri ve Japonları da Turan kavimlerinden sayan Poroy bunlara bence Bulgarları da eklemelidir. “Bugün bilim açısından tartışılmaz olan bir gerçek varsa, o da Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kıpçak, Tatar, Oğuz gibi Türk boylarının dilce ve gelenekçe kavmi bir birliğe olduğudur.”(S:102) diyerek kimlere Türk denilebileceğini de tarif eder. Türkçülüğün tarihi seyrinden bahsedip, Enver Paşa’nın ve kardeşi Nuri Paşa (Killigil)’in Turancı anlayışının başarısız olmasıyla Atatürk’ün akılcı bir Türkçülük yolu izleyerek Turancılıktan 1920 yılından sonra uzak durduğunu söyler ve bunu da sebep olarak Sovyetler Birliği ile kurulan yakın diyaloga bağlar. Poroy “… günümüzde gerçekçi olup, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Özbekistan, Türkiye, Türkmenistan’ın AET dönemindeki ekonomik birlik gibi ortak bir ekonomik birlik oluşturmak ilk hedefimiz olmalıdır.”(S:103) diyerek akılcı Turancılığın ilk hedefinin siyasi sınırları kapsamayan ekonomik bir birlik olması gerektiğini ifade ettikten sonra “Türkçülerin uzak ülküsü Turan adı altında birleşen Oğuzları, Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları, Kazakları, Türkmenleri dilde edebiyatta, kültürde birleştirmektir.” (S:103) derken de uzak hedef olarak onda siyasi sınırların birliği yoktur ancak dil, edebiyat ve kültür birliği vardır. Poroy’a göre Oğuzlar ancak siyasi sınırlar ile birlikte dil, edebiyat, kültür ile bir bütün olarak birlik olabilirler. Ayrıca Poroy “Turancılık günümüzde en çok, Hunların torunları olduğunu kabul eden Macarlar tarafından üstünde durulan bir olgudur.” (S:102) ifadeleriyle Turancılığı Türklerin siyasi ve kültürel birlik hedefi olmaktan çıkarır.

Yukarıdaki cümleleri sarf eden Poroy hemen peşi sıra “Üç yüz milyon Türk’ün bir millet halinde birleşmesi, Türkçüler için en güçlü bir heyecan kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türkçülük bu kadar hızlı yayılmayacaktı. Ülkü geleceğin yaratıcısıdır. Dün Türkleri için hayali bir ülkü olan milli devlet, bu gün 7 bağımsız Türk Devleti için çok yakınımızda olan bir gerçek halini almıştır.”(S:103) diyerek Türklerin bağımsızlığını sağlayanın Turan Ülküsü olduğundan bahsetmiştir. Akılcı olmaktan dem vurarak geldiğimiz noktadan Poroy’un Türklerden başka, Moğolları, Tunguzları, Finleri-Ugorları, Macarları, Estonları, Korelileri, Japonları, Bulgarları da Turan kavimlerinden sayması hayalcilikten kurtulamayıp Ziya Gökalp’in “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan /Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” mısralarının derinliklerinde romantik bir düş’e dalmayı tavsiye etmektedir.

Kızılelma’yı Türklerin dünyaya egemen olma, Türk Cihan Hâkimiyeti ülküsü olarak gören Poroy zaman zaman Türkler de Kızılelma hedefinin değiştiğini söyleyerek tarihten örnekler veriri ve Ziya Gökalp’in Kızılelma’sının Türk Birliği olduğunu bize aktarır.

Türk Töresinin de günümüzde kadın cinayetleri ve kan davası gibi gösterilerek çarpıtıldığı gibi olmadığını, Türklerin yazısız hukuku olduğunu, Orhun Anıtlarında yazılı hale gelmeden de Türk Töresinin var olduğunu, Kutatgu Bilig’te yazılı olduğuna göre şu dört “Könilik=Adalet, Tüzlük=Eşitlik, Uzluk=İyilik ve Faydalılık, Kişilik=İnsanlık ve Hoşgörü” (S:109) kaideye dayandığını söyler. “Günümüzde Türk Töresi bir ‘siyasi felsefe’ daha da önem kazanmaktadır. Yirminci yüzyılda sosyalizm ve komünizm insanlara mutluluk getirmemiş ve iflas etmiş, 21’nci yüzyıl başında ise kapitalist sistem vahşi kapitalizme dönüşerek sömürgecilik ve sömürü düzenini küreselleşme adı altında dünyaya yamaya çalışarak milyonlarca insanı acımasızca ezmekteydi.” (S:110) Türk Töresinin dünyaya barış ve huzur getirmenin kaynağı olacağını ifade etmeye çalışmıştır.

Dinde Türkçülük hususunda “21.nci yüzyılda siyasi postmodernizm ile Batı, dinleri siyasete alet etmeye başlamış, köktenciler çoğalmıştır. Bu durum günümüzde dünyayı neredeyse dinler yoluyla medeniyetler çatışması içine sokmuştur. Dinden Türkçülük yüce dinimiz İslam’ın faziletli söylemlerinden akılcı yönde Maturidi felsefe çerçevesinde faydalanmak olmalıdır.” (S:111) dedikten sonra Ziya Gökalp’ten alıntılayarak bütün Dini kitaplarımızın, vaaz ve hutbelerin Türkçe olması gerektiğini, Mevlidin ve teravih namazlarında aralarda okunan ilahiler ve duaların halkı daha fazla vecde getirdiğini de ekler.

Gök Tanrı inanıcının Şamanizm olmadığını, Batılı müsteşriklerin bunu şaman ayinlerine indirgediğini, asıl Gök Tanrı inancının diğer dinlerdeki tanrı gibi Tek bir Tanrı olduğunu halkın da piramidal bir yapı içinde önce tepedeki Hakana ve hakan vasıtasıyla da Tanrıya bağlandığını ifade eder. Poroy’a göre Gök Tanrı inancının kitabı yoktur “Çünkü tanrı zaten tüm evreni ve doğayı kendi kitabı olarak yaratmıştır.” (S:116) Poroy, Mavi Gökten, dağlardan, ormanlardan daha ihtişamlı ibadethane inşa edilebilir mi diyerek ibadet hanesinin de yeryüzü olduğunu ifade eder. Sanki Poroy tarafından burada İslamiyet’teki “Allah size Kur’an’dan sonra bakıp inceleyerek ibret almanız için kâinatı yarattı” ilkesi ile “Hz. Muhammed ümmetine yeryüzü mescid kılındı” hükmüne bir atıf var gibi.

Poroy, 12 Hayvanlı Türk Takvimine göre 4657. Yılda olduğumuzu ve yılbaşının da 21 Mart olduğunu, bu günün de “Yeni Gün” (Nevruz) olarak kutlandığını aktardıktan sonra “Binlerce yıllık geleneğimize bazı aşiret düzeninde yaşayanların sahip çıkmaya kalkması gerçekten çok komiktir. Ancak olaya ciddiyetle yaklaşıldığında Turan Kültür çevresinden olduklarının ispatı olan bu benimsemeden çoğunun haberi yoktur. “ (S:147) diyerek Yeni Gün’ü yani Nevruzu PKK’nın kullanmaya çalıştığını bu sahip çıkışın onların Turan Kültür çevresinden olduğunu ispat ettiğini izim zikretmeden söylemek istemiştir. Türkiye’de Nevruz’u Bayram olarak kutlayan Ülkücüler Siyasal İslamcılar putperestlerin bayrımı diyerek karşı çıkmış, halkı gâvur bayramı kutlamayın diyerek baskı altına almış ve zamanla Nevruz unutturulmuşken, PKK’lılar sahip çıkmış ve 1995 yılına gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti Nevruzu resmi bayram ilan etmiştir. 1990 yılında Türk cumhuriyetleri Sovyetlerden bağımsızlıklarını kazanınca Türk aydını PKK’nın sembol renkleri kırımızı, yeşil, mavi renklerin Türkler tarafından çok kullanıldığını, Nevruz bayram olarak kutlandığını gördü. Ülkücüler bir kere daha haklı çıkmış ama Türkiye iç ve dış mihrakların propagandasına yenik düşmüştü.

Muasır medeniyet seviyesini yakalamak, çağlar üzerinden atlamak, batının bilim ve teknolojisini almak lazım gibi vs. sözleri demek akılcı değil de yapay zeka, robot ve uzay teknolojisi, dijital teknoloji, nano teknoloji, Gen teknolojisi, yenilenebilir enerji teknolojisi deyince mi akılcı olunuyor. Onların zamanında yeniliklere açık olmak genel adlarla ifade ediliyordu, çünkü bunların hiçbir bilinmiyordu zamanla yaygınlaştı. 1990’lı yıllardan sonra çevreciliğin yaygınlaşması ve halk tarafından kabullenilmesi gibi. 1994 yılları öncesinde çevre ile ilgi derli toplu bir yazılı kaynak bulmak imkânsız iken bu gün Çevreden bahsetmeyen kitap yok gibi.

Poroy yeni Türkçülüğün “çağdaş düşüncede ve akılcı” olmalıdır, derken göz ardı ettiği bir husus var ki bu da kendisinin de kabul ettiği Türkiye Cumhuriyeti döneminde ki Türkçülerden Atatürk ve Alparslan Türkeş de çağdaş ve akılcı bir Türkçülük, milliyetçilik yürütmüşlerdir. Her ikisi de Türk Milletinin bir an önce çağın gerektirdiği bilimsel sıçramayı yapmasını ve teknolojik olarak ileri milletleri yakalamak hatta bütün milletleri geçme hedefini gütmüşlerdir. Bu hedefe yürür iken de vatanımız Türkiye’nin her türlü tehlikeden ve maceradan uzak tutulmasını gaye edinip bu uğurda çalışıp politika üretmişlerdir.

Poroy “Türklüğün Yeni Ülküsü” kitabında yeni bir şey söylemiyor. Söyledikleri daha önce farklı Türkologlar tarafından defalarca söylenmiştir. Ancak Poroy söylediklerini yeni bir üslup ile söylüyor. Kendi özgü olan bu üslup bu güne kadar Türkçülük dikkatini çekmemiş olan farklı kesime ulaşma bakından mutlaka faydalı olacaktır.

Tarih boyu Türkçülük ile Poroy’un savunduğu Akılcı Türkçülük arasında aslında pek fark yok. Aradaki fark Tarihi Türkçülüğü anlatanlar ve yaşayanlar o günün bilinen bilim ve teknolojisi ile o bilim ve teknolojinin dilde ifade imkânı bulduğu kelime, söz varlığı ile ifade edilmesidir. O çağının ve zamanın en akılcı sözlerini yine Türkçüler söylemişler, en akılcı davranış ve fiillerini gerçekleştirmişlerdir. Kısaca Türkçüler dün de akılcıydılar bu günde akılcıdırlar.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,79 M - Bugn : 33537

ulkucudunya@ulkucudunya.com