« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

07 Ara

2020

TÜRKÇÜLÜK AYNI ZAMANDA İSLÂMCILIKTIR

07 Aralık 2020

Nasıl ki Türk demek Müslüman demekse, Türkçülükte aynı zamanda İsâmcılık demektir. Başta Ahmed Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Z. Gökalp, Gaspıralı İsmail, Hüseyin-zâde Ali Bey, Mehmed Emin (Yurdakul) Bey, Yusuf Akçura, Köprülüzâde Fuad Bey, Erol Güngör, S. Ahmed Arvasi gibi ünlü Türkçü-Milliyetçi ve Ülkücü düşünürler Türkçülüğü aynı zamanda İslâmcılık olarak görmüşlerdir. Gaspıralı İsmail ömrünü Türk ve İslam dünyasının birliği ve uyanışı için mücadele etmekle geçirmiş bir taraftan Hindistan’a diğer taraftan Mısır’a kadar giderek çok önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Gaspıralı İsmail önceleri Mısırda, Mısır’da toplanma ihtimali zayıflayınca İstanbul’da bir İslam kongresi düzenlemek için çok çaba sarf etmiş fakat başarılı olamamıştır. Gaspıralı İsmail’in Mısırda bir İslâm kongresi toplama girişimini İngilizler ve onlarla iş birliği yapan Selefî guruplar engellemiştir.

“Ziya Gökalp’e göre de “Türkçülüğün milliyeti Türklük, beynelmileliyeti İslâmcılıktır.” (Gültepe, N.1999, Turan, 47; Erol Güngör, “Ziya Gökalp ve Türkçülükte Din Meselesi”, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yay., İstanbul 1993,s.54-55, Yrd. Doç. Dr. Y. Mustafa Keskin, Ziya Gökalp’in Din Anlayışı, İlahiyat Fakültesi Dergisi (2003), SS.101-118.) Z. Gökalp’e göre, “Türkçülerin millet mefkûresi Türklükse, ümmet mefkûresi de İslamlıktır. Bence Türkçülerin ayrıca bir ümmet programları olmalı” diyerek bir eylem planı önerir. Bu eylem planının temelini diğer İslam milletleri ile oluşturdukları ortak medeniyet fikri oluşturur. Yapılması gereken ortak bir terbiye, iletişim dili ve haberleşme ağı kurmaktır (Gökalp, 1976a:53-55).

Gökalp’e göre, Türkçülüğün bir gayesi de Türk-İslâm kardeşliğinin kurulmasıdır(Gültepe, N. Turan, 1999, s.47).

Gökalp millet kavramını ırkçılık anlamında kullanmaz. Nitekim O’nun savunduğu milliyetçilik düşüncesinde millet, ırkî, kavmî, coğrafî, bir birlikteliği değil, dil ve dince, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan birliği ifade etmektedir. Yani, kültür milliyetçiliğidir. (Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 1996. s.22-28)Gökalp’e göre, en kutsal kitap Kur’an-ı Kerîm, en kutsal insan Hazret-i Muhammed, en kutsal tapınak Kâbe, en kutsal din İslâmiyet olacaktır (Gökalp,1996,s.75).


Necati Gültepe tarafından yayınlanan Ahmed Ferit Tek’in “Turan” adlı eserinde “Türkçülük-İslâmcılık” başlığı altında şu görüşlere yer verilmiştir:

Osmanlı İmparatorluğu için kurtarıcı yollardan biri olarak İslâmcılık da tavsiye edilmiştir. Ancak Türkçüler meşhur formüllerinde nasıl Garpçılığı (batıcılığı) benimsemişlerse, aynı şekilde İslâmcılığı da kabul etmişlerdir. Türklerin umûmu İslam olduğu için Türkçülük hiçbir zaman beynelmilelliyetine mugayir bir his beslemeyeceklerdir. Aynı zamanda Türkçüler muasırlaşmak zaruretini de anladıkları için gayrimüslim kavimler hakkında bu medeniyet asrının icap ettirdiği ihtiramkâr vaziyeti muhafaza edeceklerdir.

Din hususiyle İslam dini evrensel bir dindir ve Türklerin ekseriyetini Müslümanlar teşkil eder. İşte Türkçüler mühim bir kuvvet telakkî eyledikleri için İslâm âlemine gereken alakayı göstermişlerdir. Diğer taraftan şu da vardır ki, öteden beri Hıristiyan milletlerinin birlikte İslâmiyete karşı giriştikleri hareketler elbette ki çok iyi biliniyordu. Köprülüzâde Fuad Bey “İşte biz buna karşı akvam-ı İslâmiyet (İslam kavimleri) arasındaki uhuvvet-i diniyenin (din kardeşliğinin) bir kıymeti hâiz olması için evvela İslâm kavimlerinin kendi manevi vahdetlerini (birliklerini-beraberliklerini)anlamaları, yani ayrı ayrı birer kuvvet haline gelmeleri lazım geliyor” demiştir. Bu şu demektir ki, bunların kendi benliklerini duymaları Gökalp’in ifadesiyle “Ben varım” diyebilmeleri icap ediyordu. Ancak bunun pratik neticesi yalnız Osmanlı İmparatorluğu içindeki Müslüman kütleler hakkında maddeten ve manen tahakkuk edebilecekti (Gültepe, N. 1996,s.46).

Seyyid Ahmed Arvâsi, yazmış olduğu Türk-İslam Ülküsü isimli eserindeki Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir başlıklı yazısında “Türk milleti, Allah’ın İslâm’a hizmetle şereflendirdiği bir millettir. Tür ordusu Allah’ın ordusudur. Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile Yüce İslâm’ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının ifadesidir. Üzerinde‚ ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise, İslâm’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük ümit ve hayat kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman Türk milleti yeniden tarihe layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, İslâm, bütün ihtişamı ile tekrar bütün âlemi parlatacaktır. Tarih diyor ki, Türk milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk milleti çökmüşse İslâm dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten bütün küfür Türk’e düşmandır“(Arvâsi, S.A. T.İ.Ü. c. 1, s. 203); Türk-İslâm ülküsü, Türk milletini İslâm’la, İslâm dinini Türk milleti ile güçlendirmek ve yüceltmek demektir” (Arvasi, T.İ.Ü., c. 1. s. 57) diyerek Türkçülüğün-
Milliyetçiliğin ve ülkücülüğün aynı zamanda İslâmcılık olduğuna vurgu yapmıştır.

Türkçülük ve Milliyetçilik anlayışımızın mânevî yönüne dikkat çeken Türkeş:

“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının komünist ırkçılının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız (Türkeş, 1978, Dokuzışık, s.59)demiştir.

Türkeş bir başka yazısında ise: "Türklük gurur ve şuuru İslam ahlak ve faziletine, oy toplama endişesi ve siyaset riyakârlığının üstünde kalarak samimiyetle bağlıyız. Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti, milletimizi meydana getiren manevi unsurların tam ve ahenk içinde birleşmesidir. Maddi kalkınmamız ancak böyle bir yüce temel üzerinde yükselirse bir mana taşır, bir değer kazanır, milliyetsiz bir yükselmenin, ahlaksız bir kalkınmanın imkânı yoktur... Pek az olmakla birlikte, bazı kimselerin milliyetçilikle İslâmiyeti çatıştırmağa çalıştıklarını görmekteyiz. Böyle bir tutum yanlıştır, abestir, cahilliktir, şuurlu bir şekilde yapılıyorsa ihanettir, nifaktır. Mücadele farklı, hatta birbirine düşman mefkûreler arasında olur. Hâlbuki Türklükle İslamiyet bin yıldan beri aynı mukaddes potada kaynaşmış, etle tırnak misali ayrılması imkânsız bir hale gelmiştir. Türk Milleti, Müslüman olmakla içtimai nizamın ve dini hayatın en yüce değerlerini kazanmış ve İslam, Türk Milleti ile emsalsiz yiğitlik ve iman aşkına sahip bir mücahit bulmuştur... "Türk müsün, Müslüman mısın?" gibi sorular cehaletten ileri geliyorsa aptalcadır. Aksi takdirde haincedir. Milliyetçiliği reddeden bir "dincilik" anlayışı ve İslamiyet’e düşman bir milliyetçilik anlayışı bize yabancıdır, bizim dışımızdadır" der. (Türkeş, 1975,Temel Görüşler, 179-180).

Batılılar İslâm dinini Türk’ün dini olarak gördüler. Müslüman olana “Türk oldu” dediler ve kendilerince İslam dinini ve Türklüğü aşağılamaya çalıştılar. İçimizdeki bazı beyinsizlerde yüce dinimiz İslâm’a “Arabın dini” dediler. Hâlbuki İslam dini ne Türk’ün dinidir ne de Arab’ın dinidir, O bütün insanlığa gönderilmiş son dindir. Arapların tarihte yapmış olduğu yanlışlıkların ve bu gün yapmakta oldukları yanlış işlerin İslâm dini ile ilgisi olmayıp kendi kusurları ve suçlarıdır. Arab’ın suçunu İslam dinine fatura etmek “Arap düşmanlığı” adı altında İslam düşmanlığı yapmaktır.

Türkçülük ve Türk milliyetçiliği ülküsünün en önde gelen isimlerinden birisi olan Hüseyin Nihal Atsız, Türk düşmanlarına karşı mücadele ettiği gibi İslâm düşmanları ile de mücadele etmiştir. Nihal Atsız’a göre:

”Milleti yapan unsurlardan birisi de din olduğuna göre Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’tan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on asırdan beri bizim millî dinimiz olmuştur. Bununla beraber Türk olmak için, mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bu günkü Türkler arasında birkaç yüz bin şaman, birkaç yüz bin Hıristiyan ve hatta birkaç yüz bin Mûsevî Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur. Zaten, Hıristiyan Türkler olan Gagavuzların Türkiye’de yerleşenleri, çoğunlukla Müslüman olmuşlardır. Onlar bunu, Türklüğün vazgeçilmez bir şartı saydıkları için yapmışlardır. Öyle görülüyor ki bir Türk birliği gerçekleştiği takdirde bütün bu Şamanî ve Hıristiyan Türkler Müslüman olacaklardır. Onun için şimdiden onları zorlamaya bir mecburiyet yoktur” ( Atsız, H.N., 1997, Türk Ülküsü, s.101; Orkun dergisi, 18 Ocak 1952, s.68).

Çok küçük bir azınlıkta olsa kendilerini Türk bilen bu soydaşlarımıza “siz Türk değilsiniz veya siz Türk olamazsınız” deme gibi bir hakkımız yoktur. Bize düşen görev; “Lâ ikrâhe fiddin” dinde, dine girmede zorlama yoktur gerçeğini unutmadan İslam dini ile Muslüman olmayan bu Türkleri buluşturmaktır. Ayrıca Arab’ın Hıristiyan olanı Araplıktan çıkmadığına göre, Türk’ün Müslüman olmayanı niçin Türklükten çıksın. Bu açıklamayı yaptıktan sonra Nihal Atsız Bey’le devem edelim:

“Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir” (Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 7 Mart 1964, S.109).

“Müslümanlık başka din erbabına zulmü terviç etmezse de ‘Hak din İslamiyet’tir’ düsturu ile bu meseleyi kesin şekilde çözüp atar.” (Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 1969, S.64)

“Türkler, 11. yüzyılın ortasından Kurtuluş Savaşının sonuna kadar da tek başlarına İslam dünyasının önderi ve savunucusu olmuşlardır” (Atsız. H.N., Ötüken dergisi, 17 Nisan 1964, S.4).

”Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da millet olarak da vazgeçilmez manevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır. Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslam dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz” (Atsız, H. N., Orkun dergisi, Şubat 1962, S.1).

H. Nihal Atsız, İslam düşmanlarının Müslümanları gerici olarak yaftalamasına da şiddetle tepki koyar ve şöyle der: ”Gelenek, mazi, din lüzumludur mu dedin? Gericiliği yapıştıracaktır” (Atsız, H. N., Ötüken dergisi, 14 Kasım 1964, S.11).

H. Nihal Atsız’ın İslam düşmanlarına karşı tepkisi de çok sert olmuştur:

Mesela Eflatun Cem Güney adlı bir İslam düşmanının Müslüman Türk çocuklarının Allah inancını yok etmek için yazdığı, Allah kavramıyla alay eden “Nar Tanesi” adlı kitabını sert biçimde eleştirir ve şöyle der:

“Ey bu topraklar için Allah Allah! Diye bağırarak can verenlerin soyundan gelenler! Ey dokuz asırdır Allah uğrunda gaza edenlerin nesilleri!… Körpe beyinleri yeni yeni uyanan yavrularımıza, bu kızıl düzenler ve dolanlarla, Tanrının ne yolda tahayyül (hayal) ettirildiğini görüyorsunuz. Aldanmayın. Maksat Türk cemiyetinin temel dayanaklarından biri olan Allah fikrini yıkmaktır. Allah düşüncesi, yurt ve millet sevgi, ahlak duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sonra geriye ne kalır? Her yabancı istilayı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın”( Atsız, H. N., Altın Işık, 15 Mart 1947, S.3).

H. Nihal Atsız, işte o azlık grubu İslam konusundaki saldırılarından dolayı eleştirir ve şöyle der: ”Nerde o mukaddesata (kutsal değerlere) saldıran Kemalist inkılâpları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi?” (Atsız, H. N., Orkun dergisi, 1951, S.21).

Merhum Nihal Atsız, kendi döneminde Türk’ün millî ve dinî değerleriyle alay edenlere de şiddetli bir tepki koyar ve şöyle der:

”Bayrakla alay edemezsin. Millî tarihle eğlenemezsin. Kur’an’ı mizah konusu yapamazsın. Aile namusunu hiçe sayamazsın. Bunlar millî mukaddesattandır (kutsallarımızdandır). Millî mukaddesatı olmayan millet, millet değil hayvan sürüsüdür.” (Ötüken dergisi, Nisan 1968, S.52)

Atsız, Komünist bir tarih öğretmenini şöyle eleştirir: ”Sinsi sinsi dinle de alay ederek manevi bağlardan birini daha baltalamaya çalışır” (Ötüken dergisi, 12 Ekim 1965, S.22).

Altan Deliorman Tanıdığım Atsız kitabında belirttiğine göre Atsız'a, "Dünyaya tekrar gelecek olsaydınız, ne olmak isterdiniz?" sorusunu yöneltir. Atsız bu soruya "Dünyaya bir daha gelsem Ayasofya imamı olmak isterdim" diye cevap verir. ( http://59haber.com/kose-yazilari/ayasofya-6651.html)

Atsız, Türkçülüğü ırkçılık ve kafatasçılık olarak görenlere şöyle cevap verir:

“Kafatasçılığın ise, Türkçülükle, uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur. Bir müddetten beri fikir piyasasında kullanılmakta olan kafatasçılık, antropoloji denilen bilim dalının, yerli kızıllar tarafından Türkçeye çevrilmiş adıdır. Türkiye’de antropolojik (yani kafatasçı!) hareketler ve çalışmalar Atatürk zamanında olmuştur. Bugün dahi var olan Antropoloji Enstitüsü’nü kurduran da Atatürk’tür. Yapılan kazılarla yer altından çıkarılan kafataslarının ölçülüp bundan neticeler çıkarılmaya çalışması da Atatürk devrinin hareketlerindendir. Yine okullarda çocukların kafalarının, çeşitli şekillerde ölçüye vurulması da o devrin antropolojik çalışmaları arasındadır. Buna göre Türkçülükte Nazizm, diktatörlük ve kafatasçılık aramak bu gerçeklerden haberi olmamanın ve kızıllarla diğer Türklük düşmanları tarafından uydurulan yalanlara inanmanın neticesidir.(Atsız, H.N. 1997,132).

Atsız, ümmet kavramına değil “Siyâsi ümmetçilik” kavramına karşıdır. Ümmet netice de aynı dine mensup insanların genel adıdır. Gökalp’ın deyişiyle biz Türkler “Türk milletindeniz, İslâm ümmetindeniz”. Atsız’ın karşı olduğu Siyasi Ümmetcilik, Türk düşmanı, milliyetçilik düşmanı ve millet kavramını reddeden, Türklüğü İslâm toplumu içerisinde eriterek yok etmek isteyen bir ümmetçilik anlayışıdır ki (Atsız, 1997, Türk Ülküsü,56) böyle bir ümmetçilik anlayışının İslâm dini ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu düşünce kaynağını İslam dininden değil Türk düşmanı siyasi düşüncelerden almıştır. Şu gerçeği hiçbir zaman unutmayalım ki İslâm dini milletleri imhâ etmek için değil, ihyâ etmek için gönderilmiştir. Merhum Türkeş’in ifadesiyle “Milliyetçiliği reddeden bir "dincilik" anlayışı ve İslamiyet’e düşman bir milliyetçilik/Türkçülük anlayışı bize yabancıdır, bizim dışımızdadır" (Türkeş, 1975,Temel Görüşler, 179-180).

Ziya GÖKALP, Türkçülüğü, “Türk milletini yükseltmektir” (Gökalp, T.E. 1996,s.21) şeklinde tarif ederken; Bu tanımı daha da genişleten Nihâl Atsız “Türkçülük, büyük Türkeli’nde Türk uruğunun kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve istiklâli ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür” (Atsız, H. N. 1997, s.29) şeklinde tarif etmiştir.

Türk milletini sevmek ve Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması için çalışmak, Türk milletini oluşturan millî ve mânevî değerleri benimsemek, korumak, yaşamak ve yaşatmak, Türk dünyasının “İşde, Dilde ve Fikirde birliğini”, “Nizâm-ı âlem’i ve İ’lây-ı kelimetullah’ı savunmak olarak tarif edeceğimiz Türkçülük, İslâm dinini ile çelişmedikçe ve İslâm dininin çizmiş olduğu sınırlar içerisinde kaldığı müddetçe elbette aynı zamanda İslamcılık olacaktır. Nitekim Türkçü -milliyetçi ve ülkücü düşünürlerin çoğunluğu Türkçülüğü, milliyetçiliği ve ülkücülüğü bu şekilde anlamışlardır.

Bilge lider Bahçeli’nin Kızılcahamam’da bulunan Ülkücü şehidler anıtını ziyaretinde yapmış olduğu kunuşmada ülkücüleri “İslam’ın bu çağdaki sancaktarı ülkücülerdir” şeklinde tarif etmesi Türkçülük -milliyetçilik ve ülkücülük anlayışımızın aynı zamanda İslamcılık olarak görülmesi bakımından dikkate değerdir.( 27 Mayıs 2012, http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/2045/mhp/)

Kaynaklar:

Gültepe, N. (1999), Turan
Güngör, E. (1993) “Ziya Gökalp ve Türkçülükte Din Meselesi”, Sosyal Meseleler ve Aydınlar,İstanbul: Ötüken Yay.
Yrd. Doç. Dr. Y. Mustafa Keskin, Ziya Gökalp’in Din Anlayışı, İlahiyat Fakültesi Dergisi (2003), SS.101-118.)
Gökalp, Z. (1976). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak. (Haz. İbrahim Kutluk). Ankara: Kültür Bakanlığİ
Gökalp, Z. (1996)Türkçülüğün Esasları.
Arvâsi, S.A. T.İ.Ü. c. 1.
Türkeş, (1978), Dokuzışık.
Türkeş, (1975),Temel Görüşler.
Atsız, H.N., (1997), Türk Ülküsü, ; Orkun dergisi, 18 Ocak 1952.
”Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 7 Mart 1964.
Atsız, H.N., Ötüken dergisi, 1969.
Atsız, H. N., Orkun dergisi, Şubat 1962.
Atsız, H. N., Ötüken dergisi, 14 Kasım 1964.
Atsız, H. N., Altın Işık, 15 Mart 1947.
Atsız, H. N., Orkun dergisi, 1951, S.21
Atsız, H.N. Ötüken dergisi, Nisan 1968, S.52
Atsız, H.N. Ötüken dergisi, 12 Ekim 1965, S.22).
( http://59haber.com/kose-yazilari/ayasofya-6651.html)
Atsız, H.N.(1997).Türk Ülküsü
Türkeş, 1975,Temel Görüşler.
27 Mayıs 2012, http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/2045/mhp/)

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,95 M - Bugn : 8991

ulkucudunya@ulkucudunya.com