« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

HARBİDEN

      Efendi BARUTCU

17 Şub

2020

GÜNCEL GELİŞMELER ÇERÇEVESİNDE SURİYE ve DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİĞİ

17 Şubat 2020

SANCAK VAKFI DİVAN SOHBETLERİ

14.02.2020 tarihli programda misafirimiz Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bahadır Bumin Özarslan kısaca şu meselelere değindi:



‘’1- Suriye Sorunu ve Türkiye’nin Askerî Operasyonları

Suriye sorununda, Türkiye’nin askerî operasyonları önemli bir boyuttur. Operasyonların hukukî boyutu, genel olarak Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması m. 2 ve 51’e dayanmaktadır. Ayrıca Türkiye ile Suriye arasında yapılan 1998 Adana Mutabakatı ve 2010 Antlaşması da taraflar arasındaki özel düzenlemelerdir.

1998 Adana Mutabakatı, Türkiye lehine çok önemli hükümler içerir ve Suriye, ciddi ve tek taraflı bir taahhüt altına girmiştir. 2010 Antlaşması ise karşılıklı taahhütleri içermektedir. Adana Mutabakatı’na yapılan açık atıf vardır. Antlaşmanın temel amacı, Adana Mutabakatı’nı geliştirmek ve daha etkin kılmak şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim 13. madde ile Adana Mutabakatı ile oluşturulan işbirliği mekanizmaları, antlaşma maddelerini uygulamak üzere korunmuştur.

2010 Antlaşması’nın önemli bir hükmü de PKK ile ilgilidir. “PKK/KONGRA-GEL ve gelecekte alabileceği diğer adlar” tabiri ile oldukça kesin ve bu yönüyle açık bir niteleme yapmakta ve Suriye’ye önemli yükümlülükler getirmektedir.

Türkiye’de resmî kurumlar içinde meselenin çok boyutlu tarafına en vâkıf kurum Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’dir. TSK’nın konuyu kavramadaki başarısı, kurumsal aklın önemi, tarihî misyon farkındalığı (Kızıl Elma vurgusu), diğer kurumların çok önüne geçmiştir.

Operasyonlara, Batı ile birlikte Arap Dünyası’nın da karşı çıkması, Arap asabiyesinin bir kez daha anlaşılması bakımından dikkat çekicidir. Türk Keneşi’nin desteği de Türk asabiyesinin bölgesel ve küresel düzeyde canlanmaya başladığını göstermesi bakımından önemlidir. Öte yandan KKTC’deki Talat-Akıncı çizgisini ortaya çıkaran ve destekleyen sürecin ne kadar yanlış olduğunun Barış Pınarı ve Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri vesilesiyle bir kez daha anlaşılması da operasyonlarla pekişmiştir.



2- Türkiye-Libya İlişkileri Bağlamında Doğu Akdeniz Jeopolitiği

Türkiye ile Libya arasında yapılan antlaşma, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) çerçevesinde yapılmıştır. MEB, esas çizgilerden itibaren 200 deniz miline kadar uzanan, kıyı devletine iktisadî konularda münhasır yetkiler veren bir deniz alanıdır. Kıyıları karşı karşıya veya bitişik olan devletler, antlaşma yoluyla ve hakça çözüm çerçevesinde sınırı belirler. Bu alan deniz ülkesi içinde yer almaz ancak kıyı devletine bazı haklar sağlar. İlanla mümkündür. Bu alanda, bütün devletlerin denizden ve havadan geçme özgürlüğü vardır. Su altına boru ve kablo döşeme hakkına sahiptir. Bu haklar ve özgürlükler, kıyı devletinin sahip olduğu haklara ve 1982 BMDHS hükümlerine saygı duyma yükümlülüğü ile birlikte getirilmiştir.

Kıyı devleti ise deniz tabakasında, deniz tabanında ve deniz tabanının altında bulunan canlı ve cansız kaynaklar üzerinde münhasır yetkilere sahiptir Kıyı devletinin izin vermediği hiçbir devlet ya da taraf, doğal kaynak arayamaz, işletemez. Kıyı devleti, gerekli tesis veya platform kurma, 500 metre çaplı güvenlik bölgesi ilan etme ve doğal kaynaklar üzerinde tedbirler alma hakkına sahiptir.

Türkiye ile Libya arasındaki bu antlaşma ile Doğu Akdeniz’de, Girit ile Kıbrıs Adası’nın batı kısmı arasında Türkiye, hakim konuma geçmiş bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’in ortasına bir kama gibi girerek Yunanistan’ı oyun dışına itmiştir. Fırat Kalkanı ile Suriye’de gerçekleştirilen yarma harekâtının bir benzeri yapılmıştır.

Doğu Akdeniz’in stratejik önemi, 2001 sonrasında ortaya çıkan enerji kaynakları ile daha da artmıştır. Libya, Mısır ve Suriye’de ortaya çıkan Arap Baharı sürecinin bir boyutu da enerji savaşlarında hamle üstünlüğü sağlamaktır. Nitekim bu antlaşma daha önce Kaddafi ile müzakere edilen bir metindir.

Yunanistan’ın bu alandaki iddiası Girit, Kaşot, Kerpe ve Meisadalarınn birleştiren hattı esas almasıdır. Türkiye ile kendi adaları arasında, deniz alanlarının sınırlandırılması tezini ileri sürmektedir. Ayrıca GKRY’nin de adanın tamamını temsil ettiğini iddia etmektedir. Böylece Türkiye, Akdeniz’de Antalya Körfezi açıklarında dar bir alana hapsedilmiş olacaktır. Bu yaklaşım, uluslararası hukuka, deniz hukukuna, uluslararası yargı kararlarına aykırıdır. Uluslararası Adalet Divanı kararlarında da belirtildiği gibi adalar sadece karasularına sahip olabilir. Dolayısıyla kıta sahanlığı ve MEB belirlenirken ana kara parçaları esas alınabilir.

Libya’daki hükümetin daveti, meşrudur. Zira BM tarafından tanınan hükümet, kendi rızasıyla Türkiye’yi çağırmaktadır. BM Antlaşması’nın 2. maddesindeki “toprak bütünlüğüne ve siyasî bağımsızlığına saygı” ilkesi gereğince başka bir devletin ülkesine silahlı kuvvet gönderilmesi yasaktır ancak ilgili devlet, rıza gösterirse o takdirde silahlı kuvvet göndermek, hukuka uygundur. Nitekim Suriye, Rusya’yı 2015’te resmen davet etmiştir. Aynı durum Türkiye için de geçerli olacaktır. Anayasamızın 92. maddesi çerçevesinde bu yetki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir.’’

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,68 M - Bugn : 15891

ulkucudunya@ulkucudunya.com