BAŞSAVCI İLHAN CİHANER’İN AVUKATI TURGUT KAZAN: BAŞKANIN ADAMLARI HER YERE HâKİM OLACAK
ZEYNEP KURAY 28 Şubat 2010
Ergenekon davası kapsamında bugüne kadar yapılan tutuklamaların bazıları gerek yapılış biçimleri, gerekse seçilen hedefler bakımından çokça tartışma konusu yapılmıştı. Ama İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatlerini ve buradaki dönen kirli ilişkileri soruşturan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in bir başka başsavcı, Erzurum Özel Yetkili Başsavcısı tarafından tutuklanması konuya bambaşka bir boyut getirdi. Çünkü Cihaner, daha önce İdil savcısıyken JİTEM’in ve bölgede faili meçhul cinayetlerin üzerine giden bir hukukçu olarak tanınmıştı. Üstelik bu son tutuklamada çeşitli yolsuzluk olaylarının da bulunması ve bunlara hükümete yakın bazı gazete sahiplerinin de adlarının karışması ortaya Türkiye fotoğrafının bir yüzünü çıkardı. Bu fotoğrafı konuştuğumuz değerli hukukçu, eski Baro Başkanı ve Başsavcı Cihaner’in avukatı olan Prof. Dr. Turgut Kazan, 12 Mart ve 12 Eylül zulmünü yaşamış bir aydın olarak, bugünkü gidişatın önüne geçilmezse yeniden bir faşizm tehlikesi yaşanacağını kesin bir dille ifade etti.
»Erzincan Başsavcısı Cihaner, Erzurum Özel Yetkili Başsavcısı Şanal tarafından tutuklandı. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu olay zaten başlı başına bir hukuk skandalıdır ya da skandal sözcüğü bile yetmiyor, bir hukuk devleti cinayetidir. Türkiye'nin nereye götürüldüğünü gösteren önemli bir örnektir. Bir kere bu savcı bir soruşturma yapıyor. Yapılan bu soruşturmayla ilgili siyasi iktidar bir sıkıntı duyuyor çünkü bu soruşturma cemaatlerle ilgili. Ama burada cemaat olduğu için soruşturma açmıyor, bunu iyi anlamak gerekir, söz konusu cemaatin bir suç örgütlenmesi olduğu düşüncesiyle soruşturma açıyor. Bu soruşturma başlayınca önce söz konusu cemaatin ileri gelenleri siyasi iktidarın yetkilileriyle temas kuruyor ve bunun üzerine bu soruşturma karşısında seyirci kalamayacağını düşünen siyasi iktidar da düğmeye basıyor. Nitekim bundan iki gün önce Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek, Adalet bakanı iken başsavcı Cihaner'i bilgi almak için aradığını söylemek durumunda kaldı çünkü Cemil Çiçek'in müvekkilim olan başsavcı Cihaner'i telefonla arayıp “Bu soruşturma bize zarar verir'' diyerek Cihaner'den bu soruşturmadan vazgeçmesini rica ettiği telefon kayıtlarında ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde bakanlığın içindeki genel müdürlükler aramaya başlıyor ve başsavcı da bunun üzerine yasal olarak da “Gereği yapılacaktır” diyerek soruşturma görevini sürdürüyor. Bu kez başka bir çözüm modeli olarak, imzasız ihbar mektuplarıyla olayın Erzurum’a taşınmasının yolları aranıyor. Niye aranıyor? Çünkü bu olayın ancak Erzurum’da halledilebileceği düşünülüyor. Cemaat yapılanmasının silahlı olmamasına rağmen Erzurum Özel Yetkili Savcılığı tarafından bir ihbar mektubuna dayandırılarak soruşturma Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tüm itirazlarına karşın ondan alınıyor.
»Başsavcının tutuklanmasının tek sebebi İsmailağa cemaatini soruşturması mı, yoksa daha derin nedenler de var mı?
İlk gerilim buradan başlıyor ancak bu arada, mahkeme kararıyla yapılan yasal dinleme kayıtlarında cemaate kimler bulaşmış, bu dinlemelere kimler takılmış, yasadışı nitelikli ranta dönük, ihaleye fesat karıştırmaya dönük kimler takılmış, hem de bakan düzeyinde kimler takılmış asıl bunu araştırmak gerek. Bir araştırma komisyonu oluşturulacak kadar takılmalar var.
Yani Danıştay’daki işi çözme dahil, onun için aracı bulma dahil, çözerse oğluna iş bulma dahil, neler takılmış kimler takılmış. Ve o arada dinlemelerden anlıyorsunuz ki, Erzincan’daki soruşturmaya konu olan şüpheliler soruşturmanın Erzurum’a alındığını duyunca “Müjde Erzurum’a gideceğiz” diye şakır şakır oynuyorlar. Oysa bu soruşturmanın Erzurum’a gitmesi için daha ağır, müebbet hapis cezasını bile gerektirebilecek bir suç sayılması gerekiyor. Peki ama insanlar daha ağır bir cezayı gerektirecek bir yargılanmaya gidiyorlar diye sevinçten oynar mı? Nitekim soruşturma Erzurum’a gidince, ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle dava açılıyor çünkü orada başka türlüsü mümkün değil; ama tutuklular teker teker serbest bırakılırken, daha önce bu soruşturmayı yürüten başsavcı örgüt üyesi diye tutuklanıyor. İşte tablo bu... Burada hem cemaat işi var, hem de konunun altın madeni ayağı var.
»Bir de Başsavcı Cihaner tam da Fethullah Gülen grubuna yönelik soruşturma için düğmeye basmışken alınması bir tesadüf mü sizce?
Tabii değil. 2007’den 2009 yılına kadar müvekkillimin İsmailağa cemaatine ilişkin yürüttüğü soruşturmanın Ankara’nın baskısıyla elinden alınması sonrasında Fethullah Gülen grubu hakkında soruşturma başlatması ve soruşturma kapsamında kendisiyle uğraşan Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’ın da yer alması müvekkillimin Ergenekon’dan suçlanıp tutuklanmasına hız verdi.
»Fethullah Gülen ya da İsmailağa gibi cemaatlere el atmanın Ergenekon etiketi yapıştırılması için yeterli olduğu mu ortaya çıkıyor?
Bu etiket sadece cemaatleri soruşturanlar için değil, yolsuzlukları, dönen kirli ilişkileri araştırmaya ya da soruşturmaya kalkana da hemen yapıştırılıyor. Bunun en açık örneği, bu dinleme kayıtlarında adı geçen gazete sahipleri gibi kişilerin müvekkillime ‘Ergenekon’ yaftasını yapıştırmalarıdır. Zaten müvekkilime Ergenekon suçlamasını yapan birinci örnek, yasal dinleme kayıtlarında cemaatle ilişkileri telefon kayıtlarına takılan ve adı geçen gazete sahibiydi, bilmem anlatabiliyor muyum? İkinci örnek ise, Bursa’da bir kum yolsuzluğu var, bir dava var: hem çevreyi hem akarsuyun ağzını berbat eden hem de rüşvete dayalı kural dışı kum kaçırma sorunu var. Basın bu konuda bir tek haber bile yapmadı. İşte o kum yolsuzluğu davasında, yine “Erzincan Başsavcısı Ergenekoncu” diyen aynı gazete sahibinin adı var.
Bu konu üzerine bir savcı Bursa’da soruşturma açıyor, ama aynı gazetenin sahibi şak diye gazetenin sayfalarına, “Erzincan’daki Ergenekon gibi Bursa’da Ergenekon başladı” diye başlık atıyor. İkisi ayrı konular olmasına rağmen burada kirli ilişkilere takılanlar bu sorunun ayağını oluşturuyor. Bu yüzden demokrasi ve hukuk sistemi açısından tehlikeli bir süreç yaşıyoruz
»Ergenekon davasının bu görünümü aslında iktidara karşı olanlara yönelik bir temizleme operasyonunu mu çağrıştırıyor?
Evet çünkü mesela Ergenekon ile suçlanan müvekkilim Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner 1998 yılında İdil’de savcılık yapmıştır ve bugün Ergenekon türküleri söyleyenlerin tir tir titrediği günlerde JİTEM’in varlığını ağızlarına almaya ya da orada yaşanan failli meçhul cinayetleri konuşmaya korktukları? dönemlerde, Cihaner daha gencecik bir savcıyken JiTEM yapılanmalarının İdil’de yaptığı tüm dehşetin üzerine gidip deşifre etmek için büyük bir mücadele vermiştir. Ve söylediğim gibi JİTEM’i kimse telaffuz edemezken o,bunun arakasına düşmüş bir insandır. Vermiş olduğu bu mücadele kitaplara bile konu olmuştur. Ecevit Kılıç yazdığı ‘JİTEM’ isimli kitabında Cihaner için ‘ Bir cesur savcı’ diyerek faili meçhul cinayetler konusundaki çabalarını bir bir anlatmıştır. Şimdi bu suçlamaları yöneltenlerin hiç vicdanı yok mu ki böyle bir insana bile bunu yapabiliyorlar? Eğer Ergenekon denilen kirli ilişkilerin üzerine gitmekte o kadar samimiyseler ilk önce bu insanların başını ezmelerine alkış tutmasınlar.
‘Bu süreç ülkeyi faşizme götürür!’
»Türkiye’de yargının bağımsızlığı sorunundan söz ediliyor, ancak dünden bugüne bu ülkede yargının bağımsız olduğu bir dönem var mıdır?
Hayır kesinlikle böyle bir bağımsızlıktan söz edilemez çünkü gelen her iktidar yargıyı elinin altına almaya çalışmıştır. Ama şimdi ayrıca yargıyı tamamen ele geçirme girişimiyle karşı karşıyayız. Nasıl ki YÖK başkanı bizim adamımızsa, RTÜK Başkanı bizim adamımızsa, rektörleri biz atıyorsak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda da bizim adamlarımız olmalıdır ki meclisten ne yasayı çıkartsak Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nden asla geri dönmemeli zihniyeti hâkim.
Oysa bir hukuk devleti güçler dengede olduğu zaman demokrasiyi koruyabilir. Eğer güçlerden biri hepsini ezecek duruma gelmişse, hepsini ele geçirmişse orada zaten demokrasi olması mümkün değil. Zaten yasama organı kral ve padişahı sınırlandırmak için gelişmiştir, dolayısıyla yasama organının hükümeti denetleyen bir organ olması gerekir. Oysa Türkiye’de yasama organı parti başkanlarının kendi adamlarını milletvekili yapmasıyla belirlenir. Tam bu yüzden de bu ülkede yasama organı yürütme organını denetleyecek bir organ olmaktan çıkmıştır. A partisinde, B partisinde, C partisinde, her yerde başkanların adamları var. Bu durumda, sadece yargı organı kalıyor, o başkanın adamlarından oluşmuyorsa fren olabilir. Şimdi başkanın adamlarından oluşacak bir yargı arıyorlar ki bu çok tehlikeli.
»Bu arayış Türkiye’yi nereye götürür?
Kesin faşizme götürür ve bu büyük bir felakettir. Çünkü demokrasi türküleriyle yaşanacak bir sürece girilecek, ama aslında o zaman demokrasi mücadelesi vermenin mümkünatı kalmayacaktır, çünkü kendi yerleştirdikleri sistem demokrasi sayılacaktır. Sonuç itibariyle başkanın adamları her yere hâkim olacak ve kimse bir şey söyleyemez hale gelecektir. Çünkü bugün de örnekleri olduğu gibi karşı gelenin başı hemen ezilecektir.