« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Haz

2007

Necmettin Hacıeminoğlu’nun Bazı Eserleri Hakkında Bilgiler

01 Ocak 1970

l- Milliyetçi eğitim sistemi


İstanbul, 1972 yılında Töre-Devlet Yayınlan tarafından basılan bu eser, Türk Eğitim Sistemini tenkit etmektedir. Eserin en önemli özelliği teklifle tenkidin bir arada yapılmış olmasıdır. Yani yazar, sadece mevcut sistemi tenkit etmekle kalmıyor, aksine tenkit edilen sistemin yerine, yeni bir eğitim sistemi teklif ediyor.


Milliyetçi Eğitim Sistemi beş bölümden oluşmaktadır.


1. Bölüm: "Bugünkü Eğitim Sisteminin Tenkidi" başlığını taşıyan bu bölümde, mevcut eğitim sistemi tenkit edilmiştir. Sistemin tenkidi, cemiyetimizin 1923 yılından itibaren geçirdiği tarihî merhaleler dikkate alınarak, "dört devir" içinde yapılmıştır. İlk devirde (1923-1938) uygulanan eğitim sistemi, bazı hatalarına rağmen kısmen başarılı bulunmuştur. Başarılı bulunan nokta, sistemin ana gayesinin belirlenmesi ve bu gayenin Türk Milliyetçiliği ile Türk istiklalinin ebediliği fikri üzerine temellendirilmiş olunmasıdır. Bu, sistemin en olumlu bulunan yönlerinden biridir. Bununla birlikte sistemin kısa zaman içinde iflas etmesine yol açan, dört önemli hata tespit edilmiştir ki, bunlardan biri, dokuz asırlık Anadolu Türk tarihini, tarih öğretiminden tamamen soyutlayıp, sadece kusur ve zaaflarını mübalağa ederek öğretilmesi, ayrıca Akdeniz Kavimlerini Türk olarak ileri sürüp, sahte bir "baba"yı dikte etmeye çalışmasıdır. Bu devrin (1923-1938) devamında, tamamen başarısız bulunan diğer üç -devir anlatılmıştır. Hatalı bulunan bu devirler kısaca şöyle özetlenebilir:


1938-1950 devri eğitim sistemi, materyalizm ve hümanizm temelleri üzerine kurularak, Atatürk devrinde başlatılan milliyetçilik ruhunu söndürmüş, yerine Eski Yunan kültürünü esas alan Batı taklitçiliğini başlatmıştır. 1950-1960 devrinde ise; Millî Eğitim teşkilatı laçkalaştırılarak bu teşkilat adeta diploma dağıtma bürosuna dönüştürülmüştür. 1960'dan sonraki devirde de, yeni anayasa ile Millî Eğitim teşkilatına tepeden tırnağa ideoloji bulaştırılmıştır.


Bu dört devrin nesli; şekilci, dine karşı soğuk, ölçüsüz derecede batı hayranı, menfaatperest, bencil ve bilgisiz bulunmuştur.


II. Bölüm: "Milliyetçi Türkiye'de Eğitim" başlığını taşıyan bu bölümde, konular beş başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Bu bölümün en önemli yanı, birinci bölümde hatalı bulunarak tenkit edilen eğitim sistemine, alternatif sunulmaya başlanmış olunmasıdır. Burada milliyetçi Türkiye'de eğitimin nasıl yapılacağına dâir temel prensipler açıklanmıştır. Önce, ideal insan modeli nedir, nasıl olmalıdır?, Nasıl bir eğitim sistemi kurulmalıdır?, Bu sistemin muhtevası, müfredatı ve metodu ne olmalıdır? soruları sorulmuş, ardından bu soruların cevaplandırılmasına geçilmiştir. Teklif edilen sisteme göre, "Milliyetçi Türkiye'de ilkokuldan üniversiteye kadar bütün kademelerde öğretim parasız yapılacaktır... Ordular zengin fakir ayırımı yapmadan nasıl bütün bir milleti korumak için savaşırsa, eğitim teşkilatı da öyle, hiç bir ayırım gütmeden bütün vatan evlatlarına kapılarını açmak zorundadır. Okumak ve yetişmek sadece zengin veya şehirli çocukların değil, kabiliyeti olan her Türk çocuğunun tabii hakkıdır." s.39


III. Bölüm: "Eğitim Kurumları"na ayrılan üçüncü bölümde konular on bir başlık hâlinde ele alınarak işlenmiştir. Burada bir yandan ana okulundan üniversiteye ve yabancı okullardan askerî okullara kadar mevcut eğitim kurumları dikkate alınıp aksayan noktalar gösterilirken, diğer bir yandan da bu kurumların yeni anlayışa göre nasıl düzenleneceği izah edilmiştir. Yazar mevcut kurumların çürümüş, laçkalaşmış uluduğunu belirtirken, bunların tepeden tırnağa değiştirilmesini şart koşar. Teklif edilen sisteme göre; "Milliyetçi Türkiye'de üniversite ve yüksek okullar şimdiki, "Fildişi" kule olmaktan kurtarılacak, cemiyetten ve memleket gerçeklerinden kopmuş bir öğretim müessesi bile tahayyül edilemeyecek... Üniversite, arıların bal yaptığı bir petek gibi memleketin her "çiçeğini" değerlendiren bir laboratuar olacaktır." s.94 Kitapta ayrıca öğretim kadrosu, çalışma meselesi, öğrenci seçimi ve Türk medeniyeti dersleri gibi konular ele alınarak derinlemesine işlenmiş, bunlara dâir izahlar yapılmıştır.


IV. Bölüm: "Diğer Meseleler" başlığını taşır. On başlığın yer aldığı bu bölümde Millî Eğitim Bakanlığı'nın bünyesinde bulunan temel teşkilatlar incelenerek aksayan noktalar ortaya konmuş, yeni sisteme göre bu teşkilatların nasıl yapılandırılacağı izah edilmiştir. Burada Merkez Teşkilatından Yüksek Eğitim Şûrasına, Öğretmenlerin yetiştirilmesinden Yurt Dışı Temsilciliklerine kadar değişik mevzular ele alınarak bunların yeni baştan nasıl düzenleneceği anlatılmıştır.

V. Bölüm: "Yetişkinlerin Eğitimi" başlığını taşır. Burada "Meslek Eğitimi" ve "Halk Eğitim" meseleleri ele alınmıştır. Eserin son kısmında sonuç yazısı vardır. Yazar yeni sistemi şöyle özetler:


Bizim Milli Eğitim Sistemimizin ana prensipleri ve muhtevası Türk Milletinin tarihî tecrübesi, kültürü, dünya görüşü, ahlâkı, töresi, gelenekleri birinci derecede dikkate alınarak tespit olunacaktır... Bizim Milli Eğitim Sistemimiz yalnız "Bilen ve Yapan" insan yetiştiren bir çark olmayacak, aynı zamanda, hatta daha çok, "Düşünen", "Araştıran" beyinlerle yaratıcı zekâların yetiştiği geniş bir meydan olacaktır... s. 184.


Hülasa: Bu kitap; her yönüyle kokmuş, çürümüş, laçkalaşmış ve çağın çok gerisinde kalmış bugünkü eğitim sistemini temelinden yıkıyor, yerine ilmî ve millî esaslara dayalı yeni bir sistem getiriyor.

2-Türkçe'nin karanlık günleri


Bu eser, milletimizin tarih, kültür, dil, töre ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan şuurlu bir aydının endişelerini ihtiva eder. Bu endişe özellikle 1960'h yıllarda dile karşı başlatılan "Öztürkçecilik" hareketinden ileri gelir. Yazar, Türk diline karşı girişilen yıkıcı faaliyetleri durdurabilmek için, 1959'dan, 1969 yılına kadar uydurmacılık aleyhinde bir çok makale kaleme alır. İşte bu kitap, o yıllarda yayınlanan makalelerden derlenmiştir. Eser, millî dilin toplum hayatındaki kıymet derecesini ortaya koymak, dile karşı yapılan kasıtlı saldırıların kimler tarafından ve hangi emeller uğrunda yapıldığı göstermek amacını gütmektedir.

"On bölüm" den oluşan bu eser, altı sayfalık bir "önsöz"le başlar. Eserin önsözünde şu ifade yer alır:


"Türk dilinin sadeleşmesi hareketinin asıl gayesinden saptırılarak tam bir kültür ihtilâli şekline dönüşmesi 1960 yılından itibaren başlamıştır. Tesir sahası çok geniş devlet organlarının ve kuruluşlarının böyle bir kültür yıkımına öncülük etmeleri de Türkçe'nin çöküşünü hızlandırmıştır. Eğer Türk Milliyetçileri bu yıkılışın karşısına dikilmezlerse, en geç bir nesil sonra, Türkiye'de Türk dili ile yazılmış ilim, fikir ve sanat eserine rastlamak mümkün olmayacaktır..." s.9.

I. Bölüm: "Giriş" başlığı taşır. İki başlığın yer aldığı bu bölümde "Dil Hareketinin Kısa Tarihçesi" ve "Dil Meselesinde Çeşitli Görüşler" anlatılmıştır. Burada dilin teşekkülü ve önemi üzerinde durulurken tarih, millet, düşünce, ilim ve telakki edilen dil, insanlar tarafından "tedvîn" veya "terkip" edilmemiştir. Onun için dilde en az insan kadar "eski" en az insan kadar "canlı"dır.

Dil, Millet olabilmenin ilk ve en önemli şartlarından biri olarak gösterilmiştir. Yazar "fertlerin millet halinde bir araya gelmeleri için lüzumlu olan bütün unsurlar millî dilin içindedir" görüşüne yer verir. Bu düşünceye göre; tarih, duygu, gaye ve ruh birliği gibi hususiyetler millî dilin mefhum ve deyimlerinde donarak billurlaşmış, bir milletin millî şuuru, hafızası haline gelmiştir. Dili zengin olan bir milletin medeni olduğu, bununla birlikte ilim, fikir, sanat ve kültür ufuklarına bayrak açtığı vurgulanır.

Daha sonra Kaşgarlı Mahmut'la başlayan ve XIX. yy'la kadar belirli aralıklarla devam eden Türk dili çalışmalarından söz edilir. Özellikle XVI. yy sonu ile XIX .yy'ın ilk yarısı arasında kalan devrede, Türk dili üzerine yapılan çalışmaların hiç olmadığına, tamamen durduğuna dikkat çekilir. Ara devrede oluşan yapmacık yazı dilinin Türkçe'yi baskısı altına alarak, bozmaya başladığı vurgulanır. Yazar bu noktaya dâir şunları söyler:

"Ancak, şu gerçeği ifade etmek gerekir ki, Türkçe'nin tabiatına aykırı olan bu yapmacık yazı dili daima dar bir çevreye münhasır kalmıştır. Büyük halk ve aydın kitlesi gerek yazısında, gerekse konuşmasında tam bir şuurla anadilini korumuş ve yaşatmıştır..." s. 21-22.

Yazar, bu yapmacık yazı dilini XIX. yy'da şuurlu Türk aydınları ve Atatürk devrinde yapılan çalışmalarla sadeleştirildiğini belirtir. Buna rağmen bazı çevrelerin maksatlı olarak hâlâ özleşme ve sadeleşme konusunda aşırılığa kaçarak ısrarla direndiklerini vurgular.

Bu bölümde ele alınan konulardan biri de dil meselesinde ileri sürülen çeşitli görüşlerdir. Bunlar üç guruba ayrılarak izah edilmiştir. Kısaca; birinci gruptakiler eski zihniyet taraftan (Osmanlıcayı savunanlar); İkinciler tasviyeci (uydurukçayı savunanlar); sonuncular ise yazarda bu guruba dahildir- mutediller (ılımlılar) dır. Bunlardan birincilerin görüşü sakat ve eksik; ikincilerin haksız ve maksatlı; son guruptakilerin görüşü ise doğru- bulunmuştur.

II. Bölüm: "Türkçe'nin Karanlık Günleri" başlığı taşır. Bu bölümde, konular bölümün ismi de dahil olmak üzere sekiz başlık hâlinde ele alınarak işlenmiştir. Türkçe'nin Karanlık Günleri başlığı bulunan yazıda, dilimizin geçmişi ile halihazırı arasında bir mukayese yapılmıştır. Yazara göre, dilimiz islamiyetin kabulünden XIX. yy'a kadar geçirdiği devre içinde sürekli olarak evlatlarının ihmaline uğramış, ancak bu ihmaller hiç bir zaman dışarıdan emir alınarak kasıtlı bir şekilde Türkçeyi yıkmak için yapılmamıştır.

Oysa dilimiz geçmiş günlerine nazaran bugün tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Yazar bu düşüncesine gerekçe olarak, bugün dilimiz üzerinde başlatılan yıkıcı faaliyetlerin sinsi ve sistemli bir şekilde bazı merkezlerden planlandığını ileri sürer.

"Tarihimizin hiç bir devresinde Türk aydınlan ve ilim adamları bugünkü gibi birbirine zıt, birbirinden uzak dünyaların insanı değillerdi... Artık dil ferdi bir unsur olmaktan çıkmış, siyasî ve ideolojik bir unsur olmuştur..."(s.34) diyen yazar, bu durumu Türk dili için büyük tehlike olarak görür. Bu bölümde yer alan diğer yazılarda dilin; sanatkar, düşünür ve sanat eserleriyle olan münasebeti üzerinde durulmuştur.


"Türkçe'nin Karanlık Günleri" adını taşıyan bu eser, daha çok tenkidi bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Bu husus, kitabın daha ilk sayfalarından itibaren kendini belli eder. Ancak üçüncü bölüme gelindiğinde, tenkitler daha çok şiddetlenir ve farklı bir boyut kazanır. Artık bunlar gizli olarak ortaya değil, bilakis açıkça hedef gösterilerek bazı kurum ve şahsiyetler üzerinde yoğunlaştırılarak yapılır.


III.Bölüm: "Milli Eğitim Bakanlığı ve Uydurmacılık" başlığını taşıyan üçüncü bölümde ise, sekiz konu başlığı yer alır. Burada bakanlığın dil politikası, millî kültür ve dil öğretim anlayışı, Dil Kurumu'yla ilişkisi, uydurma dil faciası, tercüme faciası gibi konular ele alınarak yapılan yanlışlar şiddetle tenkit edilmiştir.

Bakanlığın ilkokuldan liselere kadar uyguladığı dil politikasını ilkel bulan yazar, böyle bir uygulamanın ileri Batı memleketlerinde söz konusu olmadığını vurgular. Bundan dolayı bu yanlış tutumu bırakıp, kendi millî kültür ve dilimize dönmesini şart koşar. Yazar bu konuya dâir şu ifadeyi kullanır:


"Uydurma kelimelerden, bunların zorla kabul ettirmekten mutlaka uzaklaşılmalıdır. Çünkü kelimelere hayat veren, mânâ kazandıran "metin"dir, "eser"dir. İşte bunun içindir ki, dil öğretimi mutlaka sağlam metinlere dayanmalıdır. Kendini kabul ettirmiş fikir ve sanat eserlerine dayanmalıdır..." s. 66 "Türk dilinde yapılan budama operasyonları ve bunların yerine konan uydurma kelimeler gençleri yakın tarih klasiklerimizden uzak düşürmektedir..." "Bizim Milli Eğitim Bakanlığı işe öğretmekle değil, unutturmakla başlamaktadır. Bir yandan çocuklara bildiği kelimeleri unutturmaya çalışırken, bir yandan da onlara zorla cansız, mânâsız ve yanlış bir uydurma dil öğretmektedir..." Bütün bu çalışmaların
zihni adeta çini çıplak hâle getirdiği ve dilde ikiliğe yol açtığı belirtilmiştir.


IV Bölüm: "Dil Kurumu ve Uydurmacılık" başlığını taşır. Bu bölümde konular on bir başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Önce.Dil Kurumu'nun kuruluşu, görev ve yetkileri anlatılmış, bunun sanıldığı gibi Millî Eğitim Bakanlığı'nın üstünde ve Türk dili üzerine araştırma yapan bir merci olmadığı vurgulanmıştır.

Yazar, öztürkçecilik yapan şahıslara dâir şu tespiti yapar:


"Dikkatle bakıldığı zaman görülüyor ki, öztürkçecilik sloganıyla ortaya atılanların milliyetçilik ve Türkçülükle hiç bir alâkalan yoktur." s.91


Hasılı bu bölümde, yıkıcı ve sorumsuz çalışmalarından dolayı Türk Dil Kurumu ve idarecileri mesul tutularak tenkit edilir.


V Bölüm: "TRT ve Uydurmacılık" başlığını taşır. Burada radyonun dili üzerinde durularak, yapılan yıkıcı yayınlar tenkit edilmiştir. Radyonun milletle irtibatı bulunmadığı söylenen dili için "kuş dili", "argo" sıfatları uygun bulunmuştur.


Dildeki tahribatların kimler tarafından ve hangi sebeplerden dolayı yapılmakta olduğu, eserin altıncı ve yedinci bölümlerinde yer alan "Uydurmacıların Hüviyeti" ve "Uydurmacıların Asıl Maksadı" başlıkları altında izah edilmiştir. Bu çalışmaların tamamen kasıtlı ve dış destekli olarak yapıldığı vurgulanmıştır.
Kitapta en çok yakınılan hususların başında uydurma kelimelerin hiç bir mantıkla izah edilmeyişleri gelmektedir. Yazar bu durumu, kelime türetenlerin hem filoloji ilminden mahrum olmalarına hem de kasıtlı olarak çalışmalarına bağlar. Türetilen uydurma kelimelerin mânâ bakımından tamamen kökten uzak ve zayıf kaldıkları, bununla birlikte dilde ikiliğe, karışıklığa sebep oldukları anlatılır. Ayrıca bu kelimelerde kullanılan bazı eklerin (-sal, -sel; -man, -men vb...) sanıldığı gibi Türkçe olmadığı belirtilir.


Tenkit, şayet bir şeyin aslını, gerçeğini göstermek yani aksayan noktalara çözümler getirmek amacıyla yapılırsa, mânâ kazanır. İşte, yazar bu durumu dikkate alarak eserin son kısmına "Hâl Çareleri" bölümünü ilave etmiştir. Bu son bölümde konular altı başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Burada sadeleşme meselesi, otorite yokluğu, dil akademisi, imla ve alfabemizin yetersizliği gibi konular ele alınarak nasıl çözüleceğine dâir bilgiler sunulmuştur.


Yazar eser boyunca dilde aşırı özleşmeciliği savunan gruba karşı çıkarken, şu mantığa dayanır:


'Yer yüzünde bir tek ileri ve medeni dil gösterilemez ki, yüzde yüz saf ve öz olsun... O hâlde bu aşırılık, bu ölçüsüzlük, bu gerçek dışı davranış niye? s.26... Yaşayan ve kullanılmakta olan bir kelimenin "hüviyeti"ni sormak, "soyunu-sopunu" araştırmak hiç bir mantıki delil ile müdafaa edilemez, s.27... Çünkü bugün sadece Orta Afrika, Güney Amerika, Kuzey Asya ve Avusturalya'daki en ibtidaî kabilelerin dilleri yüzde yüz saf, yüzde yüz özdür." s. 27


"Türkçe'nin Karanlık Günleri" adını taşıyan bu eser, Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi'nin 19.9.1975 tarih ve 660-9919 sayılı yazılan ile okullara tavsiye edilmiştir. Bu karar, 29 Eylül 1975 tarihli ve 1856 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi'nde yayınlanmıştır.


3. Türk Dilinde Edatlar


Millî Eğitim Bakanlığı yayınları tarafından basılan bu eser, Türk dili üzerine yapılmış önemli bir araştırmadır. Dil ilmîyle uğraşanlar için ciddi bir kaynak vazifesini görür.


Eser, Türkoloji araştırmalarına dâir bazı düşüncelerin ifade edildiği bir önsözle başlar. Yazar kitabın hazırlanışı ve muhtevası hakkında şunları söyler:


"Türkolojinin bugüne kadar halledilmiş meşeleri yanında, daha nice konulan çözüm beklemektedir. Bunlar, müstakil monografiler halinde ele alınıp, mukayeseli metodla derinliğine incelenmesi gereken meselelerdir. İşte Türkçede edatların teşekkülü, çeşitleri, cümledeki vazifeleri ve tarihi gelişmesi de, böyle, tek başına ele alınması lüzumlu konulardan biridir. Bu sebeple, başlangıçtan bugüne kadar, Türkçede kullanılmış edatları tespit etmek üzere böyle bir araştırma yaptık. Çalışmamız tamamen metinlere dayanmaktadır. Neşredilmiş eski Türkçe metinlerden başlamak üzere, Karahanlı, Harezm, Çağatay, Kıpçak, Eski Anadolu, Osmanlı ve Türkiye Türkçesi sahalarına ait başlıca ana metinleri taradık. Bunlardan mevcut edatlar tespit edilerek örnekleri ile sunulmuştur. Her edatın yapısı, menşei vazifesi ve kullanılışı hakkında bilgi verirken fazla teferruatlı izahlara girişilmemiştir. Ayrıca bir edatın mensi ve yapısı izah edilirken, başlıca müelliflerin bu konudaki görüşleri özetlendikten sonra, içlerinden en ilmî ve makul olanı tercih edilmiştir. Sırf yenilik olsun diye, bugüne kadar yapıla gelmiş makul etimolojik izahlardan farklı ve değişik izah denemelerine girişilmemiştir... Bu bakımdan, çalışmamız Türkçedeki edatlar hakkında "tasviri" bir incelemedir. Çalışmamızın bir başka hususiyeti de, saha olarak klasik yazı dillerinin seçilmiş olmasıdır. Bununla, bugünkü Altay şivelerini konumuzun dışında bıraktığımızı söylemek istiyoruz... Türk yazı dilini sahalarına ayırırken de, üzerinde aşağı yukarı ittifak edilmiş terimleri kullandık ve o hudutların içinde kaldık. Böylece, Uygur, Mani ve Göktürk metinlerini Eski Türkçe; Kutatgu Bilig, Divanu Lugati't-Türk, Atabetü'l-Hakayık çevresini Karahanlı Sahası; Makuddimetü'1-Edeb, Nehcü'l-Ferâdis, Kısasu'l Enbiya'yı içine alan halkayı da "Harezm Sahası" adı altında birleştirdik. Çağatay, Kıpçak ve Batı Türkçesi sahalan için ise bilinen belli zaman ve mekân hudutlarını kabul ettik. 1908'den itibaren başlayan devreye de Türkiye Türkçesi dedik..."


Önsözün devamında edatın ve mahiyeti hakkında ilmî izahların yapıldığı "Giriş" bölümü yer alır.


Kitapta edatlar, cümle içindeki fonksiyonları dikkate alınarak "on bölüm" halinde sınıflandırılmıştır. Bu bölümlerin isimleri şöyledir:
1- Çekim Edatları
2- Bağlama Edatları
3- Kuvvetlendirme Edatları
4- Karşılaştırma-Denkleştirme Edatları
5- Soru Edatları
6- Çağırma-Hitap Edatları
7- Cevap Edatları
8- Ünlemler
9- Gösterme Edatları
10- Tekerrür Edatları


Bu sınıflandırmanın içinde yer alan edatların izahına geçilmeden önce, her bölüm içinde, bunların genel özelliklerine dâir tanıtıcı bilgiler sunulmuştur. Daha sonra her edat kendi dönemi içinde ele alınarak incelenmiştir. Önsözde belirtildiği gibi edatların yapısı, menşei, vazifesi ve kullanılışı hakkında bilgi verilirken teferruatlı izahlara girişilmemiştir. "Kitapta verilen örnek metinlerin yazılışında o örneğin alındığı kaynağın imlasına bağlı kalınmıştır. Türkiye Türkçesi dışındaki metinlerde ilmî transkripsiyon alfabesi kullanılmıştır. Bu yüzden örneklerin büyük bir kısmında normal noktalama işaretlerine ve büyük harfe yer verilmemiştir."


Edatların ele alınış şeklinin daha iyi anlaşılması için "Çekim Edatlan"ndan kısaca bir örnek verelim:
"berü/birü/beri/biri

Türk dilinin, ilk yazılı metinlerinden zamanımıza kadar bütün sahalarında görülen bir çekim edatı ve mekân zarfıdır. Mensi bakımından ber-ü şeklinde bir zarf fiili, hem de be-rü şeklinde cihet eki ile yapılmış bir ismi düşündürmektedir...


Eski Türkçede: berü "-den beri, -den itibaren"
a. Yalın sözlerle: On tünke yandaki toğ berü bardımız...
b. -de çıkma hâli ile: ...sansız tümen ajunta berü umtmadm ıçtığınmadın öyü tutar (T.T.T. IV A. 23)
c. -din, -din çıkma hâli ile: yilikimiztin sünükümizdin berü (Alt. Gr. 145)...


Karahanlı Sahasında: berü "-den beri, -den itibaren"
-da,-de çıkma hâli ile: tümen yılda berü tul erdim tulas. (K.B. 84)...


Harezm Sahasında: berü/beri/birü "-den beri, -den itibaren"


isim ve zamirlerin çıkma hâli ile: Ol vefatı bolğardın berü körermen (Nehc. 1211)...


Çağatay Sahasında: berü/beri "-den beri, -den itibaren"
a. -da, -de çıkma hâli ile: könülde berü (Ost. Gr. 174)
b. -din, -din çokma hâli ile: kiçiklikidin berü (Ost. Gr. 174)...


Kıpçak Sahasında: beri/biri "-den beri, -den itibaren"
a. Çıkma hâli ile: ol kelgenden beri (Kıp. Gr.
141);...
b. -gah, -geli zarf fiil eki ile: kelgeli beri;...


Batı Türkçesinde: berü/beri "-den beri, -den itibaren"


isimlerin ve zamirlerin çıkma hali ile: ikki bin yıldan berü (Kıs. 380-b);...


Türkiye Türkçesinde: beri. Daha çok zaman ve mekân ifade eden kelimelerle kullanılmakta ve cümlede zarf vazifesi görmektedir.


Dört aydan beri nişanlısından ayrı (Yal. 4); Akşamdan beri yüz defa tırnakladığı hafızasını tekrar yokladı (Yal. 37)..." (sh. 15-16).


Kitapta incelenen edat sayısı yedi yüz elli civarındadır.


4. Milliyetçilik-Ülkücülük-Aydınlar


Kamer Yayınları tarafından basılan bu eser, yedi bölümden oluşmaktadır. Kitabın "önsöz"ünde eserin muhtevası ve yazılış sebebine dair şu ifadeler yer alır.


".... Alnımıza bir kara yazı gibi yazıldığını sandığımız buhranlardan kurtulmak için önce milliyetçilik fikrine inanmak ve milliyetçiliği dünya görüşü olarak benimsemek zorundayız. Bu sebeple, hem yıllardır Türkiye'de miliyetçiliğin ne olup ne olmadığı bilinmediği, hem de ona düşman olan akımlar üzerinde durulmadığı için, kitabımızda önce bu meseleleri ele almak ihtiyacını duyduk..." s.6.


I. Bölüm: "Milliyetçilik" başlığını taşır. Konular, on bir başlık halinde de ele alınarak işlenmiştir. Yukarıdaki iktibastan da anlaşılacağı gibi, eserin bu bölümünde, milliyetçilik kavramı üzerinde durularak, bu alanda yapılmakta olan maksatlı yahut maksatsız tarifler düzeltilmeye çalışılmıştır. Düzeltmelerin yanı sıra müşahhas misallere başvurularak, milliyetçiliğin mahiyeti, tarihi, temeli ve ona karşı olan akımlar hakkında sağlıklı bilgiler sunulmuştur. Bir fikir ve inanç sistemi olarak telakki edilen milliyetçilik "Türk Milletini, sahip olduğu millî değerleri ile beraber, ebediyete kadar yaşatma ve yüceltme ülküsüdür." Eserin bu bölümünde daha çok bir ideolojinin izahı yapılmıştır.


II. Bölüm: Eserin bu bölümünde milletimizi devletimizi ve ülkemizi ayakta tutacak ve yüceltecek olan Türk aydın ve gençlerini kendilerini bu büyük dava uğrunda nasıl feda ettiklerini ve edeceklerini göstermek üzere "Ülkücülük" bahsi ele alınmıştır. Ülkücülük bölümünde dört alt başlık yer alır. Ülkücü, davaların en mukaddesine sahip olan insan şeklinde tanıtılmıştır. Davaların en mukaddesi hususu onun en belirgin vasfı olarak gösterilmiştir. Buna göre "her ülkücü iman ve inanç sahibi olmalıdır. Hem Türk milletinin iman ettiği yüce dinine ve mukaddes tanıdığı varlıklara samimiyetle bağlanmalı, hem de davasının haklı olduğuna ve mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmalıdır... Ülkücü, hedefe yarın varılacakmış gibi çalışır, fakat zafer çiçeklerinin yüzyıllar sonra derlenebileceğim de göze almalıdır..." s. 117.


Hasılı bu bölümde, bir ülkücünün nasıl olması gerektiği üzerinde durularak, buna uygun tip tasviri yapılmıştır.


III. Bölüm: "Turancılık" adı bulunan bölümde, konular dört başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Burada, Turancılığın ifade ettiği mânâ, çizmiş olduğu hudut ve tarih boyunca bazı fikir adamları tarafından nasıl telakki edildiği açıklanmıştır. Ayrıca Turancılık fikrine karşı çıkan, özellikle bu fikri hayalcilikle itham eden kesime de teskin edici cevaplar verilmiştir. Yazar hayalcilik suçlamasını reddederken şu ifadeyi kullanır:


"Akıl sahibi herkes bilir ki, tarih boyunca insanoğluna ait her başarı, her keşif, her icat ve buluş gerçekleşmeden önce tam bir hayaldi..." s.168.


IV. Bölüm: "Geçmişten Bir Kesit" başlığını taşır. Konular beş başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Bu bölümde, Türk dünyasının bazı bölgelerine seyahat etmiş olan yazarın, kendi gözlemlerine dayanmak sureti ile, dış Türklerin acıları ve özlemleri dile getirilmiştir.


V. Bölüm: "Kültür Emperyalizmi" başlığını taşıyan bu bölümde, konular dört başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Bunlar, "Kültür Emperyalizmi, Kültür Mandacıları, Yabancı Kültür Meddahçılığı ve Değer Kargaşalığıdır. Emperyalizmin çeşitleri askerî, iktisadî ve kültür şeklinde üçe ayırarak anlatılırken, özellikle sonuncuya (Kültür Emperyalizmine) dikkat çekildiği görülmektedir. Yok edilmek istenen bir milletin bilhassa bu tür faaliyete tabi tutularak ortadan kaldırıldığı vurgulanmıştır.


VI. Bölüm: "Millet ve Aydınlar" başlığını taşıyan bu bölümde, konular on bir başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Burada özellikle aydın ile millet arasında her geçen gün giderek derinleşen uçuruma dikkat çekilmiştir. Türk aydını; milletine ve kültür değerlerine inanmayan, milletin tepeden tırnağa değişmesini şart koşan şahsiyetsiz ve aşağılık duygusuna kapılmış zavallı bir tip olarak sunulmuştur. İlim, kültür ve inanç gibi seçkin vasıflardan mahrum oldukları belirtilen bu aydınların her türlü yıkıcı fikre de açık bulundukları vurgulanmıştır.


VII. Bölüm: "İnsan Unsuru" başlığını taşır. Konular dört başlık halinde ele alınarak işlenmiştir. Bu bölümde "İnsan Unsuru, Fikir Boşluğu" vb. konular üzerinde durulmuştur.


Makaleleri Üzerine


Daha lise sıralarında bir öğrenci iken yazı hayatına atılan Necmettin Hacıeminoğlu, ilk yazılarında, özellikle üniversiteyi bitirene kadar "Necmettin Özdarendeli" ismini kullanmıştır. Üniversite tahsilini tamamladıktan sonra "Özdarendeli" yerine, şöhretli bir sülaleye mensup olmanın vermiş olduğu şuurun tesirinde kalarak dedelerinden miras kalan "Hacıeminoğlu" soyadını almış ve bundan sonraki yazı hayatı boyunca da bu ismi kullanmaya başlamıştır.


Onun, inandığı dünya görüşünün ilkelerinden hiç bir zaman taviz vermeyen kalemi son derece sert ve cesurdur. O, dava ve fikir adamında her şeyden önce namus, şeref gibi kutsi kavramların bulunması gerektiğine inanmıştır. Necmettin Hacıeminoğlu yüzde yüz haklı olan bir düşüncenin taviz verecek herhangi bir alanı bulunmadığına kanaat getirmiş ve makalelerini bu anlayış doğrultusunda kaleme almıştır. Onun hangi yazısı ele alınırsa alınsın, tetkike tabi tutulacak bu yazılarında derin bir samimiyet, savunulan fikrin çilesini ve ızdırabını şiddetli bir şekilde ruhunda hissederek yaşamış, ancak bu merhaleden sonra yazılarına vücut vermiştir. Bundan dolayı makalelerde dile getirilen düşünce ile yaşanılan gerçek hayat arasında herhangi bir rabıtasızlık söz konusu değildir.


Onun muhtelif dergi ve gazetelerde yayınlanan makalelerini muhteva itibariyle değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, bunları üç başlık halinde sınıflandırabiliriz: Edebî-ilmî-fıkrî ve siyasî...


Bunlardan ilk ikisini teşkil eden yazılar, genellikle muhtelif dergilerde yayınlanmış Türk dili ve edebiyatı ile alakalı makalelerdir. Konu bakımından çok zengin olan bu makalelerin muhtevası son derece derindir. Gazete sütunlarında yer alan makalelerinde ise, daha çok günlük siyasî meseleler dile getirilmekle beraber, az da olsa, konu itibariyle siyasî olmaktan uzak yazılara da rastlamak mümkündür.


Gazete sütunlarında yer alan yazıların arasında özellikle Millî Eğitim Teşkilatı'na ayrı bir önem verildiği göze çarpar. Necmettin Hacıeminoğlu bu makalelerinde bilhassa milletimizin geleceği açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu bildiği yabancı dille öğretim yapan eğitim kurumlarına ve yabancı ülkelerin desteği ile kurulan kolejlere karşı büyük bir mücadele örneği sergilemiştir. Yine bu makalelerin içinde devrin siyasî ve askerî devlet erkânını hedef alan yazılarında şahısların gizlenmeyerek açıttan açığa tenkit edilmesi dikkati çeken en mühim özelliktir.


Onun bütün yazılarında şiddetli bir tenkide rastlamak oldukça olağandır. Bu husus, Hacıeminoğlu ile adeta bütünleşmiş gibidir. Hemen hemen bütün makalelerine ilave ettiği bu unsurla her hangi bir meseleyi eleştirirken mutlaka meselenin aksayan yönünü gösterir ve yerine alternatif olacak yeni bir fikri samimiyetle ileri sürer. Başka bir ifade ile Hacıeminoğlu, mevcudun içinde laçkalaşmış veya zararlı şekilde işleyen herhangi bir şeyi yıkıp ortadan kaldırmaya çalışırken, sadece yıkıcı özelliği ile karşımıza çıkmaz. O, bu hususun tamamlayıcısı durumunda olan yeniden yapılandırma veya inşa etme özelliğini de yazılarına sokar. Böylece eksik görülen alan doldurulmuş, nasıl tanzim edileceği gösterilmiş olur.


Makalelerinde hedef aldığı diğer bir kesim de ülkemizi içten içe çökertmeye çalışan, milletimizin tarihî gelenek ve göreneklerini tepeden tırnağa değiştirmeye gayret eden dış destekli şer odaklarıdır. Bunların başında zihniyet itibariyle Marksist olanlar ve Batılı hayat anlayışını savunan sözde Türk aydınları gelir. Makalelerinde, özellikle bu iki kesimin ülkemizi yıkmakla görevli dış memleketlerin taşeronları olduğunu dile getirir ve bunların amaçlı faaliyetlerini şiddetli bir şekilde tenkit ederek, gizli emellerini ortaya koyar. Necmettin Hacıeminoğlu zararlı ideolojileri tenkit ederken, özellikle milletimizin maddi ve manevi kültür değerlerini dikkate alır.


Necmettin Hacıeminoğlu, makalelerini muhtelif dergi ve gazetelerde yayınlamıştır. Sayı itibariyle
oldukça fazla olan bu dergi ve gazete isimleri şöyledir:


Makalelerini yayınladığı dergilerin isimleri:


Töre, Türk Edebiyatı, Hisar, Türk Yurdu , Milli Eğitim, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisi, Türkoloji Dergisi...


Makalelerini yayınladığı gazete isimleri ise şunlardır:
Yeni Düşünce, Hergün, Yeni Hizmet, Tercüman, Orta Doğu, Yeni Sözcü, Türkiye...


Bu dergilerde ve gazetelerde yayınlanan makalelerin sayısını kesin olarak tespit edip rakamla ifade etmek, henüz bizim için imkansızdır. Ancak ortalamanın altında bir tahminle ifade edilecek olursa, bu makalelerin "beş yüz" rakamının çok çok üzerinde olduğu söylenebilir.


Hasılı: Necmettin Hacıeminoğlu, siyasî yazılarında inandığı dünya görüşünün; edebi ve fikri yazılarında Türk edebiyatının; ilmî yazılarında ise, mütehassısı olduğu Türkoloji ilminin ilkelerini ve gereklerini ortaya koymuştur.

Ziyaret -> Toplam : 137,07 M - Bugn : 1440

ulkucudunya@ulkucudunya.com