« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 Eki

2012

İktidar Gücünü Hangi Zihniyetten Alıyor da Söylentileri Umursamıyor…

Numan NUH 01 Ocak 1970

Hz. Aişe validemize Yahudiler ve münafıklar tarafından iftira atıldığında insanlığın iftihar tablosu Aişe validemizin yanına gitmiş Allah’a şükrettikten sonra.”Ey Aişe! İnsanların senin için söylediklerini biliyorsun. Allah´tan sakın! Eğer bir kötülük yaptıysan tövbe et. Çünkü Cenab-ı Allah kullarının tövbesini kabul buyurur.” Aişe validemiz diyor ki: ” Onun bu sözleri üzerine artık gözlerimdeki yaşlar kurudu ve ben hiçbir şeyi hissedemez oldum. Resulullah´a cevap vermeleri için annemle babama baktım, fakat onlar hiç konuşmadılar. Allah´a yemin olsun ki Kur´an-ı Kerim´in benim hakkımda açıklayıcı bir hüküm indirerek beni temize çıkaracağını düşünemeyecek kadar kendimi hakir ve düşük bir insan olarak görüyordum.” Peygamber Efendimiz ancak şeytanın aklına gelebilecek böyle çirkin söylenti karşısında “Ya Aişe böyle bir şey varsa, ya Aişe böyle bir şey yoksa…” diyerek ikilem içerisinde olayın doğru ve yanlış olma ihtimalini değerlendirmiştir. Ta ki Aişe validemizle ilgili ayeti kerime inene kadar söylenti dahi olsa Aişe validemize Eğer bir kötülük yaptıysan tövbe et demesi model alınması gereken bir davranıştır.
Madem Allah ve Resulünün yolundan gittiğimizi söylüyor, geçmişin hüzünlü bahçelerinde yaşadığımız tatlı rüyaları gerçekleştirmek istiyorsak O’nun emirlerine uymak ve hayatımıza model almak zorundayız.
Peygamber Efendimiz tarafından bizzat yaşanan bu olay ülkede on yıllık iktidar sahip olan ve çevresindekilere ikbal vaat edenler tarafından dikkatlie anlaşılması gereken bir husustur.Ülkemizdeki mevcut siyasi yapı dünyada Müslüman ülkelerin koruyuculuğuna soyunur. Bir On minute ile İslam âleminin liderliğini ve ülkedeki bütün hizmetleri sadece ikbal vat ettiği kişiler vasıtası ile eline almak ister.
Nedense iktidarın mevcut gücü etrafında kümelenenlerle ilgili söylenenler, yasal takibatlar, somut icraatlar her şeyi ben bilirim mantığı ile hiçbir zaman dikkate alınmaz.
Maalesef on yıllık iktidar sürecinde hükümet kanadında yer alan kişiler hakkında çok şey söylenir. Son Dörtyol olayında olduğu gibi kamuoyuna yansımalar olur. Yanlışlar ortaya çıkmış bazı söylentileri mahkeme koridorlarına taşınmıştır.
Hükümette etkin olan bakanların icraatları ile ilgili şeyler söylenir. Adamın nerede ise altından saray yapacak kadar harcama yaptığı, genel müdürlerin altına lüksün kralı arabaların alındığı dile getirilir. Ankara’da kamu binalarında tadilat için keşfe gidenler anlatırlar “Makama ve lojmana oturacak kişiyi bırakın eşinin öyle bir lüks merakı vardır ki, kendi özel yaşam alanında masraftan kaçmaz, makam arabaları ya alışveriş aracı olur, ya öğrenci servisi olur” kimseden tık çıkmaz.
Sadece gücün etkisi ve ben yaptım oldu, ben yaparsam doğru yaparım, benim yaptığım şeylerin üzerine kimsenin söz söyleme hakkı yoktur.
Madem ben bu kadar büyük kitleyi arkamdan sürüklüyorum o halde her yaptığım doğrudur mantığı ve liderin etrafını çeviren kadroların sen bir tanesin, sen bizim hayat gayemizsin, sen görevli bir zatsın, cumhuriyet neslinin tamamlayıcısı sen olacaksın gibi eneyi okşayan söylemler ile liderin bütün olumsuzlukları görmezden gelmesi sağlanmakta yapılan eleştirilerin doğruluğuna da inanılmadığı gibi eleştiride bulunanlara “Arkadaş bu adam neden, düşünüyor, yazıyor?” demeden ziyade nasıl hakkımızda böyle düşünür diye somut bir zarar verilmeye çalışılmaktadır.Sadece eleştiren insanların işten atılmaları için patronlara baskı yapılması, ekonomik zararlar verilmesi hangi iklimin düşüncesidir merak etmiyor değilim. Artık olanlar karşısındaki görmemezlik Gayretullah’a dokunma noktasına gelmiştir. Dış politikanın derin kitabını yazan ama uygulamada kavgalı sıfır sonuç alan bir Bakan için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Çıktığı nokta sıfır sorundu, geldiği nokta herkesle kavgalı olan bir tablo. Bu tabloya baktığımız zaman eğer kendisine biz eleştiri yöneltmeyeceksek görevimizi yapmadığımız anlamına gelir” diye haklı tepki gösteriyor. KCK davasından yargılanan “B. Hanımın terörist olduğuna inanmıyorum” diyen bir Bakan CHP tarafından dış politika başarısızlığı ile suçlanıyor.
“Her şeyi kendinde bilen güç” acaba doğru söylemiyor mu diye düşünme gereği hissetmeden CHP’nin haklı eleştirisine karşı savunmaya geçiyor. ülkemizdeki dış politikadaki gelinen noktayı görmek için Dış İlişkiler Uzmanı, Stratejist olup yüksek lisans tezleri bitirmeye gerek yok.10 yıldır üzerine güneş batmayan iktidar zamanındaki gelinen noktaya bakmak yeterlidir. Bu ülkenin bir tane Ortadoğu’da mı komşuları var. Bu ülkenin ilişkilerini geliştirmesi gereken başka komşusu yok mu? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne oldu? İsrail’in kucağına adım adım yaklaşıyor. Yıllardır “Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türkün bayrağına, Ah ölmeden bir görseydim düşebilsem toprağıma” türkülerinin hayali ile komünist rus zulmünde inim inim inleyen daha sonra bağımsızlığına kavuşan soyu ve dini unutturulmaya çalışılan soydaş ve dindaşlarımızın yaşadığı ülkeler yok mu? Yıllardır beklediğimiz AB’ye girme çabamız ne oldu. Şu anki dış politikamız sıfırdan öte gitmişse bunu ehli vicdan birisi kalkıp ta söylesin.
“Her şeyi kendinde bilen güç” kendi atadığı insanlara kendisini o denli kaptırmıştır ki, kadroların yapmış olduğu hatalar doğru gibi yansımıştır. Anadolu’da bir insana böyle bir bağlılık olsa, arkadaş sana büyü yaptırmışlar derler.
Başkaları mescit kapatsa, kadroları yolsuzluk yapsa, İHL’lerin kapatma yolunu açsa, Kur’an Kurslarını bitirse, cemaatlerin yıllardır yaptıkları hizmetleri yok saysa, dış politikayı sıfırlasa, terörü azdırsa, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırsa, sağlık politikasını ve Milli Eğitimi hallaç pamuğuna çevirse, PKK ile özel görüşen gizli anlaşma yapan görevlileri korusa, KCK militanlarını savunsa, Balyozcu generalleri savunsa, Milli Görüş ve Hak Yol Gençliğinin rüşeym günlerinde ateşle savunduğu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan’ın başlattığı türbanı gündemden düşürse, sivil anayasa çalışmalarını masada bekletse idi şu an ülkeye hâkim olan gücün arka bahçesi kabul edilen sivil toplum örgütleri derin destekle ortalığı velveleye verirlerdi. Maalesef o sivil toplum örgütleri hicaz usulü iftarlar ile her şey bitmiş gibi göbek büyütüp ağaran saçlarına bakmadan İslami ortaklık usulüne göre kurdukları şirketler ile dünyanın tadını çıkarmaktan başka ne yapıyorlar.
Oysaki şu an ülkeye hâkim olan kadro, iktidarın ve etkin kişilerin yaptıkları söylentilerle ilgili sözlerini rehber ettiği Peygamber Efendimizin yaşadığı İFK (iftira)olayındaki tavrı hatırlansa idi bu yapılanlarla ilgili somut bir adım atılırdı. Peygamber(sav) Efendimiz bir dedikoduya karşılık olarak Ya Aişe, söylenenleri biliyorsun, Allah’a tövbe et diyor da bir kaleyi içten içe yıkanlara karşı söylenenlerle ilgili sadece benim adamım felsefesi ile bütün davranışlar destekleniyor. Hâkim gücün kendi kadrolarının yaptıkları ile ilgili söylenenlerin üzerine gitmesi beklenirken benim adamımdır liyakati olmasa da ne yaparsa doğrudur düşüncesi bu ülkeye zaman ve misyon kaybettirmektedir. Oysaki görülen tablo şudur ki olanlar karşısında acaba düşüncesi akıllara gelmediği gibi bir de benim adamlarımın yaptıkları yanlışlar cansiperane savunuluyor. Kadronun yaptıklarına karşı hiçbir tavır göstermeyen Başbakan işi o denli ilerletti ki A.D’ye arkadaş biz şu iklimin çocuklarıyız sen kimi savunuyorsun diyecek yerde kendisi Ağustos’ta Ergenekon ve darbe planlarından tutuklu yargılanan eski Genel Kurmay Başkanı İ. B. için Örgüt elemanı değil, suçlama insaf dışı, tutuklu yargılanmasını doğru bulmuyorum. Silahlı kuvvetler mensupları tutuksuz yargılanmalı sözlerini söylüyor. Bu sözden sonra muhtemelen İ. B içinde B. E gibi tahliye gelecektir. Çünkü bu sözün yargıyı etkilemek için söylenen boş laf olmadığını zaman gösterecektir. Başbakan’ın bu sözü yargıya müdahale, yargının tutuklamalarını haksız görmek yargıyı etkilemek değil midir? Bu sözü başka biri söylese hemen dava açılırdı. Bu durumda yaman bir çelişki var, o halde bu ülkede yargı iyi çalışmıyor, her önüne geleni tutukluyor, mahkemeler delil toplamıyor. Tutuklanmaların somut hiçbir delili yok, şimdiye kadar binlerce faili meçhul cinayet işlenmemiş, darbe planları yapılmamış.28 Şubatlar,12 Eylüller,27 Mayıslar hiç yaşanmamış. Başbakan Adnan Menderes’i, Polatkan’ı, Zorlu’yu darbeci askerler idama göndermemiş. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bu ülkede anayasal düzeni silah zoru ile değiştirecek darbe planlarının kendisine ulaştığını söylüyor. Sanki bu insanlar peygamber efendimizin mübarek eşinden daha mı değerlilerde yanlış yapmazlar gözü ile bakılarak hiçbir eylemlerinden sorumlu tutulmuyorlar. Geçmişte yapmış olduğu somut olaylarla ilgili nerede ise tutuklu bulunanlardan özür aşamasına gelindi.
Göreve geldiği anda iktidarı altındaki kadroların moralini bozarak eğitim öğretim sezonu başlatan bir Bakan hakkında onca şey söylenmesine rağmen hiçbir şey yapılamadığı gibi yürü arkanda ben varım mesajının verilmesi maalesef şu anda bu ülkede eğitimin bir çıkmaz sokağa girmesine neden olmuştur. MEB uygulamaya başlayacağı 4+4+4 ile birkaç sene içerisinde Kur’an Kurslarını ilgisizlikten dolayı kapanma noktasına getirecektir, şu an kayıt için teşvikler yapılan İmam Hatip Liseleri, dini eğitim yüzeysel olarak yaygınlaşacağından tedrici bir süreçle ortadan kalkacak, binaları MEB tarafından değerlendirilecek, Mustafa Kemal Atatürk’ün temellerini attığı Cumhuriyet nesli Erdoğan eli ile tamamlanacaktır. Yüzeysel bir dini eğitim içeren ve iyi niyetten uzak 4+4+4 bir elde tesbih, bir elde kadeh umurumda mı dünya diyecek dine karşı lakayt bir nesli yetiştirmek için uygun bir eğitim modeli olacaktır.
Göreve geldiği anda öğretmenleri rotasyonla huzursuz eden, bu kadar çalışmaya bu maaş fazla denilerek işin okullarda tebeşir bırakma noktasına getirilmesi bu ülkedeki eğitime vurulan en büyük darbedir. Bir Bakan düşünün ki konuşmaya başlıyor. Hitap ettiği kitle olan öğretmenler kendisini dinlemiyorlar. Boş salonlara hitap ediyor. Hadi Kamu Sen ve KESK üyesi öğretmenler protesto ediyor diye düşünelim, Eğitim Bir Sen’i nasıl göreceksiniz. Bir yiğit çıksında pedagojik açıdan bu ülke çocuklarının beş yaşında okula başlamasının olumlu taraflarından bahsetsin. Bu ülkenin çocuklarının beş yaşında okula başlamasının ülkeye faydasını açıklasın, bu uygulamanın kreş ve gündüz bakımevlerini kapatmak için bir proje olmadığını söylesin. Zihinsel ve bedensel olgunluğa kavuşamayan bir çocuk okula nasıl devam edecek. Öğretmenler sınıfları kreşe çevirecekler, kreş eğitimi okulda verilecekte okul öncesi öğretmenlerinin görevleri sınıf öğretmenleri nasıl yapacaklar.
Milli Eğitim üzerinde yapılan sözde yenilikler, okuma salonları kapatılması ve onu da bırakın eğitimcilerin yeni bir sendikaya geçmelerini engellemeye kadar ince düşünen, MEB hakkında onca eleştiri olmasına rağmen ihtimalsiz her icraat gözü kapalı imzalanmaktadır.
En uzun görevde kalmakla övünen bakanın yapboza dönen Tam Günü ile vatandaşın aman yolum hastaneye düşmesin diye dua ettiği bir sağlık sistemi ile ilgili eleştiriler nedense hiç görülmemektedir. Çünkü bir avuç kitleyi memnun etmek milyonlarca insanın hakkını görmekten daha önemlidir. Ülkedeki sağlık sistemide üzülerek söylüyoruz ki vatandaşı memnun etmezken Sağlık Bakanlığı vatandaşın doğum şekline karışmaya başlamıştır. Sezaryen doğum mu normal doğum mu olacak. Tartışma büyüyünce her şeye hâkim güç geri adım atarak, Sezaryen doğum kadının durumuna göre yapılacak denilerek yapılan uygulamadan geri dönüldü ve vatandaşa da bakın biz normal doğum istiyoruz, nüfusumuzu azaltmak için derin lobiler sezaryen istiyorlar fikrinide oluşturdular.
Haburda teröristleri çiçeklerle karşılamaya, teröristleri milletvekili olarak TBMM’ye getirme ile ilgili hiçbir düzenleme gündeme gelmediği gibi bu ülkenin polisi örgüte yardım yataklıktan cezaevinden çıkan milletvekillerine tokatlattırılmış. Tokat yiyen poliste ses çıkarmadığı için ödüllendirilmiştir. Bir ülke düşününki dağda askere kurşun sıkan teröristleri çiçeklerle karşılıyor. Kuyruk acısı ile evlat acısı olanların anlaşamayacaklarını kavrayamayan bu zihniyet Habur açılımı ile Anadolu’ya şehit cenazeleri gönderen zihniyeti karşılayarak cesaretlendirenler için açılım programı hazırlayanlar nedense sorgulanmamıştır.
Arkadaş senin açılım politikan sayesinde ülke bu duruma geldi, seninle ilgili iyi şeyler söylenmiyor, sen kime hizmet ediyorsun diye düşünülmüyor.
Sen teröristi çiçekle karşılarsan, terör cesaret kazanır, sen teröristle Oslo’da görüşme masasına oturursan, MİT’i teröristle gizli görevle gönderirsen bu durum ortaya çıkınca da onca gürültüye rağmen MİT yasasını değiştirerek koruma kalkanı kullanırsan PKK tabiî ki azacaktır. Demokratik özerklik Diyarbakır’da da Ankara’da da, söylene söylene doğal hak gibi görünmeye başlamıştır.
Sen kalkarda bu ülkenin şehirlerini kan gölüne çeviren, eylemlerde ön safta olan, banka, otobüs yakan, insan öldüren daha sonrada polis kendisini yakalayınca mazlum rolüne soyunan KCK militanlarını eğitimden yargılan bir kişi için ben onun terörist olduğuna inanmıyorum diyerek olumlu hava oluşturulur, bugün de devletin zirvesi tutuklu bir Genelkurmay Başkanı için tutuklu yargılanmasını doğru bulmuyorum der de bu durumada TBMM’yi dolduranlar tarafından tepki verilmezse bu ülkede paradan ve makamdan başka değerli hiçbir şey kalmadığı ortaya çıkmıştır. Tabandan tavana insanların olanlar karşısında bu kadar sessiz olması hayra alamet değildir. Terörün cesaretle azması ile Anadolu’da analar bir taraftan gözyaşı dökerken diğer yandan da acıdan kıvranarak bir oğlum var, onuda Kandile göndereceğim diye ağıtlar yakmaktadır.
Zavallı Anadolu insanı bir yandan ahu vah ederken diğer yandan da acıyı bağrına gömer devletin şehit ailesine sağladığı maddi imkânlardan faydalanmaya çalışır. Ne yapsın kadere iman etmiştir. Takdir-i ilahidir, ölen ölmüştür, ölenle ölünmüyor. Başka bir şehit cenazesi olur yine devlet erkanı dizilir, yine lanetler okunur ve yeni şehit cenazeleri beklenmeye başlanır. Oysaki bu ülke teröristleri takip ediyoruz, operasyon başlatıldı, sıcak temas sağlandı. Jetlerimiz PKK kamplarını tersten de olsa bombalıyor türküsünü tam otuz dört yıldır dinliyoruz.
Baraka karakollar onca söze rağmen bir türlü yapılmaz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e bırakılsa idi karakolları bir ayda en moderninden bitirmezse namerdim. Bir park için trilyonlar harcanır, devletin ikram giderleri, makam aracı giderleri ayyuka çıkmıştır. Ama Baraka karakollar problemi Milli Savunma Bakanlığının mı yoksa TOKİ’in mi görev alanındadır bir türlü çözülmez. Cezaevi yapmakla övünürüz, modern, fabrika gibi cezaevi reklâmı yaparak cezaevlerinin toplumsal caydırıcı özelliğini kaybettirerek bir okul gibi gösteririz, suçlu insan sayısı gün geçtikçe artar. Ceza yasaları değişir, aflar çıkar, cezaevleri tekrar dolar, Özel yetkili mahkemeler kaldırılır, izin istenerek yargılanacak kişi sayısı sürekli arttırılır, yargı devletin zirvesi tarafından etkilenecek açıklamaları duyar, nedense bununla ilgilide hiçbir tepki gelmez.
İran doğalgazını diyet borcumuz var gibi pahalı olarak satın alırız, bu ülkenin parası can düşmana gider nedense bu konuda da çok şey söylenmesine rağmen yine bir şey yapılamaz. Bu ülke her şeyi ben biliriz zihniyetindeki kadrolarla sonunun hayır olmasını temenni ettiğimiz bir yola girmiştir. Ümitsizlik mi asla semtimize uğrayan bir kavram değildir. Oysa ki Peygamber Efendimizin “İnsanların senin için söylediklerini biliyorsun. Allah´tan sakın! Eğer bir kötülük yaptıysan tövbe et” sözü Milli Görüş ve Hak Yol Vakfından ilham alanlar tarafından hatırlanarak olumsuz söylenenler ve icraatlarla ilgili bir şeyler yapılsa birçok problem kendiliğinden çözüleceği gibi ülkede de bir rahatlama görülecektir. Bazı bakanların dinlenmeye alınması ile yapılacak kabine revizyonu bu ülkeye ve her şeyin kendinde bilen güce ilaç gibi gelecek, AKP üzerindeki atalet toprağını atacaktır. Fakat görünen o ki bu kafa ile söylemek istemesek de daha çok şehit cenazesi kaldıracağız. Demokratik özerklik ve Ergenekon, KCK tahliyeleri doğal olarak savunulacak. MİT’inde onlarca iç ve dış sorununu görmeden 28 Şubat benzeri hazırladığı rapor söylentileri aklın durduğu ama aksiyon ruhun pes etmediği bir noktada olduğumuzu göstermektedir.

Halim Kaya

26 Kas 2024

Süleyman Eryiğit’in yazdıklarından daha önce hiçbir yazısını okumadım. Mümtaz Turhan, Sabri F. Ülgener, Ömer Lütfü Barkan, Mehmet Genç gibi hocaları okuyup Osmanlının geri kalışının sebepleriyle ilgilenmeye başladığımdan ve özellikle de Mehmet Genç’in iki ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı kitabını okuduktan sonra “Osmanlı ve Kapitalizm” konusu daha dikkatimi çekmeye başladı.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

26 Kas 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 129,04 M - Bugn : 199775

ulkucudunya@ulkucudunya.com