« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Nis

2007

Kutlu Doğum Öncesi

Mükerrem BULUT 01 Ocak 1970

Tevhid düşüncesi; beşerin pratik hayattaki ifade dilinin vahyî olmasını benimser. Hayata dair tüm tanımlar ve ifade açılımlarında mihenk; "Urvetü'lVuska" olan Kur'an olmalıdır. Tüm beşerî kavramlar doğar, büyür ve ölür. Dolayısıyla sözde olan bu medeniyetler de tarihin sayfalarında, satırlarda kalır. Ama evrensel olan, Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın sözleri ölümsüzdür. Vahyin ortaya koyduğu kavramlar; esasen beşer fıtratının dilidir. Beşeriyet bu düşünce biçimine, bu ifade ve eylem diline muhtaçtır. Biz muvahhidî bireyler olarak, tüm tanımlarımızı, kavramlarımızı azık bilinciyle Kur'an'dan alırız. Onunla sağlaması yapılmamış hiçbir düşünce ve eylem biçimine itibar etmeyiz. Sözlerin en güzeli olan vahye tâbi oluruz. Vahiy, bizim her şeyimizdir. Resûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem, her şeyimizdir. Küresel istikbarî güçlerin tüm plan ve programları Kur'an mektebine öğrenci olabilenlerin idrakleri dâhilindedir. Çünkü Kur'an, şeytan ve dostlarının muvahhidlere tüm yaklaşım biçimlerini tarihin derinliklerinden, peygamberlerin mücadeleleriyle bizlere örnekler, yol gösterip, dikkatlerimizi çeker.
Yaşadığımız zamanın emperyalist sömürgeci devletleri, pratik hayatlarındaki din olgusunu nasıl seküler bir biçimde protestanlaştırdıysa aynı şekilde Müslüman halklar üzerinde de bu geleneğini sürdürüp bu süreci işletmek istemektedir. Ehli kitabın peygamberlerini pratik hayattan uzaklaştırma, dini belli zaman ve mekânlara has kılma düşüncesi bugün de sahneye konulmak, peygamber bilinci, ki dinin hayata aktarılmasında olmazsa olmazımızdır, yok edilmek istenmektedir. İsa Aleyhisselâm'ın, Musa Aleyhisselâm'ın hayatına dair takınılan tavırlar, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem için de estirilmek istenmektedir. Biz muvahhidler Peygamber tasavvurumuzu vahiyden alırız. Vahye rağmen bir Resûl anlayışı geliştiremeyiz. Kur'anî olan Resûl tasavvuru bizlere direniş bilinci verecektir. Yürüyen Kur'an olan Resûl anlayışı evrenselleşecektir. Tarihin belli bir dönemine has bir anlayış, mücadele biçimi olmayacaktır. Vahyin ortaya koyduğu Peygamber; güllerle ifade edilen bir peygamber değildir. O, yani Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, güllerin efendisi de değildir. O çiçeklerle ifade edilemez. Onun mesajı bir gül gibi belli bir dönemde açıp kokusunu salan, sonra da kuruyup giden bir mesaj değildir.

Rasul bir güne ve haftaya sığmaz

Dostlar, Allah için soralım kendimize: Bizler ne yapıyoruz? Nelerle iştigal ettiriliyoruz? Artık mektep öğretmenimiz Resûl; ana rahmine düşüşü, doğumu gibi gün ve gecelerle anılır oldu. Her şeyden öte bir sektör oluştu, onun ismi ile anılan. Artık o haftaların gelmesini çiçekçiler iple çeker oldular. Koskoca elli iki haftada bir hafta düşünülür oldu. Bu kısacık haftaya neler sığdırılmadı ki onun hakkında. Ehli kitabın, peygamberlerini yüceltmeleri gibi biz de vahye rağmen Resûlü yücelttik. Âlemlerin Rabbinin Kur'an'da ortaya koyduğu Resûl sınırlarını aştık. Öyle ki pratik hayatta daraldığımız, mücadelede sıkıştığımız, zorlandığımız anlarda mistik düşünceden de ötelere giderek;
"Yetiş ya Muhammed! Davan elden gidiyor." demeye başladık. Dostlar Allah için düşünelim.
"Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. " (Rad,14) âyetini okuyalım. Bu âyetleri tefekkür edelim.

Ne oluyor bize? Basiretlerimiz mi kapanıyor? Vahyi, Peygamberi, örnek sahâbe neslini zamana taşıma uğraşlarımızla, mücadelemizle bu söylem ve eylemlerimizi eşitleyebiliyor muyuz? Cahilî toplumların artık icabet etmediği Mevlid merasimlerinin yerine âdeta dikte ettirilen "Kutlu Doğum Haftası" bizim kutsalımız olmamalı. Biz Resûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i her gün, her saat ve saniyelere taşırız. Aksi takdirde sekülerleşiriz.

Dostlar, Allah'ın dinini makyavelist düşüncelerle ifade etmekten kaçınalım. Bu din nasıl Rabbanî bir dinse, bu dinin metodu da tamamen Rabbanîdir. Dolayısıyla Rabbanîlerden olmalıyız. Bizler İslâm medeniyetinin çocuklarıyız. Bu medeniyetimizin kaynakları ortadadır. Allah için, Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âhirete irtihalinin üzerinden asırlar geçmiştir. Var mı medeniyetimizin kaynaklarında böylesi uygulamalar? Bu ümmetin en hassas kuşağı biz miyiz de acaba unutulan Resûlü diriltmek istiyoruz? Ana rahmine düştüğü gün, doğduğu gün… Dostlar nedir bu ayıplarımız? Allah için ele güne rezil olmuyor muyuz? Yarın bir gün pastalı kutlamalar başlarsa, ne demeli?
Son günlerde Kutlu Doğum Haftası'yla iç içe giren bir diğer etkinlik de oldukça düşündürücüdür. "Namaz Seferberliği, Namazla Diriliş Sempozyumları". Bir yerlerde yanlışlar yapılıyor. Bu seferberlikler İslâm toplumunda mı yapılıyor, cahilî toplumda mı? Bu noktada Resûl örnekliği bizim yaşantımızda nerede? İslâm toplumuysa, bu seferberliğin mantığı zaten yoktur. Cahilî, kendini kitaba nispet eden bir toplumda ise; unutmayalım ki Resûl, seferberliğine tevhid ile başladı. Fıtratın pratikte Allah'tan başka ilâhlara yöneldiği toplumun bilinçlenme süreci tevhid ile başlamıştır. Neye, nasıl kulluk/ibadet edileceği bilinci oluşmamış bireyin kıldığı namazların ehemmiyeti nedir ki?

Aklı ve duyguyu vahyin önüne geçirmeyelim

Bugün birçok Ortadoğu ülkesinde namaz kılınıyor. Bir toplum topyekun namaz kılsa, hâkimiyet Allah'ın dininin değilse cahilî toplum tanımından uzaklaşabilir mi? Ulûhiyet–rubûbiyet bağlamında Rabbi idrak edememiş gönüllere empoze edilen namaz telkinleri, fıtratın sahibi, Âlemlerin Rabbi Allah'ın, Resûl örnekliğiyle ortaya koyduğu Rabbanî eğitim metoduna müdahale değil midir? Tedricen, tertil üzere Kur'an'ı böyle mi okuyacağız? Hayata böyle mi taşıyacağız? Bu noktada ilkeli olmak, ilkeli direnmek durumundayız. Tevhidî dünya görüşü; ilkesiz, eğitimsiz, hayatın tüm cephelerine karşı müdahalesiz bir görüş değildir. Bu noktada bizi cahilî örtülerden arındıracak, ona karşı dik tutacak düşünce–eylem birlikteliklerini yakalamalı, mücadelemizin tıkandığı, davet ve duruşumuzun aksadığı ortamlar her neresi olursa olsun oralardaki eylem birlikteliklerinden uzak durmalı, direniş bilincini bu üzerine ölü toprağı serpilmiş ümmetin bireyleri olarak zamana taşımalıyız.
İnsan merkezli düşünce ve eylem birlikteliklerinden uzak durmalı, konumu, ilmi, her ne olursa olsun hayatın içerisinde kol kola girip yürüyebileceğimiz insanlar önceliğimiz olmalı ki tıkanan sünnetullah bilinci yeniden dönmeye başlayıp "Artık Rabbimiz neden yardım etmiyor" sorusunu sormayıp, yardım idrakine erip inkişaf edelim. Kendi fıtratımız üzerindeki örtüleri kaldırıp, vahyin sesine kulak verelim. Allah'ın davasından başka her şeyi atalım. Düşünce–amel bağlamında özgür olalım. Özgürlük sınırlarımız vahye uygun olsun. Duygularımızı, aklımızı vahyin önüne geçirmeyelim. Ölüme hazırlanalım. Ertelenemeyen, tehir edilemeyen o anı düşünelim.

En büyük hedefimiz, Allah'ın rızasına uygun bir yaşantı üzerine ölmek olsun. Diyelim ki, gidenler Hüseyin gibi gitti, kalanlar da hiç olmazsa Zeynep gibi yapsın. Bu noktada tüm tanışlarıma selâm olsun. O kutlu insanlara, gündüzlerini, gecelerini bu dine, davaya adayanlara, işinde, okulunda, evinde, hayatın her bir konumunda Allah'ın dinini düşünüp kafa yoran, fedakârlıklarıyla örnek olan tüm muvahhidlere selâm olsun.
Rabbim, sen biliyorsun ki, bizim senden başka yârânımız, dostumuz, yardımcımız yok. Bizim her şeyimiz sensin. Bize yardım eyle, bizi nefsimizle bir an olsun başbaşa bırakma.
Rabbim Âdiyât Sûresi'nde yemin ettiğin değerlerle donanımlı olan kullarından eyle. Tozu dumana katan cehd ve gayret nasip et. Etrafa kıvılcımlar saçan, cahilî değerleri bu kıvılcımlarla yerle bir eden düşünce ilham et. Koştukça koşanlardan kıl bizleri.
Rabbimiz; vahyinin nuzûlünü tekrar iniyormuşçasına idrak eden kullarından eyle. Yalnız ve yalnız Müslüman olarak canımızı al. Bizim başımızı dik eyle. Hiçbir sultaya, kişisel kaprislere, bilgi, hitabet komasına sokma bizi. Vahyi hayata taşıyanlardan eyle, taşıranlardan kılma. Sen bizim Rabbimizsin. Bizi bağışla ve bizim göğsümüzü vahyine aç. (AMİN)

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,82 M - Bugn : 21105

ulkucudunya@ulkucudunya.com