« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Ağu

2010

Osmanlı İmparatorluğunun Teşekkülü Meselesi / Prof. Ömer Lûtfi BARKAN

01 Ocak 1970

Selçuk - Bizans hudutlarımda teşekkül eden bir uç beyliğinin kısabir müddet içinde büyüyerek tarihin akışını asırlarca değiştirecek kud-rette bir imparatorluk haline girİvermesi ve yeni bîr din ve kültürün ta-şıyıcısı olarak, eski Bizans İmparatorluğunun enkazı üzerinde kurulanyeni devlete bir Türk ve İslâm devleti damgasını vurabilmesi hâdisesitarihçiler arasında henüz izah edilmemiş bir mesele halinde münakaşaedilip durmaktadır. Eski Osmanlı tarihçilerinin mucize nevinden vuku-bulduğu kabul edilen bu hâdiseyi İlâhı takdirle ¡zah ediş tarzı malûm-dur. İlk Osmanlı Padişahlarının dirayet ve şecaatîyİe Tanrı adını yücetutmak için kılıca sarılmış olan her biri esatiri bir şahsiyet haline so-kulmuş bulunan bu saltanatın kurucusu ünlü gazilere karşı Allah'ın te-veccüh ve yardımı ortada izaha muhtaç bir mesele bırakmaktadır.Bu işin bu nevi bir anlayış voliyle tatmin edici bir İzah şeklîneulaşamıyacağını takdir eden bir kısım ecnebi tarihçiler ise, Türkler hak-kında tetkik edilmeden kabuledilmiş menfî kanaatleri kafalarına koy-muş olmalarından ve meseleyi daha geniş kadrolar içinde vaz ve mütalaaetmek için ellerin de, mevcut malzeme kâfi gelmediğinden dolayı içindençıkılmaz faraziyelerle tarihî hakikati zorlamaya mecbur kalmış'ardır. On-lara göre, fütuhatın çekirdeğini teşkil eden Osman Bey ve silâh arka-daşları göçebelik hayatının icabettîrdiği cengâverlik haslatlarına fazla-sivle sahiptiler. Ayrıca islâm dinine yeni sokulmuş olduklarından birdinî yeni kabul etmiş olanlara mahsus bir İhtiras ve taassupla bu dinîyaymak İçîn mücadele ediyorlardı. Bu İhtiraslı ga*a ruhu ilk müşkül-leri hallettiği gibî, fethedilen memleket'er halkını bu imanlı gazilerinelinde yeni bir sirayet kabiliyeîİ kazanan İslâm dininin tesirlerine de ma-ruz bıraktı. Bu yeni dîn esrarlı bîr maya gîbi tesir ederek kütlelerin ha-muruna yeni bîr şekil ve mahiyet verdi ve onları veni bir Osmanlı mille-ti vücuda getirecek şekilde yuğurdu. Bu sayede Bizanslı Rumlar sadece isim ve din değiştirerek tarih sahnesine yeni bir ırk ve millet halinde veüzerlerine yeni vazifeler almış olarak çıktılar. Ve islâmi bir renk ve cİllakında eski Bizans* ihya ve devam ettirdiler. Henüz göçebe hayatının iti-yatlarını muhafaza eden bir avuç Türkün bu büyük tarihi oluş İçindekihakiki rolü, olsa olsa böyle bereketli bir mayanın getiricisi o'maktır. Ne-ticede bir nevi gençlik aşısı vazifesini gören bu mayanın tesiri altında ka-nında yeni bir hayatın ihtirasları tutuşan Bizans İsparatoriuğu eski haş-metlû kudretini hatırladı ve kendi kendisini kurdu. Bu suretle Osmanlıdevleti rum vezir ve idareciler tarafından Bizaıısta görü'en teşkilâta gö-re kurulmuş olduğu gibi, onun kurucusu olmak iddiasında bulunan o biravuç Türkün yeni devletin hamuru İçinde ham malzeme olarak getirdiğihisse de ehemmiyetsizdir. Türkler yalnız yeni bir İmparatorluk kurmakiçin kendilerine lüzumlu devlet adamlarını değil, İmparatorluk harble-rinde kan dökecek askerleri dahi yerli unsurlar arasından tadarik etmiş-lerdir.Görülüyor ki ilmî olmak ve izah etmek iddiasında bulunmalarınaragmen, hu faraziyeler bizi tatmin edici bir ruh ve metotla İşlenmiş de-ğillerdir, îlk Osmanlı tarihçilerinin izah tarzları olduğu gibi bunlar daOsmanlılarla bütün Türk-îsİâm dünyasının insan kaynaklan arasındakimünasebetleri hesaba katmıyor ve 400 çadırlık bir aşireti koskoca bîrBizans medeniyetiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu suretle bomboş bir Ana-doluda sürülerine otlak bulmak İçin başıboş dolaşan bîr göçebe cemaatigünün birinde heybetli Bizans surları cnünde gösteren hayalî bir tabloile başlattıkları tarih sahnesinde, bir müddet sonra Anadolu yaylalann-daki boşluğun, Osmanöğulları idaresinde, Önüne geçilmez bir' kuvve;halinde kalkınarak memleketleri ve kültürleri teshir ettiğini görünce birtürlü-izahı bulunmayan bir oluş karşısında bulunduklarını hissediyorlar.Bu suretle islâmîbir renk've cila altında devametriği farzedilen bu yeniBizans imparatorluğunda, müthiş bir sirayet. kevvetinİn haiz salgın ha-linde Bizanslı rumian islâmlaştrrarak yeni bir nizamın hizmetine soktu-ğu farzedilen ve Türk-tslâm kültürünü ve Türk dilini Tuna beMarinakadar götürmüş olan hamlenin kuvveti hakikaten mucizeli bir hal alıyorve izahını bulamıyor.Gerçekten Osmanlı memleketlerinin günün birinde bir Türk aşire-tinin getirdiği yeni bir din idealiyle sarsılmaya ve neticede olduğu yer-de kendiliğinden kitle halinde islâmlaşmaya başlamasını kabul etmekmumkun değildir. Çünkü hakiki bir İzahın her şeyden evvel halk kütleinin hamuruna yeni bir şekil ve mahiyet yetecek olan ta¿£*J£yamn kuvvetini nereden aldığım tâyin etmesi lazımdr KanaatimizceSmanlı imparatorluğunun teşekkülü nevinden bir «"«"**££yeti ne kada büyük olursa olsun, sadece yem bir din idealini tarihin muaylen bir anında kitlelere salgın halinde sirayeti veya o din ugrundamu-fdele edenlerin şecaat ve kahranıanlıklariyle izah etmek: mumkur, d gd-dir. Esasen meseleyi izah için Osmanlı imparatorluğunda vukuu, lensütülen bit İslâmlaşma ve Türkleşme hadisesi oy e sihirli bit^gnegmhariçten ve uzaktan tesiri şeklinde ve bit idealin bizatihi ha,z olduğu sırayet kudreti veya o ideali taşıyanların azim ve iradesiyle tam bu şekildeizah edilemez. Eğer böyle bir hadisenin hakikaten buyuk mikyasta vuku-una şahit oluyofsak, onu ancak daha İmi ve ratmin edici sebeplerle izahetmeye çalışmalıyız. Bu bakımdan bizim aşağıda izah «meye çalışacağı-mız bir anlayış tarzının ehemmiyeti olduğuna kanı bulunuyoruz.Bu anlayış tarana göre Osmanlı İmparatorluğu kurulurken cereyaneden ve bizim için hakiki mahiyeti henüz karanlık kalan hadiseler ara-sında bir aşiretle bütün bir Bizans dünyasının mücadelesin, deg.l, maddive manevi kuvvetleriyle ¡ki ayrı âlemin kucak kucağa gelerek karışmasınevinden bir kaynaşışm alâmetlerini görmek lâzımgelır. Bu dev,r böylebüyük bir karışma ve kaynaşma devridir. Bu devirde yalnız imparatorailesi ve «unların dini ve ismi değişmemiş, belki de net reelen "^jfçok daha ehemmiyetli hâdiseler olmuş ve mesela nüfus kütleleri buyukmikyasta yer değiştirmiş memleketletin ırkı terekkübü ve nüfusun yayılışS-kli değişmiştir. Türkler yalnız işgal ordusu ve misyoner göndererek fet-hettikleri memleketi uzaktan bir koloni gibi idare etmemişler, alınlarınınteti ve ellerinin emeğiyle bu memleketi şenlendirmişler ve soylarının De-tekeliyle oraları kendilerine hakiki bir vatan yapmışlardır. Ancak bu su-retle anlaşılması lâzım gelen bir fetih ve işgali müteakip uzun müddet iç-ice ve bütün satıhlatiyle temasa gelen iki ayrı âlem arasındaki münasebet-lerin sonunda eğer bu âlemlerden biri diğerine kendi dinim ye dilini ka-bul ettituıiş ve kurulan imparatorluğa bir islâm ve Türk devleti damgasıvurulmuşsa, bu neticenin izahını ancak bu sürerle temas halinde bulunaniki kütlenin hacımları ve tevatürleri arasındaki farkta aramalıdır. Ger-çekten herhangi bir kültürün taşıyıcısı mevkiinde bulunan bir milletinbahse mevzu kültürün ehemmiyeti ve yayılma sahalariyle mütenasip birkuvver ve hayatiyeti haiz bulunması icabeder. Bazı ideallerin tarhın mu-ayyen zamanlatdaki muhitlerinde bir seda aksi bırakmaları ye kahraman-larını yaratarak kütleleri peşlerinden sürüklemeleri için de birtakım

büyük adette hâdiseleri daha iyi canlandırıp mânalandırmaya hizmet e-derler veya hiç olmazsa baz. hâdiseler üzerine daha buyuk bir ehemmi-yetle dikkat nazarım çekmeye muvaffak olurlarsa, ufak bir .5 yapmış ol-duğumuza kani olacağız. Yoksa okuyucularımız da pekala takdir eler-ler ki tarihî tetkiklerle bilhassa bizim burada mevzuumuzu teşkil edendevirler ve problemler bahis mevzuu olduğu zaman son ve katı izah şe-killeri teklif etmek imkânı yoktur. Bu sahada ilim ancak mevzu muvaf-fakiyetler şeklinde ilerleyebilir. Ancak her gün bir başka cepheden olmaküzere hakikate biraz daha yaklaşılabilir. Bizim burada yapmayı düşün-düğümüz iş kuruluş devri hâdiselerinin daha iyi kavranmasını temin ede-ceğini zannattiğimiz hususi bir görüş tarzının tatbikatın, tecrübe etmek-tir Hiç fena netice vermediğini gördüğümüz böyle bir çalışma faraziye-rtin boş bıraktığı yahut mübalâğa ettiği cihetler varsa, tarihi realiteninhakiki çehresinin diba iyi meydana çıkmasına çalışmak mizaç ınbarıydiğer görüş tarzlarına mütemayil bulunan tarihçilerimize alttır. Bununlaberaber sunu da kaydetmek lâzımgelir ki, muhakkak yem bir şey yapmakâzıınTşimdiye kldar tecrübe edilmiş yollarm biraz haneme çıkmaklâzım gelmektedir. Bu sebeple okuyucularımızın kuruluş devrinin loprakve nüfus meselelerini aydınlatmak gibi, pek hususi maksatla giriştiğimizSkiîlerin metot ve meseleleri hakkında burada vermeye çalışacağınızizahat,, tarihi realitanin şimdiye kadar yapılması ad« olmayan bir cep-heden tenviri bakımından bir kalem tecrübesi olarak telakki edeceklerin,ümidetmeye hakkımız vardır.Bundan başka şu noktayı da kaydetmiş olmak lüzumuna kani bu-lunuyoruz! Kahraman'ar, gaziler ve muharebe meydanında kazanılmışo'an şan ve şereflerle dolu olan bu kuruluş devrine hakım olan hamleninidealizm cephesi ne kadar büyük olursa olsun, bu idealizmi kökleri hava-da ve mekândan münezzeh bir kuvvet alarak tasavvur etme ete birçokla-„mizm zannettiğimiz kadar büyük bir fayda yoktut. Bizim tecrübe ede-ceğimiz izah tam, fikir ve mefkure nevinden kuvvetlerin Turk tarihin-deki mevkiini inkâr ve ihmal etmek şöyle dursun, bahse mevzu idealiz-min taşıyıcısı olan hamlenin hakikatlerini meydana koymayı kendisinehedef tutmaktadır. Ve Türk münevverinin tarih ve cihan görüşü için bugöz ve kalble yapılan araştırmalardan bir zarar gelmesi de tasavvur edi-lemez. Şu halde, hiçbir tereddüde lüzum görmeden, Osmanlı tarihini de,diğer bütün medeni milletler tarihi gibi, bir hanedanın veyahut sadecekahramanın dasitanını yapmak isteyen, onu bir muharebeler ve muahe-deler tarihi gibi anlayan tarihçilerin kaydettikleri şekilde münferit vemüstakil bir seti vakalar halinde tasvir ve izah etmekten artık vazgeçerek, otada her hâdiseyi isimsiz halk yığınlarım günlük hayatlarının hakikat-leri işinde kendilerini hazırlayan bir sütü sosyal, ekonomik ye dini san-larla işlenmiş bir halde göstermeye çalışmak, siyasi şahsiyetler ye vakalaratasından onları hazırlayan hakikî sebepleri aramak lâzımge!diğini ka-bul etmek lâzımdır. Bu noktadan hareketle eğer biz, tarih kitaplarında veevliya menakibinde esatiri bir şekilde tasvit edilen baz, kahramanlarınfethedilen mem eketlerm ımar ve iskânı için de büyük rolleri olan mühacir kolonlar oldukların, ve her birinin elinde hudu, boylarındaki fü-baz,larZT d' ÎT""5 Wl Hl11 Veya bahsesi o'^-n» ve içlerindenKT a 1- í m5a ""«' bir su anneni sayesinde civar köy-ler halkından aldığı değirmen haklariyle zenginleştiğini, nüfuz ve şöhre-tinin arttırgm, ve bu haliyle bu memleketlerde yeni bir kültürün yayıl-masmda amil olduğunu gösterirsek, o kahramanlar, öldürmü? Sonlara et ve can vermiş olduğumuza ve tarihî hakikati daha yakındangöstermeye çal,şt,|,m,za kani bulunuyoruz. Tarih tetkikleri ise b"Îmf .temizce, buyuk k.yme, ve ehemmiyetlerini, gün g-ctikçe daha fazla Tcak böyle bir realite hissinden almaktadtr. Şulıalcfe Wze Osman,Wmorluğunun yalnız „için değil, fakat „asıl da kurulduğunu gösteSolan nüfus ve toprak meseleleri hangileridir, onlar, gosLmeyT Zatan ve evvelâ taze bu âmilleri ehemmiyetle „azar, itibar, ataya şevke-d ha ev TT' maIr ïakalUdan y*""1™ MIâIk» - ?» taİdaha evvel yapılmış ,zah tectübelerini gözden geçirelim.n, m f'^Uain büyük bit İmparatorluk kurmak hattâ sadece varhğ,.m muhafaza etmek kudter ve iradesi ve bilhassa uzun as,rlat boyuncam lletleı,,, ye medeniyetlerin istikbali meselesi bahis mevzuu olduğu zaman o memleket ve medeniyetlere has nüfus imkân ve şartlarmm büyükbir ehemmiyet kazanacağ, aşikârdır. Nüfus meselesi, hayatiye Me aXdar olduğu ,rk ve medeniyerletin mukaddetatma hâkimdir, vé bu itibar'^reinan Hnoï i " T^u"1^" ^^ ZamammK »«'«W4. bu-gün clıan ıçmde ışEal ettikleri mevkiler, bu milletlerin haiz „H,,U„soy hayatiye, ve nüfus imkânlariyle mütenasip „MtEar, g,bi; ISleOsmanlı imparatorluğunun kuruluşunda da Türk soyunun bereke vehatta sadece yen, bit dın „amma fütuhat yapmak azim ve iradesini kel

sebeple tarih! hakikatleri izah edebilmek için 400 çadrrhk Mt İstet efea-nesinden çok uzaklara giderek bir krstm Anadolu memleketlerim doldu-rup taşan bir muhacir akım faraziyesine yaklaşmamız lâzımgelıl.Esasen bu ana soyun bereket ve hayatiyetini münakaşa etmek im-kânı yoktur. Vaktiyle cihan, istilâ ve iskân için Orta Asyadan ranketeden akınların kudretini kabul etmeden cihan tarihin, anlamam kabil ol-mad.Sı sibi; Osmanlı İmparatorluğunun süratle ve önüne geçilmez tabubir hMise gibi genişlemesi mucizesini anlamak için de o devirlerde Ana-doluda nüfus kesafet ve dinamizminin derecesini, nüfusun memleketiçinde dağılış tarzım yani demografik diyebileceğimiz şart ve imkanlar,besaba katmak zaruridir. Bugün bizim için bu hususta sarih rakamlarzikretmek imkânı yok ısede; bütün delillerin Anadolu nüfusunun bu de-virlerde bilhassa Moğol istilâsını müteakip ve bu istilanın onu sıra bu-ralara çclmis olan göçebe unsurlarla tevettürü artan ve adeta ışba_ ha-line geçmiş olan bir halde bulunduğunu gösterecek vazıyette olduğunusöyliyebiliriz. Malûm tarihî vakaları daha geniş mikyasta izah «meç is-tidadında olan bu faraziye aksi ispat edilmediği müddetçe, bir hakikatolaark kabul edilebilir. ... .Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu meselesine aır orijinal fikir-lerini aşağıda izah edeceğimiz Prof. Fuat Köptülü'nün bu tezi orra za-man Anadolusunun din ve edebiyat tarihine ait tetkiklerinin kendisineverdiği bir salâhiyetle müdafaa etmiş olması da bu husustaki çalışmala-rımızda bizi tenvir ve teşvik etmiş bulunmaktadır t1}-[«} Son umularda Osmanlı İmparatotluğunun memeleri meselesine dair neşrettiği «¡id-terinde (U, ori,in„ i, tWn Otum*: tm, 1935. J. 3» - 41, ¡i ? ¡9 İla ? ¡20.1 Prof. '"«Köntülü bu .i-i.r¿. Anadnladaki nüfus .„iycıi ve bu Imlli he-ıbı kalacak bir izah teşebbüsününehemmiyeti «inde bilhassa durmuştur. Kendilerine güre, d*. Selçuktlet aam.nınd.kl An.dolu»ruh», d,, askeri bir istilâ «ta » *.d= dev.aml, ve »»emli bl, iskân ve koloni-asyor, hare-keli olmuştur. XII inei ve XIII cii unlarda yapılan büyük ««„ ¡skin .¡kime ait talih, kaınak-lari, „z,h kamlar olduğu gibi, toponimie tetkikleriyle, Selçukileıin itkin s.y.se letınm b.ı.esasların, teıb« etmekte mümkündür. Mogollatm önü sıra gelen göçebe tütkmenletle Anadolunnnnüfusu oldukça büyük bir kesafet peyda etmistit. Mogol istilâsiyle Selçukile, tabiiyet alıma alımdik au som. da Anadolu ¡1= bu imparatorluğun diğer İnamları atasında teessüs eden munaseber-let diğer bitçok gbçletc sebep olmuş ve bunlar atasında bilhassa kadınları, çocukları ve davada-tiyle gelen Mo.voi Işı:,! ve f.:Mİ nnlulu, ve Mou,,! Valilerin ınılyye, „skeıleti Anadoluyu doldur-muştur. Bu va/îvet" karşısmd. gatbe dogtu akm o kadar tabii ve aatuti bir hâdise ¡diki, FnadKöprülüye göte, eğer Anadoluda hasıl olan bu kesafet fütuhat sayesinde gatp ülkeletine boşaltıl-mamış olsaydı içtimai vücutta derin bir huzutsuzluk doğutatak dahilî karışıklıklar ve mevcutsosyal niaamm tabtip edilmesine sebep olabilirdi. Nitekim Babaî İsyanı da Selçuk devletini ¡mpa-vatntlulun sosyal kadeolat irinde sıkışan göçebeler fena halde sarsımş ne büyük bir kuvvet teşkilettiklerini ve ne geniş bir teşkilât içinde biribirlerine bağlı bulunduklaılnı isbat etmişlerdi!.



Üstadın bu husustaki fikiılerine dayanarak da, bu asırlarda Ana-doluda husule gelen büyük çapta dinî ve mistik cereyanları ve isyanlarınzuhurunu büyük bir devlerin sosyal ve hukukî teşkilâtı içine sıkışmış ke-sif göçebe unsurların şehirli ve roprağa yerleşmiş çifçi unsurlar üzerin-deki tazyikine ve hayat tarzları arasındaki zıddiyete atfetmek ve bu kesa-fet ve gerginliğin fütuhat sayesinde garbe doğru boşaltılmasını bir zaru-ret telâkki etmek münasip olur.Esasen, birtaraftan Suriye ve Mısır, diğer taraftan Rusya arasındaki büyük ticaret ve muhaceret yollan arasındaki daha evvel teşekkül etmiş bulunan diğer Türk devlerlerinin rolU de, emme ile basma bir tulumba gibi, orra Asya insan kaynaklarından kabararak raşan ve bir müd-det Iran yaylarında toplanan nüfûs kütlelerini cezp ve daha garpteki hu-dutlara sevketmekten ibaret değil miydi? Bu suretle temasa gelen iki â-lem, Türk ve Bizans dünyaları, çok defa kesafetleri muhtelif iki mayiarasında husulü zarurî olan bir hulul hâdisesine benzer bir harekete sah-ne oImskt.v..-b. li„ bakımdan dikkate şayandır ki, Karadeniz üsründentaşan diğer Türk akınlarının Balkanları boylayan dalgaları, bazı Oğuzsoylariyle Peçeneklerden bir kısmını, oradan Bizans imparatorlusununAsya hudutlarını rakviye için, Bizans Imparatotları tarafından Anado-luya gcçirilmişri. Aynı şekilde Bizans hudutlarının Anadolu tarafındanzorlanmadığı zamanlarda, nüfus kesafeti fazla olan Anadoludan karşıtarafa roprak ve mera bulmak için geçen ve Bizans hizmetine giren Türk-lerle, çok daha evvelki akınlardan arda kalan Türk soyları da pek az de-ğildi. Vakrinde takdir ve rerkik edilmediği halde, yine büyük bir delil o-larak ortada duran «Hıristiyan Türkler meselesi» bu hususta cok manalıbir misal teşkil etmektedir.Hakikaten Osmanlıların rarih sahnesine çıkmalarından çok zamanevvel, Rum memleketlerinin birçok defalar muhtelif Türk soyları Tarafın-dan ıskan ve kolonize edilmiş olduğu tarihte malûm bir hakikattir Nete-kım yine Osmanlıların Balkanları işgali sıralarında bu suretle eski Türksoylarından olupta henüz Bulgarlar Sırplar ve Yunanlar tarafından tem-sil ednememış ve halâ öz bir Türkçe ile konuşan Türklerinin sayısınınT „,m,'"L^ûn tutması lâzımgeldiğigibi; tarihî, etnolojik, lengistikdelillerle Türklükler, inkâr kabul etmez bir hakikat halinde ortadl du-ran bu Hıristiyan Türklerden asırlarca ana yurttan a«, ve ecnebi tesirleriakında kitlece temsillerden arda kalmış olmak Türklüklerini muhafazaermış bulunan Gagavuzlarm, bugün yalnız Romanyadaki sayısının300.000 kadar tahmin edilişi Balkanların Türklükle olan münasebetinin eskiliği ve ehemmiyeti bak.rn.ndan çok manalı bit vaka oba gerektir£gavuzlar.n Tür/soyundan olduklar, ve en esk. •£•£££ ^konuştuklar, ana dillerinin hâlis Türkçe bulunduğu b.rçok Rus, Çek,Syah, Bulgar ve biz.« Gagavuz âlimler tarafından kabul ve tasd.k^Bizans devrinde Hıristiyanlaşmış olduğu için Os™»hhk ideoloji-sinin yabancı bir gözle gördüğü bu Hıristiyan Türklerin adedi bir kısmıSamanlı RumL» nfmı altında Anadoluda da P* f tuYunanma-„a kaçan veya gönderilen Rumlar arasında, uzun nıudde Rum lansesininmilhyetçi ve temsil edici müessir çalışmaları akında kalmış olmalarınarağmen, öz Türkçe ana lisanlarını, milli ananelerini soyadlarını muta-fafa etmiş bulunanlar ve hattâ Türk soyundan gehnıs olduklarına da rşuur ve iddialar, olanlar da pek çoktu. Tarihi vesika arda pek çok mel-erine tesadüf ettiğimiz hâlis Türk isimli Hırıstıyanları da daha evvelAnadoluya geldikleri zaman Hıristiyanlığı kabul etmiş Türkler olarakkabul edebiliriz.Osmanlı İmparatorluğunun teşekkülü meselesinden bahsederken,tarihte daima bu istikamette tasan ve yayılan Türk soyundan nüfus küt-lelerinin ötedenberi mevcut olduğunu hatırlatan ve dolayısıyle mpara-torluğuıı teşekkülü hâdisesinin tarihî zaruretlerin gösterdiği istikamettevücuda gelmiş olduğunu gösteren bu nevi deliller daha pek ço.<tur. Bu-tun bu deliller bizeiöstetmektedir ki, esasen büyük muhaceret ve ticaretvollan üzerinde bulunan Anadoluda Türk nüfusunun büyük bir kesafetpeyda ederek garbe doğru tasması ve Osmanlılardan evvel birçok defa-lar tekerrür eden bu hâdisenin tarihi yapan kuvvetlerin inkişafı ve tekev-vünü istikametinde bulunması, Osmanlı İmparatorluğunun kuvvetini ya-pan sebeplerden biri olmuştur. Esasen Osmanldarın imparatorluk kur-mak teşebbüsü, büyük Türk tarihinin bir devamı, büyük Turk akınarınınhazırladığı geniş iskân ve kolonizasyon hareketlerinin son tahakkukların-dan birisi gibi nazarı itibara alınmadıkça anlaşılmaz. Bu sebeple daha ev-vel yine bu gibi zaruretlerle teşekkül etmiş bulunan büyük Türk devletlerive Türk akınları gibi Osmanlı tmparatotluğu da sadece bir askerî fütu-hat ve geçici bir istilâ imparatorluğu da büyük çapta bir ıskan ve koloni-zasyon hareketi gibi tetkik edilmelidir. Aksi takdirde kendisine karşıcephe almış ve tahtibi için elbirliği etmiş siyasi, ekonomik ve dini kuv-vetler karşısında bu kadar uzun zaman hayatiyetini muhafaza edebilmişbir devletin kudretini sadece biribirini tamamlayan tesadüfler veya birklânm fütuhat hırs ve iradesiyle izah etmek mümkün değildir. EsasenAvrupanm buhar beygir kuvveti ve makineleri sayesinde elde ettiği tefevvuk cihanmikyasında tahakkuk ettirdiği son kolonizasycn hareketi vehattâ silâhlarının raikiyeti nasıl medeniyet ve kültür seviyesi ve nüfus bere-ketıyıe, teşKiıât, nizam ve teKniK iaikıyetın bir ifadesi ise, canlı at kuvve-tiyle Kurulan i ürk İmparatorlukları da bu bakımdan bir seviye, kudret vehayatiyet raıkiyetının Dır zaıeri gibi telâkki edilmelidir. Yoksa, bu gibi te-kaüdüm ve tefevvukları olmayan bir milletin Türklerin Anadoluua yap-maya muvaffak oldukları şesılde kendi duini, dinini ve nizamım mil-yonlarca halka zorla kaoul ettirmesi imkân! yoktu. Bu istilâları mümkünve hatta zarurî kılan kuvvetler, geçici harb tali ve tesadüflerinde bizzatyaratmış olan âmiher ve zaruretlerdi.Türklerin Osmnlı İmparatorluğunu kurmak için kendilerine lâzımgelen kuvvetleri nereden bulduklarını göstermek itibariyle Fuat Köprü-lu'nün o asırlarda Türk Anadoludaki dinî ve sosyal hareketlere ait ver-diği malûmat da ayrıca hatırda tutulmaya lâyıktır, ü zamanlar Anadolu-daki uç beylikleri, medenî bir hayatın kaynağı olan Türk ve islâm dün-yasının her taralından gelmiş, her sınıftan ve mesıekten adamlarla dolu-dur. İran, Mısır, ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar, orta ve şarkiAnadoludan gelmiş Selçuki ve ilhânî bürokrasisine mensup şahsiyetlerMuhtelif tarİKatlerin mümessilleri islâm şövalye ve misyonerleri diyebi-leceğimiz dervişler vardı. Bunlar arasında bilhassa Âşık Paşa za:e tari-hinde Gaziyam Rum diğer tarihlerde Alpler (kahraman, muharip mâna-"sma) namı altında zikredilen ve daha islâmiyetten evvel Türk dünyasın-da mevcut olan Türk şövalyeleri vardı. Fuat Köprüiü'nün Alpler devridediği bu devirde islâmiyetten evvelki Türk Alpleri islâmiyetin cihad vegaza mefhumları Türkler arasında yerleştikten sonra iptida Alp-gaziyani müslüman Türk kahramanı mahiyetini almışlar tasavvuf cereyanı vemuhtelif tasavvuf tarikatları ahlk aarsmda yerleşince de Alp-Erenleryani savaşçı dervişler şekline girmişlerdi. Bunları bilhassa Hıristiyan ül-keleriyle bitişik hudut memleketlerinde yani uçlarda görüyoruz. Haki-katte Osman Gazinin arkadaşlarından bir çoğunun unvanlarının Alp ya-hut gazi oluşu bu bakımdan hatırda tutulmava lâyıktır. Yine aynı kitaptaismi geçen Ahiyyanı Rum yani Anadolu Anileriyle Horasan erenleri dedenilen Abdalanı Rum yani aptal ve baba,ismİni taşıyan bilhassa Türk-men kabileleri arasında telkinatta bulunan dervişler bulunmaktaydı AşıkPaşa zade tarihinin Bağıyânı Rum yani Anadolu kadınları dediği ve hak-larında tafsilâta malik olmadığımız teşkilât veya tarikattan sarfınazarlasının her tarafında şubeleri olan tarikatler olduğunu görürüz,sının her tarafından şubeleri olan tarikatler olduğunu görürüzBurada yalnız bazı büyük şehirlerde ve burjuvalar muhitinde de-ğil, fakat bilhassa köylerde de şubeleri olan ahi teşkilâtının Anadoludaki faaliyetinin Osmanlı İmparatorluğunun kurulmasmda büyük bir rol oy-Ûamtşbulunduğun, kaydetmek icabeder. Prof. Fuar Köprülüye gore,toantTayın pederi Şeyh Edebali ile silâh arkadaşlarındanbir çogu-„uThatta Ornant kardeş., Alâaddin'in bu tarikata mensup bulunuşu ilk"p^Skerî üniformasın ahi üniformast oluşu ve Yeniçeriler >S,n ahitaşlığının kabul edilmiş olması bu baktmdan manalıdır. Mtsak tanRat veteşkilâtın ne büyük bir kuvvet temsil ettiğini aralatma aldığı halk kütle-tem muayyen sosyal nizamlar için nasd harekete getirerek zamanlan-„m vekayiinde oynamış olduklar, büyük rolleri tarih esasen kaydetmek-tedir- Selçuk devletinin en kuvvetli bir zamanında Baba, erin Anadolu-daki bütün Türkmen aşiretlerini birden harekete getirmek suret.yle budevleti fena halde sarsmış oldukları malûm bir hakikattir. Fütuhatı ba-şarmak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilâtlı ve imanlı muhatıp teminetmekle kalmayıp bu misyoner dervişlerin dinî ve sosyal fikirler prop*,gandas, ile de halk arasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçerek omemleketlerin sosyal bünyesinde ve siyasi kuruluşunda büyük yenilikleryapmak için müsait kaynaşmayı yalatmakta temsil ve futunat işlerimkolaylaştırmakta âmil olduklar, da muhakkaktır. Orta zaman Hıristiyanhukukatına karş, yeni bir sosyal nizam ve adalet telâkkisi taşıyan ve esrar-lı bir din propagandası şekline bürünen bu misyoner Türk dervişlerinintelkinatı ordularla birlikte ve hattâ ordulardan evvel fütuhata çıkmış vekarşı tarafı biraz da manen fethetmiş bulunmaktadır. Demek oluyor ki,Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu işinde çalışan kuvverler böyle te-vettürü yüksek derin ve uzak enerji kaynaklarından gelmekte ve iki ayrıâlemin bütün kuvvetleriyle bir kaynaşması şeklinde tarihi işlemektedu.Fuat Köprülünün bu fikirlerini teyit edecek mahiyette bazı tarihmalûmatımızı burada hatırlatmayı münasip görmekteyiz. Fikrimizce Os-man Gazi'nin silâh arkadaşlarının kimler olduğunu araştırmanın ve kim-lerle konuşmuş, kimlerin yardımından istifade etmiş olduğunu bilmeninbu hususta büyük bir ehemmiyeri olabilir. Biz burada bu mesele ile hu-susi bir notai nazardan, kuruluş devirlerinin toprak ve nüfus meselele-rini renvir maksadiyle meşgul bulunduğumuzdan, tarihî kaynaklarınverdiği malûmattan istifade ederek bazı meseleler hakkında okuyucula-rımızın dikkat nazarlarını çekmek niyetindeyiz. Bu hususta ilk hatıra ge-len mesele ilk Osmanlı Padişahının akrabalık münasebetleri tesis etmişbulunduğu Şeyh Edebali'nin hakikî hüviyet ve şahsiyeti meselesidir. Neş-ri'nin Şeyh Edebali'nin oğlu Mehmet Paşadan naklettiklerine ve buŞeyh ile müritlerinin Osmanlı İmparatorluğunda işgal ettikleri mevkiebakılırsa, Şeyhin Ahi teşkilâtı şeflerinden biri olduğu ve kızıyla izdivaçla neticelenen münasebetlerin hakikî bir siyasi anlaşmadan ibaret olduğunahükmetmek mümkündür: Bursa fethinde Orhan'a yoldaşlık eden AhiHüseyin bu Şeyh Edebalİ'nin kardeşi Ahi Şemseddin'in oğludur. BuŞeyh muhtelif tarihçiler tarafından davarı nimeti çok dünyalığı bol mi-safirhanesi daima dolup boşalan bir nüfuzlu kimsedir. «Dünyası biniha-.yedir ama derviş siretín tutardı» Osman Gazi kendisine sık sık misafirgitmektedir. Osman'ın gördüğü rivayet edilen rüya bahsinde bu rüyayıtefsir ve Osman'a bir saltanat vadedümiş bulunduğunu Şeyh ve müritle-rine Osman'ın köy ve şehir vermeyi vadetmesİ ve teminat olarak atasınınkılıcım zümreye terketmiş bulunması hikâyeleri de hiç olmazsa, Ahi teş-kilâıİyle Osman Gazi'nin münasebetlerinin hakikî mahiyetini ilk Os-manlı tarihçilerinin nasıl anlamış ve izah etmeye kalkışmış olduklarınıaksettirmek itibariyle dikkate şayandır. Bu suretle kayın pederi ŞeyhEdebali ve müritlerine Osman Gazi'nin daha Padişah etmeden vadettiğİşeyler ve ellerine verdiği nişanlardan başka Osmanlı imparatorluğununkuruluşu meselesinin iyi anlaşılması hususunda ehemmiyetli olduğu içindiğer dervişlerle olan münasebetlerine ve onlar arasında Anadoluda sonzamanların vekayiinde büyük rolleri olan Babaî tarikatı mümessillerindenbirine Bursada türbesi olan Keyİkli babaya verilen araziden bahsetmekmümkündür.Yukarda bahsettiğimiz gibi Osman Oğulları İle beraber birçokşeyhler gelip Anadolunun garp taraflarında yerleşmişlerdi. Bu yeni ge-len derviş muhacirlerin bir kısmı Gazilerle birlikte, memleket açmak vefütuhat yapmakla meşgul bulundukları gibi; bir kısmı da o civarda köy-ler veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşmişler ve oralarda müritle-riyle beraber ziraatle ve hayvan yetiştirmekle meşgul olmuşlardı. Bu şa-yanı dikkat dinî cemaat (communauté) 1ère hemen her tarafta tesadüfvİyeler büyük kültür, imar ve din merkezleri halinde İdi. Ve hu zaviye-lerin ordulardan daha evvel hudut boylarında gelip yerleşmiş olmasıonların harekâtını da kolaylaştıran sebeplerden biri oluyordu.

NEŞRİ VE AŞIK PAŞA TARİHLERİNDE:Göynük ve Taraklı'ya hazırlanan bir akından bahsedilirken «OsmanGazi KÖsemihal'in bu vecih tedbirini sevap bilip bu zatı cem'edip gelipbeştaş zaviyesine konup şeyhine Sakan suyunun geçidin sordular, şeyhayıttı » Sf. 26, 12.Evliya Çelebi'nin kaydettiği gibi (cilt II, Sf. 9) Bursa'nm fethinimüteakip Belh, Buhara ve Horasan taraflarından nice erenlerin gelip ta-vattun etmiş olması da. manidardı. Esasen Bursa'da türbesi olanlardan Şeyh Aptal Murat «Horasan erenlerinden Olup Bursa fethinde bulun-muştur» şeyh Aptal Musa Yesevi lukarasmdandır. Ve Hacı Bektaş ilekurna gelmiştir, nmir Sultan Hüseynî neseptir. Buhara'ca doğmuş Düyu-muştur. ¡jeyn GeyiKlı Baoa Sultan da rukarai yeseviyedendır (Sr. 46).konyağa uığer Dazı aşiretler arasında «Geyikli Baüa dervişleri de bu-lunmasına nazaran bu tararlardan gelmiş bir 1 ürkmen kabilesine men-sup olması lâzımgelen bu sonuncunun Bursa'nın fethini müteakip OrhanGazi ile münaseoetlerıne ait kayıtlar da dikkate şayandır. Bu kayıtlardananladığımıza göre, bu sıralarda inegöl civarında ve Keşişdağı yanındagelip yerleşen dervişler bir nicedir. Ve bu dervişler tercihan kırlara veköyler civarına yerleşmişlerdir. Bunlar Baba Ilyas müritlerinden ve Sey-yid Ebuelvan tarikatındandırlar. Az çok kendi âlemlerinde kendi kuvvet-lerinden emin, çekingen bir halde yaşamakta ve zamanın padişahının ha-rekâtını uzaktan takıbetmektedirler. Geyikli Baha'nın kendisiyle o kadargörüşmek isteyen Orhan'a karşı istiğnası ve günün birinde Bursa'ya Çi-kageidiği zama hediye olarak bir kavak ağacı getirip dikmesi manidar-dır. Kendisini mekânında ziyaret eden Padişahın verdiği kıymetli eşyayıreddİle dervişin «şol karşuda duran tepecikten beri yerceğiz dervişlerinhavlusu olsun» şeklinde arazi temlik edilmesi teklif etmesi ve Padişahıngerek kendi nefsine ve gerek nesline bu dervişlerin makbul dualarını te-min etmiş olmak hususunda gösterdiği alâka ayrıca kayda değer.Bu nevi kayıtlar bize, Osman Oğullarının bir devlet kurmak teşeb-büslerinde ilk günden itibaren esrarlı gözüken bazı şahsiyetlerin ve onlarvasıtasiyle birtakım dinî ve siyasi teşekküllerin yardımından İstifade et-miş olduklarını ve bu yardımlar daima kendilerine birtakım arazininmülkiyet haklarınm veya sadece toprağın temin ettiği menafiin terki şek-linde mükâfatlandırılmış olduklarını görmeye hazırlamaktadırlar. Bun-dan sonra isimlerini ve zaviyelerinin yerini pek çok misalleriyle zikrede-ceğimiz dervişlerden mühim bir kısmı ile olan münasebetlerini de bu şe-kilde anlamamız lâzımgelir.Bu neviden dinî teşkilât bütün delâile göre diğer Anadolu beylik-lerinin teşekkülünde de büyük bir rol oynamıştır. Bütün bu devletlerinOsmanlılar gibi muhtelif tarihlerde Anadoluya gelen veya nakledilenTürkmen boylarının Bizans ve Kilikya hudutlarına yerleştirilmesi neti-cesi meydana geldiği düşünülecek olursa; Türkmen kabileleri arasındayayılmış bulunan dinî tarikatların ve bu tarikatları temsil eden şeyhlerinnüfuzu kendiliğinden meydana çıkar. Selçuk devletinin sarsılmasında buTürkmen kabilelerine istinad eden Babaîlerİn isyan ve propogandalarınıntesiri olduğu gibi aynı Babaî şeflerinin Ertuğrul ve Osman Gazi zamamnda

faaliyetlerde bulundukları ve Karaman Oğullarının bir devlet kurmasın-da da büyük rolleri olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı imparatorluğununkurulup devirlerinde dinî tarikat ve teşkilâtın oynamış olduğu rolleremümasil tesirleri son zamanların tarihî vakalarında da müşahede etmekmümkündür. Hasluk, Türkçeye Ragİp Hulusi özden tarafından Bekta-şilik tetkikleri namı altında tercüme edilen etütlerinde bu hususta dik-kate değer misaller vermektedir. (Sf. 132).Ahilikle Babailiğin ve burada muhtelif mümessillerinin İsimlerinizikrettiğimiz muhtelif tarikatların yekdiğerleriyle olan münasebetlerini lâ-yıkiyle tâyin edememekle beraber, bu tarikatlar mümessillerinin daha zi-yade Türkmen kabileleri arasında telkinatca bulunduğunu TürkmenlerVe onları temsil eden bu dervişler gibi bu tarikatların da Orta Asyadangelmiş olduğunu söyliyebiliriz. Diğer tarikatlar gibi Ahiliğin de yalnızşehirlerdeki Burjuva sınıflarına hâs bir teşkilât, meselkî zümrelere aitteşekküller olmayıp birçok Ahi rüesasmın köylerde yerleşmiş olması danazarı dikkati celbetmektedir. Ve biz burada -henüz lâyıkİyJe tenvir edil-memiş olan bu meselelerin üzerinden atlayarak gerek Ahileri ve gerekdiğer tarikat mümessillerini köylerdeki faaliyetleriyle bilhassa köylerdetesis ettikleri zaviyelerle memleketin imari, iskânı ve dinî propaganda iş-lerini yaptıklarını yardım bakımından ve tamamiyle hususî bir zaviyedentetkik edeceğiz. Anadoluda dinlerin tarihi, şehirlerin ve şehre ait teşek-küllerin tarihi bizim ınevzuumuzdan hariçtir. Bununla beraber bu hu-susta daha fazla malûmata sahibolmak bizim işimizi de çok kolaylaştıra-bilirdi.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,02 M - Bugn : 14868

ulkucudunya@ulkucudunya.com