« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Şub

2025

Merhaba

Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970

Yaklaşık 10 yıllık bir aradan sonra yeniden, “söz uçar yazı kalır” şiarıy­la, kendime ait bu köşede sizlerle buluşuyorum. Haf­tada bir gün okuyucular­la Türkiye ve dünyaya da­ir görüşlerimi paylaşacak ve güncel konuların psiko­politik perspektifini elim­den geldiğince irdeleme­ye çalışacağım. Bu yeniden başlangıcımda ülkemizin en önemli basın markala­rından birisi olan Dünya Gazetesi çatısı altında bu­lunmaktan ve bir gelene­ğin parçası olmaktan duy­duğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlaya­yım.

ABD seçimleri her za­man tüm dünyada ilgiy­le izlenen ve üzerinde en fazla kalem oynatılan si­yasi gündemlerin başında geliyor kuşkusuz. Başkan Donald Trump’ın ve eki­binin hayatımıza yeniden girmesiyle birlikte daha da şenlikli hale gelen siya­si gündem, aslında olduk­ça ürkütücü bir dönüşüm döneminin ilk sinyalleri­ni de veriyor. Trump’ın ye­min töreninde dünyanın en büyük teknoloji devlerinin patronlarının protokolde kabine üyelerinin de önün­de yer almasıyla birlikte, önümüzdeki dönemin en büyük tartışma konusunun başlığı da ortaya çıkmış gö­rünüyor: “Tekno-oligarşi ile nasıl baş edilecek?”

Kontrolsüz para kontrolsüz iletişim
Eski başkan Joe Biden, veda konuşmasında tam da bu başlığa uygun bazı uyarılarda bulunurken gü­cün birkaç ultra zengin in­sanın elinde birikmesinin ABD demokrasisini, temel hak ve özgürlükleri ve fır­sat eşitliğini yok edebile­cek bir oligarşi yaratabile­ceğini söylüyordu. Ona gö­re bu kişilerin ellerindeki gücü kötüye kullanmala­rı halinde çok tehlikeli bir sürece girilecek ve “tek­no-endüstriyel komplek­s”in üretebileceği yanlış ve zehirli bilgiler yoluyla yı­kıcı bir dönemin önü açı­lacaktı. Mealen şunu söy­lemeye çalışıyordu “kont­rolsüz para ve kontrollü iletişim” düzeni üzerinden beslenen bu anormal güç merkezileşmesinin ken­di ellerimizle yarattığı­mız Frankenştaynlar üret­meyeceğinin bir garantisi yoktu.

Biden’in kullandığı “tek­no-endüstriyel kompleks” kavramı, 34. ABD başka­nı, general Dwight Eisen­hower’in 1961 yılında yap­tığı veda konuşmasında kullandığı “askeri endüst­riyel kompleks” ifadesin­den esinlenmişti. Eisen­hower 17 Ocak 1961’de yaptığı şok edici konuşma­sında Amerikalıları ülke­lerini ve demokrasiyi teh­dit eden bir düşmana karşı uyarıyor ve askeri endüst­riyel yapının, devlet içeri­sinde gayri meşru bir et­ki alanı yaratmasına karşı herkesi tetikte olmaya ça­ğırıyordu.

Eski başkan gi­derayak esas düşmanın ko­münistler, SSCB ya da Çin değil, aksine bunlarla mü­cadele ettiğini söyleyen Pentagon ve onun besledi­ği silah-sanayi-politika üç­genindeki parasal ilişkiler ağı olduğunu söylemektey­di. Ona göre her daim bir düşman arayışı ve silah­lanma gerekliliği ciddi bir mali yük yaratmaktaydı ve salınan bu düşman korku­su Amerikan halkının re­fahından ve emeğinden çaldığı gibi demokrasiyi tehdit eden büyük bir güç konsantrasyonuna da yol açmaktaydı.

Savaş kahramanı bir as­ker olan Eisenhower’ın ABD’nin süper güç kimliği­nin omurgası niteliğinde­ki ‘askeri endüstriyel’ ya­pıyı bir tehlike olarak tas­vir etmesinin ardındaki teorik yaklaşımın mimarı ise 20. yüzyılın en önemli sosyologlarından J. Wright Mills idi. Mills, 1956 yılın­da ABD’deki güç ve iktidar ilişkilerini incelemek üze­re kaleme aldığı “İktidar Seçkinleri” (Power Elite) adlı eserinde askeri yapı ile ekonomik ve siyasal ya­pının içiçe geçmiş bir bü­tün olduğunu söylüyordu.

Ona göre “demokrasi” diye yurttaşlara yutturulan ya­lan toplumun siyasi, aske­ri ve ekonomik tabanlı üçlü bir sacayağı (triumvirate) tarafından yönetilmesine meşruiyet sağlamaktaydı. Mills, II. Dünya savaşın­dan sonra siyasi elitin ulu­saldan ziyade uluslararası konulara yönelmesinin as­kerlerin karar verme süre­cindeki rollerini artırdığı­nı ve ekonomik kararların alınmasında bile bu komp­leksin çıkarlarının esas be­lirleyici olduğunu söyle­mekteydi.

Trump’ın yeni bir devlet ideolojisi
Eisenhower’ın selefi olan ve ABD tarihinin ilk Ka­tolik başkanı John F. Ken­nedy de aynı kanıdaydı. Bir suikastle hayatını kaybet­meden kısa süre önce ziya­retine gelen SSCB Dışişleri Bakanı Andrei Gromiko’ya, ABD-Rus ilişkilerinin iyi­leşmesini istemeyen esas iki gücün, Yahudi lobisi ile Amerikan askeri endüst­riyel kompleksi olduğunu söylemişti. Başkanlık gücü, bu tespitin bedelini ödeme­sini önleyemedi. Bir yandan Vietnam’dan asker çekme­ye diğer yandan da Sovyet­ler ile iyi geçinmeye çalışan bir Başkanlık tarzının, mut­lak askeri güç paradigmasın üzerine inşa edilen bir dev­let ideolojisine ters düşme­si kaçınılmazdı ve anlaşıl­dığı kadarıyla gereği de ya­pıldı.

Donald Trump ise yeni bir devlet ideolojisi ve ye­ni bir güç kompleksi öne­risiyle iktidarını perçinle­mek eğiliminde. Teknokrat danışmanlar ekibinin ola­ğanüstü gücü de politik ka­binesinden daha fazla ilgi çekiyor doğrusu. Üstü ör­tülü bir biçimde zikredil­se de eski ABD, şimdiler­de yükselmekte olan yeni ABD’nin en büyük düşma­nı olarak sivrildiğinden Trump’a yönelik suikast girişimi fazlasıyla gerçek ve modele uygun görünü­yor. Bu yüzden önümüzde­ki dönemde de endüstriyel kompleksler arası kapış­manın oldukça sert geçece­ğini söylememiz mümkün. Patlamış mısırlarımızı alıp koltuklarımız yerleşelim.

Ziyaret -> Toplam : 137,00 M - Bugn : 7749

ulkucudunya@ulkucudunya.com