Göbbels’in günlüklerinde Atatürk
Ahmet Özay 01 Ocak 1970
Mustafa Kemal Atatürk’ün siyaset felsefesi hakkında şüphesiz bir çok bilimsel çalışma yapılmıştır. Buna karşın, Atatürk ve Nazi Almanya’sı konusu Türk araştırmacılar tarafından tarihsel bütünlük içerisinde yeterince ele alınamamıştır.
İkinci Dünya Savaşının ardından 80 yıla yakın bir zaman geçti. Geçen süre zarfında bir çok belgenin üzerinde bulunan hukuki ‘gizlilik’ örtüsü yeni yeni kaldırılabildi. Günümüzde bile bir çok belge üzerinde ‘telif hakkı’ gerekçesi ile hala yayın engeli bulunmaktadır.
Nazi liderlerinin geriye bıraktığı hatıralar, özel bilgi ve belgeler, ‘yaşayan varislerin kimliğinin korunması’ kaygısı ile ancak onların ölümünün ardından kullanıma sunulabilmektedir.
Son dönemde yurt dışında Atatürk’ün siyasi varlığını yeniden tanımlama yönünde bir gayret var. Bu gayretin temelinde Atatürk’ü Ermeni isyanları ile ilişkilendirme çabası yatmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’yı yaşı, askeri ve siyasi konumu itibarıyla 1915 olayları ile irtibatlandırmak mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Cumhur Reisi, Mustafa Kemal Atatürk’ü ‘Nazi Diktatörlüğü’ ile ilişkilendirme alternatifi, yabancı kalemler tarafından devreye sokulmaktadır. Böylece Atatürk’ün siyasi mirası yüz yıl sonra masa başı kelime oyunları ile yeniden tanımlanmaya çalışılmaktadır.
Atatürk’ün askeri mazisi üzerinden masa başında kurgulanan sözde ‘tarihsel zincir’ cumhuriyeti hedef alan iftiralara da zemin hazırlamaktadır.
Ardından, Türkiye’nin Hitler Almanya’sının Yahudi soykırımına ilham kaynağı olduğu iddiası gündeme getirilmektedir. Bu peşin hükümlü araştırmalarda ‘Osmanlı İmparatorluğu’ yerine kasıtlı olarak ‘Türkiye’ kavramının tercih edilmesi bu niyetin bir sonucudur.
Avrupa kaynaklı tarihsel süreci tahrif girişimleri, yüz yılı bulan ve ülkemizi tarih revizyonizmi bağlamında ikiye bölen tartışmaların da ana kaynağıdır.
Nazi Almanya’sının bakışını Göbbels’ bakışını ‘‘Kemal Atatürk öldü. Ölümü bizim için bir kayıp değil‚ sözleri ile ortaya koyar. İnönü Türkiye’sini ise ‘‘Atatürk’ün yerine İsmet İnönü seçildi. Mustafa Kemal Paşa için söyleyemesem de, o bize yakındır‚‚ sözleri ile yorumlar.
YİRMİ YIL SÜRDÜ
Almanya’nın Mustafa Kemal Atatürk’e yaklaşımını ortaya koyan önemli kaynaklardan birisi şüphesiz Joseph Göbbels ve onun kaleme aldığı hatıralarıdır. Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesinden, öldüğü 1938 yılına kadar, 5 yılı aşkın bir süre Atatürk Naziler ile aynı dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır.
Atatürk’ün tarihsel konumunu anlayıp anlatmada Nazi liderlerinin Atatürk’e yaklaşımları aslında bir turnusol kağıdı hükmündedir. Zira, Atatürk Nazi Almanya’sı ile ikili ilişkiler geliştirmek açısından yeterli fırsata sahip bir devlet adamıydı. Lakin o dönem Türkiye – Almanya ilişkileri oldukça alt seviyede bir yoğunluktadır. Bu düşük seviyeli ilişkileri Göbbels’in günlüklerinden takip etmek de mümkündür.
Hitler Almanya’sının önde gelen simalarından, Propaganda Bakanı Joseph Göbbels'in günlükleri toplam 33 ciltten oluşmaktadır. 1923 yılından itibaren düzenli olarak kaydedilen günlükler, el yazısı ile kaleme alınmış, 6 bin sayfa ve dikte ettirilmiş 50 bin daktilo sayfası, olmak üzere toplam 56 bin sayfadan oluşmaktadır. Orjinalleri Alman Alman Yakınçağ Enstitüsündedir.
Günlüklerin farklı editörler ve yayıncılar tarafından neşredilmiş çeşitli baskıları ve edisyonları vardır. İlk yayın, tek cilt olmak üzere İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra gerçekleşmiştir. Bu çalışmalar kısmen Türkçe’ye de kazandırılmıştır. Hatıraların tamamı Rusya’da 1992’de keşfedilmiş ve Almanya’da aslına uygun yayınlanmaya başlamıştır.. Alman arşivlerine tamamlanarak kullanıma sunulma süreci ise 20 yıl sürdüğü için, hatıraların Atatürk’e ilişkin bölümleri kamuoyuna bütünüyle bu çalışmayla yansımaktadır.
MESAFELİ TUTUM
Göbbels’in günlüklerinde Atatürk ismi 1934 ila 1939 yılları arasında olmak kaydıyla toplam 12 kez geçer. Buna karşın dönemin siyasi liderlerine, günlüklerde Hitler 3 bin 886, Churchill bin 138, Roosvelt 913, Mussolini 823, De Gaulle 137, Romanya Lideri Ion Antenescu’ya 140 kez yer verilir. Bu rakamlar Nazi liderinin düşünce dünyasının Atatürk ve Atatürk dönemi Türkiye’sine oldukça mesafeli bir konumda olduğunu ortaya koymaktadır. Alman arşiv belgeleri dikkate alındığında, Atatürk Nazi Almanya’sından, Nazi Almanya’sı da Atatürk’ten uzak durmaktadır. Bu mesafe günlük sayfalarında açıkça dile de getirilmektedir. Sadece günlük sayfalarında değil, Atatürk dönemi diplomatik ilişkilerinde de Atatürk Nazi liderleri ile yüz yüze gelmez.
Sınırlı sayıda Türkiye ziyaretlerinde genel müdür veya vali düzeyinde protokol tarafından karşılanırlar. Ülkemizi ziyaret eden Alman Nazi Partisi temsilcileri istisnai durumlar haricinde Atatürk tarafından kabul edilmezler, kendisi ile yüz yüze gelemezler.
Günlüklerde Atatürk’ün isminin geçtiği ilk kayıt 28 Kasım 1934 tarihlidir. Nasyonal Sosyalistler iktidara geleli 20 aylık bir süreç geride bırakılmıştır.
ASKER VE LİDER
Hanns Froembgen isimli bir Alman yazar ‘‘Kemal Atatürk – Asker ve Lider’’ isimli bir kitap kaleme alır. Kitap aynı dönemde İngilizce’ye de çevrilir Amerika’da da yayınlanarak büyük bir yankı uyandır.
11 Haziran 1937 tarihinde Göbbels bu kitabı okumaya başlar. 27 Haziran 1937 tarihinde Gelsenkirchen’e Parti Kongresine giderken yaptığı uçak seyahati esnasında kitabı okur, bitirir. Günlüklerine ‘‘Öğleden sonra 5’de Gelsenkirchen'e Gautag'a hareket ettim. Güzel bir uçuştu. Yolda Atatürk ile ilgili Hanns Froembgen’in kitabını okumayı bitirdim. Gurur duyulacak bir kahramanın hayatı. Oldukça takdire şayan. Mutlu oldum’’ notunu düşer.
Dönemin siyasi liderleri, günlüklerde önemli bir yer tutar. Hitler 3 bin, Churchill bin, Mussolini 823, De Gaulle 137, Romanya Lideri Ion Antenescu 140 kez yer alır. Atatürk ise toplam 12 kez geçer. Atatürk ve Nazi’ler birbirine mesafelidir.
İLK NAZİ ANKARA’DA
Birkaç ay sonra Hitler Ankara’ya Nazi Almanya’sı Gençlik Lideri Baldur von Schriach’ı gönderir. Von Schriach, Kudüs üzerinden özel bir uçak ile 9 Aralık 1937 günü Ankara’ya gelir. Havalimanında Marif Vekaleti Müsteşarı ve Dışişleri Bakanlığı Daire Başkan Yardımcısı tarafından karşılanır. Onuruna Maarif Vekili Safet Arıkan bir yemek verir. Yemeğe Dışişleri Bakanı da katılır. Baldur von Schriach aynı gün saat 18.00’de Atatürk tarafından kabul edilir. Bu ziyaret Göbbels’in günlüklerine ‘‘Schirach Kemal Atatürk tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Führer, Türkiye’nin bizimle yeniden iyi ilişki içinde olduğuna inanıyor. Ben de aynı fikirdeyim … ifadeleri ile yansır. Lakin, günlükte yer alan ‘yeniden’ ifadesi Atatürk dönemi Türkiye’si ile Nazi Almanya’sı arasında bir soğukluk olduğunun açık bir vurgusudur.
ATATÜRK’ÜN RAHATSIZLIĞI
Nazi’ler iktidara geleli beş yıl olmuştur. Atatürk bu zaman aralığında siyasi ilişkiler kapsamında günlüklerde asla yer almaz. Şahsına yönelik değerlendirmelere ilk kez 19 Ekim 1938 günü hastalığı nedeniyle yer verilir. Hastalıkla eş zamanlı yaşanan savaş kaygısı ile birlikte ‘‘Öğleden sonra umutsuzluk içinde Berlin'e döndüm. Japonya Kanton'a karşı büyük bir saldırıya hazırlanıyor. Görünüşe göre durum ciddileşiyorlar. Atatürk'ün çok hasta olduğu söyleniyor. Onun ölümü, yeri doldurulamaz bir kayıp. Bunun dışında siyasette işler oldukça sakin. Her şey tatilde. Peki ya ben?’ sözleri kayda geçer. Atatürk’ün rahatsızlığı hayati önem kazandıkça da günlüklerdeki kayıtlar da sıklaşır. Göbbels her ne kadar Atatürk’ü ‘büyük bir devlet adamı’ olarak görse de, ona karşı husumet duygusu taşıyan ifadeler kullanmaya özen gösterir ;
‘‘Atatürk'ün hastalığı çok ciddi. Ancak, çok güçlü tabiatı şimdilik sonunun gecikmesine yardımcı oluyor‚ Göbbels’in burada kullandığı ifade açık bir hakarettir.
Göbbels, Atatürk’ün vefatından tam bir hafta önce ise ‘‘Atatürk’ün hastalığının tedavisi mümkün değil. Sağlığıyla aşırı oynayarak tüketti. Sonu yaklaşıyor. Yerine kimin geleceğine dair kesin bir bilgi yok‚‚ satırlarını kaleme alır.
ÖLÜMÜ BİR KAYIP DEĞİL
Özellikle son dönemde Alman, Ermeni ve İsrailli Türkolog Stefan Ihring örneğinde olduğu gibi yazarlar Atatürk’ü Nazi Almanya’sına eklemlemeye çalışırlar. Lakin, Nazi Almanya’sının sözcüsü konumundaki Josepf Göbbels bu hususu istismarına imkan tanımayan bir hatırat geride bırakmıştır. Almanya’nın Atatürk’e bakışını Nazi partisinin şef ideoloğu Göbbels ‘‘Kemal Atatürk öldü. Büyük bir insan yitirildi. Kendi tiryakiliğinden dolayı. Ama ölümünün bizim için bir kayıp olduğuna inanmıyorum. Böylece Türkiye öndersiz kaldı … ‚sözleri ile açıklıkla ortaya koyar. Nazi Almanya’sından uzak durmayı ülke politikasına dönüştüren Atatürk’ün vefatı, Nazi Almanya’sı için bir kayıp olmamıştır. Lakin, Atatürk Türkiye’sinin Nazi Almanya’sından uzak durması Türkiye için büyük bir kazanım olmuştur.
Göbbels İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasıyla Nazi Diktatörlüğü İsmet Paşa’nın seçilmesini bir fırsata çevirebilme umuduna kapılmıştır. Her ne kadar İnönü Türkiye’si Nazi Almanya’sı ile işbirliği yapmamış olsa da bugün bile toplum kesimlerinde etkisini sürdüren farklı bir süreç başlamıştır. Nazi kültü ve Mussolini İtalya’sının tesrinin izlerini taşıyan İsmet İnönü dönemi, siyaset adamlarının bir takım uygulamaları ve tercihlerinden dolayı Atatürk dönemi üzerine hak edilmeyen iddiaların ortaya atılmasına vesile olmuştur.
NAZİLERE MEYDAN OKUMA
Bir tarih revizyonizmi gayreti olarak, Atatürk döneminin, masa başı kelime oyunları ile yeniden tanımlanması mümkün değildir. Zira, Atatürk Naziler iktidara gelir gelmez, sadece Avrupalı Yahudilere Türkiye’nin kapılarını açmaz, aynı zamanda Nazi Almanya’sının takibinde olan Alman bilim adamlarını da Türkiye’ye davet eder ve onlara kamu kuruluşlarında görevler verir. Bu münferid bir uygulama değildir.
Hitler’in sağ kolu Propaganda Bakanı Goebbels, 7 Nisan 1933 tarihinde bir yasa çıkartır. Ari ırkından olmayanların ve özellikle Yahudilerin ve rejim karşıtı olanların bilim kuruluşlarında görev yapmalarını önce engeller, sonra da yasaklar.
Hitler, Atatürk'ün Türkiye'deki Alman bilim adamlarına olan ilgisinden rahatsızdır. 8 Mayıs 1933'te "Mustafa Kemal, ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudileri koruyamaz" der ve Atatürk'e tehditkar bir mesaj gönderir: "Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayın"
Nazi zulmünden Türkiye'ye kaçan bilim adamları Türkiye'de de endişe içindedir. Alman Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Herbert Scurla, 1939 yılında Türkiye'yi ziyaret eder. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel ile görüşür. Almanya ile ilişkilerin kötüleşmesi pahasına da olsa Türk hükümeti baskılara boyun eğmez ve profesörler Türkiye’de kalır.
Dünyaca ünlü 80 dolayında bilim adamlarından üçü Alfred Kantorowicz, Friedrich Dessaur ve Gerhar Kessler Nazilerin bizzat takibi altındadır. Atatürk'ün ısrarla istediği Kantorowicz ise bir toplama kampındadır. Buna rağmen Atatürk Türkiye’si Hitler’e boyun eğmez. Berlin Büyükelçiliğinin diplomatik girişimleri ile bu bilim adamları Türkiye’ye getirilirler.
İSMET PAŞA FAKTÖRÜ
Atatürk’ün vefatının üzerinden henüz iki gün geçmiştir. Ankara’da yeni bir dönem başlar. Bugün bile tartışılmakta olan bir dönem. Türkiye’deki insanlara ‘‘Atatürk Türkiye’si’’ olarak sunulan, 1940’lı yılların İnönü Türkiye’sini tanımlayan değerlendirmeler Göbbels’in hatıralarında ‘‘Atatürk’ün yerine İsmet İnönü seçildi. Mustafa Kemal Paşa için söyleyemesem de, o bize yakındır‚ sözleri ile yankı bulur. Nazilerin İsmet İnönü’ye sempati içeren ifadeleri, ‘Gazi’ olarak nitelendirdikleri Atatürk’e olan husumetleri ile eş zamanlı olarak günlüklere yansır.
GÖBBELS İSTANBUL’DA
Alman Propaganda Bakanı Göbbels savaş öncesinde Romanya, Yunanistan ve Mussolini İtalya’sı üzerinde, İngiliz ve Fransız baskının artmasıyla Akdeniz’de bizzat bir keşif turuna çıkar. Atatürk vefat edeli beş ay olmuştur. Rodos Adası üzerinden 12 Nisan 1939 Çarşamba günüden başlamak üzere, üç günlük gayrı resmi bir İstanbul ziyareti yapar.
Kendi ifadesi ile ‘çok içten’ karşılanır. Pera Palas Otelinde kalır. Ancak, İstanbul’da kendisini sadece İstanbul Vali Muavini ve Yeşilköy Tayyare Kumandanı karşılar. İzlenimlerini ‘‘İstanbul çok modern bir şehir. Hiçbir yerle mukayese edilmez. Boğaz’dayız. Alman askeri mezarlığı. Karşıda Asya. Burada Birinci Dünya Savaşından Alman askerleri yatıyor. Bir zamanlar İmparatorluk (Almanya) ne kadar büyüktü’’ diye kaleme döker. Lakin, Göbbels Atatürk hayattayken kendisi ile görüşemediği gibi İnönü ile de yüz yüze gelemez ve bu ziyaret kültürel bir nitelik kazanır.
ALMAN HEYETİ AYASOFYA’DA
Göbbel İstanbul’dan oldukça etkilenir ‘‘İstanbul en güzel güneş ışıltısının altında. Büyüleyici bir ortam. Ayasofya’dayız. Emsalsiz bir yapı. Kilise değil artık ama böylesi daha güzel. Vitraylardan ışık süzülüyor. Her şey bir masal gibi. Müzede Büyük İskender’in lahtini de gördüm. Bunun için bile buraya gelmeye değer’’ der.
İstanbul ziyaretinde program kapsamında Dolmabahçe’ye yolu düşer ‘‘Şehir turu. Boğaz boyunca. Burası Atatürk'ün öldüğü yer. O büyük bir adamdı. Onun etkisini hala her yerde hissedebilirsiniz. Öğle güneşinde deniz manzarası çok güzel’’ cümlelerini günlüğüne taşır. Günlüklerde Türk basınını hedef alan bir de tehdit vardır ; ‘‘Alman yurttaşlarımızla Teutonia'da yemek yedik. Çok şey duyduk, çok öneride bulunduk. Türkiye basını bazen çok düşmanca davranıyor. Berlin'de bu konuda bir şeyler yapacağım’’
HERKES SAVAŞ BEKLİYOR
İstanbul’dan kaleme alınan hatıralarda yaklaşan savaşın ayak sesleri ile şehrin huzurlu ortamı birlikte yer alır ; ‘‘Dünyada biraz korku var, Mussolini Akdeniz'de homurdanıyor. İngiltere kuşatma için var gücüyle çalışıyor. Her yerde insanlar savaş bekliyor. Burada, İstanbul'da zaten belli bir psikoz var. Artık zamanı geldi. Berlin'e geri dönüyorum. Öğleden sonra çarşılarda alışveriş yaptık. Güzel şeyler, halılar. Evdekiler çok sevinecek. Bu semtte harika bir hayat var. Gözlerimi dört açıyorum ve birçok yeni şey görüyorum. Sabah erkenden yataktan çıktım. Belgrad üzerinden Berlin'e gidiyorum. Ben dönüşü gerçekten dört gözle bekliyorum‚
Alman Propaganda Bakanı Joseph Göbbels’in hatıralarında Atatürk’e ilişkin ifadeler burada biter.
Göbbels Sovyet Ordusu Berlin’e girmeden önce 1945 yılı Nisan günü hem kendini hem de eşi ve çocuklarını zehirleyerek yaşamına son verir. İntihar ettiği 1945 yılına kadar kesintisiz olarak binlerce sayfa günlük kaleme alır. Lakin, Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi ölümü ile birlikte günlükler de bir daha karşımıza çıkmaz.
NAZİLERİN ATATÜRK ALGISI
Atatürk’ün vefatı ve cenaze töreni II. Dünya Savaşı öncesine rastlar. Atatürk’ün ölümü Kristallnacht ile eş zamanlıdır. Kristallnacht Almanya’da Yahudi soykırımının yağmalar, kundaklamalar ve linçler ile başladığı gecedir. Tarihe Kristal Gece diye geçen bu mühim olaya rağmen Atatürk’ün cenazesine büyük bir uluslararası katılım olur. Almanya, İngiltere ve Sovyet Rusya’dan hatırı sayılı heyetler cenazeye gelirler. Muhtemelen cenaze merasimi ciddi bir savaş diplomasine de ev sahipliği yapar.
Alman arşiv belgelerini okurken Naziler’in kendilerine yakın olmayan herkesi ‘Komiternci’ veya ‘Yahudi’ olarak damgaladıklarına tanık oldum. O dönem Nazi Almanya’sı ile ilişkili bazı Türk yazarın isimlerine belgelerde sıklıkla rastladım.
İster istemez aklıma şu sorular takıldı ; Türk toplumunda olumsuz bir Atatürk algısının yaratılmasında Almanya ve Almanya ile ilişkili yazarların rolü neydi? Atatürk’ün Musevi dönmesi olduğuna ilişkin ithamların arkasında Hitler Almanya’sı var mıydı? Atatürk’ten uzak duran Nazi Almanya’sının, İnönü’nün iktidara gelmesinin ardından Başbakan Menderes dönemine uzanan, Atatürk’ün siyasi mirasına karşı faaliyetlere katkısı var mıydı? Türkiye’deki sağcı fikir adamlarının Atatürk düşmanlığı ile İnönü CHP’sinin Atatürk’ün siyasi mirasını tasfiye çabası neden eş zamanlıydı? Acaba, Atatürk’ü bir İslam karşıtı olarak göstererek onu tarihe gömme çabasının, Nazi Almanya’sı ve İnönü döneminin bazı CHP’li simaları ile ilişkisi var mıydı? Bu gaye adına tek parti döneminde mutaasıp kalemler (!) de kullanılmış mıydı?
Bu konuların cevabını bulmak yeni nesil tarihçilere düşüyor. İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü iç politikada tartışmalı bir profil geride bırakmış olsa da dış politikada Atatürk’ün çizgisini devam ettirmiştir. Yerli siyasi tarihçiler İnönü’nün başarılı bir dış politika izlediğinde ittifak halindedir. Hitler Almanya’sına karşı Türkiye’nin savaşa girmemesini başlı başına hatasız politikanın eseri olarak değerlendirirler.
Türkiye’nin merkezinde bulunduğu coğrafya, bugün bir kez daha büyük bir savaşın arifesinde, muhtelif baskı gruplarının tazyikine maruz kalıyor. Ülkemiz ve ülkemizi yönetenler yine dezenformasyon kampanyalarının hedefi oluyor. Tıpkı 1939 yılı gibi Avrupa büyük bir savaş tehdidi altında 2024 baharına giriyor.
Ancak, Atatürk döneminde olduğu gibi bugün de ülkemiz tarafsızlık ve tam bağımsızlık mücadelesini tavizsiz olarak sürdürüyor.