« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Mar

2024

Alâeddin Tûsî

Mustafa Öz 01 Ocak 1970

Süyûtî’nin, yetmiş yıl yaşayıp 877 (1473) yılında öldüğü yolundaki ifadesine göre (Naẓmü’l-ʿiḳyân, s. 132) 807’de (1404) dünyaya gelmiştir. Ancak ölüm tarihi çoğunluğun kabul ettiği şekilde 887 ise (1482) doğum tarihi 817 (1414) olur. Mevlâ Arrân diye de anılır. Tûslu olduğu bilinmesine rağmen nisbesinin Betârekânî (İbn İyâs, III, 88), Beyâdkânî (Süyûtî, s. 132) ve Bârekânî (Tehâfütü’l-felâsife [trc. Recep Duran], s. XIX) diye zikredilmesi sebebiyle doğduğu kasaba veya köy tesbit edilememektedir. Öte yandan Tûsî’nin öğrenimi, hocaları ve seyahatlerine dair yeterli bilgi de bulunmamaktadır. Onun Semerkant’ta tanındıktan sonra Osmanlı ülkesine gelişi, Mevlâ Hızır Şah’ın Mısır’da on beş yıl süren tahsilini tamamlayıp dönmesine rastladığı belirtilirse de bunun da tarihi belli değildir; büyük ihtimalle II. Murad döneminin (1421-1451) sonlarına tekabül etmektedir. Ulemâya yakın ilgi gösteren II. Murad, Alâeddin et-Tûsî’yi Bursa’da babası Çelebi Sultan Mehmed’in kurduğu medreseye 50 akçe yevmiye ile müderris tayin etti. Ardından hükümdar olan oğlu II. Mehmed İstanbul’u fethedince Tûsî’yi kiliseden tahvil ederek kurduğu sekiz medreseden birini teşkil eden Zeyrek Camii yanındaki medresede görevlendirdi ve yevmiyesini 100 akçeye çıkardı. Ayrıca İstanbul’a çok yakın Müderris (Medres) köyünü kendisine tahsis etti. Taşköprizâde kendi zamanında bu köyün meşhur bir yer olduğunu söyler (eş-Şeḳāʾiḳ, s. 97). Veziri Mahmud Paşa ile medreseyi ziyarete gelen Fâtih Sultan Mehmed Tûsî’nin sağ tarafına, vezir de sol tarafına oturup dersini dinlediler. Birçok ilmî meselenin söz konusu edildiği dersin muhtevasından ve hocanın ders verme tarzından memnun kalan padişah kendisini 10.000 dirhem ve bir hil‘atle ödüllendirdi, talebelerin her birine de 500 dirhem verilmesini emretti. Padişahın bu davranışının Tûsî’yi son derece memnun ettiği belirtilir. Daha sonra yakındaki bir medresede Molla Abdülkerim Efendi’nin dersini dinlemek isteyen sultan veziri ve Tûsî ile birlikte onun medresesine gitti, fakat derse hazırlanmayan Abdülkerim’in affını dilemesi sultanın hoşuna gitmedi. Bu durum Tûsî’nin Fâtih nezdindeki itibarının daha da artmasına vesile oldu. Ardından padişah Tûsî’yi babasının Edirne’de kurduğu medreseye 100 akçe yevmiye ile tayin etti.

Aklî ilimlere ve felsefeye ilgi duyan Fâtih Sultan Mehmed, Alâeddin et-Tûsî ile dönemin tanınmış âlimlerinden Hocazâde Muslihuddin Efendi’den Gazzâlî’nin Tehâfütü’l-felâsife’si tarzında bir eser kaleme almalarını, Gazzâlî ile filozofların görüşleri arasında karşılaştırma yaparak her iki tarafın düşüncesini değerlendirmelerini istedi (Tehâfütü’l-felâsife [trc. Recep Duran], tercüme edenin girişi, s. XV-XVII). Hocazâde dört ay gibi kısa bir süre içinde eserini tamamlamasına rağmen, Tûsî çalışmasını altı ayda tamamlayıp sultana takdim etti. Hükümdar iki eseri de inceletti. Gelen beyanlar neticesinde iki müellifi 10.000’er akçe ile taltif etmesine rağmen eseri daha çok beğenilen Hocazâde’ye hil‘at veya binek vererek ayrıca mükâfatlandırdı. Hocazâde’nin kendisinden üstün görülmesinden rahatsız olduğu anlaşılan Alâeddin et-Tûsî bir süre sonra Osmanlı ülkesinden ayrılıp memleketine doğru yola çıktı. Tebriz’e ulaştığında eski öğrencilerinden Abdullah-ı İlâhî ile karşılaştığı, yanında kaldığı ve onun tarafından teselli edildiği nakledilir. Tûsî, daha sonra Semerkant’a giderek burada Hâce Ubeydullah Ahrâr’ın halkasına dahil oldu. Telif faaliyetleri yanında birçok talebe yetiştirdi. Eşrefoğlu Rûmî ile Dimetokalı Şeyh Niyâzî Şücâüddin İlyas önde gelen talebelerindendir. Ayrıca Mevlâ İbnü’l-Eşref, Vezîriâzam Karamânî Mehmed Paşa, Hayâlî, Hatibzâde Muhyiddin Efendi, Sinân-ı Acemî, Ispartalı Mevlâ Abdülkadir, Molla Abdülkerim Efendi, Ali el-Fenârî, Simavlı Abdullah-ı İlâhî, Akşemseddin’in büyük oğlu Şeyh Abdullah kaynaklarda ismi belirtilen öğrencilerindendir. Tûsî’nin ölümü için Şemseddin Sâmi’nin verdiği 860 (1456) (Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 3170) ve Serkîs’in kaydettiği 885 (1480) tarihleri kaynaklarda geçmemektedir. Bazı eserlerde onun 877 (1472-73) yılında vefat ettiği belirtilmektedir (Süyûtî, s. 132; İbn İyâs, III, 88). Ancak kendi çağdaşı olan müelliflerle günümüzde Tûsî üzerinde çalışma yapanların çoğu onun 887 (1482) yılında öldüğünü kaydetmektedir (meselâ bk. Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 513; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 737; Tehâfütü’l-felâsife [trc. Recep Duran], tercüme edenin girişi, s. XIX).

Eserleri. 1. Tehâfütü’l-felâsife. Kaynaklarda adı Kitâbü’ẕ-Ẕüḫr (eẕ-Ẕaḫîre) olarak da geçen bu çalışma müellife şöhret kazandıran eseridir. Tûsî mukaddimede eserini eẕ-Ẕüḫr diye adlandırmıştır. Kitapta Gazzâlî’ye ait Tehâfüt’ün içerdiği yirmi mesele aynı adlarla sıralanmıştır. Çeşitli yazmaları bulunan eserin (Tehâfütü’l-felâsife [trc. Recep Duran], tercüme edenin girişi, s. XVI) bilinen ilk baskısı eẕ-Ẕaḫîre fi’l-muḥâkeme beyne kitâbey Tehâfüti’l-felâsife li’l-Ġazzâlî ve’l-ḥükemâʾi li’bni Rüşd adıyla yapılmış (Haydarâbâd 1317), ayrıca Tehâfütü’l-felâsife ismiyle yayımlanmıştır (nşr. Rızâ Saâde, Beyrut 1403/1983, 1990). Recep Duran kitap üzerine doktora tezi hazırlamış ve eseri tercüme etmiştir (bk. bibl.). 2. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’l-Mevâḳıf. Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin Şerḥu’l-Mevâḳıf adlı eserinin ilim bahisleri üzerine yazılmıştır (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1438, nr. 2119). 3. Ḥâşiye ʿale’t-Telvîḥ. Sadrüşşerîa Ubeydullah b. Mes‘ûd’un Tenḳīḥu’l-uṣûl’üne Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin yazdığı et-Telvîḥ ilâ keşfi ḥaḳāʾiḳı’t-Tenḳīh adlı şerhin (İstanbul 1865; nşr. Muhammed Adnân Dervîş, Beyrut 1419/1998) bazı konuları için yapılmış bir hâşiyedir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1438; Dârülmesnevî, nr. 93; Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 928; Tire İlçe Halk Ktp., Necip Paşa, nr. 199). 4. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Muḫtaṣari’l-Müntehâ. İbnü’l-Hâcib’in Muḫtaṣarü’l-Müntehe’s-sûl ve’l-emel’ine Adudüddin el-Îcî tarafından yazılan Şerḥu Muḫtaṣari’l-Müntehâ adlı şerhin (İstanbul 1307-1310, 1317; Bulak 1316-1317; Beyrut 2000) kısmî hâşiyesidir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2087). 5. Ḥâşiye ʿalâ Ḥâşiyeti’s-Seyyid Şerîf ʿalâ Şerḥi Muḫtaṣari’l-Müntehâ. Yine Adudüddin el-Îcî’nin şerhine Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin kaleme aldığı Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Muḫtaṣari’l-Müntehâ adlı hâşiyenin (Bulak 1316) kısmî hâşiyesidir (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 2087). Kaynaklarda Alâeddin et-Tûsî’nin, Adudüddin el-Îcî’nin el-ʿAḳāʾidü’l-ʿAḍuḍiyye’sine Devvânî’nin yazdığı şerhe, Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ının baş tarafına (Fâtiha ile Bakara’nın ilk yirmi beş âyetine), Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin Ḥâşiye ʿale’l-Keşşâf’ına (Beyrut, ts.), Sirâceddin el-Urmevî’nin Meṭâliʿu’l-envâr fi’l-manṭıḳ’ına Kutbüddin er-Râzî tarafından Levâmiʿu’l-esrâr şerḥu Meṭâliʿi’l-envâr adıyla yazılan şerhe (Hindistan 1271; İstanbul 1303, 1310; Tahran 1314) hâşiyeler kaleme aldığı; ayrıca Sirâceddin el-Urmevî’nin Meṭâliʿu’l-envâr fi’l-manṭıḳ adlı eserine Farsça bir şerh yazdığı zikredilmektedir (Taşköprizâde, s. 100; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1144, 1479, 1892; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 737).

Ziyaret -> Toplam : 123,52 M - Bugn : 83789

ulkucudunya@ulkucudunya.com