« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Eyl

2022

Kafkasya Dağlarında

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Bizim İzmir Marşı olarak bildiğimiz bestenin orijinali Kafkasya Marşıdır ve Kafkas İslam Ordusu’na ithafen yazılmıştır. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmaların bu hafta yeniden alevlenmesi üzerine Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın 15 Eylül 1918’de Bakü’ye girişini gösteren paylaşımlar, geçmişe yapılan göndermeler çoğaldı. Gerçi yüz dört yıl önce Bakü’ye girildikten bir buçuk ay sonra Osmanlı Devleti havlu atıp, Mondros Mütarekesini imzalamıştı ama olsundu. Tarihten işimize geleni seçip alınabildiğinden, milliyetçi kesim bu harekâtı yüz yıl önce başlanan ama bitirilemeyen işin tamamlanması, Anadolu’dan Hazar’a doğru Kafkaslar üzerinden açılan bir koridorun hayata geçmesi olarak okudu.

Doksanlı yıllardan beri Azerbaycan ve Ermenistan arasında zaman zaman kanlı çatışmalara varan anlaşmazlığın, Kafkasya üzerinde önce bölgesel daha sonra küresel aktörlerin çekişmesinin bir uzantısı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yüzyıl önce gerçekleşen olaylara yapılan göndermeler de tarafların milliyetçi kamuoylarına yönelik iletişim faaliyetleri olarak görülmeli. Lakin tribünlere yönelik böylesi şovlar bir yana bölgenin jeopolitik önemi tartışılmaz. İddia odur ki, eğer müttefikler Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kafkaslarda arzu ettikleri tampon bölgeyi kurabilmiş, Sovyetleri bölgeden uzak tutabilmiş olsalardı Milli Mücadele’nin başarı şansı çok daha az olurdu. Böyle olup olmayacağını bilmek mümkün değil ama Anadolu’nun da kaderi üzerinde böylesine önemli bir coğrafyada olup bitenlere elbette kayıtsız da kalamayız.


Sovyetler Birliği dağılana kadar bölgede hissedilen ağırlığı, altta yatan siyasi gerilimlerin üstünü örtmüştü ama doksanlı yıllar eski Sovyet coğrafyasındaki birçok yerde olduğu gibi Kafkasya’da da kaldığı yerden eski husumetlerin yüzüstüne çıkmasına kapı araladı. Bu, Moskova’nın bölgeden el ayak çektiği anlamına gelmezdi elbette. Bilakis Ruslar, bölgesel aktörler arasındaki çatlakları kendi hakimiyetlerini dolaylı olarak sürdürmek için kullandılar. Birinci Karabağ Savaşı ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali, Rusya’nın çizdiği çerçeve içerisinde gerçekleşti. Denize çıkışı olmayan, ekonomik açıdan çok zayıf bir Ermenistan’ın kendi başına Azerbaycan’a üstünlük sağlaması elbette mümkün olamazdı. Moskova’nın tasarımıyla, Hazar hidrokarbon kaynaklarının dünya piyasalarına ulaştırılması kavgasıyla doğrudan bağlantılı bu ilk raund Erivan’ın üstünlüğüyle kapandı. Bu arada Rusya Hazar’ın önce petrol, daha sonra doğalgazının dünyaya ulaştırılmasına kendisi hesaba katılmadan hamle yapılamayacağını da herkese gösterdi. Sonrasında Aliyev yönetiminin Batı ile Rusya arasında dengeyi gözeterek yaptığı Yüzyılın Anlaşması ile enerji meselesini tatlıya bağladı. Moskova ise hem bu anlaşmayla kendi payını aldığı hem de bölgede kendine göre kontrol manivelalarını elinde tuttuğu için yeni düzene razı geldi. Karabağ sorunu da buzdolabına kaldırılıp, Rusya’nın bölgedeki hakimiyetinin nişanesi olarak kenara konuldu.

Aradan geçen otuz yıllık süre, Azerbaycan’ın petrol ve doğalgaz ticaretiyle artan ekonomik gücünü ve demografik avantajını kullanarak nihai hesaplaşmaya hazırlandığı bir dönem oldu. Başta Türkiye, Batı ile kurdukları ilişkilerle askeri kapasitesini artıran Azerbaycan iki sene önce ikinci raundu alarak otuz yıllık işgale son verdi. O zaman Rusya’nın bölgedeki güç değişimine nasıl tepki vereceğine dair belirsizlik devam ediyordu. Moskova, Erivan’ın bölgede kendisine verilen rolü oynama kapasitesinin artık kalmadığını görünce işgalin sonlanmasına razı olmak durumunda kaldı ama oradaki Barış Gücü vasıtasıyla varlığını sürdürdü. Öte yandan savaş sonlanmasına rağmen Bakü ile Erivan arasında çatışma hali tamamen sönümlenmedi. Artık Karabağ’ı da aşan, Nahçivan’a uzanan Zengezur Koridoru’nu da içeren çekişme, geçen hafta savaşın yeniden başlamasına yol açtı.

Elbette, birçok bölgesel sorunda olduğu gibi Kafkasya’da yeniden başlayan çatışmalarda da Rusya’nın içinde bulunduğu koşulların etken olduğu söylenebilir. Ukrayna’nın Harkiv cephesideki karşı taarruzuyla bozgun belirtileri gösteren Rusya’nın başının belada olduğunu biliyoruz. Bütün dikkatini ve önceliğini Ukrayna savaşına verdiklerinden diğer angajmanlarına daha düşük profille devam edeceklerini daha önceki yazılarda tartışmıştık. Kafkasya’daki gerilim Rusya’nın da parçası olduğu siyasi fay hatlarından ilk harekete geçenlerinden. Azerbaycan’ın belirgin askeri üstünlüğünü kullanarak Ermenistan’a kendi koşullarını kabul ettirmek için yakaladığı fırsatı kullanmak istediği anlaşılıyor. Böylelikle iki sene önce yarım bıraktığı iş tamamlanmış olacak, hatta daha da ötesinde Ermenistan’ın kendisine rakip olma potansiyeli kalıcı olarak ortadan kaldırılacak. Bu gelişmelerin Azerbaycan kadar, Türkiye’nin de lehine bir denge yarattığı, Anadolu’dan Hazar’a kesintisiz bir koridorun vücuda gelmekte olduğu görülüyor. Paşinyan’ın Karabağ konusundaki sözleri Ermeni milliyetçilerini kızdırmış olsa da güç dengesinin kabulüne dayalı gerçekçi bir değerlendirme. Rusya’nın vites küçülttüğü bir bölgede Erivan’ın Türkiye ve Azerbaycan’la iyi ilişkiler geliştirmesi en doğru yaklaşım gibi görünüyor. Bu, elbette Rusya’nın bölgeden tamamen tasfiye edileceği anlamına gelmiyor. Erdoğan’ın da Aliyev’in de Rusya’yla ilişkilerdeki hassasiyeti dikkate alınınca Putin’i tepki vermeye zorlamak istemeyecekleri düşünülebilir.

Öte yandan bu gelişmelerden rahatsız olan kimsenin olmadığı söylenemez. İki sene önceki harekata da tepki veren İran bugün bir kez daha huzursuzlanıyor. Türkiye-Azerbaycan ikilisinin Kafkasya’daki etkinliğinin artmasıyla İran kuzeyinden kuşatıldığı değerlendirmesini yapıyor. Bakü’nün sadece Türkiye ile değil İsrail’le de savunma iş birliği içinde olması bu tedirginliği artırıyor olmalı. Bununla beraber İranlılar Kafkasya’daki jeopolitik çekişmeye ilişkin pozisyon alırken ciddi bir ikilem yaşıyorlar. Güç dengelerindeki değişim Tahran’ı Ermenistan’a destek vererek Türkiye-Azerbaycan aksına karşı koymaya zorluyor. Temmuz ayındaki Tahran zirvesinde Erdoğan’ın Suriye’ye harekât talebine de olumsuz yanıt veren İran’ın Türkiye’yle rekabet alanları böylelikle daha da artıyor. İşin öbür yanında ise ülkenin kendi iç dinamikleri ve İran’daki nüfusu on milyonları bulan Azerilerin hassasiyetleri bulunuyor. Daha önce de Tahran’daki yönetim Ermenistan’ı kollayan bir pozisyon aldığında İran’da iç gerilimin yükseldiğine şahit olmuştuk. Bugün de Tahran’ın jeopolitik gerekçeleri gözeterek net biçimde Ermenistan’a arka çıkmaya kalkması ciddi riskler barındırıyor. Üstelik bunu yapmaya çalışsalar bile mevcut durumu değiştirecek imkanları olup olmadığı tartışmalı.

Ankara-Bakü ikilisinin halihazırdaki özgüveniyse Kafkasya’da yeni bir dengenin kurulmakta olduğuna işaret ediyor. Bu elbette Gürcistan üzerinden kurulmuş hidrokarbon koridorunun by-pass edileceği anlamına gelmiyor. Ancak Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da eli rahatlamış oluyor.

Bu sürecin sonunda Ermenistan’ın da katılacağı ortak bir barış ve refah alanı yaratılması en iyimser senaryo olacak. Mevcut durum, Rusya’nın içinde bulunduğu koşulların ağırlığından, İran’ın ise elindeki imkanlarının sınırlı olması sebebiyle bunun mümkün olabileceğine işaret ediyor. Elbette bir de Ermenistan’a ziyarette bulunan Pelosi’nin durumu var. Bu, bir yandan ABD yönetiminin Erivan’ın tamamen ezilmesini engelleme çabası diğer yandan da iç politikaya ilişkin bir tutum olarak okunabilir.

Durum her ne ise Kafkasya önümüzdeki on yıllarda bölge halklarının bir arada barış ve refah içinde yaşayacağı bir coğrafya olacaksa, geçmişten miras aldığımız nefret dilini de yavaştan terk etmemiz gerekiyor. Herkesin milli kimliğini karşı tarafa duyulan öfke üzerinden biçimlendirdiği sır değil. Bununla birlikte düşmanlıkları sonsuza kadar sürdürmenin de anlamı yok. Önümüzdeki dönem Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesine kapı aralayabilir. Sahada üstün taraf olmanın alicenaplığıyla Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın bu doğrultuda ilk adımları atması olumlu olacaktır. Böylece Ermenistan’da barış yanlısı kesimlere de destek verilmiş olur.

Taraflardan birinin sürekli aşağılanmasına ve ezilmesine dayalı dengelerin ilk fırsatta bozulduğunu tarih bize gösteriyor. Kafkasya dağlarında çiçekler açacaksa tüm bölge halkları için açmalı ki, Türkiye ve Azerbaycan’ın son yıllardaki jeopolitik kazanımları kalıcı olabilsin.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,99 M - Bugn : 17133

ulkucudunya@ulkucudunya.com