İrfan ve sevgi güneşi Mevlana, 5 Cemaziye’l-ahir, 672 (17 Aralık 1273) Pazar günü gurup vakti, bütün parlaklığı ile, bütün güzellikleriyle gülerek ebediyet aleminin asumanına doğdu. Mevleviler, o geceye Şeb-i Arus derler.
Hazret-i Mevlana’nın Cenaze Merasimi
Müslüman olan, müslüman olmayan, küçük büyük ne kadar Konyalı varsa hepsi, Mevlana’nın cenaze merasimine katıldı. Müslümanlar, müslüman olmayanları sopa ve kılışla savmaya çalışarak onlar: “Bu merasimin sizinle ne ilgisi vardır? Bu din sultanı Mevlana bizimdir, bizim imamımızdır” diyorlardı. Onlar da şu cevabı veriyorlardı. “Biz Musa’nın ve bütün peygamberlerin hakikatini onun sözlerinden anlayıp öğrendik. Kendi kitaplarımızda okuduğumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük. Sizler nasıl onun muhibbi ve müridi iseniz, biz de onun muhibbiyiz. Mevlana Hazretleri’nin zatı, insanlar üzerinde parlayan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunan hakikatler güneşidir. Güneşi bütün dünya sever. Bütün evler onun nuruyla aydınlanır. Mevlana ekmek gibidir. Hiç kimse ekmeğe ihtiyaç duymamazlık edemez. Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz mü?
Hazret-i Mevlana’nın Cenaze Namazı
Mevlana’nın vasiyeti üzerine Şeyh Sadreddin (Konevî-Şeyh-i Türkî), Mevlana’nın namazını kıldırmak üzere niyetlendiğinde dayanamayıp baygınlık geçirdi. Bunun üzerine namaza Kadı Siraceddin imamlık etti.
Hazret-i Mevlana’ya Yeşil Kubbe
Mevlana’ya Yeşil Kubbe denilen türbe, Sultan Veled ile Alameddin Kayser’in gayreti ve Emir Pervane’nin eşi (Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kızı) Gürcü Hatun’un yardımıyla Çelebi Hüsameddin zamanında yapıldı. Türbenin mimarı Tebrizli Bedreddin’dir. Selimoğlu Abdülvahid adlı bir sanatkar da Mevlana’nın kabri üzerine, Selçuklu oymacılığının şaheseri olarak kabul edilen, büyük bir ceviz sanduka yaptırmıştır. Bu sanduka bu gün, Sultan”ül-Ulema Bahaeddin Veled’in kabri üzerindedir.
Hazret-i Mevlana’nın Ölüme ve Mezara Bakışı
“Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit şüpheye düşme, bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık deme. O vakit benim buluşma ve görüşme zamanımdır. Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda elveda deme; zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür, ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun, mekansızlık aleminin fezasındadır.”
Hazret-i Mevlana’nın Ziyaretçilerine Seslenişi
“Kardeş, mezarıma defsiz gelme; çünkü Allah meclisinde gamlı durmak yaraşmaz. Hak Teala beni aşk şarabından yaratmıştır. Ölsem, çürüsem bile, ben yine o aşkım.”
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız?
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.”