GİDİŞATIN DESTANI
Lütfü ŞEHSUVAROĞLU 03 Temmuz 2007
Cemal Amca şehir bizi sıkınca
Gönül seli mecrasına akınca
Aşk ateşi ruhu bile yakınca
Çekip gitsek köyümüze dağlara
Selam versek ölülere sağlara
Cemal Amca Elmalı’ya bir varsak
Eski dostu dut dibinde bir sarsak
Ruhu ruha şiirlerle bir karsak
Kelimeler kulakları yıkasın
Riyaya, yalana yolu tıkasın
Cemal Amca doğruluğun yasan mı
Senin oğlun Muhsin midir, Hasan mı
Cemal Amca gül ağacı asan mı
Yaprak mısın çekip gittin Eylül’de
Çehren kaldı rumuzdaki mor gülde
Cemal Amca ocak ocak gezerdik
Dergâhlarda dervişleri süzerdik
Karakışta soğuk suda yüzerdik
Bütün yollar, dağlar bizi tanırdı
Al yanaklı kızlardan utanırdı
Her âşık umutla sana gelirdi
Gam kasavet biter, sona gelirdi
Gönül yaramıza suna gelirdi
Cemal Amca Kızılırmak karardı
Al yanaklar, ak gerdanlar sarardı
Cemal Amca sen gittin de yol bitti
Kurt bildik yoldaşın kimisi itti
Menfaat kabardı, aşklar hep yitti
Gelip görsen gül çocuklar ne oldu
Ocaklara, dergâhlara el doldu
Ne acayip günler gördük, geçtiler
Ne tahammül, ne seferi seçtiler
Ne ekin ektiler, ne gök biçtiler
Gün ağardı, zaman doldu, yol yarım
Arı küstü, çiçek soldu, bal yarım
Kirpikten, yanaktan ayrılan gözler
Dostu can evinden vuran kem sözler
Selâmı, sabahı unutan yüzler
Cemal Amca dosttan sırrın gizleme
Bizim burdan öte yanı özleme
Ahiretten, kul hakkından vehmin çok
Dost barından, azdan çoktan fehmin çok
Yol nereye varır diye tahmin çok
Cemal Amca orda bize yer var mı
Burda pek darız da, orası dar mı
Şehitler kaldırdık, hatırlardadır
Hasret Cemal Amca yatırlardadır
Nice pişmanlıklar satırlardadır
Devrân dönsün, bırak gelsin âkıbet
Islah etmez gayri hiçbir mûsibet
Nerde kaldı ettiğimiz yeminler
O tilâvet, o dûalar, âminler
Sallanıyor bastığımız zeminler
Hem toprağa, hem insana güven yok
Sağan çok da birbirini seven yok
Çirkefe taş atma sana da sıçrar
El, Hak böyle dedin, demek ümit var
Belki döner dertler sayılsın suçlar
Cemal amca deli şair Şehsuvar
Ben ne bilem gam üstüne gam yığar
Zemheride buzlar yanıp sönerken
Şefkat, Naci Erzincan’dan dönerken
Ay ışığı bakışını bölerken
Romanında Naci senden dem vurmaz
Burhan ise duraklarda hiç durmaz
Şehrin girişinde bekledin onca
Ellerin lâledir, yüreğin gonca
Karayelden kirpiklerin donunca
Şefkat bakıp bu halinden arlanmaz
Mazisinden bir ses duysa darlanmaz
Yolsuzluk diz boyu nereye baksan
Bir söndüren olmaz kendini yaksan
Başına peygamber sarığı taksan
Bulunmaz hak veren bir doğru sözlü
Herkes olmuş kardeş yiyen aç gözlü
Yolsuzluğu algılamak adına
Dürüstlük kimsenin gelmez yâdına
Her türlü haramın bakıp tadına
Namuskârlık gösterisi yaparlar
Putlar yapıp sonra ona taparlar
Şeffaflığı çok soyunmak zannettik
Nice dâvâlara ihanet ettik
İffete ahlâka bin lanet ettik
Bizi bile şimdi bakıp şaşıyor
Başlarına külah takıp kaşıyor
Herc ü merç ettiğin bu topraklara
Gönülde salınan som yapraklara
Gökte dalgalanan al bayraklara
İhanetin bir bedeli olmalı
Bazen yüreklere korku dolmalı
Halledilmiş handan ferman alınmaz
Saklanan dertlere derman bulunmaz
Tütmeyen ocaktan duman salınmaz
Şehsuvarım üstümüze vazife
Bilmem tarif gerekir mi ârife
İmajımız ellilerde geziyor
Sanal dünya rakamlarla eziyor
Ödlek ajun korkumuzu seziyor
Bir diriliş muştusuna muhtacız
En mükellef sofralarda biz açız
Yeni imaj kazanmanın peşinde
Kan aradık kargaların leşinde
Herkes zirve yakalarken işinde
Temettünün oyununa aldandık
Doğanların evlerine dadandık
Kulak ardı ettik ata sözünü
Ay sandık şeytanın o kör gözünü
Görmedik dâvânın asıl özünü
Tercih ettik mazruflara zarfları
Küstürdük toprağı, sevdik torfları
El oldu toprağa tohumlar, sular
Zehr oldu denize hep akarsular
Boşa çıkmadı hiç hain pusular
Ne Mecnûn’dan, ne Leylâ’dan eser var
Âyân oldu her şey ne sır, ne ser var
Kuru lafla yaraları sardılar
Altın tozla kum çakılı kardılar
Kayaları ejderhayla yardılar
Tünel ucu cehenneme açıldı
İçine de gonca güller saçıldı
Gonca gülü yaktılar da yetmedi
Ektikleri kaktüs bile bitmedi
Bize ettiğini gâvur etmedi
Yoldaş bilip yolumuza almıştık
Evler verip biz kodeste kalmıştık
Kalem verip yazar ettik kimini
Döşedik evine ilk kilimini
Kafası almadı gök çekimini
Şimdi bize bakıp burnun buruyor
Hainlerle hemhâl olup vuruyor
Arkadaş kazığı yemem üzmedi
Zalim şahlar beni böyle ezmedi
Gönül böyle rezil, zelil gezmedi
Şehsuvarım dediklerim kâr kaldı
Evlâdıma miras diye ar kaldı
Güzel kızlar gördüm şora yazdılar
Ne pehlivanları yora yazdılar
Ölümü, hayatı çora yazdılar
Simülasyon hareketler aldatmış
Vekil seçtik, dumalarda saldatmış
Bir vakitler kula kulluk yok idi
Güzellerde allık pulluk yok idi
Vazife yaparken yolluk yok idi
Şimdi her şey menfaate ayarlı
Hisler sade yoz medyaya duyarlı
Çöllerde buz kestim, dondum kavruldum
Ayazda terledim, yandım kavruldum
Seni bencileyin andım kavruldum
Gurbetlere, sılalara tül indi
Hasret lafı lugatlerden silindi
Annemizin koynundayken baş olduk
Davamızın yollarına taş olduk
Güzel gördük saniyede şaş olduk
Cemal Amca bel bağladın derneğe
Gitti girdi fahişeyle gerdeğe
Başbuğları şimdi çaşıt yaptılar
Doğru yoldan eğrilere saptılar
Hazır miras bulup hemen kaptılar
Tarihi çarpıtmak moda olmalı
Saf su diye içtik soda olmalı
Ehli derdin anılacak çağıdır
Yaraların onulacak çağıdır
El üste el konulacak çağıdır
Yaralarım içten içe büyüyor
El vermiyor sırtı dönük yürüyor
Begonyaya, sardunyaya bakardık
Gül gördü mü mazi diye kaçardık
Müstebiti ilah sanıp yakardık
Gülistana dönsek bizi alır mı
Acep bilmem gülistan da kalır mı
Cemal Amca gül açardı terinden
Yiğitler kaçmazdı o cenk yerinden
Müstebitler göz yumardı ferinden
Cenk yerinde Pazar kurdu mirashor
Satıp durdu; kurdu, yurdu mirashor
Biz çocukken köyde davar güderdik
Vekillerin ardı sıra giderdik
Şanlarına türlü laflar ederdik
Ederdik de kaval gibi gelirdi
Çoban gördü, kıskançlıktan delirdi
Kentte haber köyde davar güderdik
Adam olduk vekil ardı giderdik
Kentli gibi türlü laflar ederdik
Merak sardık arsızların yadına
Şan düşürdük ad bilmezin adına
Cemal Amca yeni andım adına
Nicedir anlamadım muradını
Şimdi bildim devrimizin tadını
Kaç yıldır damakta bir acılık var
Gönülde bir derin yakıcılık var
Bir sığınak, bir istikbal bulmadan
Dağ devirdim, çöl çevirdim yılmadan
Yoldaşları kullara kul kılmadan
Kurşunlara hedef oldum dönmedim
Gark oldum da azgın sele sönmedim
Bir derin kuyuya attılar beni
Şeytanca rüyaya kattılar beni
Üç kez kalp paraya sattılar beni
Hayâlî dostlarla postu kaldırdık
Mizan şaştı, asta üstü aldırdık
Yâre varır kim ki candan geçerse
Gam biter eğer ki hândân geçerse
Ülküdaşlar vay ki kandan geçerse
Şehidi mezarda anan bulunmaz
Davanın bahtına yanan bulunmaz
Âsûmâna uzanırken yer aktı
Cinlerden ve meleklerden ter aktı
Hayır sandık oluk oluk şer aktı
Uçmağa varanlar uçuk oldular
Ne âkîller gördük, kaçık oldular
İhtiyatlı davranmalı diyenler
Sonra dönüp yetim malı yiyenler
Kara kışta kara şalı giyenler
Giydiler de bezirgâna yol döndü
Mankurt başta sağ söğündü, sol söndü
Savaş bitti savaşçılar dönmedi
Seferberlik çıraları sönmedi
Anaların gözyaşları dinmedi
Bekle dedim, beklemedi nöbette
Kanı bozuk akacaktı elbette
Talih tüyden kaçacaktı besbelli
Kuş yuvadan uçacaktı besbelli
Dala ümit saçacaktı besbelli
Hâzân geçti, kar eridi, yaz geldi
Üç yüz saat tek bir güne az geldi
Beyaz sayfa açacağım dediydi
Yeni şeyler yazacağım dediydi
Aşk mektubu saçacağım dediydi
Kalem aldı bıçakladı kağıdı
Önce vurdu, sonra yaktı ağıdı
Ak güvercin kara karga olunca
Meyil saza değil orga olunca
Ölür bebek, heves morga olunca
Kiliseler çanlarını çaldılar
Genç şehitler kanlarıyla kaldılar
Katilini dost belledi bilmeden
Gömleğinde kalan kanı silmeden
Kendi kardeşine bir gün gülmeden
Kandı gitti, karşı köyün kızına
Erişemez onun kimse hızına
Şehsuvarın bilmediler nerdedir
Eski dostlar unutulmuş yerdedir
Gayri artık arş düdüğü erdedir
Atlar kaçsın, süvariler er olsun
İçtiğim su yanağında ter olsun
Cemal Amca elde olan hep yitti
Çatı düştü, ocak söndü, gün bitti
Yarın küstü, bugün durdu, dün gitti
Maziyi atiye bağlıyamadık
Beklenen huzuru sağlıyamadık
Seyirtme gözünü derin ziyâdan
Çekinme, yılma kes nefsi hevâdan
Hem hevâdan kes hem kalbi riyâdan
Ebedî muştuyla atmalı gönül
O derin kuşkuyla yatmalı gönül
Ağlasın kerpiçci, yağmur yağsın da
Bir ömür emeği onlar sağsın da
Acı bir teselli bize kalsın da
Varsın adımızı anan olmasın
Muştuyu getiren vâde dolmasın
Yel gibi gelenler gider sel gibi
Dal gibi çocuklar koptu el gibi
Keser ilik yollarını bel dibi
Yiğit yarasına yiğit katlanır
Kalp isterse eğer el pusatlanır
Bilirsin içim içimi yiyordu
Kimi gafil bunu korkuya yordu
Çekiver ipini şeytan diyordu
Cemal Amca tahammül yok, sefer yok
Herkes başbuğ olmuş, tek bir nefer yok
Gençliği rejimin bekçisi sandık
Zemheri ayında zaferler andık
Devletin derdiyle çok oyalandık
Koç beyoğlu bey olmazsa yol döner
Hem sağ döner, hem sol döner, rol döner
Oda yandık ev-ednâyı duyarak
Karıştık eşyaya esmâ sayarak
Hikmetine vardık, kırka uyarak
Geçerken gönüller mülk-i fenâdan
Fenâ gülzârına daldık fezâdan
Lokman habersizse devâ neylesin
Askere düştüyse lerze söylesin
Varsın Sultan hoş gönlünü eylesin
Niye böyle aldanmışsın ağyâra
Elbet nefsi azdırmıştır emmâre
Alnı parlar şems-ü kamer nuruyla
Her vakit semâda gezer ruhuyla
Aktine uymayan boş gururuyla
Gezer okyanusu, boğulur çayda
Hedefi şaşırır oklar da, yay da
Profesör oldular da ne oldu
Şanı, îtibârı parlayıp soldu
Çöp sepetlerine tezleri doldu
Profesör geldi yüce makama
Yüce makam rozet oldu yakama
Kitapçıya sordum, bir kitabı yok
İnsanlara doğru bir hitâbı yok
Şahsına münhasır bir şitâbı yok
Davanın sahibi kalmamış yazık
Sine-i millete saplandı kazık
Kula kulluk ekolünden sapmadan
Hasletinden bir özellik kapmadan
Eylem planından bir iş yapmadan
Yüce kurtarıcı desen ne çıkar
Kim getirir eli eline çakar
Kul hakkı gerçekten en büyük vebâl
Saysam üstündeki hakkımı zinhâr
İncesu’dan arş-ı âlâya uzar
Sen ne yapsan onu ödeyemezsin
Sivas’ı altınla döşeyemezsin
Üç beş yalakayla yol bulsan ne var
Her yere uzayan kol olsan ne var
IMF tekstinde rol alsan ne var
Millet pâyesini miras mı sandın
Öyle sandın ise yandın ha yandın
Dağda Hızır gördüm, denizde İlyas
Yazgım İskender’den bir ebedî yas
Bakanından hayır görmedi Sivas
Bu toprağa mâsivâdan uzandık
Devletlûye temennâdan usandık
Gülistanda baykuş böyle ne gezer
Bülbül yoksa niçin güller göz süzer
Cemal Amca bu kıskacı kim sezer
Temettünün oyununu bozan kim
Strateji kitabını yazan kim
Eşkiyanın ne işi var dergâhta
En nâdîde mücevherler tezgâhta
Huzur adı duvarlarda, bargâhta
Leylek uçar leyleklerle birlikte
Birlik aşkı yüreklerde, dirlikte
Kızıl güle düştü, mor nilüfere
Gün doğuyor artık haydi sefere
Azıklar verilsin her bir nefere
Koy açılsın yollar yeni yollara
Can suyu uzansın en uç dallara
Geceyi, gündüzü, yedi yıldızı
Kayar renklerinden bir deniz kızı
Simsiyah kapağa altın yaldızı
Çeker çepeçevre mor sinelerden
Alacağın nedir hazinelerden
Yedi gök, yedi yer; dağlar, denizler
Bir buruk acıyla dolar genizler
Celâlî gelen izler, giden izler
Cemal Amca samanyolu resim mi
Bu resimde son ümidin Rasim mi
Alayık ehline niçin sorarsın
Ehli tecridi o ne bilsin varsın
Cihanı terkeden deyyâr ararsın
Canından geçeni bul vay ona sor
Enel Hakk diyeni kul say ona sor
Fâş eyleme sırrımızı herkese
Siste kaldığın an kulak ver sese
Ensende soluyan sinsi nefese
Temkinli ol ölçeğini yitirme
Ehl-i derdi kurda kuşa yedirme
Yol kapağı İstanbul’a atmaktı
Erenköy’de bir adam yaratmaktı
Arvasi’yle geceye ruh katmaktı
Gece bir hendeğe düşercesine
Soğuk pınarlardan içercesine
Tercüman’da Kabaklı’ya uğrardım
Vakfa geçip Genç Osman’ı yorardım
İstanbul ahvalin ondan sorardım
Niyazi Ağabey çıkar destandan
Ruh olup gönlüme akar destandan
Gündüz samanyolu seyreden kızlar
Gece dönencede sönen yıldızlar
Gençlik damarlarda tükenen hızlar
Tekerlerin asfalt yolda dönmesi
Bütün heveslerin seste sönmesi
Hüseyingazi Tepesi ses vermez
Duvar gelir üstüne nefes vermez
Eskimiş oyuncağın heves vermez
Ben giderim Mamak yansın haline
Allah düşürmesin onun eline
Görünür de bir gün Musa’nın Tûr’u
Kalbe doğru akar İsrafil Sûr’u
Biri açar bize Beyt-ül mâmûru
Hepsi birden bir fenâda uyanır
Umalım ki intifada dayanır
Baraj yıkılınca batan şehirler
Her şeyi önüne katar nehirler
Vâde gelir, abes kaçar tehirler
Yol yordamı bilemedik yıllarca
Yıllar boyu kan sürüdük yollarca
Kürek çektik akıntıya durmadan
Yol yordamı hiç kimseye sormadan
Geleceğin kurgusunu kurmadan
Avunup geçmişle kaçırdık günü
Hatırlatan çıkar yaşanan dünü
Serin servilerin altında yandık
Zehir pınarlardan içtikçe kandık
Meğer dost değilmiş, biz öyle sandık
Bağrımızda beslemişiz yılanı
Yolumuza düstûr kıldık yalanı
Fırsatçı giyindi sırta cübbeyi
Birkaç pula terkeyledi hubbeyi
Değmez boş iş, kubbe yapmak habbeyi
Nevruz, Nazım, Türkistan’la Avrasya
Hep böyle giderse çöl olur Asya
Armut piş ağzıma düş der dururdu
Hemen her toplantıda yer bulurdu
İtibar görmezse pek kudururdu
Fedâkârlık, vefâkârlık bilmezdi
Omuzlara basa basa yükseldi
Yürür mü hiç lafla peynir gemisi
Ne yapardı olmasaydı emmisi
Palavracı adamların hemmisi
Vaadlere nasıl kandı bu millet
Şimdi düşmez yakasından hiç zillet
Adam bakan oldu buldu rahatı
Leyleğin laklakla geçer hayatı
Görevi hep yurtdışı seyahatı
Garip köylü onu sandı vekili
Köye varmaz, paçasından çekili
Onun her lafını doğrudur sanma
Gönlün tercümanı lisandır amma
Sonradan pişmanlık içinde yanma
Mantar gibi yerden biten adamlar
Zincir kıran, dağ deviren adamlar
Vicdan titrek titrek tel tel dökülür
Tarihi döndüren çarklar sökülür
Geçmişi silenin eli bükülür
Bir zamanlar nesillere umuttuk
Dün ne oldu, bugün hemen unuttuk
Yatarken kalkarız diye bekledik
Umutları umutlara ekledik
Koşacağız derken bak emekledik
Geçip gitti gençlik de, olgunluk da
Bir soluktu açlık da, doygunluk da
Hangi aşkı sonsuz gördük sorsana
Hangi aşk uğruna ölmek zor sana
Ufukları teslim ettik korsana
Biri yere daireler çizdirdi
Çıkanları dairelerde ezdirdi
Ne iş oldu, kurt kocaldı, it daldı
İt bunu halk duysun diye at saldı
Tek mûteber it ardında bit kaldı
Keyifle “gak” dedi dalında karga
Gittiler koca kurtlar bir bir morga
Ata binemeyen ne şehsuvarlar
Buyruk çalıp dil altında yuvarlar
Ferhat olup memleketler suvarlar
Bozkurt ordusuna kim oldu başbuğ
Hakan çadırından koptu dokuz tuğ
Arvasi, Ülkümen o yaşlarında
Nefreti gördüler er kaşlarında
Mahkeme sonrası telâşlarında
Utandı da Mamak kara gömüldü
Fersûde geceler zâra gömüldü
Nevzat Abi savcıları kızdırdı
Soyer’in hışmını fena azdırdı
Ön cezaya som cezalar yazdırdı
Sallanan ayaklar başlara değdi
Oturum Başkanı başını eğdi
Bilmem adı neydi o Töb-Der’linin
Görünürdü kemikleri elinin
“Zahidem kurbanım” diyen dilinin
Ardında baklayı kim çözebildi
Ortak paydamızı kim sezebildi
Maraş’tan şairler sökün ederdi
Karakoç Alper’e vur emri verdi
Ali Akbaş masalları dererdi
Cemal Amca Haşim nasıl gülerdi
Saf saf bıyıkların bürerdi
Süleyman Yurdakul Stüdyo eS’ti
Dergiler çıkardık, güzel hevesti
O eski anılar nereden esti
Nerde eski bağlar, arkadaşlıklar
Leman Dergisine kaçtı başlıklar
Ahmet Tevfik Ozan bir aşk mahiri
Dağlarardı şiirleri şairi
Vekil seçti bizim doktor Tahir’i
Çevirirdi Kayseri’ye gideni
Tedavi ederdi ruhu, bedeni
Haydar Çağlayan’a götürdüm deli
Baktım ki sonradan olmuş bir veli
Bir erenden almış olmalı eli
Büyük buhranların kanıtı Burhan
Mümtaz rayihalar saldı buhurdan
Efendi Barutçu aşmış eneyi
Dergâha döndürmüş mapusaneyi
Çağa bağlar zevkle yatan seneyi
Ölümden ötesi yok ya dünyada
Nice garip bile tok ya rüyada
Akşamları bazen güreş tutardık
Kış gecesi boza içip yatardık
Sen uyardın üstümüzden atardık
Sair gelir, tafra atar, can sıkar
Muhsin Başkan sarma takar gaz çıkar
Ali Güngör “sayın” dedi atıldı
Hain ordusuna o da katıldı
Üç kuruşa ne dostluklar satıldı
Falkonetti demirperde baykuşu
Nasıl başbuğ yaptı kurtlara kuşu
Rüzgârın oğluyla uçan general
Altıncı bölükten İbrahim Oral
Bir yanda Tuna var, bir yanda Aral
Eski dost Yaşar’ın dostu Haberal
Bizden geçti tez makam kap, tez yer al
Ülkü Yolu dâvâmızın takıydı
Hoca Ahmet kaşık yontan çakıydı
Her Bayburtlu yumurtanın akıydı
Hanlarova Azerbaycan bülbülü
Zeybekse Turan’ın solmayan gülü
Siyonizm üstâdı Yesevizâde
Bir beyaz pîr idi, bir asilzâde
Banker oldu finansmandan azâde
Başbuğ Ali leylâsına kavuştu
Yesevînin müridleri savuştu
Anladım ki dünya malı yalandır
Alan alsın mallarımı talandır
Sanmasınlar bir fermandan kalandır
Tacı tahtı verdik şahın yoluna
Elbet yol gösterir kemter kuluna
Dost yoluna terkeyledin varını
Kendin için beklemedin yarını
Kimler bozmuş zamanın âyârını
Pusulalar yönsüzlüğe kilitli
Yollarımız kestaneli, pelitli
Ordu kuşatılmış sultan habersiz
Füsun oynaşıyor Altan habersiz
Atlet kirletilmiş, mintan habersiz
Devâsız derdine Lokman neylesin
Kemal Derviş gelsin fermân eylesin
Azığı yok, yazığı çok memleket
Hayâle asılan garip meskenet
Bize ders olmadı mı Muavenet
Terkeyledik varımızı yoluna
Amerika bizi de tak koluna
Sabahın hayrı var, akşamın şerri
Koş kıra her sabah mecnun, serseri
Şehri sil, kır asil git dönme geri
Şehirler kirlendi, tutsak mâbedler
Sayfayı çatmadık, aksak mâbadlar
Şafak uyanınca her yandan bir ses
Seslenir toprak “mevtâya bir nefes”
İnsanoğlu hep değişen bir heves
Sandık derviş olduk boşa aldandık
Derviş olsak eğer şimdi sultandık
Ayna verdik baksın diye yüzüne
Aldanmasın kem gözlerin sözüne
Güvensin, inansın kendi gözüne
Elde ayna, nefsine heves oldu
Sûretini görüp put-perest oldu
Tevekkül ehliyiz, Hâk yâverimiz
Gönlümüz şad, ehl-i takvâ yârimiz
Sonsuzluk kervânı çağ seferimiz
Ne gülümüz eksik, ne gül-zârımız
Belki sâde cilve-i dildârımız
Vay! Vay ki milyon kez, eylûldür zaman
Eylûl soldurur hep, hiç vermez aman
Esiyor vay ki vay rûzîgâr yaman
Varaklar uçuştu, döküldü harfler
Zarife danışman oldu ârifler
Gaf ile edilen kelâm nâfile
Sokak haydut doldu bu son af ile
Pranga meydanlar, zincir kafile
Zincir kıran, dağ deviren adamlar
Sünepenin izlerini adımlar
Yer sarsıldı, abandı gök hışımla
Ürperdim cihanda tek kalışımla
Zamanı donduran kalp atışımla
İşte dedim budur bâs’ubâdelmevt
O nefes verince olur ruhlar mest
Ne yüce olsa dağ yol onu aşar
Oy vermese millet sol onu aşar
Sağ baştaysa kara-kol onu aşar
Tarla sele gitti elbet derede
Harman yele gitti çıplak tepede
Siyaset yağlanan, çevrilen börek
Torpil yap da reis, Anap’a girek
Diyen fırsatçının halini görek
Hem dava adamı, hem mebus oldu
At arabasıyken otobüs oldu
Koşup durdu ihaleler peşinde
Hile hurda yalan dolan işinde
Rüşvet zarfı eksik olmaz döşünde
Bugün artık muteber bir şahsiyet
Ona hizmet etmek tam mesuliyet
İmaj yapar, imaj kapar şaşarsın
Binaenaleyh istersin ki başarsın
Bayrak düşer, mecbur kalır koşarsın
Yardım etsen yanlış anlar gubarır
Vardın diye neşesinden zıbarır
Hak yazmaz deftere, kul azmayınca
Hızır yetişmez, kul sıkışmayınca
Günahla ülküyü bir yazmayınca
Belâ niye gelsin senin başına
Yaban olma toprağına, taşına
Bu tafrayla senin yolun bulunmaz
Kürk ile börk ile adam olunmaz
Gubarsan da tüyün bile yolunmaz
Olursan ey gafil, zulm ile âbâd
Bekle ki artık âkıbetin berbâd
Vah, içimi o dağlayan zamanlar
Unutulup bar bağlayan zamanlar
Apansız çıkıp çağlayan zamanlar
Ne günlerdi çok can verdik toprağa
Yazmadan onları altın yaprağa
Emanet alınan davaya daldık
Parsayı el aldı, biz zurna çaldık
Kendi evimizde misafir kaldık
Onuncu köydeyim dikkat sözüme
Hesaplı konuşmak terstir özüme
Şahsi hesabım mı var ki biriyle
Ne ölen biriyle, ne bir diriyle
Kendi içindeki fikir kiriyle
Karıştırdın zahar bir başkasıyla
Tafra satma şair fiyakasıyla
Onca ihaneti birlikte gördük
Bizi bilmez bazı yeni yetmeler
Yanımızda mazisini tekmeler
Olmaz benim onla bunla hesabım
Toprağı satarsan taşar âsâbım
Bendim elmalarla düşen göklerden
Elimde her zamanki çöreklerden
Çocukluk en yüce ereklerden
Nerde kaldı o çocukluk düşleri
Misafir odasının gülüşleri
Misafirler masallardan gelirdi
Ortaya bakır sini serilirdi
Tandır ekmek tulumla dürülürdü
Munzur Dağı düşlerimi bölerdi
Ebabil elmalar dağı delerdi
Düşlerimle geldim ben hep buraya
Düştü eski çevre bulanık suya
Akıp gitti o yılanlı kuyuya
Cemal Amca anıları aşamam
Ben buradan çıkar isem yaşamam
Cemal Amca devir yaman devirdi
Amma bazı bazı aman verirdi
Yaman devri zulme yalan çevirdi
Bu ne yurttur, özgesi yok yâdı var
Şehitlerin ülküsü yok adı var
Bir ordu milletiz en çok dövüşen
Hem Allah’la, hem şeytanla görüşen
Her dervişle saltanata üşüşen
Bayrağın üstünde kan süzülüyor
Yıldız lime lime ay büzülüyor
Bırak biz taşırız ilk değil balam
Öküze boynuzu yük değil balam
Bizde kahramanlık çök değil balam
Kahramanlık idraktedir, ruhtadır
Eyvahta değildir, içten ahtadır
Kahramanlık göz yaşıdır, melâldir
Yıldız kırpan zülfikârdır, hilâldir
Kahramanlık haram değil, helâldir
Bizden değil anlamayan melâli
Düşürenin kanı haktır hilâli
Ucuz kahramanlar durmadan söver
Eşeği dövemez, semeri döver
Eşkiyayı, zulmü, haramı över
Değneksiz geziyor, köpeksiz köyde
Ona meftun olmuş ağa da, bey de
Ne yüzünü görmek, ne de bir şeker
Katrandan şeker mi, cinsine çeker
Cemal Amca çivi çiviyi söker
Dinsizin hakkından gelir imansız
Öterse keserler horoz zamansız
Bülbülün çektiği dili belâsı
Eski baykuşlara fermân salası
Düşmanla çevrildi ili kalası
Bülbülün yerini kapan kargalar
Hem bülbülü, hem baykuşu yargılar
Bunca yükü taşır mıyım bilemem
Çabalama kaptan kaldım gidemem
Limanları dolaş da gel diyemem
Var git yeni denizlere yelken aç
Patiskadan yapma renk renk gülden saç
Hayâller içinde kanar fallara
Çalıkuşu gibi konar dallara
Yanaktan yanağa yanar allara
Çok malda haram var, çok lafta yalan
Her çiçeğin yaprağında oyalan
Çiftçiye yağmur hak, yolcuya kurak
Kimine gülden tak, kimini bırak
Sığar mı çuvala koskoca mızrak
Oturan aslandan gezen tilki yeğ
Lök ağalar değil, soyu belli beğ
Mayasız yoğurt tutmaz atasız yol
Tutmaz aşksız sağ ile rotasız sol
Global köle medya beşinci kol
Dokunma sarhoşa kendi yıkılsın
Yen içinde yapma kolu kırılsın
Darı eker mi hiç serçeden korkan
Ne bu telaş adın madem ki Tarkan
Düşer tepe üstü yüksekten sarkan
Muradına erer sabreden derviş
Mürvete endâze biçmek de bir iş
Sayılı günlerdir tez geçer elbet
Sel gider kum kalır değişir nöbet
Bugün yaptığını unutma, not et
Sahibinden evvel girdin ahıra
Bundan böyle havalesin kahıra
Üç katı üç âlem evden korkulur
Sahipsiz bir eve it buyruk olur
Üç kapıdan üç bin fitne sokulur
Nedelim de kapıları tutalım
Bey çıkartıp marabayı atalım
Kırk yılda intikam alınca deve
Ne çabuk oldu der dönünce eve
Yediklerine onu da ilave
Yaparlar hamuduyla götürenler
Gemisini karada yürütenler
Bildiğini yapar devletlü, deli
Arz endam etti saltanatlı veli
Bu üçünün ocağına düşeli
İşimiz gücümüz pösteki saymak
Ne al, ne ak, ne baş belli ne ayak
Devlet başa dedik, leşler uyandı
Tahammül sınıra gelip dayandı
Çağ bir an, hırs atlı, yürek yayandı
Sonradan anladık olanlar oldu
Ateş çukuruna dolanlar oldu
Çıkarda ileri, ahlakta geri
Dökmüyor bir davada alın teri
Sıçan bile bilir çıktığı yeri
Yeni dava adamı çıkar yanlısı
Nerde eski zaman delikanlısı
Oda yandık ev-ednâyı duyarak
Karıştık eşyaya esmâ sayarak
Hikmetine vardık, kırka uyarak
Geçerken gönüller mülk-i fenâdan
Fenâ gülzârına daldık fezâdan
Lokman habersizse devâ neylesin
Askere düştüyse lerze söylesin
Varsın Sultan hoş gönlünü eylesin
Niye böyle aldanmışsın ağyâra
Elbet nefsi azdırmıştır emmâre
147
Alnı parlar şems-ü kamer nuruyla
Her vakit semâda gezer ruhuyla
Aktine uymayan boş gururuyla
Gezer okyanusu, boğulur çayda
Hedefi şaşırır oklar da, yay da
Cemal Amca kaytıp ata eline
Özge tutup dilimizi diline
Dönekliği verip bozkır yeline
Böyle diyor şanıraktan esen yel
Zaten maziyle bağ, pamuktan teğel
Taşlara basınca uyandı sular
Kızaran güne bakıp yandı sular
Çağlayıp duvara dayandı sular
Yüzünde ay gibi parlardı sular
Üçlere kırklara akardı sular
Celladın afet-i canındır senin
Merâmın Mansûr-ı dârındır senin
Ahın nâme-i hezârındır senin
Yârdan kahr ile nazar düştü yâ Hû
Bahtımıza intizar düştü yâ Hû
Söz yarım, haydi dûa-yı seyyide
Göz yarım, haydi senâ-yı seyyide
Köz yarım, haydi fenâ-yı seyyide
Sözle bağrını göz Hây deyû açtı
Közde nâr oldu dil, Hû deyû uçtu
Ya kuzgun leşedir ya devlet başa
İnanmazız artık kavim kardaşa
Kendi bozkurtunu çiz dağa taşa
Asenalar dansöz oldu kurtuldu
Börteçine kör kuyuda uludu
Düştüm birdenbire çoktan çok aza
Davul tokmağından ince bir saza
Yayla havasından buzdan ayaza
Sıla böyle tutmaz böyle yanmazdı
Gönül her gelene böyle kanmazdı
Ne bilelim gardaş yan yana yazdı
Sıcaktan terlerken yaz dona yazdı
Aşk namelerini yâr kana yazdı
Kağıtlar, kalemler, havalar döndü
Mevsimler, sevdâlar, dâvâlar döndü
Cemal amca vakit tamam olunca
Haktan izin çıkıp vâde dolunca
Ömür sayfaları bir bir solunca
Şehsuvar da kalanlara göz eder
Kalanlar da belki ondan söz eder