« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Ağu

2006

DİN

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (KUR’ÂN’IN TEMEL KAVRAMLARI/Sh:85-91) 01 Ağustos 2006

Kur’ân-ı Kerim’de yüze yakın yerde geçen din kelimesi Arap dilinde şu anlamlara gelmektedir. Hükmetmek, yönetmek, galip gelmek, hal ve tavır, ceza ve ödül, boyun eğmek, isyan, hesaba çekmek, hesap vermek, örf, ün, sakınmak, köleleştirmek, yönetici atamak vs. (bk. İbn Manzur, din md.)



Kur’ân-ı Kerim daha ilk âyetlerinde Allah’ı “din gününün sahibi ve yargıcı” (Fatiha, 3) olarak nitelendirmekte ve din realitesiyle Yaratıcı Kudret’in çok esaslı bir biçimde kurmaktadır. Bu ilişkinin omurga noktasını şu prensip oluşturmaktadır: Dinin sahibi ve koyucusu Allah’tır. Kur’ân bu noktada hiçbir ortaklığa müsaade etmez. Hatta dinin tebliğcisi olan peygamber bile din kurucusu veya koyucusu ünvanını kullanamaz. O sadece tebliğcidir. İlke şöyle konmuştur: “Gözünüzü açın, öz ve berrak din yalnız Allah’ın tekelindedir.” (Zümer, 3) Bu din, tıpkı Yaratıcı Kudret gibi tektir;yaradılış kanunları gibi esas ve değişmezdir. Kur’ân bu değişmez dine fıtrat, yani yaradılış demektedir. (bk. Rûm, 30)



Fıtrat dini, kayyım (dayanıklı, güçlü, erdirici, dosdoğru) dindir, hak dindir, Allah’ın dinidir. (Tevbe, 36; Yûsuf, 40; Rûm, 30, 43; Byeyine, 5)



Fıtrat dini, yüzü Allah’a dönüşün, Yaratıcı Kudert’e teslim oluşun dinidir. (bk. Nisa, 125) Bu teslimiyet esprisi fıtrat dininin karakteristiklerinden biridir. Bunun içindir ki, bu dinin adı İslâm yani Allah’a teslimiyet dini olmuştur. (bk. Mâide, 3; Âli İmran, 19, 85)



Fıtrat dini veya İslâm insanın varlık yapısının bağlı olduğu değişmezlere dayanan dindir. Kur’ân bu dinin ilk insanla başladığını ve Son Peygamber’e kadar bütün nebiler tarafından aynı standartlar halind insanlığa tebliğ edildiğini açıkça söyler. (bk. Şûra, 13)



İnsanlık, fıtrat dininde parçalanmaya gitmemesi yolunda ısrarla uyarılmaktadır. (bk. Şûra, 13; Rûm, 33; En’am, 159)



Allah’a teslimiyet anlamındaki fıtratın dışında kalan dinler Yaratıcı’dan onay alamaz. (bk. Âli İmran, 85)



Fıtrat dininden dönenler hakikati inkâr etmiş olarak ölürler ve bunların ömür sermayeleri boşa harcanmış olur. (bk. Bakara, 217) Fıtrat dininden dönenlerle dolmuş bir dünyada Yaratıcı’nın insandan beklediği güzellikleri sergilemek ve tekâmülü gerçekleştirmek mümkün değilidr. Allah, kozmik emaneti böyle insanların elinden alır. Ve bu emaneti taşıyacak yeni bir kitleyi dünya sahnesine gönderir. Bu prensibi koyan âyet, anılan emaneti taşıyacak kitlenin temel niteliğini Allah’ı sevmek ve Allah tarafından sevilmek olarak veriyor. (bk. Mâide, 54)



Fıtrat dininde Allah ile ilişkilerin dayanağı ihlâs yani samimiyettir. Bu, insanın özü ile sözünün birliği demektir. Kur’ân din bahsinin önemli noktalarından biri olarak belirlediği ihlâsın altını defalarca çizmektedir.



Fıtrat dininin mensubu her şeyden önce muhlis (ihlâs sahibi) olmalıdır. (bk. A’raf, 29; Zümer, 11; Mü^min, 14, 65; Beyyine, 5)



Fırat dininde ihlâsın can noktasını teşkil ettiğine dikkat çekilirken bir başka prensip gündeme getirilmiştir. Dine ikrahın sokulmaması.



İkrah (fiil ve amelî irade ve istek dışı yaptırmak), ihlâsın tam zıddıdır ve ikrahın olduğu yerde fıtrat dini yoktur. Prensip gayet açık konmuştur: “Dinde ikrah yoktur. Şu bir gerçek ki aydınlık ve doğru, karanlık ve sapıklıktan ayrılmıştır.” (Bakara, 256)



İhlâsın ortadan çekilmesi riyâya yani özle sözün, içle dışın birbirine uymaması illetine yol açar. Kur’ân bu illein vücut bulduğu yerde, iddia istendiği kadar din adına ortaya sürülsün, dinin inkârından söz etmektedir. Mâûn suresinin tamamı dini yalan sayan kimdir sorusuna ürpertici bir cevaptan oluşmaktadır. Bu cevabı tahlil ettiğimizde dini yalan sayanın, davranış ve iddialarını dine fatura etmekle birlikte şu kötülükleri sergileyen tip olduğunu anlıyoruz:



1) Yetimi itip kakmak,

2) Yoksul ve çaresizi doyurup beslememek,

3) Riyâ ürünü olarak ibadet edip namaz kılmak,

4) İhtiyaç sahibine ulaştırılacak yardımı engellemek.



Fıtrat dininde harec (zorluk, zora sürme, çekilmez hale getirme) yoktur. (bk. Hac, 78) Bu yüzden fıtrat dininin hükümlerini uygulamada acıma duygusu, savsaklama, gevşeme bir dejenerasyon belirtisidir. (bk. Nur, 2) Çünkü Allah bu dinde insanlara çekemiyecekleri yükü yüklememiş, onlar için daima hafifletme ve kolaylaştırmayı esas almıştır. (bk. Teklif md.) Başka bir ifadeyle fıtrat dini bir ideal kompozisyon, bir denge, bir orta yol düzenidir. Kur’ân buna Sırat-ı Mustakîm (dosdoğru, dengeli yol) demektedir. (bk. En’am, 161 ve Srat-ı Mustakîm md)



Fıtrat dini mensupları bu dinin egemenliği için sonuna kadar mücadele etmelidirler. 8bk. Bakara, 193; Enfal, 39. Ayrıca bk. Kıtal md.) Çünkü Fırat dinine karşı olanlar dini ortadan kaldırıncaya kadar mücadele etmekten geri kalmayacaklardır. (bk. Bakara, 217) Ve onlar fıtrat dinini sürekli alay ve eğlence konusu yapacaklardır. O halde fıtrat dini mensupları bunları gönül dostu edinemezler. (bk. Mâide, 57; En’am, 70; A’raf, 51) Böyleleriyle duruma göre ya mücadel edilir, yahut da onlara “sizin dininiz sizin, benim dinim de benim” denir. (Kâfirûn, 6)



Kur’ân din bahsinde iki tehlikeye daha dikkat çekmektedir:



1) Dinde gulüv (azgınlık, doymazlık, haddi aşmak, ilâvelerde bulunmak) Hz. Peygamberin gulüv konusundaki beyanları bize gösteriyor ki, dinde gulüvün temelinde, bir takım insanların dinde olmayan bazı şeyleri Allah’a yaranmak adı altında dine yamatmaları ve esası kolaylık olan fıtrat dinini çekilmez hale getirmeleri vardır. Kur’ân, Hıristiyanlık’ın dinde gulüv yüzünden Hak’ka yüz çevirip fıtrat dinini dejenere ettiğini söylemektedir. (bk. Mâide, 77; nisa, 1771)



2) İnsanoğlu dini sahibi ve koyucusu olan Allah’a bile din öğretme küstahlığına yeltenebilecektir. Kur’ân bu noktada şu ibret ve ürperti dolu ifadeyi kullanmaktadır: “Allah’a dinizi mi öğretiyorsunuz? Oysaki Allah göklerdekileri de yerdekileri de bilir. Allah her şeyi en iyi bilendir.” (Hucurât, 16)



Anlaşılan odur ki, dinde gulüv ve Allah’ın yerine din öğreticiliğine kalkmak, Yaratıcı’ya kafa tutmanın en zehirli ve namert şeklidir. Putperestliğin sinsi ve yıpratıcı şekli de budur. (Bk. Din ve Fıtrat, Yaşar Nuri ÖZTÜRK)



İslâm bilginleri Kur’ân’ın verilerinden hareketle dini şu şekilde tanımlamışlardır:



1- “Allah’a teslimiyet ve O’nun önünde boyun eğmek.” Bakıllânî, Temhîd, 360)



2- “Allah’ın insanlığa yönelik hükümler halinde kanunlaştırdığı buyrukların tümü.” (İbn Teymiye; el-Es’ile ve’l-Ecvibe, 8)



3- “Tanrısal buyruklar toplamıdır ki, akıl sahiplerini kendi serbest seçenekleriyle doğrudan doğruya hayra iletir.” (Likanî; Cevheretü’t-Tevhid,din md.)



4- “Akıl sahiplerini peygamberin mesajlarını kabule çağıran Tanrısal buyruklar toplamı.” (Cürcânî; Tarifat, din md.)



İslâm düşünce tarihinin resmî din tanımları sayılan bu ifadeleredayanarak Kur’ân’ın din konusunda temel unsurlar saydığı prensipleri şöyle özetleyebiliriz:



1- Din Bir Tanrısal Konumdur: Kur’ân-ı Kerim’in : “Katıksız ve eskimez din yalnız Allah’ındır” şeklinde ifadeye koyduğu bu prensipİslâm bilginlerince şöyle formüle edilmişitr. Dinin koyucusu yalnız Allah’tır. Bu demektir ki, din adı altında toplanacak esaslar insan akıl vedirakinin ürünü olamazlar. Bir başka incelik de şudur: Hiçbir peygamber tebliğ ettiği dinin kurucusu değilidr.Bu yüzden din, kendisini tebliği eden peygamberin adına izafe edilemez. Hıristiyanların tevhid dinini Hz. İsa’nın adına izafe etmeleri yanlıştır.Çünkü Hz. İsa da diğer peygamberler gibi bir aracı, bir tebliğ görevlisidir.



2- Din, Akıl Sahiplerine Hitap Eder: din, akıl üstüdür ama, akıl dışı değildir.Bu yüzden dinin muhatabı akıl sahibi varlıklardır. İslâmiyet aklî dengesi yerinde olmayanları sorumlu tutmaz. Ve Kur’ân-ı Kerim aklı çalıştırmayı (taakkul) temel görevlerden biri olarak, kendine inananlara yükler.



3- Dinde İhtiyar (Serbestçe Seçme) Esastır: Kur’ân-ı Kerim bu prensibin evrensel dayanağını şöyle vermektedir: “Dinde baskı ve zorlama yoktur.” (Bakara, 256) Yine bu prensibin bir uzantısı olarak Kur’ân-ı Kerim hür irade ve serbest seçim ürünü olmayan davranışalara değer vermemektedir. Kur’ân’ın bu anlayışını dile getiren bir yaklaşımında Endülüslü büyük düşünür Şâtıbî (ölm. 1388) şöyle diyor: “Kur’ân’ın sergilediği dinin gayesi insanı zorunlu kulluktan serbest seçime dayalı kulluğa yükseltmektir.” (bk. Muvafakât, 2/168) Buradaki kulluktan maksat İslâm literatüründe geçen ve yalnız Allah’a boyun eğmek anlamını taşıyan ubûdiyettir.



4- Din, İnsanları Mutlak Hayra İletir: Bunun anlamı İslâm bilginlerine göre şudur: Din, insanları iyiye ve güzele iletme konusunda onların farklı kanaatlerine değil, genel ve değişmez yaradılış kanunlarına öncelik tanır. Bu yüzden insan bu yasaların, sübjektiv kanaatlerine uymayanlarını kötü ve yetersiz ilân etmemeli, onların hayırlı sonuçlarını insanlık dünyasında görmek için sabırlı olmalıdır.



Müslüman bilginler bu esaslara dayanarak dini koruyucu bir kurum olarak da anarlar. Dinin bu koruma fonksiyonu şu beş alanda kendini gösterir:



1- Ruhsal yapıyı koruma,

2- Nefsi koruma,

3- Nesli koruma,

4- Malı koruma,

5- Aklı koruma.



Kur’ân-ı Kerim’in dinle ilgili açıklamaları dikkate alındığında O’nun sunduğu dinin karakteristikleri şu şekilde saptanabilir:



1- Evrensellik: Zaman ve mekân farkı gözetmeden tüm insanlığa hitap etmek.

2- Tevhid veya Birlik: Bu da varlığın, insanlığın, dinlerin, medeniyetlerin, hayatın, ilimlerin birliği olarak ifadeye konabilir.

3- Rahmet ve Merhamet: Allah, bütün varlıkların Rabbi, peygamber bütün âlemlerin rahmeti, din de bu rahmetin insanlığa uzanışıdır. Din bir zorlama, baskı ve işkence kurumu değil, kolaylık, mutluluk ve rahmet kurumudur.

4- Kolaylık ve Hoşgörü: Kur’ân-ı Kerim Allah’ın insanlar için kolaylık ve hafifletmeyi esas aldığını söylemekte (Nisa, 28) ve dinin insanı yokuşa sürmek için değil, onu en mükemmel noktalara, en rahat biçimde çıkarmak için geldiğini belirtmektedir. (Yûnus, 25)

5- Orta Yolu İzlemek: Kur’ân-ı Kerim, birçok âyetinde dini, sırat-ı mustakîmi yani denge düzenini izlemek olarak gösteriyor. (bk. Sırat-ı Mustakîm md)



Kur’ân-ı Kerim’e göre bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din temel özellikleri bakımından aynı dindir. Zaman ve mekâna göre değişen, bu temel özelliklerin uygulanış ve algılanış biçimleridir.



İslâm bilginleri Kur’ân’ın açıklamalarını dikkate alarak bu temel özellikleri altı başlık altında toplamışlardır:



1- Allah’a iman,

2- Meleklere iman,

3- Kitaplara iman,

4- Peygamberlere iman,

5- Âhiretgününe iman,

6- Kadere iman. (bk. Y. Nuri ÖZTÜRK, Din ve Fıtrat, son bölüm)

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 29343

ulkucudunya@ulkucudunya.com