Herkes kendi filmini seyrediyor
Haluk Şahin 21 Şubat 2010
Herkesin sorduğu soru: Erzincan Başsavcısı’nın tutuklanması ile başlayan son kriz nasıl sonuçlanacak? Sonunda kazanan kim olacak?
Ben söyleyeyim: Bu krizden de her iki taraf zaten iyice kemikleşmiş olan görüşleri daha da pekişmiş, hatta taşlaşmış olarak çıkacak. Herkes kendisinin ne kadar haklı, karşı tarafın ise ne kadar haksız olduğuna daha da fazla inanacak. Her iki taraftaki ‘kesin inançlılar’ın sayısı artacak.
Böylece, bu ülkeyi ağır şizofrenik bunalımlara sürükleyen bölünmüşlük duygusu daha da derinleşecek. İnsanlar öbürkilerden daha fazla nefret edecekler.
Aynı olguların birbirine taban tabana zıt iki biçimde anlatıldığı bir ülke haline geldi bizimkisi.
‘İki anlatılı ülke diyebiliriz’.
Zaten böyle bir eğilimi vardı ama bu anlatılar hiç bu kadar farklı olmamıştı.
Hani aynı maçın İstanbul baskısında FB, GS, BJK seyircisi, bir de taşra baskısında bunlardan biriyle oynamış taşra takımı için yazılmış versiyonları oluyor ya... Ondan bin beteri. Kahramanlarla hainler, oyunculara ve hakemlere verilen notlar yer değiştiriyor.
Maç aynı maç, fakat anlatılar tamamen farklı.
Dün Erzincan’daki olaylar ve HSYK’nın kararlarıyla ilgili manşetlere bakarken bu durumu tüm çıplaklığıyla gördüm. Aynı insanlar ama tamamen farklı kahramanlar, hainler ve mağdurlar. Birleştikleri tek nokta olayın önemi.
Her iki taraf da bunun bir dönüm noktası olduğunu öne sürüyorlar.
Türkiye’nin tüm öyküleri bir süredir bu iki anlatının yatağından akıyor. Derin bölünmüşlük atmosferinde herkes kendi korkularının ve umutlarının ne kadar haklı olduğuna gittikçe daha fazla inana inana yaşamaya devam ediyor. Nereye kadar?
Bu anlatılardan birisine göre, Türkiye bir süredir sivilleşme ve demokratikleşme sancıları çekmektedir. Son olaylar dahil tüm gelişmeler bu büyük yönelim içinde değerlendirilmelidir. Ülkeyi, Cumhuriyet’in başından beri tahakkümü altında tutan askeri ve bürokratik vesayet kurumları (ki yargı bunlardan biridir) pabucun pahalı olduğunu anladıkları için son hamlelerini yapmakta, ‘darbe’lerden medet ummaktadır. Ama bu sefer kazanamayacaklardır. Ülke ve dünya değişmişitir.
Öbür anlatıya göre ise, ülkenin çektiği sancıların nedeni, Türkiye’yi daha İslami bir Ortadoğu ülkesi haline dönüştürme projesinin adım adım uygulamaya konmasıdır. Büyük medya, üniversiteler ve ordu gibi, bağımsız yargı da dönüştürme projesinin hedefleri arasındadır. Amaç, yandaş medyadan sonra yandaş bir yargı oluşturmak ve zamanla yargının tamamına hâkim olmaktır. Ancak bu sefer umduklarını bulamayacaklardır, çünkü asıl niyetlerinin ne olduğu anlaşılmıştır.
Erzincan-Erzurum ve Ankara’da olanlara bu anlatılardan hangisi bağlamında bakarsanız bakın, görüşlerinizi pekiştirecek malzeme bulabilirsiniz. Erzincan savcısının başına gelenleri onun cemaatleri soruşturmuş olmasının intikamı olarak da görebilirsiniz, hukukun elinin eskiden ulaşamadığı yerlere uzanmasının kanıtı olarak da...
Dün gazeteler her ikisinin de örnekleriyle doluydu. Adeta ezbere yazılmış yazılar...
Peki, ne olacak?
Türkiye’nin derin bunalımdan çıkmasının tek yolu, bir şekilde bu ki anlatıyı buluşturması, en azından yakınlaştırmasıdır!
Ne yazık ki böylesine hayati bir işlevi üstlenebilecek kurum ve kişilere pek rastlanmıyor.
Kesin inançlarımızı pekiştire pekiştire ve tabii karşı taraftakilerden daha fazla nefret ede ede nereye gidebiliriz ki?