’Yolumuz Atatürk’ün yoludur’ sözünü tutabilir mi?
Tufan TÜRENÇ 06 Ağustos 2008
ANAYASA Mahkemesi’nin kararı şudur:"AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiştir. Böyle devam ederse kapatılır."
Aklı başında olan herkesin yorumlayacağı gibi bu bir "aklanma" değildir.
Bu kararın ülkemiz ve toplumumuz için hayırlı olması ancak AKP’nin bu çok önemli ihtarı ciddiye almasıyla gerçekleşir.
Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u AKP’nin "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" şeklinde karar vermiştir.
Bu 10 üyeden 6’sı partinin kapatılması, 4’ü ise sadece para cezası verilmesi doğrultusunda oy kullanmıştır.
Bu 4 üyeden biri de bugüne kadar hep "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma" iddiasına karşı çıkan ve ret oyu veren Sacit Adalı’dır.
AKP son kararda Sacit Adalı’nın oyunu iyi değerlendirmelidir.
Erdoğan ve arkadaşları mahkeme kararını bir zafer ya da baskılar nedeniyle kapatmanın göze alamaması şeklinde yorumlarsa büyük bir yanılgı içinde düşerler.
Bunu yaparlarsa kaçınılmaz sondan kurtulamazlar.
* * *
Başbakan Erdoğan’ın "Durmak yok, yola devam" sloganı ise yanlıştır.
Bu yol düzgün bir yol olsaydı, Mahkeme Başkanı "Yolunuzu değiştirin" uyarısında bulunmazdı.
"Ben yüzde 47 oy aldım. İstediğimi yaparım" mantığı hızla terk edilmelidir.
Demokrasilerde iktidar partileri oy oranları ne olursa olsun ülkeyi diledikleri gibi yönetemezler.
Anayasa’ya, yasalara aykırılık içinde olamazlar.
Bazı kesimler her zamanki iyimserlikleri içinde iktidarın bu karardan ders alacağına ve Başbakan’ın yeni bir balkon konuşması yaparak tüm toplumu kucaklayacağına inanıyor.
Aynı kesim eskiden de Tayyip Bey ve arkadaşlarının değişeceğine inanıyorlardı.
Hálá aralarında inananlar var. Hatta AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmadığını da savunanlar var.
Bu kesim aslında AKP’ye iyilik etmiyor.
İktidar partisi ülkeyi kimseye danışmadan, rejimin dengelerini gözetmeden yönetmeye kalktı.
Sonuç bu oldu ve kapatılmaktan kıl payı kurtuldu.
* * *
AKP zaman yitirmeden rejimle ve cumhuriyet kurumlarıyla didişmekten vazgeçmelidir.
Demokrasinin arkasına saklanıp toplum yaşamını kendi dünya görüşüne göre yeniden şekillendirme çabalarını terk etmelidir.
Dini politikada kullanmamalı, dinsel takıntılarını ülke yönetimine bulaştırmamalıdır.
Toplumu "bizden-bizden değil" diye ikiye bölmenin ülkeye büyük zarar verdiğini görmeli, vatandaşlar, kurum ve kuruluşlar arasında bir ayrım yapmamalıdır.
Çağdaş eğitimi dinsel eğitimle sulandırmanın gelecek nesiller için büyük tehlike olduğunu görüp bu yolu terk etmelidir.
Kendi istediği değil, gerçek demokrasiye yönelmeli ve gerekli reformları hızla yapmalıdır.
İktidar bütün bunları yaparsa işte o zaman Anayasa Mahkemesi’nin kararı ve ihtarı bir işe yarar.
Başbakan Erdoğan’ın "Yolumuz Atatürk’ün işaret ettiği yoldur" söylemi bugüne kadar olduğu gibi sözde kalırsa Türkiye sıkıntılardan kurtulamaz.