Trump’ın denge siyaseti
Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970
ABD Başkanı Donald Trump pek çokları açısından tipiyle, tarzı ve davranışlarıyla karikatürize bir figür. Kocaman gövdesi, sarı saçları, oturuşu, duruşu, dudak büzüşü, argo lisana hakimiyeti, aile ilişkileri vs. üzerinden eleştirilmekten çok dalga geçilen, kimi zaman küçümsenen bir profil.
Ancak gerçek durum hiç öyle değil. Trump, ABD siyaseti ve dünya dengeleri açısından önceki başkanlardan çok daha keskin etkiler yaratabilen, dönüştürücü ve kurnaz bir siyaset adamı. Trump’ın politik tutumunun ABD ve dünya siyaseti açısından ne kadar ciddi bir işleve sahip olduğu sistemin içinden kendisine yönelen saldırılardan anlaşılabiliyor.
Seçildiği koltukta rahat oturamayacağını ona sürekli hatırlatan bir müesses nizamın başkanı o. Bir yandan kitlesel medya üzerinden yayılan imaj ve itibar saldırılarına, diğer yandan yargı sistemi üzerinden yürüyen davalara ve en esaslısı da son çare kabilinden bir suikast girişimine hedef olması, onun düşünülenin çok ötesinde etkin bir politikacı olduğunu ispatlıyor.
Aktörler yerine pazara bakmak
Trump’ın Amerika’nın en elit işletme/ekonomi okullarından Wharton Koleji (UPEN) mezunu olması dışında, daha az öne çıkarılan özelliği lise yıllarını New York Askeri Akademisinde geçirmiş olması. Yani 13 yaşından itibaren, kişilik özelliklerinin belirginleştiği ergenlik dönemi boyunca askeri disiplin altında eğitim gören, buna karşın hep sorun çıkartan isyankar bir gençten söz ediyoruz.
Otoriteye itaat konusunda sorunları olsa da otoritenin ve disiplinin yönetim açısından ne anlama geldiğini gayet iyi biliyor. Nitekim politik stratejisinde de öğrendiğini taklit ederek pratik alana uygulamaya çalışıyor. İçeride sadakat, dışarıda itaat talep etmesi ve büyüklük vurgusu, dünyaya hiyerarşik bir bakış açısıyla baktığının göstergesi.
Lakin, küresel sistemin bir kışla olmadığını, elinde herkesi kontrol edebilecek merkezi kontrol araçlarının bulunmadığını, kendisi gibi otorite sevmezlerin her daim aktif olduğunu gayet iyi biliyor. Tam da bu yüzden kendisini sert ve pragmatik bir tüccar siyasetçi olarak konumlandırarak, pazardaki tekil rakiplerinden ziyade genelde pazarın bütününü ve regülasyonları hedefine koyuyor.
Trump’ın denge siyaseti - Resim : 1
ABD dış politika ekolleri ve Trump
Dünya üzerinde hiçbir devlet ve hiçbir sistem tek sesli değildir. Her yönetim mekanizmasının içerisinde farklı sesler ve ekoller olur; görüşler çatışır; pazarlıklar yapılır. ABD de, sadece kendi sistemini değil, dünya üzerindeki tüm sistemleri yönetme iddiasındaki hegemonik bir devlet olarak bu kuralın dışında değil.
Sistemin lideri olma konusu tamam da, hangi araçlarla, hangi fayda-maliyet dengesiyle ve hangi stratejiyle bu gerçekleştirilmeli meselesinde bir çok farklı görüş var. Temel dış politika ekollerini şöyle özetleyebiliriz: Kontrolcüler (controllers), Şekillendiriciler (shapers), Çekingenler (abstainers) ve Pazarlıkçılar (deal-makers). Kontrolcüler tüm küresel sistemi ekonomik ve askeri araçlarla, gerekirse tek başına müdahalelerle, güç kullanarak bir imparatorluk gibi yönetme iddiasındalar. Şekillendiriciler ittifaklara inanıyorlar ve liberal normlar ve değerleri savunarak dünyayı ABD liderliğine ikna etmekten yanalar.
Çekingenler bir an önce kendi ülkelerine ve kıta içine yönelerek dünya sorunlarından izole olmayı önceleyen bir geleneği savunurken, pazarlıkçılar ise her konunun masada al-ver dengesi ile çözümlenebileceğine inanıyorlar. Trump, bu ekollerden en çok pragmatism ve fırsatçılığa dayanan pazarlıkçılara yakın. Denge kavramını yeniden yorumlayarak dünyaya pek de alışık olunmayan bir stilde bakıyor. Bazen kural tanımaz bir mafya babası (Don), bazen de koruyucu ve şefkatli bir babacık (dady) olarak resmediliyor. İşin doğrusu her iki tanımı da pek seviyor çünkü her iki rolü de oynamaya hazır.
Trump’ın en büyük zorluğu her masada ayrı bir denge kurma gerekliliği. Ülke içerisindeki geleneksel askeri endüstriyel kompleks ile barış endüstrileri rekabetine, şimdilerde tekno endüstriyel kompleks de eklenmiş durumda. 3’ünü de besleyecek stratejileri elde tutma zorunluluğu var. “Barış adamıyım” dese de, arada sırada askeri yapıyı besleyecek bölgesel savaşları desteklemesi gerekiyor. Bir yandan da kendisini iktidara taşıyan tekno endüstriyel komplekse sınırlarını hatırlatırken, barıştan beslenen turizm, kozmetik, perakende vs. sektörlere de sabırlı olmayı öğretmesi lazım. Zorlu bir denge doğrusu.
Bir başka denge de Çin, Avrupa, Rusya arasında. Her birinin diğerine yaklaşmasını engellemek ama aynı zamanda hadlerini de bildirmek kolay değil. Ortadoğu’yu şekillendiren İran, İsrail, Türkiye, Körfez dengesi de zor; NATO içi dengelerle Pasifik odaklı stratejiyi sürdürmek de. Trump’ın işi hiç kolay değil ama Trump’ın yaklaşımını sabit ve net olarak değerlendirip ipiyle kuyuya inenlerin işi bazen daha zor olabilir. Dikkat etmek lazım!