« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

09 Nis

2011

AKIBET

09 Nisan 2011

Meğer, Atatürk devrinden arta kalmak ne uğursuz bir akıbetmiş!



Yakup Kadri Karaosmanoğlu, politikada yaşadığı inişli çıkışlı kırkbeş yılı anlattığı hatıralarını, neredeyse Yaban romanının soğukluğunu ve sevimsizliğini affettirir derecedeki bu içten sözlerle nihayetlendirir. Mensup olduğu partinin çok partili hayata geçildikten sonra giderek küçülmesine üzülmektedir. Atatürk devrinde itibar görenlerin İnönü tarafından tasfiye edilmesine, Atatürk’e muhalefet edenlerin ise el üstünde tutulmasına hayıflanır. İsmet Paşa’nın siyasi ikbal veya nikbet yellerine göre yön alan huyundan, yüzündeki muammalı maskesinden, asık kapalı çehresinden, vücudunu kaplayan buzlardan, gurur ve azametinden, soğuk tavırlarından, tek heceli kelimelerle konuşmasından şikâyet eder. Atatürk’ü her istedikleri zaman gidip görmeye alışmış kimselerin, bundan böyle Gayya Kuyusu’na düşmüş gibi olacağını, o kadar tatlı ve şerefli hatıralarla dolu olan Çankaya’nın kendileri için çıkılmaz, erişilmez, sarp ve çetin bir dağ, bir Kaf dağı, bir Himalaya haline geleceğini endişeyle kaydeder. Her ne kadar serzenişlerini yolun sonunda umutları tükenince söylemiş ve kanaatlerini büyük ölçüde iyileştirmek için çaba sarfettiği şahsi durumları belirlemiş olsa da, meramı iyi fade etmiştir. Velinimetinin vefatını müteakip bulunduğu yerdeki müşahedeleri de dikkate değer.



Atatürk’ün ölümünü, İstanbul’dan dönüşümde, Prag’a vardığım gün haber almıştım. Tarihinin en kara, en dramatik devrini yaşamakta olan Çekoslovakya’da herkes adeta kendi derdini unutmuş, bizim yasımıza katılır gibiydi. Prag radyosu sık sık ve uzun uzadıya Atatürk’ten bahsediyor; yaptığı büyük işleri birer birer sayıyor ve ölümünün Türk milleti için yerine konulmaz bir kayıp teşkil ettiğini anlatmaya çalışıyordu. Elçiliğimiz, bana başsağlığı dilemeye gelen yerli dostlar ve yabancı meslektaşlarla dolup boşalmaya başlamıştı. Bunların ifade ettiği teessürde resmi veya diplomatik nezaket sınırlarını aşan bir samimilik ve içlilik hissetmemek mümkün değildi. Hatta Brezilya Elçisi o kadar heyecana kapılmıştı ki bu sınırları fersah fersah geçmiş ve Atatürk’ü göklere çıkarırcasına övdükten sonra: “Size doğrusunu söyleyeyim mi? demişti, bize eskiden Türkiye denince gözümüzün önüne şöyle böyle dört beş milyonluk bir küçük Balkan memleketi gelirdi. Ne vakit ki, Kemal Paşanın adını işittik ve büyük Batı devletlerine karşı açtığı kurtuluş savaşının ve bu savaşta kazandığı zaferin haberlerini aldık, o hayalimizdeki küçücük Türkiye gözümüzde büyüdükçe büyüdü; adeta savaş açtığı Büyük Devletler sırasına geçti. Şimdi ise… heyhat, şimdi ise bana yine dört beş milyonluk bir Balkan memleketi gibi görünmeye başladı.”





Türkeş devrinden arta kalmak da benzer bir akıbetmiş.



Türkeş’in yokluğunda Türk Milletinin düşmanları azmıştır. Türk yurdunda Türk’e hakaret edilmektedir. Türk vatanı üzerinde bölünme provaları hız kazanmaktadır. Türk Milleti adeta sahipsiz kalmıştır. Ha bugün, ha yarın bölme heyecanını yaşayan hainlere gereken sert ve kati cevap verilmemektedir. Müşterek noktalar bulunan unsurlarla işbirliğine demokrasi adına sıcak bakılmazken şimdi de ihanete geçit veren demokrasiden şikâyet edilmektedir.



Yüzlerinde muammalı maskeler bulunan buzdan adamlar marifetiyle Türk Milliyetçiliğinin ufku daraltılmış, fikir üretme, meseleleri çözme, tehditleri göğüsleme ve engelleri aşma kabiliyeti azaltılmıştır. Ülkücüler, mahkûm edildikleri kısır siyasi sahada Türk Milliyetçiliğiyle uyuşmayan beyan, tavır ve tutumları müdafaa etmek mecburiyetinde kalmaktadır. Diğer taraftan iktidarın cazibezine kapılan bazı milliyetçi kuruluşlar bozkurt kafası ambleminin altında gayrımilli dış politikanın birinci derecede tatbikçilerine mihmandarlık etmektedir.



Ülkücüler arasındaki sevgi ve saygı azalmış, yerini kıskançlık, haset ve politik rekabete terk etmiştir. Ülküdaşlık şahsi yakınlığa, ekipçiliğe, hemşericiliğe dönüşmüştür. Sahip çıkılmayan gençlik fikri ve ilmi seviyesini yükseltmek yerine gittikçe şahıslarla, gündelik siyasetle meşgul hale gelmiştir.



Biraz şöhret kazanan belediye başkanı tayin ettiği halefinin rakip partiye transfer olmasından utanmadan, hesap verme mesuliyeti duymadan ve çekinmeden eleştiri mektubu yazar. Muhatap bunu muhatap almaz. Bunca zaman durur durur, seçim öncesi Amerikalı hocayı muhatap alıp bozuk atar. Muhafazkarlığın iktidar belirlediği ortamda prens genel başkan yardımcılarından biri çıkar, şaka yollu da olsa reenkarnasyondan bahseder. Birileri de sanki bu işler yeni başlamış gibi muhalif dedikodu siteleri kurar, körün gözüne parmak sokar. Ömrünün sonuna kadar ortalıkta görünmese kimsenin özlemeyeceği toraman eski milletvekili göze girmek için parti sözcülüğüne soyunur, bağırır çağırır. Hiç değişmemiş, eskiden de öyleydi; koltuğunda bir kilimle Sazak köyünde Başbuğ’un duracağı noktayı kestirir, Selamsız Bandosunda trenden el sallayan cumhurreisine kan ter içinde koşarak kırmızı halı serip toplayan odacı gibi yere kilimi serer, Başbuğ sanki sinek kovarcasına eliyle tersler, bu koşar üç adım ötede tekrar serer, yine kovulur. Kapıdan kovulur bacadan girer. Kimi davet edilir umursamaz, kimine de kırmızı mumlu davetiye göndersen gelmez.



Türban denilen şey ülkede iktidar değiştirir, neredeyse rejimi yıkacak hale gelmiştir. Başörtülü eski milletvekili çıkar, kıyametler kopan tartışmada parayla imanın kimde olduğu belli olmaz vecizesiyle yüksek kültür seviyesini ortaya koyar. Kriterimiz halen bu imiş. Türbanı istismarcıların elinden alalım, başörtülü bir iki aday koyalım, kimse sesini çıkarmazsa ne âlâ, yemin edemezlerse iki milletvekili eksik oluversin, hiç değilse kahramanlık Obama aşıkı Amerikalı kadından bize geçmiş olur diye düşünmek akla gelmez. Türk subayları esir edilirken ses çıkmaz, emekli biri aday gösterilir, onun da taşırdığı su gövdesinden büyüktür.



Sanki sabahçı kahvesinde bimekan takımına uyumayalım beyler diye seslenen çelimsiz garsonun sevimsizliğiyle, sanatçının kasetine Uyan Türkiye ismini vermesi, vatan kurtaran kahraman tebessümüyle sağa sola afiş astıran milletvekili adayının Ses Ver Türkiye diye seslenmesi biraz garip kaçıyor. Önce sen ses ver, önce sen uyan..



Başbuğun mezarı başında anma günü tertipleyen muhterem zevata inşallah bir ilham gelmiştir de, hiç olmazsa düzgün bir listeyle seçime gidilir. Baraja takılmaktan bahseden ahlaksızlara iyi bir ders verilir, ihanet biraz olsun aklını başına toplar, vatanın ve milletin akıbeti terse döner.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,80 M - Bugn : 5463

ulkucudunya@ulkucudunya.com